Ankara'da
1976 yılında kamuya ait bir makina fabrikasında çalışıyorum.
Okulu bitireli birkaç yıl olmuş. Bakım onarım atölyesi
mühendisiyim. Endüstri meslek lisesi motor, eletrik, mekanik mezunu
yaklaşık 30 çalışanım var. 32,000m2 kapalı alanda yılda
12,000 ton makina techizat üretiyoruz. Yerli kömür yakan suborulu
ızgaralı endüstriyel buhar kazanları yapıyoruz. Çalışan
toplam 500 işçi, 20 mühendis var. Fabrikada büyük ağır
makinalar, torna, freze, vals, kaynak makinaları kullanıyoruz.
Bunların acil onarımlarını ve periyodik 5000 saat bakımlarını
yapıyoruz. Yağ yeniliyoruz. Aşınan bozulan kırılan dişlileri,
zincirleri, başka aksamı, değiştiriyoruz, yeniliyoruz. Motor
yanıyor, sargılarını yeniliyoruz.
İşimiz
zor, belirli iş programı var, ağır iş tezgahlarının 7/24
çalışması lazım. Devamlı bakım yapıyoruz. Haftasonu
çalışmalar, gece vardiyaları için çalışanlara yüksek prim
ödüyoruz. Odam bakım onarım atölyesi içinde merdivenle çıkılan
çelik profillerden yapılmış yüksekte bir kulübe. Yukardan
herkesi görebiliyorum. Fabrikanın gürültüsü beni serseme
çeviriyor. Kulaklarıma pamuk tıkıyorum. Ayaklarımda burnu çelik
korumalı botlar, kafamda plastik mavi miğfer, sırtımda mavi önlük
var. Hiç durmadan fabrikayı turlamam, onarımları takip etmem
lazım.
Bir gün odamda çalışırken baktım aşağıda yeni işe girmiş iki genç işçi yumruk yumruğa kavga ediyorlar. Basit kavga değil, ölümüne yumruklaşıyorlar. Geçmiş gün sebebi ne? aklımda değil. Hışımla odamdan çıktım, koşarak merdivenlerden indim, bağırdım, "İşyerinde kavga ettiniz, yaktım çıranızı, yürüyün benim odaya". Odama çıktılar. Ancak onlara ayıracak zamanım yok. Caydırıcı bir insiyatif göstermem lazım. Bu arada tezgah bakım onarım işlerini denetlemem lazım. Herşey bir anda doğaçlama kendiliğinden oluştu. Benim odadaki masanın her iki yanına ikisini oturttum, önlerine kağıt kalem koydum, "Yazın savunmanızı, Neden kavga ettiniz? Ne oldu?" Bıraktım orda onları, dışarı çıktım. Kafam kızmış, benim de sakinleşmem lazım, yaklaşık bir saat fabrikada onarım yapılan tezgahları dolaştım. Sonra atölyeme geri döndüm. Odama çıktım. Savunmalarını yazdıkları kağıtları ellerinden aldım. Sonra çok ciddi bir yüz ifadesi ile evlerine gitmeleri için izin verdim. Onlar gittikten sonra kağıtları okudum. Birbirlerini öldüresiye yumruklayan iki genç işçi, iş yazılı savunma yapmaya gelince, kendilerini ifade etme güçlüğü çekmişlerdi. İkisi de yazdıkları savunmada pişmanlık arzediyorlardı. Belki de savunmalarını yazarken yaptıkları işin saçmalığını farketmişlerdi.
Ertesi gün işçi servisinden konuşarak arkadaşça indiler. Gün boyu ve devam eden günlerde daha yakın arkadaş oldular, hatta birbirlerini kolladılar. Daha sonra usta, ustabaşı imtihanlarına girip terfi ettiler. Aileleri ile lojmanda parasız kalma hakkı edindiler. Çocukları çok iyi okullarda okudular, iyi eğitim aldılar.
İşyerinde kavga etmek, iş kanununa göre tazminatsız işten çıkarılma nedeni. Dünyanın her yerinde böyle. İşlerinden olma korkusu aralarındaki düşmanlığı bir anda bitirmiş. Zaten kimbilir neden kavga ettiler? O bile aklımda net değil. Konuyu uzatmadım, idareye haber vermedim, açıkcası savunmalarını "sümen altı" ettim. Yazılı savunmalar kişisel dosyalarımın dibinde unutuldu gitti, ama olay aklımda kaldı. Benim için kitaplarda yazmayan, ancak yaşayarak öğrenilen iyi bir iş idaresi tecrübesi oldu.
Benzer
bir olay bir başka arkadaşımın başından geçmiş. Kavgada kapı
çerçeve kırılmış. Sonunda kavgaya karışanlar sözlü uyarıyla
bir anlamda affedilmiş. Affetmek elbette bir vicdan meselesi, ama
caydırıcı değil. Konudan haberdar edilen tecrübeli iş
avukatları, bu kararın hukuki açıdan sakıncalı olduğunu
bildirmişler. Kavga edip iş akitleri feshedilmeyen, affedilen
kişilerin tekrar kavga ettiklerini, daha kötü sonuçlara
vardıklarını anlatmışlar. İlk olayda affedenlerin de doğrudan
sorumlu olacaklarını ve ciddi hukuki sonuçları olacağını
aktarmışlar.
YHT
ile Ankara- İstanbul yolculuğu yaparken, eski fabrikamın yanından
geçiyorum. Fabrika yapan artık fabrikam çalışmıyor, derin hüzün
dolu sessizliğe bürünmüş. Okul sonrası genç yıllarımı
harcadığım mekanlar şimdi bomboş, hiçbir hareket yok.
---
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
Prinkipo,
04/26/16
No comments:
Post a Comment