Tuesday, September 06, 2016

İşyerinde Kriz Yönetimi (1976 yılından bir hikaye)


Ankara'da 1976 yılında kamuya ait bir makina fabrikasında çalışıyorum. Okulu bitireli birkaç yıl olmuş. Bakım onarım atölyesi mühendisiyim. Endüstri meslek lisesi motor, eletrik, mekanik mezunu yaklaşık 30 çalışanım var. 32,000m2 kapalı alanda yılda 12,000 ton makina techizat üretiyoruz. Yerli kömür yakan suborulu ızgaralı endüstriyel buhar kazanları yapıyoruz. Çalışan toplam 500 işçi, 20 mühendis var. Fabrikada büyük ağır makinalar, torna, freze, vals, kaynak makinaları kullanıyoruz. Bunların acil onarımlarını ve periyodik 5000 saat bakımlarını yapıyoruz. Yağ yeniliyoruz. Aşınan bozulan kırılan dişlileri, zincirleri, başka aksamı, değiştiriyoruz, yeniliyoruz. Motor yanıyor, sargılarını yeniliyoruz.


İşimiz zor, belirli iş programı var, ağır iş tezgahlarının 7/24 çalışması lazım. Devamlı bakım yapıyoruz. Haftasonu çalışmalar, gece vardiyaları için çalışanlara yüksek prim ödüyoruz. Odam bakım onarım atölyesi içinde merdivenle çıkılan çelik profillerden yapılmış yüksekte bir kulübe. Yukardan herkesi görebiliyorum. Fabrikanın gürültüsü beni serseme çeviriyor. Kulaklarıma pamuk tıkıyorum. Ayaklarımda burnu çelik korumalı botlar, kafamda plastik mavi miğfer, sırtımda mavi önlük var. Hiç durmadan fabrikayı turlamam, onarımları takip etmem lazım.

Bir gün odamda çalışırken baktım aşağıda yeni işe girmiş iki genç işçi yumruk yumruğa kavga ediyorlar. Basit kavga değil, ölümüne yumruklaşıyorlar. Geçmiş gün sebebi ne? aklımda değil. Hışımla odamdan çıktım, koşarak merdivenlerden indim, bağırdım, "İşyerinde kavga ettiniz, yaktım çıranızı, yürüyün benim odaya". Odama çıktılar. Ancak onlara ayıracak zamanım yok. Caydırıcı bir insiyatif göstermem lazım. Bu arada tezgah bakım onarım işlerini denetlemem lazım. Herşey bir anda doğaçlama kendiliğinden oluştu. Benim odadaki masanın her iki yanına ikisini oturttum, önlerine kağıt kalem koydum, "Yazın savunmanızı, Neden kavga ettiniz? Ne oldu?" Bıraktım orda onları, dışarı çıktım. Kafam kızmış, benim de sakinleşmem lazım, yaklaşık bir saat fabrikada onarım yapılan tezgahları dolaştım. Sonra atölyeme geri döndüm. Odama çıktım. Savunmalarını yazdıkları kağıtları ellerinden aldım. Sonra çok ciddi bir yüz ifadesi ile evlerine gitmeleri için izin verdim. Onlar gittikten sonra kağıtları okudum. Birbirlerini öldüresiye yumruklayan iki genç işçi, iş yazılı savunma yapmaya gelince, kendilerini ifade etme güçlüğü çekmişlerdi. İkisi de yazdıkları savunmada pişmanlık arzediyorlardı. Belki de savunmalarını yazarken yaptıkları işin saçmalığını farketmişlerdi.

Ertesi gün işçi servisinden konuşarak arkadaşça indiler. Gün boyu ve devam eden günlerde daha yakın arkadaş oldular, hatta birbirlerini kolladılar. Daha sonra usta, ustabaşı imtihanlarına girip terfi ettiler. Aileleri ile lojmanda parasız kalma hakkı edindiler. Çocukları çok iyi okullarda okudular, iyi eğitim aldılar.

İşyerinde kavga etmek, iş kanununa göre tazminatsız işten çıkarılma nedeni. Dünyanın her yerinde böyle. İşlerinden olma korkusu aralarındaki düşmanlığı bir anda bitirmiş. Zaten kimbilir neden kavga ettiler? O bile aklımda net değil. Konuyu uzatmadım, idareye haber vermedim, açıkcası savunmalarını "sümen altı" ettim. Yazılı savunmalar kişisel dosyalarımın dibinde unutuldu gitti, ama olay aklımda kaldı. Benim için kitaplarda yazmayan, ancak yaşayarak öğrenilen iyi bir iş idaresi tecrübesi oldu.


Benzer bir olay bir başka arkadaşımın başından geçmiş. Kavgada kapı çerçeve kırılmış. Sonunda kavgaya karışanlar sözlü uyarıyla bir anlamda affedilmiş. Affetmek elbette bir vicdan meselesi, ama caydırıcı değil. Konudan haberdar edilen tecrübeli iş avukatları, bu kararın hukuki açıdan sakıncalı olduğunu bildirmişler. Kavga edip iş akitleri feshedilmeyen, affedilen kişilerin tekrar kavga ettiklerini, daha kötü sonuçlara vardıklarını anlatmışlar. İlk olayda affedenlerin de doğrudan sorumlu olacaklarını ve ciddi hukuki sonuçları olacağını aktarmışlar.


YHT ile Ankara- İstanbul yolculuğu yaparken, eski fabrikamın yanından geçiyorum. Fabrika yapan artık fabrikam çalışmıyor, derin hüzün dolu sessizliğe bürünmüş. Okul sonrası genç yıllarımı harcadığım mekanlar şimdi bomboş, hiçbir hareket yok.
---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


Prinkipo, 04/26/16

No comments: