Friday, November 22, 2013

Hangisi??



Makina- Makine, Hangisi?

Değerli Okurlarım,

1989-1990 yıllarında bir ABD şirketi ile Türkiye'de faaliyet gösterecek ortak girişim (JVC) şirketi kuracaktık. ABD şirketinin ismi 2(iki) kelimeden oluşmuştu ve bu iki kelimenin arasında “&” (and) yani “ve” işareti vardı. Ayrıca isimlerinde “W” ve “X” harfleri vardı ama bunlar sorun olmadı. Bizim Ticaret Sicil Kurumumuz “&” işaretini, şirket ismi içinde kabul etmedi. ABD şirketinin değiştirmek gibi bir opsiyonu- serbestiyeti hiç yoktu, çünkü ABD kayıtlarına göre öyle biliniyordu. Gerekirse ortaklığı bitirmek istediklerini açıkca belirttiler. Uzun süre “&” işaretinin ticaret sicilinde kabulü için bekledik.

Benzer durum “Makina- Makine” kelimesinde var. Şirket isminizde bu kelime varsa, Ticaret Sicil Kaydı sırasında problem çıkabilir. Hangisi kullanılmalı, hangisi doğru? İzmir Ticaret Sicil Kurumunda veya Ankara Sanayi Odası müracaatlarınızda çok dikkat edin, “Hangi kelime doğru?” diye günlerce sicil kaydında bekleyebilirsiniz. Bu işin şakası yok. Size ne deniyorsa, onu kullanın veya en iyisi bu kelimeyi şirket ismi tescilinde kullanmayın.

Peki sizce hangisi doğru? Hangisini kullanmak lazım? “Makina” yoksa “Makine”?

İngilizcedeki “Machine kelimesinin kökeni Latince “Machina”, İtalyanca “Macchina”, Almancası “Maschine”. Yani dilimize girmiş bir yabancı sözcükten bahsediyoruz. Burda Türkçe “ses uyumu” kuralına uyma durumu yok. Çünkü kelime Türkçe değil.

Makina-Makine mühendisliği”nin İngilizcesi “Mechanical Engineering”, yani Makina- Makine ile doğrudan bir ilgisi yok.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Makina” var ama, arama "Makine"ye yönlendiriliyor. Kurum 1965 yılında “Makine” kelimesini esas almış. Bunu yaparken bu isme sahip kurumların görüşleri alınmışmı? Bu isme sahip üniversitelere, kurumlara sorulmuşmu? Yüzyıllık kurumlar isimlerinde değişiklik yapmak isterlermi? Ticaret Sicili değişmiyor, kayıtlar, diplomalar, tezler, ünvanlar, dökümanlar, sözleşmeler, kontratlar nasıl değişir? İTÜ Makina Fakültesi öğretim üyeleri, mezunları, MMO, MKEK bu durumu kabul ederlermi? Yüzyılların ismi bir anda keyfe göre değişirmi?

Dil Derneği ise "Makina"yı tümden sözlükten çıkarmış, onlara göre böyle bir kelime yok.
Denizcilik okulu 1.sınıfı ilk “Makine” dersinde hoca kara tahtaya büyük harflerle "MAKİNE" yazar, ve “Dersimiz “Makine”dir. Mesleğimiz “Makine” mühendisliğidir” der.
Deniz Lisesinde “Makine” Zabitliği, Deniz Harb Okulunda ise “Makina” konulu dersler var. Kara Harp Okulu “Makine”, Hava Harp Okulu “Makina” kelimesini kullanıyor.

Türk Dil Kurumu bu işleri önce kullanıcılara sormalı ve dayatmacı- israrcı olmamalı idi. Türk Dil Kurumu'nun bu tek taraflı aldığı kararı ileri süren, Eskişehir'de bilim tarihçisi bir emekli öğretim üyesi, üniversitelerdeki ''Makina mühendisliği'' bölümlerinin isminin ''Makine mühendisliği” olarak değiştirilmesi için YÖK, Türk Dil Kurumu (TDK) ve Mühendislik Dekanları Konseyi'ne başvurdu, 7 üniversite ''makina'' kelimesini, ''makine'' olarak düzeltti.

Aynı Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi “Makina”, OsmanGazi Üniversitesi “Makine” mühendisliği bölümlerine sahip.

Word Türkçe” sürümü bu konuyu bilmiyor, bütün düzeltmeleri “Makine” olarak yapıyor. “Düzelt” komutu verdiğinizde tümünü “Makine” olarak çeviriyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) için, “Makina” Fakültesidir. Eski, köklü, geleneksel İTÜ kurum kültürü bu kelimeyi kesinlikle değiştirmez, değişmesi teklif bile edilmez- edilemez. (www.mkn.itu.edu.tr)
Ege ve DokuzEylül Üniversitelerinde, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde “Makina” Mühendisliği bölümleri var.

Gazi ve ODTÜ Mühendislik Fakültelerinde, “Makina” Mühendisliği bölümü vardır.
YILDIZ, İstanbul ve klon Üniversitelerde “Makine” Mühendisliğidir.
MMO, “Makina” Mühendisleri Odası'dır. Yazışmalarda her iki şekil de kullanılır. (www.mmo.org.tr)
MKEK, “Makina” ve Kimya Endüstrisi Kurumu'dur. (www.mkek.gov.tr)

Bana sorarsanız, “Makine” aksamından bahsediyorsam “Makine” kelimesini,
eğer konuyu meslek olarak düşünüyorsam “Makina” kelimesini tercih ediyorum. Yani istediğinizi kullanabilirsiniz. Bu kelime Türkçe değil. Bu işin “ses uyumu” ile bir ilgisi yok. Bu konuda “Yanlış” veya “Doğru” yok. Yeterki şirket isminizde olmasın. İyi bir haftasonu dilerim. Selam ve saygılar.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2013-11-20



Sunday, November 17, 2013

Nükleer Farkındalık- Ekonomik Çözüm


“Nuclear awareness”

Değerli Okurlarım,

Paris çevresinde çok sayıda nükleer santral var, ancak tümünü Fransız mühendisleri inşaa etti, ve Fransızlar çalıştırıyorlar. Zaman içinde yavaş yavaş küçük kapasiteden büyüğüne gittiler. Bizim santrallerimiz ise bize ait değil. Teknolojisi hiç değil. Kontrolü, işletmesi bizim değil. Başkalarının yaptığı nükleer santral ile nükleer teknoloji sahibi olamazsınız.

Başkalarının inşaa ettiği termik santrallerle de termik santral teknolojisi sahibi olamazsınız. Son 50 yıldır, yurdumuzda termik santral yapılıyor, başka ülkelerin mühendisleri tarafından yapılıyor, hala kendimize ait, tasarımını komple bizim yaptığımız bir termik santralimiz yok. Başkalarının yaptığı tasarımlar bize uymuyor, bizim yerli yakıtımıza uymuyor, işletmede devamlı zorluklar çıkıyor, termik santraller hızla yaşlanıyor, çok çabuk kullanılmaz oluyor.

ODTU Mezunları Derneği Ankara Yönetim Kurulu üyesiyim, aynı zamanda Makina Mühendisleri Odası Ankara Şube YK Üyesiyim. Her iki örgüt Enerji Komisyonlarından YK olarak sorumlu/ gözlemci üyeyim. ODTUMD, MMO ve TMMOB olarak nükleer konusunda belirli bir tavrımız var. Bazı meslek odalarımız nükleer konusuna tamamen karşı. Bence bu durum çok kolaycılıktır. Bu durumlar, bana geçenlerde eylem yapan "teknolojiye karşı mühendisler platformu" konusunu hatırlatıyor. Benzetmede hata olmaz, başka absürt benzerlikler sayayım, "eğitime karşı öğretmenler", "tedaviye karşı doktorlar", hatta "savunmaya karşı askerler", yani olmayacak şeyler.

EGE, İTÜ, Hacettepe Üniversiteleri nükleer konusunda çok ciddi akademik çalışmalar yapmaktadırlar. 1960-1990 arası Nükleer akademik geçmişi olan ODTÜ'nün Makina- Nükleer bölümünü 1990’larda kapatıp, Sayın Rektörünün ağzından "Bu konu (Nükleer) gündemimizde değildir" demesi hüzün vericidir. Nükleer bilim, Nükleer Teknoloji büyük oranda Makina mühendisliği konusudur. Yani bir anlamda Makina Mühendisleri meslek odası görev alanına girer. Biz mühendisler kafamızı kuma sokup bekleyemeyiz. Nükleer farkındalık bizim has- esas işimizdir. Nükleer konusunda insiyatifi ele almamız, yerel nükleer farkındalık politikaları geliştirmemiz gerekir.

Şu anda yapılan kanun kapsamı Nükleer santrali ihalesine karşı olabiliriz, Sinop'ta yer seçimine karşı olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz. Sivil Toplum Örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu işe soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise, bu işi yabancılar yapar, bu işin ekmeğini- kazancını- parasını- Arge'sini yabancı şirketler alır. Hayati kararları da o zaman ulusal kurumlar değil, yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir. Ciddi uzun-vadeli bir yol haritası çizmemiz gerekir. Mevcut siyasi iradenin yayınladığı bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler üretmemiz gerekir.

Sivil Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, Meslek Odalarının, ETKB ve TEAK ile birlikte nasıl bir çalışma yapma potansiyelinin olduğunu, ASME tarafından verilen akreditasyon ve eğitimler ile ilgili neler yapılabileceğinin, bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin doğrulanmasının ulusal bir kurum veya şirket tarafindan nasıl yapılabileceğinin tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz.

Nükleer konusunda yazı yazanların çoğunun bu konuda hiçbir akademik eğitimleri yok, ordan burdan toplama bölük- pörçük bilgilerle detay bilmeden haber yapıyorlar. Korku- bilimkurgu film senaryoları çiziyorlar. Bilenler ise bu karmaşada suskun kalıyorlar. Konuyu bilmeyenler cahil-cesaretiyle bu derece etkin olurlarsa, sonuç gayri ciddi olur.

Sivil Toplum Örgütleri, nükleer enerjiye karşı olabilir. Üyeler tek tek karşı olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını engellemiyor. Nükleer teknolojiyi bilmemiz, öğrenmemiz lazım. Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir, “istemezük” ifadesi sadece kolaycılıktır.

Türkiye halen çevre ülkelerindeki 30 kadar nükleer ünitenin tesiri/ olası etkisi alanındadır.
Biz kursak ta kurmasakta zaten nükleer tehdit altındayız. Biz istemesekte bile, veya biz olmadan da çevremizdeki coğrafyada bu süreç devam ediyor, düzenleyici kuruluşların olduğu kadar, doğrulama ve sosyal sorumluluk anlamında diğer kurum ve kuruluşların da süreç içinde görev alması gerekiyor.

Şu anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak TAEK, doğrulama ve test gibi teknik isleri sorumluluğuna almayacak/ alamayacak ve bu yüzden sadece onay ve regülasyon makamı olarak görev yapmayı herhalde planlıyor.

Bu uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin yabancılar tarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler yabancılara bırakılmayacak derecede önemli hassas işlerdir. Gerekli eğitim yatırımları ile bu işin önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir. Konuyu yakından takip edip, bilimsel olarak doğrularla desteklenmiş görüşlerimizi paylaşmalıyız. Yapılan işlerden, ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz.

Kullanılacak teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile çalışıyor ve atığı az, daha az soğutma suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü deneyimler var nasıl önlem alınmış, hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları değerlendirmeliyiz. Akkuyu 20 sene önce seçildi, bugünkü kriterlerle belki de seçilmezdi. Nükleer santral soğutma suyunun soğuk olmasında daha yüksek randıman açısından fayda vardır. Yıllık ortalaması sıcak Akdeniz deniz suyu yerine, ortalaması daha soğuk Karadeniz kıyıları bu yüzden daha elverişlidir. Sinop sonrası sıra herhalde İğneada ve Hopa santrallerine gelecek. Arkasından tüketim merkezlerine yakınlığı açısından belki de Kırıkkale- Ankara, Aliağa- İzmir, Kemerköy- Muğla santralleri telaffuz edilmeye başlanacak. Siyasi kararla siyasi sipariş verirseniz, proje finansmanı da siyasi olur, ticari kredi bulamazsınız. Nükleer teknoloji için 50-MWe, 500-Mwe, 5000-Mwe kapasite genelde aynıdır, ancak 50-MWe kolay bir finansman paketi iken, 5000-MWe için ciddi ticari finansman gerekir.

Nükleer güvenlik konularında Avrupa Birliği bu konuda ortalama her ay bir veya daha fazla direktif veya tebliğ yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı. Nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? Bunların hiçbiri net değil. Nükleer santral için karar aşamasındayız ama gerekli güvenlik mevzuatında nerdeyiz? Net bilinmiyor. Yerel çevre halk nasıl korunacak? Santral işletilirken nasıl denetlenecek? Atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler ve gerekli denetimler ne olmalı? Acil tahliye planları varmı?

Yapılacak seçimlerin -gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse yer seçimi- siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir. Örneğin son imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları var(!) bilelim. Başlayan proje ÇED raporunu zor hazırladı. Böyle konularda gayri ciddilik kabul edilemez. Çalışma gurupları kurarak bu konuda bilgi olanları, bu alanda uluslararası deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan çıkan sonuçları kamu oyu ile paylaşmalı karar vericileri doğruya yönlendirmeliyiz.

Önemli bir diğer konu "tedarik işleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve onay değil, işletme ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması gerek. Görevli kurum Mühendis Meslek Odaları olabilir. Bu işleri biz yapmazsak Rus/ Kore/ Alman mühendis bu işi yapar, bizim cebimizden ödeyeceğimiz çok paraya yapar, sonra da meslek odaları bakar, ben de "daha çok istihdam" diye boşu boşuna yazmaya devam ederim.

Nükleer konusu günümüzde bir gerçektir, içinde bulunduğumuz coğrafyada zaruri bir ihtiyaçtır, biz istemesekte bu bir öğrenme sürecidir, bu sürecin dışında değil içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza, ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde üretmek zorundayız. Bunun adı “bilgili- güçlü- uyumlu olanın hayatta kalması”dır. Bizim coğrafyamızda, ülkelerin nükleer bilgisizlik yapma lüksü yoktur.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2013-11-16

Monday, November 04, 2013

Odtü Eymir Gölü hakkında bilgilendirme notu


Ankara Büyükşehir Belediyesi 18 Ekim 2013 tarihinde yasal süreçler tamamlanmadan saat 19.15 sularında ODTÜ arazisine hukuk ihlali yaparak sit alanındaki ve yol güzergâhındaki 3000 civarındaki ağacı keserek yol çalışmasına başlamış ve bu durum toplumsal bir gerilime neden olmuştur.
Başkentimizin kentsel yönetim çıkmazlarından bir tanesi ve en önemlisi ulaşım sorununa getirilen çözüm yöntemleridir. Ankara’da ulaşım ana planı en son 1993 yılında hazırlanmıştır. Şehrin büyümesi ve gelişmesiyle beraber şehrin dokusunu bozacak şekilde çok katlı binalara inşaat onayı verilmesi ile kentin ulaşım planı güncelleştirilmek yerine geçici çözümler üretilmiş ve ulaşım onarılması mümkün olmayan bir kaosa sürüklenmiştir. Koca  yirmi yılda bir metre metro  yapılmaması da ayrı bir yeteneksizliktir.
AOÇ’ de olduğu gibi, insanların ve diğer canlıların sağlıklı yaşaması için gerekli oksijeni sağlayan ODTÜ ormanı, yolun gerekliliği ve halkın yararı öne sürülerek yok edilmek isteniyor.
Uygulanan karalama kampanyasında kullandıkları argümanlardan bir tanesi de şu an içinde bulunduğunuz Eymir Gölü arazisinden ‘’Ankaralıların yararlanamadığı’’, ‘’Eymir Gölü’nün Ankara Halkına kapalı olduğu’’ çarpıtmasıdır. ODTÜ Rektörlüğü yıllardır ‘’Eymir Gölü ve arazisinin her Ankaralıya açık olduğunu, isteyen herkesin Göle gelebileceğini, ama doğal hayatın korunması doğrultusundaki bazı zorunluluklardan dolayı Gölden yararlanmanın da bazı kuralları olduğunu’’ söylüyor. Ayrıca Göl ve arazisinden yararlanmayı kolaylaştırmak için de iki yıldır yoğun talebin olduğu tatil günlerinde ücretsiz servis imkânı sunuyor.
Bugün Gölün kullanımıyla ilgili bu çarpıtmayı söylemeye devam eden kişi veya kişiler biliniz ki, rantın peşindedir. Ankara’nın en önemli bakir alanlarından biri olan Eymir Gölü arazisine dikeceği göl manzaralı apartmanların veya ODTÜ Ormanında yapacağı orman manzaralı rezidansların hayaliyle konuşmaktadır, yanıp tutuşmaktadır. Bu tür çarpıtmalarla da bu isteklerini gerçekleştirebilmenin altyapısını oluşturmaya çalışıyorlar.
Kamuoyunda ODTÜ’ye karşı yapılan saldırının sebebi açılan yeni yol olarak gösterilse de, bunun temelinde ODTÜ’ nün gelişmiş ve uygar ülkelerdeki üniversitelerde olduğu gibi farklı düşüncelerin özgürce ifade edildiği bir kurum olması gerçeği vardır. ODTÜ’ nün bilimselliği, özgür düşünceyi, bireyin hak ve özgürlüklerini insan temelinde savunması, evrensel hukuk değerlerine gösterdiği önem ve bu uğurda verdiği mücadelesi, toplumun gelecekteki birkaç kuşak gelişimine katkı koyabilecek büyüklükte projeler geliştirmesi bazı kesimleri rahatsız etmektedir.
Egemen güçler, ellerinde bulundurdukları hukuksal ve kamusal değerleri yok sayarak Dünya sıralamasında ülkenin yüz akı olan, sanayinin ve toplumun gelişmesine büyük katkılar veren üniversitemiz üzerinde siyasi ve ideolojik baskılarla itibarsızlaştırma ve yıpratma politikaları gütmektedir.
Üniversitemizin insanlığa, doğaya ve ülkemize vermiş olduğu katkılar biz mezunların üniversitemiz karşı sorumluluğumuzu ve bağlılığımızı artırmaktadır.
Geçmiş kuşaklardan devir aldığımız ortak değerlerin ve varlıkların yok edilmesine karşı olan duruşumuzla Üniversitemizin kentsel rantın bir parçası olarak görülmesine onay vermeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isteriz.            

ODTÜ  MEZUNLARI  DERNEĞİ
YÖNETİM  KURULU