Sunday, December 26, 2010

Kazağını ters giymişsin



Foto- Hamburg, Harburg, Bu sabah Saat 10:00AM

Mühendisin Görev Tanımı nedir?

Değerli Okurlarım,

Bir hafta sonu ODTÜ Mezunları Derneği’nde bir toplantıya giderken evde aceleden kazağımı ters giymişim. Bir saatlik toplantıda, toplantıya katılanlar, hem de yakın arkadaşlarım bana “kazağını ters giymişsin” demedi.

Toplantıya ara verildiğinde lavaboya gittim, aynada kendime bakınca yanlışı hemen fark ettim, kazağımı düzelttim geldim, sonra toplantı masasında oturan arkadaşlarıma sitem ettim, “…kazağımı ters giymişim, neden söylemiyorsunuz? “

Ben kesin bir yanlış yapmışım, ama farkında değilim, bunu siz söylemezseniz ben nerden bileceğim??? Yanlışı söyleme, uyarma kültürü bizde yok, bizim kültürümüzde yok.

Avrupa'da Amerika'da var, yanlışı söylediğinizde bundan kimse alınmıyor, sonrasında yanlışını düzeltmek için çaba sarf ediyor.

Bir arkadaşım daha saf bir yorum yaptı, “yeni moda kazak sandım, ters giydiğini anlamadım” dedi, bu da başka bir naif yorum, ama onu da söylese ben durumu anlardım.

Bir yanlış yapılmışsa bu söylenmeli, hemen söylenmeli. Eğer rüzgâr santralleri, çevreyi rahatsız edecek seviyede gürültü yapıyorsa, göçmen kuşların göç yollarında onlara zarar veriyorsa, tarımda tohumlamayı engelliyorsa, bulunduğu yerde radar karartması yapıyor savunma zafiyeti oluşturuyorsa, bütün bunlar söylenmeli ki yatırımcı daha sessiz rüzgâr türbinleri alsın koysun, rüzgâr santrali yaparken orman arazisinden gereksiz yol geçirerek ormanı yok etmesin, çevre insanı için rahatsızlık kendisi için risk üretmesin.

Güneş enerjisi yatırımlarında yine orman ya da tarım arazisi gaspı riski varsa, verilen satın alma garanti fiyatı cent/kwh az geliyorsa bunlar söylenmeli, aşırı teşvik talebi yönlendirilmeli, piyasa şartlarında rekabet unsuru söylenmeli, tüketicinin pahalı elektrik alması önlenmeli.

Yatırımcı, eğer orman arazisine ithal kömür santrali yapmak istiyorsa bu söylenmeli, “Bu yanlıştır, istediğin 400-500 dönüm sana yetmez sana en az 2000-3000 dönüm lazım ve burada orman arazisi üstüne bu yatırımı yapamazsın, başka boş yerde yap”, denmeli.

Eğer Kombine çevrim santrali yatırımı yapıyorsan komşu tarım arazisinin yeraltı suyunu kullanamazsın, çevre tarım insanının sulama suyunu kullanamazsın, sonra bu başına dert olur, yatırım finansmanı üstünde risk yükselir, halka arz yaptığında alıcı çıkmaz, 20-30 milyon US Dolar kazanacağım derken bunun çok daha fazlasını kaybedersin- denmeli.

Ben termik santral yapımı, tasarımı, pazarlanması, satışı, proje yönetimi, işletimi konusunda mezuniyetinden itibaren (1973) çalışmış bir makina mühendisiyim. Ben ve benim gibi makina mühendisliği konusunda eğitim almış bu konuda yıllarca çalışmış kişilerin doğrudan termik santral karşıtı olması herhalde beklenmez.

Makina mühendisleri olarak biz termik santral yapmak, tasarımını gerçekleştirmek, inşa etmek, düzgün, çevreye zarar vermeden işletmek için eğitim aldık. Toplum bizi bu amaç için eğitti, yetiştirdi, kaynaklarını seferber etti, devlet üniversitelerinde eğitimimizi finanse etti, biz de en iyisini yapmak, topluma daha çok enerji, daha çok elektrik, çevre şartlarına daha uyumlu santral kurmak için çalıştık, bugünlere geldik.

Bir mühendis olarak görsel ve yazılı medyanın, çevre ve enerji konularında taraflı, kolaycı ve slogan saplantılı tavır aldıklarını düşünüyorum. Çevre ve enerji sorunları tek taraflı bakış açısıyla çözülmez. Burada doğru ve yanlış, siyah ve beyaz gibi net değildir. Arada gri tonlar ağır basar.

Termik santrallerle ilgili çevre konusu öyle basit, “ben yaptım oldu” veya  “istemiyoruz” diyerek çözülecek konu değildir. Öye yandan doğrudan termik santrallere karşı olmak bence anlaşılmaz, anlamsız hatta saçma sapan bir durum ve tutumdur.

Konudan anlamam” deseniz bile, diyelim ki otelci, çevreci veya tıp doktoru iseniz, yine elektriğe ihtiyacınız var, otelci iseniz yazın otelinizde klimalar çalışacak, havuz filtresi sirküle olacak. Doktor, cerrah için ameliyat masasında cihazlar çalışacak, lambalar yanacak, sterilizasyon yapılacak, en azından lambanız, kaloriferiniz, bilgisayarınız, asansörünüz çalışacak.

Termik santralleri doğru tasarımla, çevreye en az zarar verecek şekilde, en uygun yerde, tüm filtreleri yapılmış 365 gün 7/24 çalışır şekilde inşa etmek gerekir.

Güneş santralleri geceleri çalışmaz, 08.00-16.00 saatleri arası ve tüm Türkiye’de günde ortalama 7,2 saat çalışır. Rüzgâr santralleri rüzgâr esmezse çalışmaz,
Güneş ve rüzgâr santralleri çalışmadığı sürelerde devreye girecek eşdeğer kapasitede termik santrali sıcak hazır beklemede tutmak zorundasınız. Ulusal şebekeye “Smart grid” bağlantısı ucuz değildir, iletim hatları sorunları vardır. Kolayca ve ucuza iletim yapamazsınız.

Rüzgâr, güneş bize yeter” demek, bu konuyu hiç bilmeyenlerin ifadesidir. Sadece güneş ve rüzgâr değil, termik, hidrolik, nükleer her tür santrali uygun oranda, düzgün yerli tasarımlarla, çevreye en az zarar verecek şekilde ve yerli kadrolarla yapmak gerekir.

Kömür yakan termik santrallerde eski pülverize kömür yakma teknolojileri terk edilmeli, yeni temiz kömür teknolojileri, CFB, IGCC, Oxy-firing, yeraltı gazlaştırma sistemleri uygulanmalıdır.

Kombine çevrim santrallerinde deniz suyu ile santral soğutma sisteminin deniz canlılarına zarar vermesi önlenmeli, derin deniz deşarjı düzgün yapılmalı, deniz suyu sıcaklığı, toz, kül, NOx, SOx emisyonları kontrol altında tutulmalı, santralin yapılacağı mekân tarım/ orman arazisi/ SİT alanı olmamalıdır. Santral denize, toprağa, havaya, suya zarar vermemelidir.

Enerji, elektrik üretimi olmadan toplum gelişemez, refah seviyesini yükseltemez. Toplum kültürel, sosyal olarak da ilerlemeli, ama elektrik olmadan opera seyredemezsiniz, trafik ışıkları olmadan karayolunda gidemezsiniz, akşamları evinizde rahat aydınlık sıcak ortam olmazsa oturamazsınız. Gazeteler basılmaz, uçaklar kalkmaz, tarlalar pompalarla sulanmaz.

Enerji üretimi şarttır, elektrik üretimini artırmak zorunludur. Herkes elektrik ister, daha çok ister, ancak kimse kendi arka bahçesinde termik santral, enerji santrali, hatta çok gürültü yapıyor diye rüzgâr santrali bile istemez. Bu açmazdan nasıl çıkılacak?

Bu açmaz düzelecek, yatırımcı düzgün yerde, mutlaka çevre ile barışık, mutlaka yerli insan kaynağımızla ve çevre tarım insanıyla barışık santraller yapacak. Filtreler 365 gün 7/24 çalışacak, derin deniz deşarjı doğru düzgün olacak, ortam, hava, su kirlenmeyecek, yöre insanları aldatılmayacak, orman arazisi yok edilmeyecek, tarım arazisi, tarım suyu gasp edilmeyecek, komşu tarım arazisinin değer kaybı ödenecek.

Çevre konusu sadece kamu kurumlarına ya da ilgili bakanlıklara bırakılmayacak kadar önemli bir konudur. Hepimiz sorumluyuz, çevre ve yatırım hepimizin konusudur. Acaba gelecek nesillerimizi nasıl bir tehlikeye attığımızın ne kadar farkındayız ? Ne dersiniz? 
En derin saygılarımla

HalukDireskeneli at gmail dot com

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2012-10-15

Thursday, December 09, 2010

Enerji ve Opera



Enerji ve Opera, 22 Eylül 2013

Değerli Okurlarım,

Ekonomik Çözüm ailesine yeni katıldım. Okuyacağınız yazı buradaki ilk yazım olacak. Isınma, alışma, yazısı. Tüm çalışma hayatım termik santral işinde geçti.

Ben yatırımcının her enerji alanında daha çok yatırım yapmasını isterim. Çevreye uyumlu, çevre insanı ile dost yatırımlar yapmasını isterim. Ben çevreci değilim, termikçiyim.


Zaman içinde Termik santral çalışmalarına uyumlu kendime göre uğraşlar edindim.
Bence enerji sektörünün müziği Opera'dır. Operalar içinde de en sert, en haşin, en muhteşem Alman Richard Wagner Operalarının müziğidir.

Doğalgaz endüstrisi denince benim aklıma Guiseppe Verdi'nin bestelediği Nabucco geliyor.
"Nabucco" denince sizin aklınıza boru hattı geliyor, aslında biliyorsunuz "Nabucco", boru hattı müzakereleri sırasında Viyana operasında oynanan bir Verdi Operasıdır.


Bu yıl Izmir Opera’mızda harika eserler var. G.Verdi "Otello", G.F.Haendel "Agruppine", Johann Straus "Çingene Baron", W.A.Mozart "Saraydan Kız kaçırma", kaçırılmaması gereken yapımlar. Bale programı çok daha güzel, Igor Stravinski "Ateş Kuşu", Theodorakis "Zorba", J.S.bach "Fırtınalı Duygular", G.Verdi "Kamelyalı Kadın", Adolphe Alkan "Gieselle", Leo Delibes "Sylvia" muhteşem eserler. Umarım hakkıyla sahneye konur.


Geçen dönem Ankara Operasında "Yekta Kara" Hanım "Macbeth"i sahneye koymuştu. Oyun, sahneleme, orkestra muhteşemdi. "Macbeth" operası siyasi iradeye bir anlamda ince mesaj gönderiyordu. Aşırı yetki ve hırs bunları isteyene zarar verebilir,
Yeni dönemde bir "Richard Wagner" operası Ankara ortamına iyi gider diye düşünüyorum, Wagner'in anti-semitik eğilimli olması, anlayana gerekli entelektüel mesajları verir.
Almanca oynanması şart, İtalya'da bazen İtalyanca Wagner oynuyorlar, çok yumuşuyor, etkisi kayboluyor, komik oluyor. LaScala'da artık Wagner operaları Almanca oynanıyor.

Niye Wagner? Bence "termikci"lere en iyi Wagner Opera müziği gider de ondan.
Ne zaman bir termik santral sunumu izlesem, ne zaman bir konferans, panel, fuar, sergi gezsem, fonda Wagner müziği vardır. Nedendir bilmem, zor sert bir müzik belki ondan herhalde.


Şu anda "Dünyanın hangi operasında Wagner Operası sahneleniyor?" diye google taraması yaptım, Moskova'da 7 ayrı opera sahnesi var, Bu yıl uzun zamandır ilk defa Wagner sahneleyecekler.
Berlin Deutscher Oper'da Wagner var, Hamburg Stat Opera'da var, Munich Bayerische Opera'da var, Milano LaScala’da var, Die Walküre, Paris'te 3 ayrı Opera sahnesinde Wagner sahne alıyor,
New York Metropolitan'da Wagner sahnelemesi repertuarda var.
Londra Royal Opera House repertuarında Wagner var.
Israel TelAviv Operasında yok, çok normal tatsız WW2 geçmişi hatırlatıyor. Prague Operasında Wagner bu yıl repertuarda yine var. Flying Dutchmen ve, Tristan ve Isolde- Budapest Operası repertuarında çok sayıda Wagner operası var, inanılır gibi değil.

Viyana Devlet operasında sadece Ucan Hollandalı var. Sydney Operasında Wagner bir sure yok, BuonesAires Operasında Tristan ve Isolde var.

Türkiye’de durum nasıl? İzmir Operamızın repertuarında "Uçan Hollandalı" var, ancak bu yıl oynamıyor, Ankara Operasında Wagner "TannHauser" herhalde ilkbaharda sahnelenecek.

İstanbul Süreyya Operasında herhalde henüz öyle bir Wagner çalışması yok, ilerde belki olur, olsa ne iyi olur.

Biletleri internetten, Ankara ve İzmir için 15 gün, İstanbul için sahnelenmeden 30 gün önce alabiliyorsunuz. Sabah saat 09.30 da internet sayfasını açmalı hazırda bilet almak için beklemeli, internet sayfası "buyur gel biletini al" deyince derhal teyakkuza geçmeli.


Sonra o günler için İstanbul ve Ankara'da kendimize iş/ program/ görüşme/ seminer ayarlamalı, nasıl olsa önümüzde 15 gün zaman var, Bilet almak öyle kolay değil. Bir kere ortadan biraz geriden alacaksın, bir gün sol köşeden, diğer gün sağ köşeden alacaksın, ön orta iyi değil, salonu iyi göremiyorsun, sahnelenme sırasında salonda da oyun oynanabiliyor, arkanda ne oluyor anlamıyorsun.


Balkonlar ancak salonda yer kalmamışsa alınır, eğer tek başına gidiyorsan, ve mecburen balkonda yerin varsa, birinci perdeden sonra salona ineceksin, bos koltuk bakacaksın, yer gösteren görevliler sana anlayış gösteriyorlar, kendileri salonda/ parterde boş bir yer bulup seni oturtuyorlar,
Balkondan seyretmek öyle kolay değil, düz baktığında sadece seyirciyi seyrediyorsun, sahneye için sağa veya sola devamlı bakmaktan başın tutuluyor.

Opera ya öyle hazırlıksız gidilmez! Evde, arabada, işyerinde, kaset, CD, iPod, mp3 çalar alacaksın, PC’de youtube açacaksın, hiç ara vermeden dinleyeceksin, en az 1-2 gün hatta bir hafta boyunca başka müzik dinlemek yok, her bir nota ses müzik kafana girecek, Opera konusunda konservatuar eğitimi almamış olsan da baştan sona melodiyi kafanda takip edebileceksin.


Opera'ya geliyorsan koyu renk takim elbise gömlek, kravat giyineceksin, benim lafım erkek seyirciye, futbol maçına gidiyormuş gibi kot pantolonla operaya gelmek önce kendine saygısızlık.  Maça gidiyorsan takım formanı giy, operaya geliyorsan takım elbise giy, hanımlar zaten kendilerine yakışanı biliyorlar giyiyorlar.


Erken gidip -en geç bir saat öncesinden- salonda yerini alacaksın,  oyun başladıktan sonra kendi aralarında sinemadaymış gibi konuşanlar çok olur, onlarla takışmaya gerek yok! "Şişt" filan demeye, surat asmaya, uyarmaya gerek yok, yerini değiştir daha iyi, bırak hayatında bir kere Opera'ya gelmiş zaten, konuşsun, bir başka uyaran nasılsa çıkar -belki kendisi anlar konuşulmaması gerektiğini.


Program kitapçığından mutlaka almak lazım, kaç kişi geldiyseniz o kadar program kitapçığını beklemeden almalı, son dakikada konu okunmaz, zaten konu belli, perde üstündeki dijital yazıları okumak için kendini zorlama, kendini müziğin keyfine bırak, zaten çok tanıdık bildik bir müzik, mutlaka bir yerlerde duymuşsundur. Son arada sade kahve içmek insanı uyanık tutar. Opera sonrası araba sürmek kolay olur.

Milano LaScala operasında seyirci affetmiyor, beğendiği sanatçıyı çiçek yağmuruna tutuyor, beğenmediğini belli ediyor, bizde standart alkış var, çiçek göndermek yok, aslında ön sıralar çiçek getirmeli, beğendiği sanatçıyı çiçek yağmuruna tutmalı.


Çıkışta yürüyüş mesafesi bir Kafe'de yarım saat geçirmek, kahve ya da salep içmek iyi olur, kalabalık dağılır, taksi bulmak daha kolaylaşır. Operasız kalmayın... Sıra Termik santrallere gelecek. En derin saygılarımla.
Haftaya: Bu Çelik bu yükü taşır mı? Alpullu Şeker Fabrikası 1973.
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


2012-09-22

Wednesday, October 27, 2010

Piano



Dear Colleagues
Do you ever remember the first time you saw a piano? I remember I saw a piano first time in my life, in Ankara Opera house when I was 12 years old. It was an extraordinary instrument with huge keyboard, black and white. I envied the players, and the artists who are playing. In order to be in Ankara Opera house, we were supposed to take 2- hours bus drive from my small town. Later in time, we moved to Ankara, and my mom and pa took us to State Philharmonic Concert hall. Very small hall. Anyhow I was so excited to listen to piano concerts. 


I got married, we had our first child; we had no further concern other than his health, and proper education. When we had our second child, again a boy, we moved to a better environment where there were many other possibilities to give to our newborn, such as music. We purchased a small cheap ORG, for him to play. He was very capable in playing. Then one day, we were asked if we wish to have piano teacher to teach playing piano to our 6-year old son. He was pre-school age, in kindergarten, even not literate. Anyhow it was an experiment, teacher was in the university, for his post graduate studies, he was looking for a small boy, at pre-school age, with  reasonable parents, us. He was charging a symbolic figure for once a week teaching. So my son learnt musical before he learnt the alphabet. 


Then we applied for child choir to sing. He was elected to sign in first Tosca, 1st act, 3-minutes in children's choir. In order to participate to that performance we had 6-months of training. In every opera performance, we were supposed to be in the Opera 2-hours earlier to heat up the voice, get dressed, and some more rehearsals. After the first Act, we were staying and watching rest of the Opera. 


Then the next year he was selected to sing in LaBoheme, again Puccini. In children's choir in the second act. Once every month, sometimes twice a month, we were supposed to be in the Opera hours. Money, no way. You are getting training, free-of-charge. Then he lost his voice when he was at 12.  


Our teacher, master, scholar, he advised us to go back to piano, and  purchase a piano, or similar instrument so that he stays close with  music. OK, why not a simple instrument, a flute, a guitar. One of my school friends, he was a venture capitalist, a small civil  contractor, I heart that he placed some money and together with a close school friend of ours, they opened up a piano shop, somewhere close to our house. 


One day, with no intention of buying, we paid a visit to his shop. We saw at least 20 pianos, Chinese or Korean imitations, German license pianos, plus some from East Europe and  Russia. Good quality western pianos were very expensive. say 10,000  or 20,000 US dollars range. We were looking for something with reasonable price, but later. He asked my son to play piano. He played a favorite simple Mozart. He liked and said, "He deserves a  piano, we are in general economic crisis, and I cannot sell any piano. I will give a reasonable piano, today direct to your house, and we talk later the payment terms", I said "You are crazy, I am not ready to pay anything" He responded, "No problem, pianos are staying here like buffaloes in the swamp. In your house at least your son will be playing. He needs it." 


In that afternoon, a big special lorry arrived to our house. Two special porters carried the piano into our living room. By the way, it was our new house, and we had very difficult time to pay the down payment. In our living room, we had no furniture. So piano was our first furniture. My son continued to take piano lessons from a conservatory teacher, once every week. 


Then after 2- months, I got a call from my vendor fried. "Look, I am selling this piano for 2100 US Dollars in the market. It is OttoMaister Germany license, made in China. It is 1700 USD reduced price. I will additionally make my sacrifice and reduce 100 USD more. So it is 1600 USD for you. Pay back in 1-year as you  wish." I was surprised. Anyhow within 6-months I paid them all. He had a piano. And my son got lessons. He is a good piano player now.   I am proud of him. As long as you invest in your kids, they pay you back. That is the major investment in your  lifetime.

Haluk Direskeneli, Ankara 13 August 2003, All rights reserved.


Tuesday, October 19, 2010

YouTube/FaceBook/WikiLeaks




Dear Colleagues, 
YouTube is created in 2005 by three university students, now it is owned by Google. Similarly FaceBook is a simple business enterprise created in year 2004. Today they have successful business, tomorrow they will be replaced by some other company. They both have huge security leaks. Commercial companies do not stay in the market forever. Today they are IN, tomorrow they are OUT. If they wish to continue to make business in our environment, they should comply with our rules and regulations and laws. They should have respect to our prevailing written/ unwritten values. On the other hand, YouTube is an ignorant company. YouTube obeys to rules and laws in the USA and EU but does not care the rules and laws of our country.  There are many ways/ proxy pages to have access, if you insist to have access. Move on, no problem. You learn details of PC/ Internet/DSL changes. We should keep in mind that companies are not equals of national states. Sovereign states cannot tolerate their unlawful initiatives, and states can take all necessary measures, as in the case of USA vs. Wikileaks, Germany on Pro-Nazi releases.  It is your writers sincere feeling that your country has the right to stop the unlawful/ unnecessary activities.  If a business enterprise (a thermal power plant, a solar plant, a wind energy company) has certain displease to any article in the web, any threat to their business interest, then the web owner has to retrieve the article upon request.  If I write an article and a business enterprise feels uneasy and declares so, I feel that it is my responsibility to delete that article immediately. There is no shame/ no disgrace. YouTube in Turkey is similar to WikiLeaks in the USA on security concerns. This is a matter of cost and benefit calculation within company management. So company does not want to spend some extra money to stop unfair/ unnecessary/ mostly childish insults/ threats where they take  these insults/threats seriously in the USA and European Union.  It is nothing to do with freedom of expression.  It is simply restriction profanity and extreme  bad manners  in social network of the cyber space. We do not care whether the world is laughing at Turkey because of these legal proceedings.  The world is also laughing at the USA and European Union for various reasons. Anyhow who remembers the mighty companies of the past, IBM, Xerox, DeutscheBabcock, VKW etc?  Your comments are always welcome. 
Haluk Direskeneli

Wednesday, October 06, 2010

Tosca in Ankara Opera House



On Monday we were in Ankara Opera House to watch Tosca Opera  composed by Giocomo Puccini first premiered at Roma in 1900.  The performance in Ankara was great.  Italian embassy in Ankara sponsored the Italian artists to put the opera on stage.  Opera was completely full, some audience were left standing on aisles.  We found no space for our car in the parking lot, the security advised us to drive to the main gate, we found an open space on left side of the main gate, and left our car there. After waiting in the long ticket queue, we received our internet tickets, entered the opera house, found our seats at the last row of right hand corner. 
I admired the tenor voice of Ihsan Ekber who was playing romantic painter Mario Cavaradossi. Chief of Police, Baron Scarpia was played by magnificent baritone Eralp Kiyici.  Beautiful Soprano Feryal Turkoglu as Floria Tosca was a bit cool  in the first act to my surprise,  but she warmed up her voice in the second act and sung her songs with high volume and created wonders.  
In the first act,  the role of the church children's choir is played by adult choir singers. In 1995 my youngest  little son Mehmet was in the same choir.  Then conductor Antoni Pirolli insisted that "Children should play the role of  children choir in Tosca"-  so I got the stage father responsibility, to drive my son to each opera performance and watch the complete opera performance for two seasons.  So today I had some confidence to write about new Tosca opera.  
Italian director VINCENZO GRISOSTOMI TRAVAGLINI  and,  conductors TULLIO GAGLIARDO VARAS   and  ALESSANDRO CEDRONE  were exceptional.  I would say that  décor was amazing, costumes were excellent, especially the very well designed costumes of leading roles Tosca, Mario and Scarpia. 
In opera Tosca we watch rape. We see murder committed by bloody knife. There is torture, and in the end  there is execution by firing squad beyond the castle wall. There is  suicide. In  1995, players were not touching to each other. Now there is rape in the second act, on a large sofa publicly.  Torture of Mario is explicitly exposed.  Tosca repeatedly knifes Scarpia, blood is soaked in her hands. In the past, torture was behind the stage, we could watch the voices, here it is displayed on the stage. Firing squad fires on  Mario Cavaradossi, Mario takes bullets and dies of bullet wounds.   While soldiers come to capture Tosca, she commits suicide by throwing herself over the castle walls. The opera was over, we long applauded the players / singers / directors, and all contributors while standing. If you miss last performance of  Tosca, it is on stage on October 13 and 23 in Ankara,  live performance at the opera so bloody, so fantastic, so extraordinary.

Friday, October 01, 2010

Local Reactions to Dam Construction in Turkey

 

Dear Energy Professional, Dear Colleagues,

We had that long-term concern for locals who could react/ respond in rouge way  since state/ public institutions are doing the same- See the report from Milliyet below.

As construction preparations initiated on Thursday with the soil drilling operation of the dam in Tunceli Munzur Valley, the nearby local environmentalists gathered in the region to prevent the construction, and they attacked the workers and the  drilling machineries.

Local Mayor Mrs. Edibe SAHİN (BDP) said, "We shall have no pity/ no mercy/ in no way to engineers, workers and laborers who would come here to work here. Because we will not be so patient, "she said.
Munzur Valley Dam construction is initiated in the region by bringing the drilling machine started to run. A private security company is employed to avoid the possible reactions and also local Gendarmerie teams in the region took action.

At Dedeagac village centre which is situated 10 miles from Tunceli, a group of environmentalists moved to the region. By using voice broadcasting, public announcements in the city centre were asked to go to the region.

Upon call on the region, the number of those environmentalists reached to 700 in number. People gathered at front of drilling machine and tried to shut down and prevent the operation, and even tried to destroy the machine. Those groups are blocked but military police did not intervene against demonstrators.

Mayor of Tunceli Mrs. Edibe Sahin came to the region to meet with company officials. Company officials informed that they will retrieve their drilling machinery and the demonstrators calmed down upon their commitment to stop drilling work.

Mayor Mrs. Edibe Sahin said that they will not allow the construction of hydroelectric dams on Munzur Valley. She said "People of Tunceli are in one body in this regard to stop any construction activity."

 "We appeal here that we are committed to stop this dam construction. We shall not let anyone to build any dam in Dersim /Tunceli). Today upon news, people gathers in 5 minutes to react any drilling activity for construction of dam in Munzur valley. If people are quiet and calm so far, the reason is due to promises given to us. We are advised that the situation will be reviewed for Munzur Valley, for construction of the hydro the dams in the region. People of Tunceli are told that dams will be built if necessary.  Our people are waiting with hopes that dams will not be built. Our patience should not be  tested any more. Today the situation here is a reflection of accumulated public anger. Everyone in Dersim (Tunceli) is organised, and we are all in one body, together we shall respond. After all, we shall have no mercy/ no pity / no other way here for those who would come here to work in dam construction as engineers or workers. After all, we shall not so be patient. Here each dam construction will create new immigration; we shall not let any more immigration, no more displacement again. In our history, we had that experience. Today new dams will not be constructed, we will not migrate, and we will not let local people to migrate. In order to do this, regardless of anyone who would come here, every one of employee should consider that. People's patience is about to end, and local people may never so reasonable. "

The well-known local environmentalist lawyer Mr. Baris Yildirim who opened court cases, said that all the dams on the Munzur Valley are not legal.

He said, “All dam construction which is planned in the Munzur Valley area of national park is illegal. We presented those facts to the public in reports. Ministry of Environment and Forests, officials within Munzur Valley National Park were not aware of any of the dams as stated in an official letter to us.  Without long-term development plan which would be prepared, reviewed and approved for the valley, ministry can not allow the construction of these dams.  This is not legal. State should protect and defend the national park. On the contrary we advocate as citizens against the state. Where in the world there is such a thing? No matter what will come out, we shall no  let dams constructed in Munzur Valley. "  

This is a new era of local environmentalists to respond to rogue state initiatives.

EIA approvals, environmental controls are too important and should not be left only to the care and regulations of the government agencies. 

Turkey's energy policy should not be “more energy and electricity generation no matter what the cost to the nearby environment” as the public institutions have now been implementing.  

Our energy policy should be, “to generate energy and electricity in respectful to the environment, with maximized use of local fuel, with best local design engineering, fabricated with maximized local participation by creating local employment, installed by the local contractors, with local labour, built at environmentally appropriate areas”.   With best regards

--
Haluk Direskeneli

Saturday, September 25, 2010

Nabucco Opera veya BoruHatti



Değerli Arkadaşlarım,
Tüm çalışma hayatım termik santral işinde geçti. Ben yatırımcının her tip enerji alanında daha çok yatırım yapmasını isterim. Çevreye uyumlu, çevre insanı ile dost HES/ Güneş/ Rüzgar/ termik yatırımlar yapmasını isterim.  Zaman içinde Termik santral çalışmalarına uyumlu kendime göre uğraşlar edindim. Bence enerji sektörünün müziği Opera'dır.
DoğalGaz endüstrisi denince benim aklıma Guiseppe Verdi'nin bestelediği Nabucco geliyor. "Nabucco" denince sizin akliniza boru hatti geliyor, aslında biliyorsunuz, boru hattı müzakereleri sırasında Viyana operasinda oynanan bir Verdi Operasıdır.
Geçen dönem 2010 ilkbaharda Ankara Operasında "Yekta Kara" hanım "Macbeth"i sahneye koymustu. 3 kere oynandı, 2 sine gidebildim. BaşRoldeki Baritonlar, özellikle Eralp KIYICI harika idi. Oyun , sahneleme, orkestra muhteşemdi. "Macbeth" operası siyasi iradeye bir anlamda ince mesaj gonderiyordu. Bu sonbahar Ankara’da Tosca ve Macbeth operaları sahnelenecek.
Operalar içinde de en sert, en haşin, en muhteşem Alman Richard Wagner Operalarının müziğidir. Yeni dönemde bir "Richard Wagner" operası Ankara ortamına iyi gider diye düşünüyorum, Neden Wagner?? Bence "termikçi"lere en iyi Wagner Opera müziği gider. Wagner 1813-1883 yılları arasında yaşamış. Sanıldığının aksine Hitler ile bir ilgisi yok, aynı zaman diliminde yaşamamışlar. Çok güzel Opera bestelemesinden öteye bir başka çabası yok. Ne zaman bir termik santral sunumu izlesem, ne zaman bir konferans, panel, fuar, sergi gezsem fonda Wagner müziği duyarım,  Nedendir bilmem? Zor sert bir müzik belki ondan herhalde.
“Şu anda dünyanın hangi operasında Wagner Operası sahneleniyor?" diye google taraması yaptım,  bakın neler buldum,
Moskova'da 7 ayrı opera sahnesi var, bu yıl uzun zamandır ilk defa  Wagner sahneleyecekler
Almanya’da Berlin Deutscher Oper'de Wagner var, Hamburg Stadt Oper'de var, Munich Bayerische Oper'de var, 
Milano LaScala da var,  Die Walküre,  
Paris te 3 ayrı Opara sahnesinde Wagner 2011 ilkbaharında sahne alıyor,
Newyork Metropolitan'da 2-ayrı Wagner operası sahnelenecek,
belki "Sinemada Opera" imkanı ile Ankara’da da seyrederiz.
Londra Royal Opera House ta Kasım ayından sonra Wagner sahnelenmeye basliyor
Israel TelAviv Operasinda yok, çok normal, tatsız geçmiş olayları hatırlatıyor.
Prague Operasinda 2-ayrı Wagner repertuarda var. FlyingDutchmen ve, Tristan ve Isolde (2011)
Budapeşte Operası 2010-2011 repertuarında 5-ayri Wagner operasi var, inanılır gibi değil
Viyana Devlet operasinda 2011 yılında sadece “Uçan Hollandalı” var.
Sydney Operasında Wagner bir süre yok, BuonesAires Operasında “Tristan ve Isolde” var.
Peki Türkiye'de durum ne?? Izmir Operası repertuarında "Uçan Hollandalı" var, bu yıl oynarmı bilemem, oynarsa  Izmir'e  seyahat yapmak şart,
Ankara Operasında bir Wagner hazırlığı olduğu söyleniyor, henüz net bir açıklama yapılmadı, "TannHauser" sahnelenecek diye bir duyum aldık. Harika bir haber.
Istanbul Süreyya Operasında  herhalde henüz öyle bir Wagner çalışması yok, ilerde belki olur. Istanbul Süreyya Operasinda 16-19-21-22 Ekim gunleri LaTraviata Operasi var. Biletleri internetten, sahnelenmeden 30 gün önce alabiliyorsunuz.  https://www.dobgm.gov.tr/
Bu yıl LaTraviata Operasında üç ayrı başrol ekibi var, arka arkaya 21-22 Ekim Gunleri seyretmek harika olur, 21-22 Eylül günleri sabah saat 0930 da internet sayfasını açmalı hazırda bilet almak icin beklemeli, internet sayfası "buyur gel biletini al" deyince derhal tayakkuza gecmeli.
Sonra o günler için istanbul da kendimize iş/ program/ görüşme/ seminer  ayarlamalı, nasıl olsa önümüzde 1-aydan fazla zaman var,
Bilet almak öyle kolay degil, bir kere ortadan biraz geriden alacaksin, bir gun sol köşeden, diğer gün sag köşeden alacaksin, ön orta iyi degil,  salonu iyi goremiyorsun, sahnelenme sırasında salonda da oyun oynanabiliyor, arkanda ne oluyor anlamıyorsun,
Balkonda bilet, ancak salonda yer kalmamışsa alınır, eğer tek başına gidiyorsan, ve mecburen balkonda yerin varsa, birinci perdeden sonra salona ineceksin, bos koltuk bakacaksin, yer gösteren görevli güzel kızlar sana anlayış gösteriyorlar, kendileri salonda/ parterde boş bir yer bulup seni oturtuyorlar, balkondan seyretmek öyle kolay değil,  düz baktığında sadece seyirciyi seyrediyorsun, sahneye  için sağa veya sola devamlı bakmaktan başın tutuluyor.
"LaTraviata" operası Süreyya sahnesinde nerdeyse boş dekorla oynanan bir eser.  Biraz eğik bir platform, üstünde bir koltuk, bir kumar masası, veya son perdede bir yatak, ama oyuncular harika balo elbiseleriyle görünüyorlar, herkes çok memnun, beyler siyah smokin, hanımlar güzel tuvaletler takılar mücevherlerle sahnede dolaşıyorlar.  
Bakalım bu sezon orkestrayı kim yönetecek, umarım en sevdiğim şef Antonio Pirolli yönetir. Süreyya'da sahne küçük sesler cok iyi duyuluyor, her üç oyun ekibinin farklı tarafları var, insana sanki üç ayri Opera oynanıyor gibi geliyor.
Opera ya öyle hazırlıksız gidilmez, evde, arabada, işyerinde, kaset, CD, iPod, mp3 calar "LaTraviata" müziği alacaksın, hic durmadan dinleyeceksin, en az 1-2 gün hatta 1-hafta başka müzik dinlemek yok, her bir nota ses muzik kafana girecek, Opera konusunda konservatuar eğitimi almamış olsanda  baştan sona melodiyi kafanda takip edebileceksin.
Opera'ya geliyorsan koyu renk takim elbise gomlek, kravat giyineceksin, benim lafım erkek seyirciye, Fenerbahçe maçına gidiyormuş gibi laubali blujean Fener formasıyla Operaya gelmek önce kendine saygısızlık.  Maça gidiyorsan takım formanı giy, Opera'ya geliyorsan takım elbise giy,  hanımlar zaten kendilerine yakışanı biliyorlar giyiyorlar.
Erken gidip en geç saat 19:30da salonda yerini alacaksın,  oyun başladıktan sonra kendi aralarında sinemadaymış gibi konuşanlar cok olur, onlarla takışmaya gerek yok, "şişt" filan demeye, surat asmaya, uyarmaya gerek yok, yerini degiştir daha iyi, bırak hayatında bir kere Opera’ya gelmis konuşsun, bir başka uyaran nasılsa çıkar.
Program kitapçığından mutlaka almak lazım, kaç kişi geldiyseniz o kadar program kitapçığını beklemeden almalı,  son dakikada konu okunmaz, zaten konu belli, perde üstündeki dijital  yazıları okumak için kendini zorlama, kendini müziğin keyfine bırak, zaten cok tanıdık bildik bir müzik, mutlaka bir yerlerde duymuşsundur
Süreyya Opera sahne /salon olarak AKM'den daha küçük bu yüzden daha iyi, daha küçük olduğundan doğal sesler daha net duyuluyor, AKM çok büyük, opera icin bazan seyyar mikrofon kullanıldığını gördüm, bence doğru değil. 
Birinci perde arada bir yarım bardak kırmızı şarap (Ankyra Merlot) icmek uygun olur, sonraki aralarda  sade kahve insanı uyanık tutar. Ayrıca hatırlatayım, tuvalet merdivenleri çok dik, tuvalet ihtiyacını erken gidermek lazım, aralarda hemen gitmek iyi oluyor, sıvı alımını kontrol altında tutmakta fayda var, 
LaTraviata Operasında son perde en guzel en dramatik bölüm, Başroldeki Soprano'nun kendisini gösterdiği sesini en güzel ortaya çıkardığı bölüm.  Milano LaScala operasında seyirci en ufak yanlışı affetmiyor, beğendiği sanatcıyı çiçek yağmuruna tutuyor, beğenmediğini belli ediyor, bizde standart alkış var, çiçek göndermek yok,  aslında ön sıralar çiçek getirmeli, beğendigi sanatçıyı çiçek yağmuruna tutmalı.  Çıkışta karşıdaki muhallebicide yarım saat geçirmek, salep içmek iyi olur, kalabalık dağılır, taksi bulmak daha kolay. 
Geçtiğimiz ilkbahar, MyBilet üstünden "Sinemada Opera" programı başladı. Ankara Panora AVM sinemasında 7.salonda bazan canlı yayin Opera seyrettik,  "Simon BoccaNegra" ve "Carmen" seyrettik,  insanlar gerçek Opera'ya geliyormus gibi idiler, canlı yayın bilet 40 TL, band yayın 30 TL idi, işletmeci, Opera öncesi beyaz köpüklü şarap ve çilek sundu, gelen seyirciler pek keyifli idi, birinde "Yekta Kara" hanım da seyirciler arasında vardı, Ankara operasının sanatçıları şef/ orkestra/ başrol oyuncuları/ koro sanatçıları nerdeyse tüm kadro ordaydılar, 
Bu sonbahar, belki ayni uygulama devam eder, belki "Sinemada Opera" ile canlı yayın bir Wagner Operası görürüm.   Ankara ODTU Mezunları Derneği açık hava Çim Amfide Opera/ KlasikBatıMüziği günleri planlıyor haberiniz olsun.  Cumartesi günleri radyoda yayinlanan "Klasik Müzik Gündemi" (08.00-11.00) programında bakalım bu hafta neler sunulacak??? 
Klasik Müziksiz özellikle Operasız kalmayın.  En derin saygılarımla

Haluk Direskeneli, Ankara,  Eylül 2010


Monday, August 16, 2010

ithal kömür ucuz yakıt değildir



Değerli Arkadaşlarım

Gectiğimiz hafta icinde 2 (iki) ayrı internet gazete haberinde (Milliyet ve YeniSafak) ithal kömürün ucuz olduguna dair yorumlar okudum. Yurdumuzda yerli/ yabancı yatırımcılar cok ucuza ithal komur yakan termik santral yatırımları yapıyorlar, yatırımlarının gerekçesini de ithal kömürün çok ucuz olmasına bağlıyorlar. Kömür santralları tipik bir "Baz Yük" santrallarıdır. Bu tür santralları, çok sıklıkla kısmi yükle veya start-stop modlarında (cold start/warm start) çalıştırmak, sakıncalı ve maliyetlidir ve işletme dönemlerinde arıza olasılıklarının (forced outage) yükselmesine neden olur. Bu riskleri asgari boyutlara indirgemek için, santralların işletme modunun önceden belirlenmesi ve buna uygun dizayn, kaliteli ekipman ve donanımları seçmek gerekir. Sadece ucuzluk kriterini esas alarak, düşük kaliteli ve zayıf teknolojilerle yapılmış, uygun olmayan işletme modunda çalıştırılmakta olan bu tür kömür santrallarinin ne durumda olduğunu ve hangi ekonomik kriterlerde çalıştığının en önemli reel sonuçlarını, şu anda devletin elindeki 18 ila 30 yılı aşkındır çalışmakta olan santralların geçtiğimiz yıllara sarkan sonuçlarına bakmak yeterli olacaktır. Henüz işletme tecrübesinin başında olan mevcut özel sektöre ait sınırlı sayıdaki kömür santralları bu konuda sıkıntılar yaşadıkları zaman zaman gözlemleniyor.
Yerli kömür santrallarının, baz yük olarak işletilmesinin en önemli sebebi, uzun dönemli ikili elektrik satış kontratları yapmaktır. Yerli kömür ile çalışan termik santrallarda elektrik üretim maliyetlerinde ileriye dönük bilinmeyen veya eskalasyona tabi olabilecek muhtemel oran çok düşüktür. Dolayısı ile, bilinmeyen riskinin çok düşük olması, ikili anlaşma yapma ve projenin kredilendirilmesinde önemli avantajdır. Doğal Gaz veya ithal kömür yakıtlı santrallerde ise elektrik maliyetinin içerisindeki yakıt girdisini ileri yıllara ulaşan sağlıklı fiyatlandırmak mümkün değildir.
Bu tür doğalgaz veya ithal kömür yakıtlı elektrik üretimi yapan bir santral ile ikili elektrik satış kontratı yapmak kolay değildir. Düşük kaliteli yerli kömürlerimize uygun olarak, kullanımda olan teknolojiler çevre açısından oldukça güvenlidir ve teknolojik gelişme ise sürekli gelişim sürecindedir. En önemli eksiklik, ülkemizde maalesef ilgili kurum ve kuruluşlarda yoğun bilgi noksanlığı ve eski / yabancı teknolojilerle tecrübelerini geçirmiş, şartlanmış kadrolardır. Temiz kömür yakma yani IGCC ve Oxy - Fuel teknolojilerinde yakın gelecekte daha çok ticari uygulanabilirlik devreye girecektir. Bu teknolojiler mevcut çalışan sistemlere de uygulanabilecektir. Yani, çevresel kaygılar daha da azalacaktır. Eğer sürekli daha az çevresel etki olsun isteniyorsa bunun maliyeti vardır, ama bu asla sıfır etki anlamına gelmez. Makul olmakla beraber daha bağımsız, katma değeri yüksek, güvenilir baz yük enerji tesislerine kavuşmak mümkündür.
Bugün Sugözü'nde çalışan bir ithal kömür santrali var, kömürü deniz aşırı ülkelerden geliyor, ancak Avrupa Topluluğu/ Alman finansman bağlantılı, kömürü satan ihracatcı ülkelerin büyük dış borçlari var, bir anlamda barter/ degiştokuş yapıyorlar, fiyatlar ikili anlaşmalarla uzun donemli sabit tutulmuş, kömür fiyatlarının serbest kalacağı zaman zaten yabancı firma herhalde santrali yerli ortaga satıp gidecek.
Sugözü'nün çevre normlarına uygun örnek santral olmasının sebebi, Alman Yeşiller partisinin bir dönem koalisyon ortaği olması ve çevre normlarını/ kanunlarını Avrupa Topluluğu çevre normlarına sert oturtabilmesi yüzündendir. Sugözü, Alman/ Avrupe Topluluğu  sermayesi ile kurulduğundan en sert Avrupa Topluluğu çevre normlarına uygun, bu yüzden biz Türk mühendislerinin bugüne kadar hayatlarında görmedikleri büyüklükte toz tutma (ESP) filtrelerine ve bacagazı kükürtsüzleştirme (FGD) ünitelerine sahip, günde 24 saat yılda 365 gün (bakim haric) hep çalışıyor. Bize şaka gibi geliyor. Keşke bizde de Yeşiller partisi koalisyon ortağı olabilse ve çevre mevzuatı Avrupe normlarına uygun düzgün çalışabilse.
Yatırımcı her yerde en kötü malı en ucuza almaya meraklıdır, bakmayın çevreci geçinmelerine, bizim çevre normlarını zor tutturuyorlar, çoğu zaman onu da tutturamıyorlar ve caydırıcı olmayan çevre cezalarını verip çevreyi kirleye kirlete çalışıyorlar. Çevre kontrolleri bittikten sonra, toz tutma ünitelerini kapatanları, su arıtma sistemlerini durduranları çok gördük. Çevre kontrolleri herkesin işidir, sadece kamu denetimine bırakılamaz.
Gelelim ithal komurun gercek fiyatına. Biz "termikciler" yakıtın fiyatını "1 milyon British Thermal Unit BTU" cinsinden ve üst ısıl değerden hesaplarız. 6000-6500 kcal/kg üst ısıl değeri olan bir ithal kömürün bugün dünya piyasaları spot fiyatı Newcastle veya Rotherdam teslim ton başına FOB 95-100 US Dolar'dır. Üstüne %6-8 FOB-CIF liman teslimi taşıma masrafı ekleyin ve 1 milyon BTU karşılığını hesaplayın. Düz orantı aritmetik size sonuc 4.00 US Dolar/MMBTU çıkar.
Öte yandan AfsinElbistan 1150 kcal/kg alt ısıl değerli yerli kömürün maden ağzı fiyatı ton başına 8.00 US dolardır. Bu da size "1 milyon BTU" icin 1.60 US Dolar/MMBTU birim fiyat verir.
Soma'da merkez ocak 2100 kcal/kg alt Isıl değerli yerli kömürün maden ağzı fiyatı ton başına 24.00 US dolar'dır. Bu da size "1 milyon BTU" icin 2.00 US Dolar/MMBTU birim fiyat verir.

Özel bir şirketin işletmesini yaptığı Kangal linyitlerinde 1100 kcal/kg alt Isıl değerli yerli kömürün maden ağzı fiyatı ton başına 22.00 TL'dir. Bu da size "1 milyon BTU" icin 3.05 US Dolar/MMBTU birim fiyat verir.
Çatalağzı lavvar alti 3100 kcal/kg alt Isıl değerli taş kömürünün birim fiyatı yüksektir. Umarız düşer.
Cayirhan, Yatagan komur fiyatlarini da kontrol edin fiyat "1 milyon BTU" icin 2.00 - 2.50 USDolar civarindadir. Kamu santrallerinde yakıt fiyati cok dusuktur. ABD'de kömür esaslı termik santrallerde kömürün fiyatının 2.00 USD/MMBTU altında olması beklenir/istenir.
Öte yandan bizim yerli kömürde çok kül, çok su vardır, bu yüzden toplam randıman ithal kömürlü pülverize kömür santrallerine göre %10 düşük olabilir, ama bu hicbir zaman yerli kömür lehine fiyat avantajını değiştirmez.
"Rusya ithal kömür fiyatları ucuz" deniyor, Rusya'nın ithal kömür satış fiyatlari hiç bir zaman dünya ithal kömür fiyatlarından daha ucuz olmadi, Karadeniz sahiline ithal kömür yakacak termik santrali yaparsanız, Boğazları geçmediğiniz için taşıma olarak belki avantajlı gelebilir ama uzun donemde Rus kömür fiyatları hiç bir zaman ucuz degildir.
Biz 2-3 yıl önce spot piyasada ithal komur fiyatlarının, ve ona bağlı yüzen gezen Rus kömür fiyatlarının, ton başına 200+ US dolar oldugunu da gözlemledik, yani ithal kömür kontrolsüz yükselebilir, elinizden birşey gelmez, santralinizi kapatmak zorunda kalabilirsiniz. Siz yerli kömürden şaşmayın, yerli kömür santralini kendiniz inşaa edin, tasarımını kendiniz yapın, termik santralleri bugün eğer ufacık ülkeler bile yapabiliyorsa Türkler de yapar, yıllar boyu finansman yabancı diye yabancı tasarımlarına mahkum olduk, kamu kabul heyetleri boşu boşuna Polonya, Macaristan, Çek cumhuriyetine geziler yaptı. Termik santral tasarımını gözünüzde büyütmeyin, bugün termik santral temel ve detay tasarımını yapacak Türk mühendislik şirketleri artık var. ithal kömür ucuz değildir, bugün için yerli kömürden en az 2 (iki) misli pahalıdır, medyada yazılanlara kulak asmayın, onlar bilmiyorlar,
Selamlar saygılar,
Haluk Direskeneli