Tuesday, December 18, 2018

YeniYıl Konserleri



Ankara 2019 Yeni Yıl Klasik Müzik Konserlerini izledik


Ankara dinleyicisinin en büyük yılbaşı keyfi CSO, Bilkent senfoni ve Opera konserlerine gitmektir.
Bu yıl Bilkent Senfoni biletleri aylar öncesinden internette satıldı, bitti, Önceden bilet alanlar arkadaşlarına yılbaşı konser bileti hediye ettiler.
Şu güzel programa bakın, 26-27 Aralık Çarşamba ve Perşembe
Şef Ferenc Gabor, Soprano Burcu Uyar, Waltzes, Polkas, Şarkılar
J. Strauss II, A. Dvorak, B. Smetana, J. Brahms, J. Offenbach, F. Lehar
26-Aralık Çarşamba gecesi -7C dış sıcaklık varken gittik. Otopark tam temizlenmemişti. Yol açıktı ancak kenarlar kar doluydu. Erken gittik, kuytu bir yere arabamızı park ettik. Soğuktan dolayı gelmeyenler vardı. Koltukların bazıları boş kaldı. Biletsiz izleyiciler kolay yer buldu. Şef ortalama bir performans gösterdi. Soprano sesini yeterli ısıtmamıştı, başlarda tutuk başladı, sonra sesi açıldı. Programda ne varsa onlar çalındı, tekrar yok, bis yok, sürpriz yok. Arka arkaya kısa müzik eserlerini çaldılar. Alkışlandılar, konser bitti. Salon biletleri tek koltuk 65 lira.

CSO biletleri 10-gün öncesinden internette satışa çıktı, biletler aynı gün bitti. Konser günleri 26-27-28 Aralık, Çarşamba- Persembe - Cuma
Arjantinli karizmatik sevimli Şef Tulio Gagliardo Vargas. Muhşeme sesli Soprano Mehlika Karadeniz, lirik sesli Tenor Aydın Uştuk yer aldılar. Programda Strauss, Dvorak, Leoncavallo, Bizet, Lehar, Lara, Webber, Kalman, Sorozabal, Haçaturyan, Mancini, Capua, Lehar vardı. Biz 27- Aralık gecesi izledik. Gecenin sonunda iki bis yaptı, Radetzky marşı ve LaTraviata dueti, sonra sahnede konfetiler yağdı, herkes ayakta alkışladı.
Arjantinli şef konser sonunda sahneden Türkçe olarak ilan etti, "Türkiye'nin en iyi filarmoni orkestrası CSO'dur", dedi.
Yeni yılda perşembe cuma akşam konserlerini kaçırmamak lazım.
Koltuk bilet fiyatları 20 lira. Ayrıca öğrenci ve emekli indirimi var.
Talatpaşa bulvarında ve öncesi tünelde altyapı yenileme çalışması var. CSO tarafındaki yol tek şeride düşmüş. Yolda yer yer çukurlar vardı. Karşıdaki opera açık otoparkına arabayı park ettik, daha pratik ve kolay oldu. Hava yine çok soğuktu, gelmeyenler oldu, biletsizler kolay yer buldular. Gece pek eğlenceli geçti, pek memnun ayrıldık.

Opera biletleri de bitti, 28-29 aralık, Cuma - Cumartesi geceleri yeni yıl konserleri vardı. 29-Aralık gecesi konserine gittik. Hava çok soğuktu. Erken gittik. Arka Gençlik Parkı otoparkına arabamızı bıraktık. Bina yenilenmesi yapılmış. İç mekan eşyalar henüz yerlerine konmamış. Gittiğimizde kaloriferler henüz yeni yanmıştı, giriş lobide paltolarımızla oturduk, iç mekan zamanla ısındı, balkon çok sıcak oldu.
Şef Antonio Pirolli büyük orkestrayı yönetti.
Solistler Murat Karahan, Feryal Türkoğlu, Eralp Kıyıcı, Ezgi Karakaya, programı seslendirdiler. İlk bölümde kısa opera aryaları dinledik. İkinci bölümde Türk müziğinin şarkıları, türküleri, tangoları, unutulmaz eserleri sunuldu. En son solistlerle beraber söyledik. Pek keyifli bir yılsonu konseri oldu.

Erimtan müzesinde 25-Aralık gecesi Somel Trio Jazz müzik programı vardı. Mozart House yılbaşı konserleri var.. MEB Şura salonunda 20-Aralık gecesi Capella konseri verildi. Ankara Üniversitesi Morfoloji salonunda 25-Aralık gecesi Alegria konseri yapıldı. Hacettepe konservatuarı, Başkent ve diğer Ankara üniversitelerinde sınırlı seyirciye konser programları var.
İzmir Elhamra, İstanbul Süreyya - Samsun- Antalya- Mersin operalarında program var, Eskişehir- Bursa konser programlarına da sosyal medyada rastlamak mümkün. Borusan, İş Sanat, Zorlu PSM, CRR, ve Sabancı Üniversitesinde yeni yıl konseri var.

Eğer konser bileti bulamadıysanız, konser salonu ana kapısında bekleyip, iade bileti kapmak mümkün, çok para değil. Aslında kapıya kadar gelenleri geri çevirmiyorlar, son dakikada içeri alıyorlar, yanda ayakta izleyebiliyorsunuz.
Evde TV karşısında oturup, BBC İngiliz Royal Albert Hall, ABD Chicago, Alman Berlin- Münih, Avusturya Viyana operalarını veya konser programlarını seyretmek sizler için daha kolay bir alternatif olabilir. Viyana filarmoni orkestrasının yeni yıl konseri 1-Ocak 2019 günü saat 1300'te BBC TV ve TRT HABER kanalları yayınlanacak.
Berlin Filarmoni Şef Daniel Barenboim yönetiminde 29-30-31 Aralık günleri konser verecek.
Prag ve Paris klasik müzik yeni yıl konserleri TV yayında olacak.
İnternet üstünden hepsini seyretmek mümkün.
Yeni yılınız kutlu olsun, sizler ve aileniz için sağlık mutluluk ve işlerinizde başarılarınız daim olsun.
---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" dergisi Opera sayfası için yazılmıştır.

Ankara, 30- Aralık 2018

Sunday, December 02, 2018

Bisiklet Hırsızlığında Artış



Almanya'da Angela Merkel iktidardan neden ayrılıyor?

Berlin'de 2018 yılında günde en az 90 - 100 bisiklet çalınıyor. Bu polis kayıtlarına giren rakam, asıl rakamın iki kat olduğu tahmin ediliyor. Geri alma bulunma ihtimali çok az, İstatistikler %10'in altında olduğunu söylüyor. Kapı önünde elektrik direğine iki sağlam zincirle bağlı bisikletimiz geçen hafta çalındı. Zinciri elektrikli testere ile kesip bisikleti götürmüşler. Elinde seyyar testere olan bir hırsıza karşı hiç şansınız yok. Bir elektrikli testere Bauhous dükkanında 50€'ya satılıyor. Bir basit testere mahalle supermarketi Netto'da 10€.
Elektrikli bisikletin akü-pili şarj için evdeydi. Geçen yıl satın alırken bisiklete 1000€ vermiştik. Hafif güzel bir tasarımı vardı. Gitti gider. Bisiklet çalınması konusunda Amsterdam, Prag ve Roma, daha önde şehirler. Çalınan bisikletlerin bir kısmı ikinci el pazarda satılıyor ama yakalanırsa cezası büyük. Bu yüzden çoğu derhal sınır dışına çıkarılıyor, çoğu Doğu Avrupa ülkesinde satılıyor.
Almanya genelinde göçmen sayısındaki artış hırsızlık ve bisiklet çalınma olaylarını artırdı. Hırsızların büyük kısmı göçmen veya Doğu Avrupa vatandaşı olduğu belirtiliyor. Polis eğer yakalarsa başka suçlarda göstermediği sertliği zanlı için gösteriyor. Sokak ortasında herkesin göüz önünde alenen dövüyor. Bisiklet çalma suçunun artması, göçmen karşıtlığını artırıyor. NeoNazi sağcı militer Alternative fur Deutschland (AfD) partisinin oy oranını artırıyor. Eski Doğu Almanya bölgesinde oy oranları çok yükseldi. Eğer bir gün AfD iktidar ortağı olursa, Merkelin iyimser göçmen politikaları sonucunda artan işsizlik, artan suçlar ve bisiklet hırsızlığı yüzünden olacak. Angela Merkel'in göçmen taraflısı partisi düşüşte. Angela Merkel gidiyor, bir sonraki seçimde aday olmayacak. Yerine CDU parti başkanlığına seçilen Annegret Kramp-Karrenbauer göçmenler konusunda mesafeli kalmayı yeğliyor.
Almanya'da SDP Sosyal Demokratların başkanı kadın, AfD aşırı sağ partinin başkanı kadın, Yeşiller eş başkanı kadın.
Göçmen taraflısı politikalar CDU'ya değil, daha çok AfD neonazi partisine oy kazandırıyor. Göçmen karşıtı politikalar tüm batı ülkelerinde ağırlık kazanıyor. Yaklaşan mahalli seçimlerde bizim politikacılar da bu konuya eğilim gösterebilirler. Göçmen karşıtı politikalar öne çıkabilir.
Bisiklet şehiriçi trafiğini rahatlatan, sürücülerinin sağlığını sağlayan, çevre kirliliğini azaltan, atmosferin kirlenmesini engelleyen harika basit kolay ve ucuz bir ulaşım aracıdır. Berlin, bisiklet sürücüleri için bir cennet durumunda. Berlin bisiklet sürmek için mükemmel bir kent. Her yerde bisiklet yolları var. Tahminen şehiriçi bisiklet parkurları toplamı 650km. Belirgin yorucu yokuş yok. Uzun mesafeleri Ubahn Sbahn metro ile geçebiliyorsunuz. Yaz ayları her taraf bisiklet doluyor.
Yaklaşık 3,3 milyon Berlin büyükşehir nüfusunda 1000 kişiye 710 bisiklet düşüyor, yani şehirde yaklaşık 2m bisiklet var. Günde 500bin kişi Berlin yollarında dolaşıyor. Şehiriçi ulaşımın %13'ü bisiklet ile yapılıyor.
Bazı yerlerde "bisiklet öncelikli" yollar var.
Berlin şehrinde yılda (2017) yaklaşık 8000 bisiklet kazası oluyor. Kazaların çoğu, sağa dönen otomobillerin, aynı yönde karşıya geçen bisikletlere çarpması şeklinde oluyor. Ani otomobil kapısını açanlar da geçmekte olan bisiklet ile çarpışma yapabiliyorlar. Sert hızlı bisiklet sürenler, yavaş yaşlı bisiklet sürücülerinin kaza yapmasına sebebiyet verebiliyorlar. Geçtiğimiz yaz dar bisiklet yolunda benim her iki yanımdan ani olarak geçen genç bisiklet sürücüleri yüzünden epey zor anlar yaşadım. Bisiklet sürmenin kuralları var. Koruyucu kask (Miğfer) takacaksın. Yolun sağından gideceksin. İphone telefon kullanmayacaksın. Kırmızı ışıkta duracaksın, yoksa cezası 100€, verdik biliyoruz. Ters yöne giren bisikletçiler de ciddi tehlike yaratıyorlar. Berlin'de her türlü hırsızlık artmış durumda. Kapı önüne koyduğumuz basit ucuz yeni paspas bile çalındı. Karşı komşunun eski paspası yerinde duruyor. Bizim paspası Bauhous'tan 4€'ya almıştık.
Benim kırmızı peuget bisikletim 1965 yılında ben lise birinci sınıfı bitirdiğimde aldık. Sonra okul üniversite bitti. Alpullu sonrası şeker etimesgut makina fabrikasında çalışmaya başladım. Ankara Ayrancı semtindeki baba evime git gel zor. Bana misafirhanede bir oda verdiler. Misafirhane işyeri arası 2-km, otobüs beklemek zor gelince yürüyorum. Bisikleti fabrikaya getirmek aklıma geldi. Banliyö trenine koydum misafirhaneye getirdim. İlk gün keyifle işe gittim. Akşam alt giriş kat misafirhane odamın balkonuna koydum. Üstünde kilit yok. Misafirhane ve şeker koloni güvenli yer diye düşünmüş olmalıyım. Kilit zincir alacak zamanım o gün olmadı. Ertesi sabah baktım bisiklet yerinde yok. Bisikleti çalan çocukluğumun en değerli oyuncağını benden aldı götürdü. Benim hiçbir yerde kontrolsüz açıkta ortada birşey bırakmamam gerektiğini, kimseye güvenmemem gerektiğini öğretti. Sokakta eşya bırakmam.
Bir daha bisikletim olmadı, yeni bir bisiklet hiç satın almadım.
Büyükada da kiralık bisiklet kullandım. Geçtiğimiz yıl Büyükada'da günlük bisiklet kirası 20₺ idi. Büyükada, Caddebostan sahili, istanbul boğazı, Kuzey Belgrad ormanları, Riga-Avva popüler bisiklet parkurlarına sahip bölgeler. Berlin'de Bisiklet çalınma olayları çok olunca bunlar aklıma geldi. Bisiklet çalınması olunca fazla dert etmemek lazım, Nasıl olsa daha iyisini alırsınız. "Zaten eskimişti", dersiniz. Dekatlon markette test sürüşü yaptığımız yeni tasarım 159€ çamurluksuz hafif bisiklet harikaydı. Aküsüz elektriksiz bisiklet daha iyidir, derim. Spor yaparsınız. Daha sağlıklı olursunuz. Sele sepete gerek yok. Sırt çantası yeter.
Eve gelince kapalı iç mekan depo koridoruna koymak lazım.
Alınan dersler var, riske girme, parana malına sahip çık, kimseye güvenme bisikletini sokakta bırakma, kimseye emanet etme, Derim.
Kasım ayında -1c civarında olan dış sıcaklıkta bisiklet sürmek zor. Daha soğuk günlerde sokakta bisiklet süren sayısı göreceli azalıyor, ama korunaklı elbiselerle hala bisikletle dolaşanlar var.
Berlin'de güneş 08:00'de doğuyor, 16:00'da batıyor. Hava kapalı ve çok soğuk. Yılbaşı panayırları kurulmuş, her yerde gece yarısına kadar müzik, abur cubur yemek, sıcak şarap ve bol yerel bira servisi var. Yeni yılınız kutlu olsun, sağlık mutluluk ve başarılarınız daim olsun.

Berlin 18- Aralık 2018
---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


Schönefeld



Schönefeld Havalimanı, Berlin

ABD Başkanı Roosevelt'in eşi Elaenor Roosevelt'in özlü sözü çok hoş,
"Hayat, herşeyi tek tek deneyerek doğruyu bulmak için çok kısa, başkalarının deneylerinden ders çıkarmak şart".
Berlin kentine 1977 yılından beri gelir giderim, bugüne kadar hep Tegel havalimanını kullandım. Son gelişimde ucuz bir LCC (low cost carrier, ucuz fiyatlı taşıyıcı) promosyon biletimiz vardı. Hem LCC havayollarında dışhatlarda ilk biniyorum, hem Schönefeld hava limanına ilk iniyorum, iki yeni macera bir arada.
Ankara'dan SabihaGökçen aktarmalı Schönefeld hava limanına 17 Kasım 2018 günü sabahı uçtuk. Öğleden sonra limana indik. Arka kapı açıldı, körük yok, otobüs yok. Terminal yakın, uçaktan çıkarken akıl etmedik, palto anorak giymedik, aceleye geldi, dışarı çıkınca uçaktan terminale girene kadar 200metre yürüdük, donduk üşüdük. Neyse hızla terminal binasından içeri girdik. Yürüyen merdiven yok. Herhalde 5-metre yukarı dik merdiven tırmandık. Hangar gibi bir kapalı mekanda 1-saat pasaport kontrolünden geçtik. Tekrar aşağı indik, banttan bavulumuzu aldık. Tek bavul çok ağır, neyse altında 4-tekerlek var, iterek götürmek daha kolay. Zemin düz. Dışarı çıktık. Dışarda korkunç bir ayaz vardı. S-bahn durağını sorduk, üstü kapalı uzun bir yoldan herhalde 1-km yürüdük, S-bahn istasyonu girişini bulduk, asansör veya yürüyen merdiven aradık yok, merdiven ve eğimli rampa vardı, rampadan aşağı indik, makinadan en uzak metro ABC bileti aldık, çoğu makina bozuktu, kağıt para almıyordu, kişi başına 3.40€, sonra koridorun öbür ucundan yine eğik düzlem rampadan yukarı çıktık, dondurucu ayazda, açık alanda 20-dakika S9 trenini bekledik. Tren geldi, içerde kalorifer yok, 1-saate yakın yol gittik. Alexander plantz ta indik, meydana çıktık, Kaufhof binasına girdik, asansörle en üst kat restorant'a çıktık, açık büfe akşam yemeği yedik, free wifi kullandık. Sonra eve gittik.
Dönüşte 29-Kasım günü U8 metro ile sabah 09:00'da Alexander platz'a vardık, peron değiştirdik, S9-geldi bindik, 1-saat yol gittik, kalorifer yok, trenin içi soğuk. Berlin sınırları dışına çıktık. Schönefeld S-bahn son durakta indik, eğik düzlem rampa indik çıktık, neyseki bavulların altında 4-tekerlek var, taşıma gereği yok, sadece dikkatle itmek yetiyor, metro istasyonundan terminal binasına kadar yine dondurucu ayazda yürüdük. Yolda akordiyon çalan müzisyene, cebimdeki tüm bakır bozuk paraları bıraktım. Godfather müziğini güzel çalıyordu. Schönefeld Havalimanı Dış Kapıdaki panodan D-terminaline gideceğimizi okuduk. D-terminali yeni yapılmış basit baraka bir bina. Yine kalorifer yok. LCC uçağının bankosu açılmış. Bavulu Ankara'ya son durak teslim ettik. Tek bavul, 20-kg, geldi. Bilete ek bavul parası alıyorlar.
Schönefeld d-terminali içinde Dış mekan gibi soğuk cafede oturduk, saat 12:00'de koridorun öbür ucundan güvenlik kontrolüne girdik, uzun bir sıra bekledik. Ucuz fiyatlı Ryanair, Germania, Easyjet LCC uçuşlarının mekanı yer. Yolcular dar bütçeli bizim gibi insanlar. Moskova, Belfast, Barselona yolcuları vardı. Devamlı yankesici uyarısı anonsu yapılıyordu. Cafe de çay içtik, 3€, su 4€, aynı şişe su mahallenin supermarketinde 1€.
Güvenlik bitti, kendimizi dutyfree de bulduk, herşey ateş pahası, millet sanki bedava veriliyormuş gibi alışveriş yapıyor. Dutyfree bölgesini kazasız alışveriş yapmadan geçtik, çünkü tek kasa açıktı ve uzun kuyruk vardı. Beklemeye zaman yoktu.
Bizim kapı D8 önce üç kat merdiven tırmandık. D-8 polis pasaport kapısından sonra dar bir mekanda insanlar saatlerce beklediler. Biz durumu gördük, kapı öncesi bankta oturduk, yolcu alımını bekledik. Sabiha'dan kalkan uçak 13:30'da Schönefeld havalimanına geldi, yolcu indirdi, hemen yeni yolcuları almaya başladı. Uçağa yolcular alınmaya başlanınca pasaport polis kontrolünden geçtik, yolcu bekleme salonu boşalmıştı, tüm merdivenleri tekrar indik. Bize iyi antreman oldu, eller boş olsa daha iyi olacaktı ama bizde bir fazla kabin bagajı vardı, 8kg kabin bavulunu tabiki ben taşıyordum. Neyse merdivenleri çıktık indik, dondurucu ayazda dış mekanda uçağa yürüdük, körük yok, otobüs yok. Herşey doğu Almanya döneminden kalma, tek pist. Yılda 13-milyon yolcu kapasitesi varmış. Polis pasaport kontrolü için üç kat merdiven çıkıp iniyorsun. Uçağa yürüyerek gidiyorsun.
2010 yılından beri hemen yanda 4-pistli Brandenburg hava limanı yapılıyormuş, 2020'de belki bitecek.
Berlin başkentinin ikinci büyük havalimanının hali böyle. Gelişmemiş ülkelerin hava limanlarından bile daha konforsuz, basit.
Yürüyen merdiven yok, asansör yok, körük yok. Istanbul aktarmasının uçuş kartını bile veremediler. İnince ordan alırsınız, dediler.
Neyse uçağa bindik, uçak yeni rahat, ancak ful dolu, çok kalabalık, herkes kabin bagajı ile gelmiş. Saat 14:30'da kalktık, Iphone içine bir netflix "breaking bad" dizi film yüklemiştik onu seyrettik. İki kişilik biletimizi bir cam kenarı, diğeri koridor vermişler. Aradaki yabancıyı cam kenarına geçmesi için ikna etmem gerekti, o da yol boyunca tuvalete gitti. Neyse ayağa kalkıp ayaklarınızı dinlendirdik.
LCC şirketler bir ara uçuş sırasında tuvalet kullanımından para almayı düşünmüşler, sonra uluslararası kurallar nedeniyle uygulama imkanı bulamamışlar.
Sabiha Gökçen'e 19:00'da indik, 3-saat uçuş, 2-saat zaman farkı. Sabiha, Schönefeld ile kıyaslanınca bir cennet ancak bir mahşer mekanı. Yandan Transit kontuarına girip güç bela Ankara uçuş kartlarımızı aldık. Bir dahaki sefer internet üstünden check-in yapmak lazım.
Kuyrukta bekleyip uçuşkartı (boarding pass) almanın bir anlamı yok, boşuna zaman kaybı.
Sabiha'nın yeni mekanları kullanıma açılmış, Schönefeld sonrası bize cennet gibi geldi. Güvenlikten geçtik, benim altı çivili offroad trekking ayakkabılar arıza çıkardı, hepten çıkarıp Xray'den geçirdiler, çoraplarla geçtim, kapı numarası yine değişmiş, hiç durmadan kapı numarası değiştiriliyor, devamlı ekrana bakmanız gerekiyor.
Ucuz fiyatlı havayolları LCC'er devamlı rötarlı veya arızalı, bir düzgün uçuş yapmanıza imkan yok. Aktarmalı uçuş yapmak çok riskli. Yine yarım saat rötar ile uçağa alındık, Ankara'da körüğe girdik, yurtdışı bagaj teslimatı için dış mekana alındık, otobüs ile dış hatlar bagaj bölümüne gittik, bagajlar geldi. Neyse aldık çıktık.
Berlin Tegel havalimanı ufacık. Schönefeld çok primitif. Bizim Atatürk, Sabiha ve herhalde yeni 3.havaliman yanında bu Almanların mekanları çok zavallı, Ankara'da eve döndük, tüm gün uyuduk, jetlag olmuşuz.
Bizim için önemli dersler, yurtiçinde aktarma yapmayın, Schönefeld hava limanına uğramayın. Aktarmalı ucuz fiyatlı LCC uçakları zorunluluk olmadıkça pek tercih etmeyin. Check-in için iphone app kullanın, kuyrukta sıra beklemenin gereği yok.
Mümkünse THY ve non-stop uçuşları seçin. Kaybettiğiniz zaman, gereksiz stres, yemediğiniz yemek, taşıyamadığınız bavul bagaj, tüm bunları ekleyince LCC uçuşlarının ucuz fiyat avantajı ortadan kalkıyor.
Einstein şöyle demiş "Delilik, aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp, farklı sonuç beklemektir." Anlattığım bu hikayeyi çok yeni yolda ben yaşadım. Sizler olacakları önceden bilin, aynı şeyleri gereksiz yaşamayın diye yazdım. Yeni yılınız kutlu olsun.

---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Ankara, 17 Aralık 2018



Sunday, November 18, 2018

ACI KAYBIMIZ

Annem, Cumhuriyet kadını, Türkçe Edebiyat öğretmeni Ayşe Hadiye Direskeneli hanımı 13 Kasım 2018 Salı sabahı saat 0700de çoklu organ yetmezliğinden kaybettik. Ertesi gün Üsküdar KaracaAhmet aile kabristanında toprağa verdik. Mekanı cennet olsun. Allah rahmet eylesin. https://lnkd.in/d2QyNt9


Saturday, November 10, 2018

Troya, Congresium Ankara



Troya, Epik Opera (ve Bale), Ankara Congresium, 9-Kasım 2018

Troya Epik Operası, 9-Kasım 2018 gecesi 3000 kişi izleyici kapasiteli Congresium büyük salonunda sahnelendi. Sanatçı kadrosu 300 kişi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2018'in Troya'nın UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi'ne girişinin 20'nci yılı dolayısıyla bu yıl "Troya Yılı" olarak ilan edildi. Troya, Devlet Opera ve Balesi'nin (DOB) bu yılki en önemli prodüksiyonu olacak.
Troya'nın bestecisi ve aynı zamanda orkestra şefi Bujor Hoinic, libretto'yu yazan oğlu Artun Hoinic ile beraber "Troya" epik operasını 3.5 ay içinde Mayıs 2018 de bitirdiğini söylüyor.
Homeros'un İlyada eserinde tanrılar yerine gerçek savaşı, hayatı ele almış. Toplam sekiz sahne içinde iki perdelik eser ortaya çıkmış. İçinde görkemli antik modlar, gizli makamlar ve Anadolu ritimleri var. Epik opera Troya'da çok görkemli bale var. Koro var. Eser Türkçe.
Troya'nın rejisörü Recep Ayyılmaz. Balet Tan Sağtürk (Hektor) ve Tenor Murat Karahan (Paris), Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Mustafa Kurt (Homeros) yer alıyor. Dünya tarihinin en eski yazılı dramatk hikayelerinden birini, en önemlisini keyifle izliyoruz.
Koreografi ( Volkan Ersoy), Dekor (Özgür Usta), Kostüm (Aydan Çınar), Başkarakter kostüm tasarımı (Atıl Kurtoğlu) işlerini mükemmel yapmışlar.
Duyurular ilk yapıldığında eserin Hektor Berlioz'un Truva operası sanmıştım. Berlioz'un eserinde olaylar daha karmaşık, çünkü savaş sonrası Truvalı'ların göçü ve başka yerlere yerleşimi var. Bizim Troya epik operamız sadece bizim savaşı anlatıyor. Savaşçıların savaş dansları operayı sahnede görkemli bir bale şölenine dönüştürüyor.
Video görüntüleri ile sahne daha da genişletilmiş. Orkestra çukuru yok. Orkestra sahne önünde, seyirci ile sahne arasında yer alıyor.
22- Kasım gecesi aynı mekanda bir temsil daha olacak. Biletler internette satışa girdi ve bitti. Kapıda satan varsa bekleyin, alın, girin, izleyin.
Troya Epik Operası, büyük sahnesi olan bütün illerimizde, öncelikle Istanbul'da herhalde Zorlu PSM sahnesinde, yaz aylarında Aspendos ve Efes antik tiyatrolarında programa alınması bekleniyor.
Daha sonra Moskova ve Berlin sahnelerde görünecek.
Emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.
---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" dergisi Opera sayfası için yazılmıştır.

Ankara, 10 Kasım 2018


Saturday, November 03, 2018

Metsamor 1976

Metsamor nukleer santrali, 1976

Ermenistan içinde bizim sınıra 16km, başkent Yerevan'a 25km uzaklıkta Metsamor  nukleer santrali var, VVER-440 tipi, 2x408 mwe gücünde. 1. Ünite 1976'da 2. Ünite 1980 de işletmeye girdi, yıllarboyu çalıştı. Sonunda ekonomik kullanım ömrü bitti.

Yazarınız 1976'da ordaydı, birleşmiş milletler kalkınma programı Unido kapsamında tek başına moskova da 3-ay vatan hizmeti yapıyordu, başka kimse gitmeyi kabul etmemiştı, herkes ABD, avrupa japonya programları peşindeydi.

Vatan millet adına bir mühendisin Moskova Unido'ya gitmesi gerekiyordu, programa afrika, güney amerika ve uzakdoğu ülkelerinin genç mühendisleri katılmıştı. Hiçbir zaman bir araya gelmeyecek 40 ayrı ülkenin, 40 ayrı kültürün insanları bir aradaydı.

Moskova'da kalış süresinin son ayında "hazırlanın, çok yeni  nukleer santral yaptık, deneme çalışması yapıyoruz, orayı gezdirelim", dediler. Pervaneli bir eski uçakla 4-saat alçak irtifada moskova'dan yerevan'a uçak yolculuğu yaptık, nasıl yaptık, kulaklar ve vucut gürültüye nasıl dayandı, genclik işte, uçuş bitti yerevan'a indik, Çarlık döneminden kalma yüksek tavanlı taşbina yerevan oteline yerleştik. Otel odasından sınırın öte yanında yer alan Ağrı dağı tüm görkemi ile görünüyordu.

Ertesi sabah metzamor nukleer santraline gittik, o zamanlar bize çok süper birşey gibi geliyordu, bizi kontrol odasına soktular, ışıklı kumanda tablosu, duvarda bir sürü lamba, tv cihazları, koruyucu beyaz tulumlar giymiş personel. "Bunlar çağ atlamış, biz hala kömür yakmak için uğraşıyoruz", dedik. "Helal olsun, adamlar birkaç kilo nukleer yakıt ile ermenistanın elektrik ihtiyacının nerdeyse tümünü karşıyorlarmış", dedik.

Odtü makina son sınıfta nükleer konusunda biraz bilgilenmiştik ama orda bana herşey bilimkurgu gibi, çok uzak bir gelecekte olacaklar gibi gözüküyordu.

Sonra gezi bitti, program bitti, yurda döndük, aklımızın bir tarafında o hafta metzamor nukleer santralinde gördüklerimiz kaldı. Nukleer binasının yakınına bile gitmedik, sadece uzaktaki kontrol odasına girdik, uzaktan 4- hava soğutma kulesini gördük.

Bize santrali tanıtan çoğu Rus Personel pek havalı idi, biz taş kömürü teknolojisi mühendisleri yanında kendilerini çok üst teknik düzeyde görüyorlardı, biz de durumu kabullenmiş masal dinler gibi onların anlattıklarını dinliyorduk.

Kontrol  odasındaki lambalar, duvardaki şemalar, siyah- beyaz birkaç tv, bugün bana çok primitif çok basit geliyor. Bizim santrallerin kumanda odalarında neler neler var.

Sonra yıllar gecti bugune geldik, şimdi bu santral eski sovyet doneminden kalma en eski, güvenlik açısından en alt seviyede santral, bir unite kapalı, diğeri zorla çalışıyor, deprem bölgesine kurulmuş, atıkları kime iade edecekler belirsiz, atık anlaşması yok, doğru dürüst acil tahliye planları yok, santral basınçlı aksam eskimiş, değiştirecek imkanları yok, paraları yok. nukleer kontrol bakımından korkunç bir zaafiyet içindeler.

metzamor nükleer santrali, teknolojik olarak ukrayna'da felakete sebep olan chernobil santralinin aynisidir. Nükleer cekirdek etrafinda basinca dayanikli beton celik gomlek yoktur. Nükleer Çekirdek grafit kaplamadir. 30-sene öncesinde cekirdek erimesi turunden kazalar on gorulmedigi icin beton celik gomlek yapma uygulamasi yoktu. Nükleer santralin omru dolmasina ragmen isletilmektedir. zaman ayarli nukleer bomba gibidir. her an birsey ters gidebilir ve chernobil gibi cekirdek erimesi sonucu etrafa radyoaktif malzeme sacmaya baslayabilir. patlama olmaz, yanma, duman ve yeraltina ve cevreye radyasyon sacmaya baslar. bunlardan en kotusu plutonyum'dur. yari omru onbinlerce yil kadardir. yani yaydigi radyasyon onbinlerce yil sonra yari gucune duser. tamamen notrlesmesi icin bunun daha çok katı uzun zaman gerekir.

Ruslar "Bunu tümden sökelim, size 1000 mwe gücünde yeni bir nükleer santral yapalım",  diyorlar, ama Yerli insan artık kolay kabul etmiyor. Herkes itiraz ediyor, en çok avrupa topluluğu itiraz ediyor, avrupa ermenistan ve gurcistanı bir şekilde kendine bağladı, onlara vize kolaylığı sağladı, metsamor nukleer santrali yenilemesi için 100m € finansman hibe programı hazırladı. Bu rakam durumun vahameti ile orantılı olarak 200m €'ya çıkarıldı, ama durumun iyileştirilmesi çok zor ve çok pahalı.

1976 gezimizde santral müdürüne sorduk, "neden buraya nukleer santral yaptınız?" Burda doğal kaynak yok, hidrolik santral yok, ruzgar gunes eh işte. Nukleerden baska careleri yok, başka enerji üretimi imkanları yok.

bugun en kotu nukleer santral onlarda. Üstelik deprem bölgesi, son yüzyıl içinde üç kez 7-9 richter ölçeğinde deprem görmüş, son deprem hattı 75km uzaktan geçiyor.

Uluslararası atom enerjisi kurumu  bu santralin kapatilmasi icin birsey yapmaz, yapamaz, yapmıyor. Bizim sinirimizda nukleer bir tehlike her an patlak verecek durumda. bu santralin tümden kapatilmasi icin tum ulkelerin  baskı uygulamaları gerekir. Bizim doğu sınırımıza sadece 16km uzaklıkta, bizim sesimiz çıkmıyor, komşu Azeriler hergun her platformda bağırıyorlar, halbuki en cok bizim itiraz etnemiz lazım. Bir olumsuz durumda en çok etkilenecek bizleriz.

Öte yandan bizim Akkuyu nükleer projemizi 40-yıllık Metsamor tecrübesi ile yeniden değerlendirmek lazım. Bugün yenilenebilir enerji kaynaklarının ucuzlayan güncel birim fiyatları karşısında, Akkuyu 15-yıl alım garantili  kwsaat'i 12.35 Abd cent fiyat hala ne derece ekonomik, duruma ciddi bakmak lazım.
Nükleer atık kontrolü, acil tahliye planları, deprem analizi, çok sıcak Akdeniz soğutma suyu termodinamik sorunlarını tekrar tekrar ciddi gözden geçirmek  lazım.

Ankara' 1- Kasım 2018

İsrail 1990

İsrail 1990, Ashdod Rafinerisi

Geçen gün eski evrakları karıştırıyordum, 1990 yılı Mayıs ayında Israil istanbul konsolosluğundan aldığım vize kağıdını buldum. Şimdi öyle mi bilemem, o zamanlarda israil vizesi istanbul knsolosluğunda veriliyordu, israil ankara büyükelçiliği vize işlerine bakmıyor, istanbul konsolosluğuna başvurmamızı istiyordu. Vize'yi ayrı kağıt ile verdiler, pasaporta birşey basmadılar.

1990 yılı başında Türk Amerikan ortak girişim şirketimizin Amerikan ortağına İsrail Ashdod rafinerisinden bir talep geldi. Rafinerinin eskiyen paket tipi buhar kazanlarında yenileme rehabilitasyon istiyorlardı. Eskiyen ekipmanlar, brülörler (fueloil yakıcıları), valfler, pompalar yenilenecek, yeni otomatik kontrol sistemi konacak. Bu işlerin yapılabilmesi için önce yergörme yapmak gerekiyordu.

Amerikan ortağımız konuyu bize aktardı, "gidin yerinde yergörme yapın, neler gerekiyor öğrenin, bize bir rapor yazın, gönderin, teklifimizi ona göre hazırlayalım", dediler. İş bana verildi, istanbul konsolosluğundan 10-günlük vize aldım. Hava limanında gidişte dönüşte uçağa binmeden önce çapraz sorgulama yaptılar, aynı soruları iki ayrı ekip bana sordu, cevapları kendi aralarında karşılaştırdılar, uçağa binmeme bu sorgulamadan sonra izin verdiler.

Uçağa bindim, telaviv BenGurion hava limanına indim.  BenGurion havalimanından taksiye bindim, telaviv hilton oteline vardım. Deniz kıyısında güzel çok katlı bir yapı, günlerden cumartesi. Yani Şabat günü, çalışma yok. Asansörler her katta otomatik duruyor, elektrikli bir şeyi çalıştırmak yok. Servis yok. Elektrik düğmesine basmak bile yasak. Herşey birgün öncesinden hazırlanmış, ortaya konmuş.

Pazar günü Abd'li şirketin Telaviv temsilcisi beni otelden aldı, kuzeydeki sanayi bölgesinde şirket binasına götürdü. Her konuda temsilcilik yapan bildiğimiz aracı firmalardan biriydi. Beni Ashdod rafinerisi konusunda bilgilendirdiler. Kimler var, kimlerle konuşacağım, her bir yetkili kişi kimdir, nedir, nasıl davranır, neler sorar.
Sonra Haifa'ya kadar gittik, limana bakan bir tepede oturduk, yemek yedik. Yolda elektronik bilgisayar konularında önemli bir üniversitenin önünden geçtik.

Pazartesi sabahı beni yine otelden aldılar, Telaviv güneyinde Ashdod rafinerisine doğru yola çıktık.  Yolda deniz kıyısında yeralan 2x550 Mwe mwe kapasiteli Ashkelon  ithal kömür yakan büyük termik santralin yanından geçtik. Termik santrali bizim Amerikan ortağımız inşaa etmişti.

Günümüzde İsrail, offshore denizaltı yataklarından doğalgaz elde ediyor, ithal yakıt bağımlılığı azaldı. Çeşitlendirme için yine bir miktar ithal kömür alıyor, ancak 2025 yılına kadar ithal kömür santrallerini kapatmayı planlıyor.

Rafineriye vardık. Toplantı salonuna alındık. Çoğu israil üniversitelerinden mezun kadın-erkek uzman mühendisler karşısına çıktım. OrtaDoğu ülkelerinde bu kadar çok kadın mühendis olan bir başka yer hatırlamıyorum. Çoğunda hiç kadın olmaz.

Toplantıda çocukluğunda Türkiye'den istanbul'dan izmir'den İsrail'e  göçetmiş ailelerin üyeleri vardı. Aralarında Büyükada'da yaşamış, orda akrabaları olanlar vardı. Türkçe birkaç kelime "merhaba, nasılsınız?" gibi nezaket sözcüğü aldık verdik. Ben elimdeki ingilizce şirket dökümanları katılımcılara dağıttım. Görüşmeler ingilizce geçti.

Paket buhar Kazan tanıtmak benim uzmanlık alanım, kafamdaki ses bandı ezberden çalışmaya başladı, bir saat boyunca  kazan, ekipman, rehabilitasyon, kontrol sistemleri anlattım, sorular aldım, daha çok soru sormaları için cesaretlendirdim. En çok ve en zor soruları kontrol ve otomasyon konularında bekliyordum, çok az soru geldi, en çok istedikleri bunlardı, belki beni zorlamak istemediler.

Sonra öğle yemeğine gittik, bol kepçe işyemeği yedik, çorba, salata, seçmeli ana yemek, (tavuk, balık, koşer et), sebze, tatlı, meyva. Çay kahve. Hava ılık sıcak. Türklere karşı çok olumlu hava esiyordu.

Eski paket kazanları, bizim Amerikalı ortağımız imal etmiş. Bizim için bilinmedik bir şeyi yok. Öğleden sonra 20+ yıldır çalışan eski kazanları yerinde gördüm, fotoğraf çekmeme izin vermediler, not bile alamadım, "gördün, gezdin, burda yazı yazmak yok, not almak yok, fotoğraf çekmek yok, dönüşünde kafanda ne kaldıysa raporunu ona göre yaz", dediler. Tanıştığım insanların isimlerini kartvizitlerini bile alamadım. Ama ben fırsat buldukça onlara bolca kartvizit dağıttım.

Akşam üstü temsilcimizin ofisinde genel bir derleme toplantısı yaptık. Sadece bu iş değil başka konularda başka şirketlere neler sunabiliriz? Konuştuk.

O akşam telaviv konser salonunda yılın en önemli klasik müzik  konseri varmış, günler öncesinden bilet almışlar, eşleri ile beraber gideceklermiş, beni saat 19 gibi otele bıraktılar, hep beraber konsere gittiler. O zamanlar 5-milyon nüfusu olan israil'de 3000 kişilik konser salonu varmış, bulup buruşturup masraflardan kısıp bu konser salonu inşaası için uğraşmışlar. Bana da bir bilet verselerdi, beni de götürselerdi çok memnun olurdum.

Ertesi sabah taksi ile telaviv BenGurion uluslararası havalimanına gittim, yine iki ekip ile çapraz sorgulamaya alındım. İlk ekip soruları ingilizce sordu, ikinci ekip ise mükemmel düzgün Türkçe ile konuştular. Neyse sorguyu geçtik, uçağa alındık, THY ile 2-saat istanbul uçuşu yaptık, ankara uçağına hemen aktarma yaptım.

Yolda yergörme raporumu ingilizce yazdım, ofiste desktop bilgisayar ile temize çetim, şirket içi dağıtım yaptım, Abd merkezine ayrıca faksladım. Talep listesine uygun teklifimizi hazırladık, gönderdik.

Bizim doğrudan İsrail de iş yapmamız, diğer ortadoğu ülkelerinde iş yapmamızı engelliyordu. İsrail ile iş yapmama şartı  ortadoğu ülkelerinde Amerikan ve Kanada firmaları için yoktu, bize vardı. Bu yüzden rehabilitasyon işini doğrudan  üstlenemezdik. İşi konuyu Kanadalı firmamıza aktardık. Onlar malzemeyi ekipmanları gönderdiler, yerli temsilcimizin yerli taşaron firmaları işçilik sağladılar, Kanada'dan süpervizör geldi. Günde 1000 dolar artı seyahat masrafları ödediler.

Benim yergörme seyahati için Amerikalı ortağımızdan masraf iadesi parası aldık, geçmiş gün ne aldık? Tam Hatırlayamıyorum, herhalde 10k$ almışızdır.

Aklımda kalanlar, muhafazakar aşırı dinci yahudi mahallerinde saçlı sakallı siyah elbiseli özel kep başlıklı dindar muhafazakar insanlar, yollarda ağır piyade tüfekleri ile yürüyen haftasonu tatiline çıkmış  kadın askerler, Tel Aviv şehir merkezinde metro yapımı yüzünden sıkışık trafik, geniş deniz kıyısı, sıcak rahat hava, güzel yemekler, güzel beyaz şarap,  güzel mezeler. Fransız Riveyerası gibi bir sıcak rahat ılık ortam, kendilerini Avrupa ortamında yaşıyor sayan, sıcak iyimser rahat çalışkan  insanlar.

İsrail'e bir daha gitme fırsatım olmadı, ordaki yerel temsilcimiz ile birkaç kez yazıştık, telefonla görüştük, birkaç işe teklif verdik, ama ortadoğu'da başka işlere girebilmemiz için israil'de doğrudan iş yapmamız doğru değildi, zaten pazar büyük değildi.

Herkes gidiyor, kutsal mekanları geziyor, yerel insanla konuşmadan izole gezi yapıyor dönüyor. Benim gezi öyle olmadı. Israil iş hayatını insanlarını işyerlerlerini gördüm tanıdım konuştum. Benim için büyük kazanç oldu.

İlerleyen yıllarda israil güneş enerjisi, offshore rüzgar yatırımları yaptı, Akdeniz denizaltı doğalgaz yatakları buldu, ithal yakıt bağımlılığından kısmen kurtuldu, 2025 yılı itibariyle tüm ithal kömür termik santrallerini kapatmayı planlıyor.

Prinkipo,  1-Kasım 2018

http://www.eurasiareview.com/24102018-israel-1990-ashdod-refinery-oped/

Monday, October 08, 2018

#MeToo



Yeni Cesur Dünya, #MeToo


Başlıkta yazdığım İngiliz yazar Aldoux Huxley'e ait 1932 yılında yayınlanan bir kitap adıdır. ODTÜ Üniversitesinde birinci sınıfta İngilizce dersinde okumuştuk. Kitapta anlatılanlar o dönemin ekonomik olaylarını- işsizliği anlatıyordu. Şimdi başka bir durum sürüyor.
Türkiye'de bir kadına taciz, sarkıntılık durumu olsa, tacavüzcü erkek durumu yalanlar, "Böyle birşey yok", der, "Bana yeşil ışık yaktı, rızası vardı" der, durumdan öyle böyle yırtar. ABD'de böyle olmuyor, kadınlar şikayet ediyorlar, "Bu adam bana sarktı, taciz etti, tecavüz etti", diyorlar
Tacizcinin savunması bile dikkate fazla alınmıyor, tacizi yapan cezayı yiyor. Bu yüzden Hollywood prodüktörü Harvay Weinstein içerde,
Dustin Hoffman, Ben Afflect, Morgan Freeman, kamuoyu önünde geçmişte taciz ettikleri kadınlardan özür dilediler. Kevin Spacey işinden oldu, yeni filminde çevirdiği bölümler başka bir oyuncu tarafından yeniden oynandı,
Yıllardır olagelen tatsız uygulama, son yillarda tekrar gundeme geldi. herkes deşifre oldu. Belki en etkileyici olanı bir zamanların sevilen TV yıldızı Bill Cosby davası oldu. Ondan sonra taciz edilen kadınlar ortaya çıktı, üzerlerindeki sosyal baskı yönü değişti. Sosyal mediada "MeToo" hashtag başladı. Daha once de etkileyici olaylar oldu,
Jill Kelley/General David Patreous’u bitirdi,
Monica Lewinsky/ Başkan Bill Clinton’i rezil etti ama bitiremedi,
Stormy Daniels/ Başkan Donald Trump'ın ipliğini pazara çıkardı.
Psikoloji Profesörü Christine Blasey Ford, Hakim Brett Kavanaugh'un yüksek mahkeme üyeliğini zora soktu.
ABD'de şirket içi eğitimlerde en az yarım saatlik eğitim videoları var,
ABD Dışişlerinde herkes aşağıdaki videoyu izleyip, sonundaki sorulara cevap vermek zorununda.
Üstteki linkler ABD Dışişleri Bakanlığına ait. (US State Dept.) Bu videoyu tüm çalışanlar, yabancı, yerel elemanlar yılda bir kez izleyip sonunda online test almak zorunda, yoksa workstation hesapları donuyor. Bu videoda işyerinde taciz kavramı tanımlanıyor, şikayet, uygulama, ceza ve düzeltme işlemleri tek tek anlatılıyor.
Bu dünyada yatağından geçmeyen sanatçıyı sahneye çıkarmayan gazino patronları var. Yatmadığı beraber olamadığı oyuncuyu tv dizisine, opera tiyatro sahnesine çıkarmayan sahne yönetmeni, rejisörler var.
Yönettiği personeli taciz eden patronlar, müdürler, amirler var.
Taciz ettikleri sadece kadınlar genc kızlar değil, genç erkekler de var,
Rock Hudson, Antony Perkins, yenilerden bir sürü isim. Benzer bir kulturel degisim LGBT icin olmakta. Gay olmayanlar iyi rol kapamıyorlar.
Bir siyasi, ABD gezisinde kendisine yardım için verilen Türk Amerikan mihmandar tercümana sarkmıştı. Tercüman kız kendisinden şikayetci oldu, siyasinin gezisi yarıda kesildi, apartopar Türkiye'ye geri gönderildi, şimdi ABD vizesi alamıyor. Siyasilerin kayıtlara gecmiş olayları var, bekleyen fezlekeler var, google bunlarla dolu.
Burda anlattıklarımız yetişkinlere yapılan taciz olayları, Hele 18-yaşından küçük çocuklara yapılanlar rıza kabul etmez utanmazlık.
Adalet sisteminin ABD yasalarında tacize maruz kalanı kollayan prensipleri var. Almanya'da, GüneyDoğu Asya ülkelerine yanlız başına seyahat edenlere alenen "pedofil" gözüyle bakıyorlar, siyasilerin siyaset hayatı bitiyor, iş dünyası onları dışlıyor. Ukrayna'ya gidenler orda yaptıklarının ticaret amaçlı olduğuna kimseyi inandıramıyorlar. Yaşlı Gaylerin Ortadoğu ülkelerindeki olayları saklanamaz durumda. Oralarda kadın yok. Peki ABD'de nasıl oluyor, tacize uğrayanlar taciz edenleri süründürüyorlar, tacizciler süklüm püklüm özür diliyor? Ne iş?
---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Berlin, 10 Ekim 2018

Thursday, October 04, 2018

Opera Bale




2018-2019 Yeni Sezon Opera Bale Programları

Opera bale geceleri Mayıs ayı sonunda bitti. Arkasından açık havada gece 21:00'den sonra yapılan Istanbul, İzmir Efes, Antalya Aspendos yaz festivalleri geldi. Ekim- Kasım aylarında yeni sezon başlıyor. Programlar henüz netleşmedi. Ankara Opera binasında bakım onarım tadilat var. Devlet opera balesi internet sayfasından sizler için yeni sezonda neler var, elde olan bilgilerle bir genel derleme yaptık. Ankara'da Turandot Operası ve Anatevka (Damdaki kemancı) müzikalı çok önemli yeni sahnelecek eserler.
Hepsini görmek, yeni sahnelenenleri 2-3 defa izlemek lazım.

Ankara Devlet Opera ve Bale Sahnesinde
Carmen, Georges Bizet (opera)
Aşk İksiri, Donizetti (opera)
Bir Tenor Aranıyor, K.Ludwig
Turandot, Puccini (opera- yeni)
Damdaki Kemancı (Operet- yeni)
Ayşe Opereti (yeni)
Zorba, Theodorakis (bale)
Frida (bale)
Giselle (bale)


İstanbul Süreyya Operasında,
Falstaff, Puccini
Ninetta
Beyazit
Aleko, Sergei Rahmaninoff
Don Quichotte (opera- yeni)
Don Quichotte (bale- yeni)
Jizel (bale-yeni)

İzmir Elhamra Opera Sahnesinde,
Cavelleria Rusticana / Pagliacci
Sevil Berberi, Rossini (opera- yeni)
Bach AllaTurka- Dansın Rengi (bale- yeni)
Carmina Burana (bale- yeni)

Antalya
Aida, Giuseppe Verdi
Romeo Juliette, Çaykovski (bale- yeni)

Mersin
Carmen, Georges Bizet
Maskeli Balo, Giuseppe Verdi
Hamlet (bale)
Frida (bale)

Samsun
Il Signor Bruchinno, Rossini (opera, yeni)
Çingene Baron, Johann Strass (operet, yeni)
Bir Tenor Aranıyor, K Ludwig (opera- yeni)


Daha fazla bilgi ve bilet alımı için bakınız www.dobgm.gov.tr,

İyi Seyirler
---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" dergisi Opera sayfası için yazılmıştır.
Ankara, 05 Ekim 2018


Monday, October 01, 2018

Mütekabiliyet



Mütekabiliyet (Uluslararası ilişkilerde karşılık prensibi)

Yurtdışına gittiniz, daha önce vizelerinizi aldınız, yabancı ülkenin havalimanı pasaport polisi kuyruğunda sıra size geldi, polis pasaport resminize baktı, sonra size baktı, resim size benziyor, bazı ülkelerde fazladan parmak izi, göz retinası, fotoğraf çekimi de var.

Sonra sorular başladı, dört ana soru var, bu sorulara önceden hazır olun.
1. Neden geldiniz? What is the purpose of your travel?
2. Nerde kalacaksınız? Where will you stay?
3. Ne zaman döneceksiniz? When will you return home?
4. Yanınızda ne kadar nakit para var? How much cash money do you have?

Bu sorulara makul cevaplar hazırlayın.
Sakın saçma bir cevap vermeyin.
Sakın ters bir cevap vermeyin.
Cep telefonunuzla başkaları ile sakın konuşmayın.
Gülümsemeyin, suratınızda hiç bir ifade olmasın.
Gözlüğünüzü çıkarmayın.
Bu sorular herkese sorulur. Tedirgin olmayın.
Elçiliğe gittiniz, vize alacaksınız. Vize memuru size aynı soruları soracak.
Avrupa ülkelerinin vize memurları eleme tarama yaparlar. İyiler arasında seçim yaparlar, iyiler arasından en kötü %20-30 oranında geri çevirme (refuze) yaparlar, son yıllarda bu oran bizler için en çok İspanya (%30), ve Almanya (%20) elçiliklerinde yaşanıyor.
Bizim yurtdışından gelen turistleri geri çevirme lüksümüz yok, kapıda onlara vize veriyoruz, sadece bizim için sakıncalı gördüğümüz kişileri bilgisayar listesinden arayıp bulup eğer varsa aynı uçakla geri gönderiyoruz.
Bizim Mütekabiliyet Yasamız var. Öncelikle emlak alımlarında uygulanıyor. Karşılıklı olarak iki ülke vatandaşları birbirlerinin ülkelerinde gayri menkul satın alabiliyorlar.
Bizim Dışişleri Bakanlığımızın vize konusunda mütekabiliyet uygulaması başka. Her yıl en çok vize başvurusu geri çevirmesi yapan ülke elçiliği vize memurlarının komple değişmesini istemek şeklinde oluyor.
Yani onlar bizim insanımızı zora koşup vize vermiyorlar, biz de onların vize memurlarının değişmesini istiyoruz, onlar da memurlarının yer değişimi ile zora giriyorlar. Eşdeğer mi?
Tam değil ama az da olsa bir mütekabiliyet var.
Mütekabiliyet işi uluslararası ilişkilerin her safhasında var. "Siz bizim bakanların mal varlıklarına "dondurma" yaparsanız, biz de sizinkilere yaparız". Ancak eşdeğeri iyi bilmek lazım. Bizim içişleri bakanımızın karşılığı ABD 'de aynısı değil. Orda Çevre bakanı.
Onlar bizim çelik ürünlerimize %50 ithalat vergisi koyuyorlarsa, biz de onların çelik ürünlerine ithalat vergisi koymamızın anlamı yok. Çünkü onlardan çelik almıyoruz.
"F-35 uçağı vermiyorsanız, aynısını biz yaparız", demenin de çok bir anlamı yok, onlar daha tasarımı bitiremediler, deneme uçuşunda bir F-35 South Carolina'da düştü. Bizim milli savaş uçağı projemiz henüz kağıt üstünde yani ekranda, tasarım safhasında.
Rus S-400 füzelerinin eşdeğerini çoktan yapmamız gerekirdi, neden gözümüzde büyütüyoruz? Altay tanklarının motorlarını da hızla yapıp seri üretime geçmemiz lazım.
Yabancı bir misafir eğer burda bir problem olmuş ise, onu tutuklamak yerine, hızlı bir şekilde sınır dışı etmek daha doğrudur. Tarihi eser kaçıran yabancıları eskiden dışişleri talimatıyla fazla işi büyütmeden sınır dışı ederdik, şimdi bir rahip sorunu var. Hızlı bir şekilde mahkemelerimizin bu tip sorunlu insanları sınırdışı etme kararlarını vermeleri lazım. Bizim için sorunlu yabancı gazetecileri de pasaport girişinde engellemek, sınır dışı etmek daha kolay çabuk ve medeni bir çözüm olur. Ülke Adalet sistemine gereksiz laf gelmez.

---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Ankara, 18 Eylül 2018


Azerbaijan 1994

Azerbaijan 1994

Türk Amerikan Ortak girişim şirketimizin yabancı ortağının içinde olduğu offshore hidrokarbon sondaj platform gurubu 1994 yıllarında Azerbaijan'da çalışıyordu. O yıl kurban bayramı sırasında Baku'da bir offshore konferansı düzenlenmiş. Ancak bizimkilerin gurubundan kimse orda yok, Ankara'ya sordular. Kurban bayramı 4-gün haftaortasına geliyor, herkes tüm hafta ailecek tatil programları yapmış, Baku'ye gidip konferansa katılma işi benim üstüme kaldı. Bizde 4-gün bayram, ancak Azerbaijan'da aynı bayram 1-gün tatil.

Haftabaşı Thy istanbul'dan kalkan gece yarısı uçağı ile 2-saatte Baku'ye indim. Polis pasaport kontrolünü geçtim, biraz Abd doları bozdurdum, Rus yapımı sarı taksiye bindim. Konferansın yapılacağı ve benimde geceleyeceğim yeni açılmış Hyatt otelin adresini verdim. Şöförle Azeri Türkçesi konuşmaya çalıştım, pek başarılı olamadım. Neyse otele geldik, arabada taksimetre yok, adamın söylediği parayı ödedim, içeri girdim, resepsiyonda otele girişimi yaptım, odama çıktım.

Otel eski bir otelin yenilenmesiyle oluşmuş. Uluslararası otel havasındaydı, belli standart makul oda servisi, kahvaltı, yemekler, ancak biraz şehir dışında konumlanmıştı. Konferans öncesi birkaç kez metro ile şehir merkezine indim. Berlin duvarı 1989'da yıkılmış, Sovyetler birliği dağılmış, yeni devletler kurulmuş. Ortalıkta bir dağınıklık hüküm sürüyordu.

Konferans başladı, Azeri uzmanlar çoğu Rusça teknik bildiriler sundular. Simultane tercüme vardı ama ingilizce tercümeleri anlamak çok zordu. Azeri uzmanlar konularına hakim ancak sadece Rusça konuşuyorlardı. Azeri Türkçesinin henüz teknik konularda kullanımı yoktu, zaten benim anlamam çok zordu. Anlayabilmek için herhalde 1-2 ay orda geçirmem gerekecekti. Orda çalışan Türkiye'den gitmiş meslektaşlar rahatça onların aksanlarında konuşabiliyorlardı.

Kelimelerin farklı başka anlamları olduğunu farkettim. Aynı kelime çok farklı anlamda kullanılabiliyordu. Fiil çekimleri, cümle yapısı farklıydı. Din ve siyaset hiç konuşmadım. Daha çok müzik edebiyat konularına girdik. Tabi ayrı dünyaların insanlarıydık.

Amerikan büyükelçisinin "yolsuzluk rüşvet" temalı konferans  konuşması çok dikkat çekici idi. Büyükelçi rüşvet konusunu kendi kanunlarına göre tanımlıyordu. Bir kamu görevlisinin mesleği gereği zaten yapmak zorunda olduğu bir işi daha çabuk ve hızlı yapması için verilen ek para rüşvet değildi. Buna "greasing money", yani işi çabuklaştırmak için verilen bir ödeme (bahşiş, cep harçlığı)  olarak görüyorlardı.

Onlar için "Rüşvet" bir kamu iradesinin kararını değiştiren toplu büyük kayıtsız belgesiz ödemenin adıydı. Yani bir kamu ihalesinde o taraf değil bu tarafa sonuçlandırmak için el altından kayıtsız verilen toplu büyük kapsamlı ödemenin adıydı.

O yıllarda Azerbaijan devleti vatandaşlarına çoğu konuda parasız hizmet veriyordu, sağlık, eğitim, hatta elektrik, su, doğalgaz parasız veriliyordu. Makul ölçüde herkese ev barınma imkanı sağlanıyordu. İnsanlar nerdeyse sadece yiyecek, giyecek, eğlence, ulaşım için harcayacakları çok az bir ücret alıyorlardı. Ancak harcama yaptıkları konularda aldıkları ürünlerin kalitesi çok düşktü.

Bu ortamda her türlü kamu hizmeti müracaatında, hizmetin yapılabilmesi için kayıtsız belgesiz aracısız bir miktar para verimesi olağan sayılıyordu. Avrupalı firmalar için bu durum önemli değildi, Avrupa muhasebe usulleri bu tip belgesiz ödemelere imkan veriyordu, ama Abd kanunlarında bu durum yoktu. Abd firmaları kendi hukuk ve muhasebe sistemleri ile Azeri uygulamaları arasında sıkıştılar ezildiler, sonunda piyasayı bırakıp gittiler.  Bizim iş insanımız da bu tip aracısız belgesiz ek ödemelere alışkındı, sıkıntı çekmediler.

Azerbaijan o dönem bu tip işlerin çok yoğun yaşandığı bir yerdi. İlerleyen zamanlarda' Azerbaijan çok sayıda genç insanı batıya gönderdi, bu gençler Abd üniversitelerinde eğitim aldılar, ingilizce ve rusça dillerini rahat konuşur oldular, batı etik anlayışı, uluslararası  kurumlar Azeri iş hayatına girdi. İnsanların gelir düzeyi yükseldi, elektrik, su, doğalgaz kullanımı, özel eğitim, özel sağlık hizmetleri para verilerek temin edilir oldu. Eski uygulamalar herhalde azaldı.

Bugün Hazar denizinin çok büyük Offshore hidrokarbon (petrol ve doğalgaz) kaynaklarını üretiyor, uluslararası pazarlara taşıyor ve satıyorlar. Azerbaijan ülkesinde büyük zenginlik var, nasıl halka yansıyor net bilmek zor ama siyasi iradeye yakın duran iyi  eğitimli çok dil konuşan elit kadro herhalde iyi para kazanıyor, ve iyi hayat yaşıyor.

Kaldığım bir hafta süre içinde bir opera seyrettim, kıyıda gezdim, metroya bindim, yürüyerek şehir merkezinde dolaştım. Konferans bildirilerini topladım. Notlar aldım.
Otelden çıkarken (checkout) kredi kartı kabul etmediler, hesabı nakit Abd doları ile ödedim. Taksiye verecek çok az yerli para neyseki kaldı.

Tekrar Thy gece uçağı ile 2-saatlik uçuşla istanbul aktarmalı Ankara'ya döndüm. Son hatırladığım, hava limanında her görevlinin benden pasaport sorması idi. Yedi kez pasaport göstermemi istediler. Son asker pasaportumu aldı ve resmen paraladı, yırttı. Neyseki istanbul pasaport polisi durumu anlayışla karşıladı, "Azerbaijan hava limanında kendini bilmezler böyle şeyler yapıyorlar, dert etme, yenile geç, üstünde durma", dedi.

Dönüşte İngilzce uzun bir seyahat raporu yazdım, tüm topladığım dökümanlarla beraber Abd merkezine gönderdim. Herhalde şirketin arşine girdi, kaç kişi okumuştur bilemem. Benim 3.5" floppy içinde raporlar kayıtlı kaldı. Geçenlerde 3.5"flopy okuyabilen bir desktop ile eski dökümanları ekranda okudum.

Aradan çok zaman geçti. Azeri yatırımcılar ülke dışında çok yerde iş kurdular, projeler yürüttüler, yatırım yaptılar. Şimdi Azerbaijan'da Baku'de muhteşem bir opera binası var, metro yenilendi, eski binalar  boyandı, yeni güzel modern binalar inşaa edildi. Halkın refah seviyesi yükseldi. Daha çok enerji üretimi sağlandı, daha çok tüketim malı piyasaya sürüldü, çalışan insanların hayat seviyesi yükseldi, demokrasi var mı? Bilemem. Elit eğitimli insanların devlet yönetimi sürüyor.

***

Neden hep 1999 öncesi hikayeler anlatıyorum? Çünkü 1999 yılı öncesi çalıştığım projelerde imzaladığım "gizlilik (confidentialty)" anlaşmalarının süresi bitti, artık o şirketler ya yok, ya da isimleri değişti, bu piyasada çalışmıyorlar, çalışanlar emekli oldular, yazarınız için hukuki bir sorumluluk kalmadı, o zamanlarda yaşadığım olaylar çok uzak geçmişte kaldı. Anlatırken okuyucuya sanki masal gibi geliyor.
Bu hikayeleri derli toplu bir kitap olarak okumak isteyen çok sayıda okuyucum var, ancak piyasada benim hikayeleri kitap olarak basacak bir yayıncı maalesef yok.
Kağıt yerli üretimi yok, ithal kağıt pahalı. Önemli değil, ben bu hikayeleri her yıl sonu bir araya getirip pdf kitap yapıyorum, internet içinde yayına koyuyorum, arayan bulur, indirir, ister basılı kitap yapar.
Zaten biz enerji piyasası yazarları suya yazı yazıyoruz, dün nükleer santral iyidir derken, bugün  ucuz yenilenebilir elektrik üretimi varken bu yüksek fiyata nükleer elektrik mi üretilir? Diyoruz,
Dün yerli kömür için cfb iyidir derken, bugün yerli kömür yakan ancak emre amadeliği yeterli olmayan Cfb uygulamaları görünce endişe ediyoruz. Kendini 30-40 senelik uygulamalarla işletmede ispatlamış pülverize çözümler , eğer ön ısıtma kurutma ve baca gazı arıtma eklenirse yerli kömür yakma için daha uygun gelmeye başlıyor, diyoruz.

Ankara, 27- Eylül 2018