Thursday, December 14, 2017

Fındıkkıran



Ankara Opera Bale Sahnesinde Klasik Fındıkkıran Balesi


Çaykovski'nin Fındıkkıran balesi ilk defa 1892 yılında St. Petersburg Mariinsky Tiyatrosu’nda sahnelenmiş. Prömiyer sonrası eser nedense çok büyük eleştriler almış. Bugün ise en çok sevilen en çok sahnelenen bale eserleri arasında.
Bu sezon "Klasik" yorumla Ankara'da sahneleniyor. "NeoKlasik" yorum İstanbul Süreyya Sahnesinde devam ediyor. Aynı eseri iki ayrı yorumda seyretmek büyük keyif.
Eser Ankara Opera Bale sahnesinde 23-28 Aralık 2017 ve 11-13-18-25 Ocak 2017 günleri sahne alacak. Biletler bir ay öncesinden sabah saat 10:00'da internette satışa çıkıyor. Satışa çıkan günler için biletle aynı gün tükendi.
Sabah Opera-Bale gişesine giderseniz sabah 09-10 arasında doğrudan bileti nakit parayla elden alabilirsiniz. İnternet biletine pek fazla yer kalmıyor.
Eserin reji ve koreografı Mehmet Balkan. Şef Bujor Hoinic. sahneleyen Lale Balkan.
---
Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" dergisi için yazılmıştır.
Prinkipo, 16 Aralık 2017




Saturday, December 09, 2017

Güneş Enerjisinin Geleceği




Yurdumuzda toplam kurulu gücümüz 2017 yılı sonu itibariyle 82GWe oldu. Güneş Enerjisi üreten enerji santrallerinin toplam kurulu gücünün, 2017 yılı sonu itibariyle 2400 MWe olacağı tahmin ediliyor. Yıl içinde GES lisanslı proje toplamı 52 MW oldu. Bu miktarın 13 MW'ı işletmeye alınabildi, kalanı inşaat halinde devam ediyor. Lisanssızlar çok fazla, lisanslı projeler çok çok az. Lisans işini öylesine zora sokmuşuz ki, kimse lisanslı iş yapmak istemiyor. Yatırımcı, onlarca yüzlerce şirket kurup, 1-MWe altı güçleri birbirine bağlamayı daha uygun buluyor.

GES yatırım maliyetleri çok düştü. 2005 yılında 5346 sayılı yasa ile teşvikler getirildi. Satınalma garanti fiyatları 2005 yılında 5-5.50 EuroCent/ KWsaat iken 2010 yılında 13.30 $Cent/ KWsaat oldu. GES atlası yayınlandı. TEİAŞ TM kapasiteleri belirlendi, 2014-2015 arasında 6 paket içinde katlı paylı ihaleler açılıp 600 MW kapasite yaratıldı. 2017 yılında YEKA ihalesi ile 1000 MWe yeni GES kapasitesi oluşturuldu.

GES güneş hücreleri ve panel fiyatlarında aşırı ucuzlama gözlendi. 2017 yılı sonunda 24-25 $Cent/ Wp fiyatlar alındı. Ekonomi Bakanlığı tarafından 2012 yılında GES panel ithalatına verilen ithalat teşvikleri, 2016 yılında kaldırıldı. 2016 yılında iç piyasanın istediği miktarda yerli imalat yapılabilir oldu. Anti Damping ve ek KDV uygulaması ile yabancı panel ithalat fiyatları 60 $Cent/Wp seviyesine çıktı. Yerli üreticiler fiyatlarını piyasadaki fiyat avantajından faydalanmak için fiyatlarını 50 $Cent/Wp'ye çıkardılar. Bunlar doğru değil.

TEİAŞ, 2014-2015 yıllarında 6 adet ihale açarak 600MW toplam kapasitede GES proje tahsisini 49 şirkete verdi. Tahsis karşılığında şirketler 1.23 milyar TL katkı payını ödemeyi taahhüt ettiler. İki şirket önlisans işlemlerini tamamlayarak 13 MW kapasitede GES yatırımını işletmeye aldılar. Diğer şirketler 120 MW kapasitede teşvik belgesini aldılar, ancak maliyet artışlarından dolayı, kalan 480 MW kapasitede proje kilitlendi, beklemede duruyor. Çünkü ihale öncesi şartlar ihale sonrasında değiştirildi. Başta teşvik vardı, sonrasında kaldırıldı.

2010 yılında YEK kanunu GES yatırımları için satınalma garantisi destekleme elektrik fiyatını 10 yıl süre için 13.30 $Cent/ Kwsaat olarak belirledi. 2017 yılında yapılan 1000 MWe YEKA GES ihalesinde kazanan gurup bu fiyatı 6.99 $Cent/ Kwsaat seviyesine indirdi. Kazanan gurup, 500 MWe/YIL üretim kapasiteli ve 500 milyon ABD Dolar yatırım bütçeli üretim tesisini yurt içinde kurmayı kabullendi.

Öte yandan 2017 yılında yurtdışında benzer ihaleleri gözledik.
Saudi Arabistan ihalesinde KWsaat başına 1.79 $Cent, Almanya'da 4.30 $Cent, Şili'de 2.10 $Cent, Meksika'da 1.77 $Cent fiyatlar oluştu. GES ihalelerinde büyük indirimler gözlüyoruz. Ancak Ekonomi Bakanlığının vergi toplama gayretleri yatırımcıyı caydırıyor.

Öte yandan lisans işini öylesine yokuşa sürmüşüz ki, herkes lisanssız 1-MW altında yatırım yapmaya çalışıyor. 2005 yılında birim KW maliyet GES yatırımı 4000 ABD Dolar iken, 2017 yılında birim KW için GES yatırım maliyeti 700-800 ABD Dolar seviyesine indi. 2017 sonu lisanslı GES 13 MW, lisanssız GES 2400 MW olacak. Kamu denetleme kurumları konuya hala uzak duruyor. Ancak kamu sisteme girdiği anda yatırımcıyı pişman edecek uygulamalar geliyor.
Mesela ürettiği elektriğin %50'sini kendi iç tüketiminde kullanma zorunluğu istenebilir. Sürekli depolama mecburiyeti olabilir. Hisse sahibi olma konusunda sınırlamalar getirebilir.

GES sektöründe halen 20-bin civarında işçi çalışıyor. Şu anda 26 ayrı tesiste montaj ağırlıklı panel üretimi yapılıyor. Çoğunluklar basit konstrüksiyon, kablaj, çerçeveleme işleri götürülüyor. Toplam yatırımın %75-80 oranı hala ithal. Gerçek üretim YEKA kapsamı tesislerde yapılacak. Diğerleri ellerindeki işleri bitirip işyerlerini kapanacaklar. Sonra herhalde 20-bin kişi işsiz kalacak.

Öte yandan kurulan GES tesislerinde, birkaç ay içinde nedense %20-25 civarında kurulu güç kaybı gözleniyor.

Ev ölçeğinde Çatı üstü GES kurulumu iyi incelenmeli diyoruz. Ev ölçeğinde kapasite 10kW ile sınırlanmış, yapılabilirlik olmuyor. Mevcut yapıların üstüne yaklaşık metrekarede 25 kg ek yük biniyor. Mevcut yapı bu ek yükü taşımaya yetmiyor. Yazlıklarda kullanım süresi 3-4 ay, bu süre için çatı üstü GES yatırımı yeterli değil. Mahsuplaşma imkanı yok. Faturalama, mahsuplaşma zor. Yangın riski var, sigortalama imkanı zor.

GES piyasasında üç ayrı dernek var, GÜNDER, GENSED, GÜYAD. Neden üç ayrı dernek var? Neden tek dernek yok? Bu da başka önemli bir soru. İşe iyi niyetlerle başladık, ancak yapılacak çok işimiz var.

---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Bu makale "Ekonomik Çözüm" gazetesi için yazılmıştır.
http://www.ekonomik-cozum.com.tr/


Prinkipo, 09 Aralık 2017

-->

Friday, December 01, 2017

Benim Kitapçılarım



Alman Hugendubel, Amerikan Barnes & Noble,
Ankara'da Arkadaş,
İzmir'de YAKIN Kitapevi,
Üsküdar Kuzguncuk'ta Nail Kitapevi,
İstiklal'de Robinson.

Kitapçı deyince yurtdışı örneklerde önce iki kitap zinciri aklıma geliyor. Alman Hugendubel kitap zincirinin Hamburg dükkanında üçüncü kat cam kenarında berjer koltuklar var, güneş vuruyor. Karşınızda göl manzarası var. Gündüzü kısa süreli kış aylarında okuyacağınız kitabı alıp rahat berjer koltuklara oturuyorsunuz, keyifle kitabınızı okuyorsunuz. Ayrıca kahve servisi de var, şekersiz CafeLatte kitap okurken çok iyi gidiyor.

Amerikan "Barner & Noble" kitapçısı, zincir dükkanlarında benzer servisi yapıyor, çok sayıda berjer koltuk ve herşeyden önemlisi kahve servisi var. Hampton, Virginia dükkanı tek katlı bir mekan, dışardan aynı bir fastfood McDonalds görüntüsünde, içersi ise bir okuyucu cenneti. Günün haftanın belirli saatlerinde, çoğunlukla akşamüstü iş bitimi saatlerinde kitapçının dip köşelerinden birinde yazar- okur buluşması düzenleniyor. Çok okunan kitapların sahibi yazarlar yılboyu şehir şehir kitapçıları dolaşıyorlar, okurlarla buluşuyorlar, kitaplarını imzalıyorlar. Okuduğu kitabın yazarıyla buluşmak, ona kitabını imzalatmak, yazar ile bir-iki cümle konuşmak, okur için büyük mutluluk.

Italya'nın Roma kentinde eski bir mantar imalathanesini kitapevi yapıp etkinlik düzenleyen var. Sahibi mekana "Book-bar" (BarABook Roma) adını vermiş, bazısı brunch servis ettiği yeri aynı zamanda kitapevine çevirmiş. Bir başkası bu tür mekanına edebi kafe (Literary- Cafe, Caffé Lettetario Mameli) demiş. Her ne kadar bu yerlere "Café" denilse de, bu tür yerlerin vaz geçilmez içeceği yerel şarap. Anlaşılan şarap mahzenleri (Enoteca) de zengin. Genellikle bu tür kitabevleri bazı geceler sinematek olarak ta kullanılıyor.

Bizde nasıl bu işler? Kitapçılarda berjer koltuk çok nadir bulunuyor. Çoğunda yorulduğunuzda oturacak yer bile yok. "Kitabını satınal ve git", anlayışı hakim. Kitap fuarları çok kalabalık, mahşer yeri gibi. Yazar ile iki cümle konuşmaya imkan yok. Hepsinin hakkını yemeyelim, bizde iyi örnekler de var. Ankara Armada Remzi kitapevinin sol dip tarafında berjer koltuklar var. Ankara Kavaklıdere D&R üst katlarında cam kenarı Kuğulu park manzaralı berjer koltuk mekanları mevcut. Girişte kahve servisi de var, ancak kahve kendi ayrı bölgesinde içiliyor. Diğer D&R mekanları, mesela Bilkent D&R, dar, sıkışık, küçük, ekstra servis imkanları kısıtlı.

Ankara Kızılay Karanfil sokaktaki Dost kitapevi üç ayrı kitap satış dükkanını tek mekana topladı. Arka açık otoparkı, iç mekana kattı. Ankara'nın en büyük kitapçısı oldu. İçersi haftasonları mahşer yerine döndü, oturacak yer yok, berjer koltuk yok, kahve servisi yok, yazar-okur görüşme, kitap imza günleri yok. Kitap çok ama servis yok.

Arkadaş kitabevi, Ankara Oran One-Tower AVM içinde çok geniş bir mekanda yeni şubesini açıyor. Bakalım içinde berjer koltuklu okuma yerleri, kahve servisi, yazar imza günleri olacak mı?

Coşkun (Küçüközmen) hocam, İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesinde yer alan Yakın kitabevi mekanını çok sever. Burda Çay- Kahve servisi çok iyi, berjer okuma yerleri mevcut. İmza günleri yapıyorlar. Narlıdere Balçova arasında yeni açılan Arkadaş kitabevi, Forum AVM D&R, Agora Remzi Kitabevi, hocamın favori kitap mekanları.

Odtü Mezunları Vişnelik lobi mekanında rahat berjer koltuklar var. Ancak yeterli aydınlatma yok. Kitap okumak çok zor. Haftasonları kitabımı, gazetemi orda okuyayım istiyorum, okumaya imkan yok, çünkü mekanda yeterli ışıklandırma yok. Yazar imza günleri yapılıyor, ama yeterli duyuru, ilgi oluyor mu? Bilemiyorum.

Odtü Kütüphanesinin en üst katında yer alan cam kenarı orman manzaralı kırmızı koltuklar benim okul yıllarımdan beri en çok sevdiğim yerlerden biridir. Üniversite kütüphanesi olduğu için burda yazar imza- söyleşi günleri düzenlemeye imkan yok. Kahve girişteki otomatlarda var ama içeri götürmek mümkün değil.

Bilkent kütüphanesi üniversite dışından gelenlere kapalı. Öyle bir formalite istiyorlarki pratikte içeri girmek nerdeyse imkansız. Üniversite kamu kaynaklarından parasal destek alıyor, ama dışardan gelen vatandaşlara kapısı kapalı. Sadece Bilkent öğrencileri ve Bilkent üniversitesi çalışanları faydalanabiliyor. Bu uygulama doğru değil.

İstanbul Üsküdar Kuzguncuk İcadiye caddesi üstünde eski üç katlı bir bina Nail kitapçısı oldu, çok hoş güzel rahat sevimli bir mekana döndü. Cam kenarı sedirlerde oturun. Berjer koltuklar da var, kahve makinasından kahve almanız da mümkün.

Enerji konulu kitabım bir gün bir yayınevi tarafından editör denetiminde basılırsa, ben eğer o günleri görürsem, gazete röportajlarımı, okur buluşmalarımı, imza günlerimi mutlaka Kuzguncuk Nail kitapevinde yapacağım, söz. Berjer koltukları olmayan, kahve servisi yapmayan kitapçılar, beni boşuna çağırmayın, gelmem.

Çevrenizde, şehrinizde, yörenizde içinde berjer okuma mekanı olan, kahve servisi yapan, yazar okuyucu, imza günleri düzenleyen kitapçılar varsa bana yazın, hep beraber öğrenelim, duyuralım, buralarda zaman geçirelim, alışveriş yapalım.

Ankara 30 Kasım 2017


Tuesday, November 14, 2017

Trabzon Operası, 1912-1958



Trabzon Operası, 1912-1958

Trabzon Opera günleri bu yıl 18-21-23 Nisan 2017 günleri Karadeniz Teknik Üniversitesi Kültür Kongre Merkezi Hasan Saka salonunda yapıldı. Programda Bir Tenor Aranıyor müzikali, Harem balesi, ve Nasrettin Hoca Çocuk Operası vardı. Trabzon yıl içinde sınırlı sayıda opera- bale sahnelenmesine sahip olabiliyor.

Trabzon şehir merkezinde Meydan parkı yakınında dönemin Avrupa Art-Noveau sanat akımına uygun olarak bir İtalyan mimarın tasarımını yaptığı ve Fransız müteahhitler tarafından Anadolu'nun ilk opera taş binalarından biri 1912 yılında inşaa edilmişti. İnşaat finansmanını yerel Rum-Pontus zengin aileler sağlamışlardı. Mübadeleye kadar bu 1000 seyirci kapasiteli bina opera tiyatro olarak faaliyet gösterdi. Mübadelede Rum ahali Yunanistan'a gitti. Opera ile ilgili dökümentasyon yok oldu. Sadece yaşlı insanların hafızalarında bilgi kırıntıları olarak kaldı.
1922-1935 yılları arasında bu güzel bina kamuya ait sanat olaylarının yer aldığı bir mekan olarak kullanıldı. 1937 yılında bir yerel işletmeci tarafından "Sümer" sineması olarak ticari faaliyete geçti. 1958 yılında dönemin dönemin belediye yetkilileri tarafından şehir içinde Meydan'dan Tanjant yoluna geçiş açma, yol genişletme amacı ile güzelim taş bina 2-hafta içinde yıktırıldı. Sonra o mekan bugüne kadar boş kaldı.

Opera- bale sanatına çok uzak olan idareciler bile bugün şehirlerinde bir opera binası olsun istiyorlar. Çünkü otellerin yıldız kazanması gibi, opera binası şehir için pazarlama fuar- konferans değerlendirmesinde kredibilite kazandırıyor. Olimpiyat, fuar, konferans yeri seçiminde önemli oluyor. İstanbul'da Kadıköy Süreyya, Beşiktaş Fulya, Bakırköy Leyla Gencer Opera mekanları var. Yeni AKM 2019 seçimlerine kadar yetişecek. Ankara'da Devlet Operası ve Ostim Leyla Gencer Opera Sahnesi var. İzmir'de Elhambra başta olmak üzere altı ayrı opera binası mevcut.

Trabzon Opera binası bugün artık yok. Muhteşem görüntüsü sadece siyah-beyaz sepya fotoğraflarda duruyor. Ön cephe İzmir Elhambra operasını andırıyor. Arada bir görsel medyada, yazılı basında, internet sayfalarında Trabzon opera binası anlatılıyor. Fotoğraflar ortada. Taş bina 1958'e kadar Sümer sineması olarak kullanılmış. Sonra bir anda yok olmuş. Trabzon'dan Kuzey Amerika'ya göç eden göçmenler hatıraları hafızalarında götürmüşler. Yaşlıların hafızalarında uzak bir hayal olarak yaşıyor. Belki Yunanistan Pontus kütüphanelerinde geçmiş kayıtlar bulunabilir. Bu görkemli taş bina tekrar yapılır mı? 1912-1922 arası burda neler oldu? Kimler, hangi opera gurupları geldi, neler sahnelendi? Hangi sanatçılar yetişti? Neler yaptılar? Hiçbirşey bilmiyoruz.

***
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Ankara, 20 Kasım 2017


Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" aylık kağıt basılı dergi için yazılmıştır.

Saturday, October 28, 2017

İthal Kömürlü Termik Santrallere Alternatif


Biyokütle ile Yerli Kömürü ortak yakan Termik Santral

KatıAtık giderme işlerinde öncelik "yeniden değerlendirme" olmalıdır. (recycling). Yani ucuz el emeği ile çöpler elden geçirilir elenir, metal, kağıt, plastik, cam gibi yeniden değerlendirilebilecek maddeler ayıklanır, hammadde olarak fabrikalara gönderilir. Değerlendirilemeyecek olan maddeler toprağa gömülür. Eğer tesis kurulmuş ise yakılır, hacmı 1/10'a düşer, yakıt olarak kullanılır, enerji elde edilir.

Almanya'nın Münih kentinde günde üretilen yaklaşık 2500 ton evsel atık üç ayrı değerlendirme merkezinde ayıklanıyor- geri dönüşüm yapılıyor, üretilen metan gazı kombine çevrim termik santralde yakılıyor. Elektrik üretiliyor. Benzer sistem Ankara Mamak bölgesinde de var. Bizim sistem daha yeni, daha büyük kapasiteli, daha iyi. Günde 3000 ton çöp işliyor ve 22.6 MWe elektrik üretiyor.

1980'lerde bir büyük ABD şirketi, Istanbul'da çöp yakma projesi konusunda çalıştı. Florida'daki bir kentin çöp yakma sisteminin benzeri Istanbul'da kurulacaktı. Florida'daki sistem 2 milyon nufuslu bir kentin günde 2000 ton çöp üreteceğini kabul ediyordu. Çöp geridönüşüm sonrası yakılabilir (refuse drive fuel) yakıta dönüşecek, Fueloil yedek yakıt ile termik santralde yakılacak ve yaklaşık 60 MWe elektrik üretimi sağlayacaktı. Istanbul Anadolu yakası, Istanbul Avrupa yakası Aksaray ve Istanbul Sarıyer olmak üzere toplam üç merkezde bu işlem yapılacaktı. Proje finansmanı ABD üstünden olacaktı. Fizibiliteler yapıldı, belediye ile uzun görüşmeler- sunumlar yapıldı, karar merkezleri henuz hazır değildi, konu zaman içinde soğudu ve unutuldu.

Istanbul Büyükşehir Belediyesi 2012 yılında uluslararası bir ihale ile çöp yakma ve elektrik üretim tesisi için tekrar EPC ihaleye çıktı. İlgilenen guruplardan önce ön yeterlilikleri aldı. Kendi kadrosu ile yaptığı ön değerlendirmede 15 firmadan 12'sini eledi. Elinde 3 teklif kaldı. Ortada bize ulaşan yeni bir açıklama yok. Konuyu bilen ciddi bir danışman desteğine ihtiyacı var görünüyor. Şu anda Şile ve Kumburgaz bölgesinde katı atık işleme bölgeleri var. Üretilen metan gazı ile çalışan 1-2 MWe kapasiteli bir tesis mevcut.

Çöp Gazından Elektrik Enerjisi Üretimi”projesi kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir iştiraki olan İSTAÇ A.Ş. tarafından işletilen“ Avrupa Yakası Kemerburgaz- Odayeri Katı Atık Düzenli Depolama Sahası”nda 33,807 MW kapasiteye sahip bir tesis kurulmuştur. “Anadolu Yakası Şile-Kömürcüoda Sahası”nda 14,15 MW kapasiteye sahip ikinci bir tesis kurulmaktadır.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki olan İZAYDAŞ Kurumu tarafından işletilen “Solaklar-Kocaeli Katı Atık Düzenli Depolama Sahası”nda 5,093 MW kapasiteli bir Çöp Gazından Enerji Üretim Santrali kurulmuştur. Bu tesislerde ürettilen elektrikle toplam 175.000’in üzerinde konuta enerji sağlama kapasitesine ulaşılmıştır. Dilovası'nda 1,06 MW kapasiteli Kocaeli Çöp Gazından Enerji Santralı 2015 yılı sonunda işletmeye alınmıştır. Solaklar ve Dilovası santralları, 3. Havaalanınına yakın kritik konumda işletmeye alınma aşamasındadır. Kemerburgaz-Odayeri sahası, atıklar nedeniyle toplanan kuşların uçuş güvenliğini tehdit etmemesi için, katı atık depolanmasına kapatılacak, ancak elektrik üretimi bir süre devam edecek.

Elektrik üretiminin yaklaşık 10 sene daha devam edebileceği öngörülüyor. Avrupa yakası yeni katı atık depolama bölgesi Silivri civarında oluşturulacaktır. Bu projeler kapsamında kurulan sistemlerle, depolama alanlarında oluşan ve karbondioksite göre 21 kat daha zararlı olan metan gazının neden olduğu sera gazı etkisinin önüne geçilmektedir. gerçekleştirdiği üç ayrı projeyle yıllık yaklaşık 1.5 milyon ton karbondioksit emisyon azaltımına katkı sağlamaktadır.

İzmir Büyükşehir görev alanında günlük 2000 ton evsel atık ile 200 ton sanayi, hastane enfekte atığı ve biyolojik çamurlar çevreye ve insana zarar vermeden değerlendiriliyor. Büyükşehir belediyesinin üç işletmesi var. Harmandalı deponi sahası, Uzundere kompost gübre fabrikası ve Halkapınar çöp transfer ünitesi. Izmir büyüyor çoğalan çöplerin bertarafi için yeni çözümler yeni uygulamalar bulmak gerçekleştirmek zorundayız.

Geçtiğimiz yıllarda aynı konuda Bursa Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ve yerel iş adamları ile bir toplantıda bir araya geldik. Bursa Büyükşehir Belediyesi, TKi’den (daha henüz özelleştirilmemiş) Bursa Keles linyit maden rezervlerinin doğrudan devralınması ve belediye çöplerinin/ KatıAtıklarının yerel Keles linyiti ile beraber ortakyakma sonucu değerlendirilmesi konusunu görüşmekteydi.

Yerli tasarımla inşa edilecek ve Bursa Keles kömürlerini belediye çöpleri/ KatıAtıkları ile beraber yakma işlemini yapacak, bu arada buhar/ elektrik üretip satacak-tı. “Dolaşımlı Akışkan Yatak” (CFB) veya “Entegre Gazlaştırma” (IGCC) teknolojisine dayalı yeni bir termik santral inşa etmek konusu toplantıda detaylı tartışıldı. Henüz yeni bir gelişme yok.

Malatya BüyükŞehir belediyesi 2017 yılında 11 MWe elektrik üreten evsel atık çöp değerlendirme ve yakma sistemini devreye soktu. Proje bedeli 25 milyon ABD doları. Burda çöp değerlendirme ve yakma var, kömürle ortakyakma yok. Çünkü kömürle ortak yakma sisteminin elektrik satın alma garantisi, yenilebilir enerjiye kıyasla çok düşük.

Belediye çöpleri/ KatıAtıkları geri dönüşüm ayıklamasından geçtikten, yani çöp içindeki kağıt, metal, cam, plastik atıklar alınıp tekrar değerlendirmeye gönderildikten sonra, geri kalan KatıAtık/BiyoKütle, yerli tasarımla yerli düşük kalorifik değerli linyit yakan termik santrallerde “Dolaşımlı Akışkan Yatak” teknolojisiyle beraber yakılırlar.

Böylece üretilen buhar elektrik enerjisine dönüştürülür, piyasada satılır, belediye-ye gelir olur. Belediye de elde edeceği bu gelirle halk için yapacağı, toplu ulaşım, kanalizasyon, temiz su, park- bahçe, kültür hizmetleri için ek bir kaynak oluşturmuş olur.

"Beraber-yakma" teknolojisi “Cofiring” aynı anda iki farklı yakıt türünün beraber yakılması anlamındadır. Kentsel KatıAtıkları geri dönüşüm/ayıklama sonrası yerel düşük kalorifik değerli linyit kömürleri ile beraber termik santralde yakmak çok ekonomik bir KatıAtık/ Çöp berteraf çözümüdür.

KatıAtık/BiyoKütle yani geri dönüşüm sonrası arta kalan belediye çöplerinin şu andaki çoğu uygulamalarda sadece toprağa gömme ile bertaraf edildiğini biliyoruz. Bu çöplerden sızan kirli suların daha sonra yeraltı su kaynaklarına karışıp içme suyu hatlarını tehdit ettiğini, metan gazı oluşturup yangınlara sebep olduğunu düşünürsek, yakma ile yoketme ve hacim azaltmanın hem gelir getirici, hem yerli kömür kaynaklarını ekonomik değere dönüştürücü, hem de daha sağlıklı bir çözüm olduğunu görürüz.

Bu sistemde, kentsel atıklar önce geri dönüşüm istasyonunda ayırma işlemine tabi tutulur. Ham çöpün içinden metal, kağıt, cam, plastik gibi derhal yeniden kullanılabilir maddeler ayıklanır alınır. Geriye kalan yok edilmesi gereken KatıAtık/BiyoKütle’dir. Çoğunlukla ıslaktır, santrifüj, pressleme gibi tekniklerle nemi/ suyu azaltılır ve geriye elektrik üretimi için termik santrallerde linyit ile beraber yakılabilecek, göreceli olarak daha yüksek kalorifik değerde bir çeşit yakıt kalır.

Kaba bir hesapla her 1 milyon nüfus için, yerli düşük kalorifik değerde linyit ile beraber yakılabilecek, yaklaşık 30 Mwe elektrik üretim kapasiteli termik santral ihtiyacı ortaya çıkar. Bu santralin yerli tasarımının yapılması gerekir. Bu kapasite, isteğe, yakıt miktarına, yakıt ucuzluğuna bağlı olarak biraz azalabilir, biraz çoğalabilir. Belediye çöpü ucuzdur. Toprağa gömerek para harcamak yerine, yerli linyitle beraber termik santralde yakarak elektrik üretir, sonunda para kazanırsınız.

KatıAtık/BiyoKütle ve çöp gazı faydaları eşdeğerdir. Ortak yakma ile çöpün çevreyi kirletici emisyonları azaltılır. KatıAtık/BiyoKütle ile linyitin ortak yanması sırasında kükürt emisyonları da azaltılır, kontrol edilir.

OrtakYakma, iki veya daha çok yakıtın termik santralde beraber yakılması işlemine verilen adlandırmadır. Bu yakıtlar linyit gibi kalorifik değeri düşük katı yakıt olabilir, fueloil no-6 veya motorin gibi sıvı yakıtlar olabilir, metan gazı, doğalgaz gibi yakıtlar da olabilir. Bu nedenle ağır yakıtlar petrol ürünleri, ve linyit kömürleri termik santrallerde KatıAtık/BiyoKütle yanması sırasında rahatlıkla kullanılabilir. Biyokütle/ KatıAtık ile linyit kömürünün beraber yakılması gündelik hayatta en çok görülen, en ekonomik ve yerel yönetimlere iyi gelir getirici bir uygulamadır.

1980’lerde ABD ve Kuzey Avrupa da geri dönüşüm ayıklama sonrası elde kalan belediye çöplerinin yerel kömürle beraber termik santrallerde yakılarak yok edilmesi uygulaması yaygınlaşmıştır. Son yıllarda artan seragazı, küresel ısınma ve Kyoto kaygıları ile konu daha güncel hale gelmiştir.

Her ülkenin hatta her belediyenin çöpü ve yerel KatıAtık yakıtı birbirinden farklıdır. Munich, Berlin, Londra, Zurich te uygulanan bir KatıAtık/BiyoKütle/ Kömür OrtakYakma termik santralini getirip Kayseri’de, Bursa’da, Antalya’da, Ankara’da aynen kuramazsınız. Her ortak yerel yakıt için ortak yerli çalışma, ortak akıl, ortak yerli tasarım ister.

Belediyeler yatırımcılara "Al bu çöpü yak- yoket- elektrik üret- üste bana para öde" mantığı ile yaklaşıyorlar. Halbuki dünyadaki uygulama çöpü üretenin- Çöpü alıp değerlendirene- çöp değerlendirme parası yani "Tipping Fee" ödemesi üstüne kurulmus. Almanya'da "tipping fee" ortalama ton başına 20 Euro. ABD ortalaması metrik ton başına 20 USD, ancak bu rakam bazı metropollerde (NewYork) 140 US Dolar'a kadar çıkabiliyor. Bizde de öyle olmalı. Çöp toplama işi özel şirkete verilmeli. Çöp üretip çöp atanlar, çöp toplayanlara ton başına 20 TL vermeli. Neden 20 TL, çünkü ortada bir rakam yok, kimsenin vereceği yok, tahmini bir rakam ile başlamak lazım, maliyetler belli olsun daha sonra gerçek rakamlarla düzeltirsiniz.

Küresel ısınma, çevre kirliliği kaygıları ile yeni politikaların uygulanması zamanı artık geldi. KatıAtık/BiyoKütle ile yerli katı fosil yakıtların yerli tasarımlı termik santrallerde ortak yakılması çöpler düşük maliyetle yokedilirken, bir yandan elektrik üretilmesi ve öte yandan başka sosyal projelerde kullanılabilecek gelir sağlanması büyük bir fırsat olarak ortaya çıkar. Yerli santrallerin yerli mühendislik tasarımı, yerli olarak imali, montajı, çalıştırılması, yerli sanayiye iş, aş, istihdam ve katma değer getirir.

KatıAtık/ Biyokütle kullanan ve göreceli olarak daha düşük verimlilikle (%18-22) çalışan bir santral ile daha yüksek verimlilik (%32-38) verebilen sadece katı yakıt kullanan termik santralin birleştirilmesi, ortak verimliliği yukarı çeker.

Ortak santral, belediye çöpleri bittiği zaman sadece (%100) katı yakıtla da çalıştırılabilir. Bu durum santral işletmesine mevsimsel yakıt değişimlerine karşı koruyucu esnek çalışma imkanı verir.

KatıAtık/BiyoKütle ile yerel katı fosil yakıtların beraber termik santralde yakılarak değerlendirilmesi, daha düşük yatırım maliyeti ile, çevreye uyumlu, emisyonların kontrol altında olduğu, yerli teknolojinin kullanıldığı, yerli üretim kaynaklarının santral imali, tasarımı, imalatı, montajı ve işletmesinde seferber edildiği, daha yüksek geri dönüşüm/ daha yüksek proje finansman geri ödeme imkanları sağlıyan avantajlar ortaya çıkarmaktadır.

Verimliliği artırabilmek için gerekli teknik çalışmaları sürdürmek, teknik problemlerin yerel olarak çözülmesi, sistem randımanlarının yükseltilmesi, baca emisyonlarının kontrolü için hala para harcamak, fon bulmak, teşvik almak, akademik bilimsel çalışma yapmak gerekmektedir.

KatıAtık/BiyoKütlenin yerel katı yakıtlarla beraber termik santrallerde yakılarak elektrik üretiminde değerlendirilmesi uygulaması herkesin kazandığı bir çözümdür.

Belediye elindeki çöpleri ekonomik olarak yok eder, termik santrallerde yerel katı atık kullanılır, elektrik üretilir, elektrik satılır, halk için toplum için diğer sosyal projelerde kullanılabilecek hazır/ nakit parasal değer elde edilir.

Geridönüşüm sonrası kalan kentsel çöpleri KatıAtık/BiyoKütle yakıtı, yerel linyit ile birlikte yakabilecek, yerli mühendislik kapasitesiyle tasarımı yapılmış, yerli imkanlarla imal edilmiş, yerli personel ile montajı yapılmış, yerli personel ile işletilen ortak yanma termik santrallerin sayısını artırmalıyız. Son günlerde bazı yerli çimento fabrikalarında, belediye çöplerinin ana yakıt ile beraber kontrollü yakıldığına dair haberler okuyoruz. Umarız uygulama devam eder ve artar.

BüyükŞehir belediyelerinin kendi bölgelerindeki yerel kömür yataklarını sahiplenmelerini sağlayacak yasal imkanları oluşturmalıyız. Belediyeler ve belediye birlikleri, linyit yataklarını TKİ’den devir alır, termik santral yapım ihalesine çıkar, teklifleri değerlendirir, santrali işletir, çöpü yakar, elektrik üretir, satar, başka sosyal projeler için hazır parasal kaynak sağlayabilir.

---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları, ayrıca KadirHas Üniversitesi Enerji Enstitüsü Danışma kurulu üyesidir.


Ankara, 27 Ekim 2017

Monday, October 16, 2017

A new protest in the American football league







A new protest in the American football league In the United States, as anti-racist demonstrations, the NFL football players wait kneeling before the game begins, when the American national anthem is played, standing still, Protest spreads everywhere, not only the players, but the US national anthem playing, backstoppers, coaches, team managers, if they believe this anti-racist protest, they kneel down Donald Trump accepts this behaviour as a protest against himself, Donald Trump expressed his feelings this morning's tweet, VP Mike Pence left the stadium in such a situation, the latest news is in Germany, last weekend the Hertha Berlin football team also made the same kneeling protest to protest US racism in their last match, in Germany the German national anthem was not played before the match, so the players showed this behaviour before the match, without anthem, Will we have the same protest before the football matches soon? While the national anthem is being played, the most controversial local football team about these issues, for example, do Beşiktaş team players kneel and protest against US racism? or do they protest any policy, politics, politicians? I do not know these things, I wrote that you do not get surprised if that happens in future,

Sunday, October 08, 2017

Zorba



Ankara Opera Bale Sahnesinde #Zorba

Yunanlı besteci Mikis Theodorakis'in "Zorba" isimli Balesi, Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından yeni sezonda tekrar sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Dünyaca ünlü İtalyan koreograf Lorca Massine ve yardımcısı Polonyalı koreograf Anna Krzyskowa tarafından ortak çalışmayla sahneye konan eser, ilk kez 24-25 Temmuz’da Bodrum Bale Festivali’nde sahnelendi. Daha sonra 7 Ekim Cumartesi gecesi Ankara’da başladı. İlk gece ordaydık.
Ankara'da ilk gece sahnelenmesinde Zorba (Burak Kayıhan), John (Eren Keleş), Marina (Mine İzgi), Manolioes (İlhan Durgut), Madame Hortance (Sanem Subaygil) karakterleri, Solist (Ferda Yetişer), Şef Bujor Hoinic yönetiminde orkestra ve koro eşliğinde muhteşem bir sahneleme gerçekleştirdiler. Dekor Kostüm (Gürcan Kubilay) makul göze batmayan kullanışlı güzel bir çalışma yapmış. Grafik ağırlıklı pano dekor hoş bir kullanım olmuş.
Eserde ‘Zorba’ rolünde Burak Kayıhan var. Daha önceki yıllarda da Zorba karakteriyle sahne alan Burak Kayıhan, yeni Zorba’da çok daha oturmuş bir karakter izliyor. Marina (Mine İzgi), rolünde belirli geleneksel kalıplara sıkışmış, yabancı birine aşık olmuş ve sonrasında linç edilmiş trajik bir karakteri oynuyor. Zorba’yla yakın arkadaş olan, sevdikleri kadınları kaybetmeleri nedeniyle aynı kaderi paylaşan Eren Keleş, John karakterine hayat veriyor.
Kısa konu özetini verelim. Küçük bir Yunan kasabasına John isimli bir Amerikalı gelir. Etkilendiği ve parçası olmak istediği yerel geleneklerin cazibesine kapılarak güzel bir dul olan Marina'ya aşık olur. Güzel Marina'dan karşılık bulur. Üstelik Marina, köyün yakışıklı delikanlısının aşkını da yok saymıştır. Yabancı birine aşık olduğu için Marina'ya köylüler karşı çıkar. Ancak John ile Marina'ya, John'un dostu bilge Zorba sahip çıkar. Çift, kimsesi olmayan, ancak güçlü ve özgür bir adam olan Zorba'nın sayesinde aşklarını yaşama fırsatı bulurlar. Köylüler birlik ve geleneklerini korumak gayretindedir. Zorba, zavallı John´u köylülerin elinden zor da olsa kurtarırken sevgilisi Marina, intikam peşinde koşan kalabalığın kurbanı olur. Yaşama küsen Zorba, Yunan Sirtaki oynayarak teselli bulurken, John ve yerel halk bu dansa katılır. Herkes yeni bir yaşam için teselli, af ve dayanma gücü arayışı içindedir.
Kızlar, Erkekler, ve Oryantal Kızlar, her bir gurup kusursuz bir disiplin içinde dans ediyorlar. Bu eser kaçmaz. Bir kez seyretmek yetmez, sahnelenen her gece orda olmak lazım. Büyük keyif içinde, büyük bir gösteri seyrediyoruz. Bazan hayret ediyorum, siyasal ve ekonomik ortamın bu derece karışık zor olduğu bir zaman diliminde bu kadar güzel bir eseri seyretmeyi acaba hakediyor muyuz? Ne mutlu bizlere böylesine mükemmel sanatçılarımız var.
Zorba Balesi 14-26 Ekim, 18 Kasım, 25 Ocak geceleri Ankara Opera sahnesinde tekrar yer alacak. Biletler internetten alınabiliyor. (dobgm.gov.tr) Parter biletlerinde indirim yok, bilet iade yok.


***

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Ankara, 8 Ekim 2017

Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" aylık kağıt basılı dergi için yazılmıştır.



Saturday, October 07, 2017

Eskişehir Alpu Kömür Yatakları ve 1080 MWe Kapasiteli Yeni Termik Santral


MTA ve Anadolu Üniversitesi 2014 yılı Akademik Araştırma makalesine göre (Korhan Usta, Hatice Kutluk) Eskişehir-Alpu havzasında GB-KD uzanımlı iki yatay katman halinde kalınlıkları 0,55 ila 31,60 m arasında değişen linyit oluşumlarının varlığı saptanmıştır. Görünür rezerv miktarı yaklaşık 1.5 milyar tondur. Üst katmanın ortalama kül içeriği % 36, kükürt içeriği % 1,87, nem % 36 ve ortalama kalorifik değeri 1950 kcal/kg’dır.
Alt yatay katman ortalama kül içeriği % 28, kükürt içeriği % 1,13, nem % 32 ve ortalama alt ısıl kalorifik değeri 2150 kcal/kg’dır.
Türkiye’nin en büyük üçüncü linyit havzası olan Eskişehir-Alpu linyitlerinin çok önemli ekonomik değere sahip olduğu görülmektedir.
Elektrik Üretim AŞ’ye (EÜAŞ) ait Eskişehir Alpu-Tepebaşı kömür sahaları özelleştiriliyor. 1080 MW’lik santral kurma şartıyla, birim başına en düşük elektrik satış fiyatını veren istekliye devredilecek.
Dünya gazetesinin 28 Eylül 2017 (Mehmet Kara) haberine göre Pazarlık usulü uygulanmak suretiyle gerçekleştirilecek ihaleye katılacak istekliler, söz konusu sahaya kurulacak santralde üretilecek elektrik enerjisini EÜAŞ’a en düşük fiyatla satma taahhüdüyle yarışacaklar. Pazarlık usulü, başlangıç satış fiyatından eksiltme yapılmak suretiyle uygulanacak ve ihale komisyonu tarafından gerekli görüldüğü takdirde ihale, pazarlık görüşmesine devam edilen teklif sahiplerinin katılımı ile yapılacak açık eksiltme suretiyle sonuçlandırılacak
Eskişehir Alpu ve Tepebaşı kömür sahalarının santral kurma şartıyla ve işletme hakkının devri yoluyla özelleştirilmesi ihalesine ön yeterlilik için son başvuru tarihi 26 Ocak 2018 olarak belirlendi.
Kömür yatakları işlenecek, 1080 MWe kapasiteli termik santral yapılacak, kömür burda değerlendirilecek, elektrik üretilecek, satılacak, hazine satınalma garantisi verilecek. Özelleştirme idaresinde yapılacak açık ihalede en düşük 5-6 ABD cent civarında satış fiyatı bekleniyor.
Eskişehir Alpu Tepebaşı Kömür Sahası işletme hakkı devri ihalesinin geçici teminatı 25 milyon TL olarak belirlendi.
EÜAŞ’ın geliştirdiği ön yatırım projesine göre yaklaşık 1.8 milyar ABD Dolar tahmini bedelli proje kapsamında 1.125 hektarlık üretim alanının yaklaşık 116,8 hektarlık kısmında santral sahası, yaklaşık 30 hektarlık kısmında ise kömür stok sahası tesis edilmesi ve işletilmesi planlanıyor. Toplam kurulu gücü 3 X 360 MWe, ısıl gücü ise 900 X 3 MWt olarak öngörülen Alpu Termik Enerji Santrali’nde ana yakıt olarak yılda yaklaşık 6.3 milyon ton yerli kömür (linyit) yakılacak. Santral işletmeye geçtiğinde yılda 1.6 milyon ton taban külü ve uçucu kül ile 350 bin ton alçıtaşı olmak üzere toplam 1 milyon 950 bin ton atık oluşacak. Santrale sadece 1.787 hektarlık alan kaplayan B sektör sahasından kömür sağlanacak. B sektör sahasında belirlenen A3/4 ve C damarlarının tam mekanize bir sistemle üretilmesi durumunda toplam kaynağın yüzde 52’si oranında değere karşılık gelen 296 milyon tonluk bir tüvenan rezervi hesaplandı.
Türkiye'de düşük kalorifik değerde yerli kömürü yakan, tasarımı kendini uzun işletmede ispatlamış, güvenilir santraller yok mu? Var, sayalım.
Soma-B #5-6, Seyitömer #4, Kangal #3, Afşin-B.

Hepsi yerli kömür yakmada çok iyi, hepsi kendilerini 20-30 yıl uzun işletmede ispatladılar.
Yerli kömür yakma sorununu çözdüler, başka eksikleri olabilir.
Kurum üfleyiciler (sootblowers) yetersiz ise, sayılarını çoğaltırsınız.
Baca gazında Toz tutma filtreleri yetersiz, küçük ise daha büyüğünü koyarsınız.
Bacagazı kükürtsüzleştirme yoksa, FGD (flue gas desulphurisation) eklersiniz.
Baca gazında NOx istenen limitlerin üstünde ise, Low-NOx burner/ yakıcı kullanırsınız, yetmiyorsa SCR (selective catalytic reactor) tasarımını yaparsınız.
Yerli kömür üstüne yatırım yapan yatırımcılar, çoğu Uzak Doğulu firmalardan satın aldıkları, Çin- Kore- UzakDoğu tasarımı, yatırımlarının sonuçlarını, konferanslarda panellerde sergilerde bugüne kadar bize anlatmadılar. Başarı hikayeleri ortada yok. Yüksek randıman, yüksek verimlilik, yüksek emreamadelik bilgileri yok. Sızan haberler hiç iyi değil. Bir proje gercekleştirildikten sonra, o proje sonuçları herkesle paylaşılır. Bu hem kabul edilebilir şirket reklamıdır. Hepimiz okur, tebrik ederiz, ayrıca onların tecrübelerini paylaşırız. Son 10-yılda yapılan CFB (circulating fludized bed, dolaşımlı akışkan yatak) yerli kömür yatırımları hakkında ortada hiçbirşey yok.
Başka kömür yatırımları hakkında ise her yerde çok sayıda bilgiler, akademik ticari makaleler haberler, sunumlar, paylaşımlar mevcut. Yerli kömür yakan çoğu CFB teknolojisine sahip yeni santrallerde derin bir sessizlik var. Kimse birşey açıklamıyor, milyar ABD$ paralar yatırıldı. Ortada bir haber yok, bilgi yok, devamlı işletme erteleniyor, sonuçlar açıklanmıyor, bilgi verilmiyor. Benim yorumum şöyle;
Çok ıslak, %50-55 oranda su- nem- rutubet ihtiva eden yerli kömür ön ısıtma, nem alma, susuzlaştırma sistemleri olmadan çalıştırılamadı. Aşırı miktarda ilave yakıt -fueloil kullanmadan çalıştırılamıyor, yani ortada adı konamıyan saklanan bir çalışmama durumu var.
Yeni santralleri kömür besleme, kül- curuf atma sistemlerinde devamlı arıza var. Devamlı rehabilitasyon yapılıyor, bu sistemler komple yenileniyor. Toz tutma filtreleri, baca gazı kürlürtsüzleştirme istemleri düzgün çalımıyor, çoğu zaman devre dışı kalıyor, ancak santaller hala çalışmaya devam ediyor, çevreyi toza buluyor.
UzakDoğu firmaları rafta hazır (off the shelf) CFB tasarımlarını, her yakıta çözüm, her derde deva olarak, kendi exim bankalarının ucuz finans desteği ile bizim pazara soktular. Çok ucuz fiyatlarının etkisinde kalan yerli yatırımcıyı ikna ettiler. Uygulanan Çin- Kore -Uzak Doğu tasarımı CFB teknolojisi bizim yerli kömüre uygun değil. Bu yatırım kararını veren üst yönetim kararvericileri durumun farkındalar. Emekli olana kadar durumu oyalıyorlar, ses çıkarmıyorlar.
Bizce yerli kömüre uygun olan Afşin-B "indirect firing" önkurutmalı pülverize kömür yakma teknolojisidir. Bu teknolojiyi üreten, temel tasarımını yapan Alman firma iflas etti, piyasadan çekildi, ama tasarım duruyor, tasarımı yapanlar hala piyasada çalışıyor, projeyi gerçekleştiren Türk firmaları tasarım resimlerine sahipler. Benzer referansları olan daha başkaları da var. Eski inşaat + montaj taşaron konumlarından çıktılar, yeni lider mühendislik şirketleri haline geldiler. Yurtdışında çok sayıda büyük santral işleri aldılar. Termik santral kazanların tasarımın yenilenmesini bizim tecrübeli firmalar çok kolay yaparlar.
Çok gerekiyorsa orijinal tasarımı yapan yabancı tasarımcıları bünyenize katarsınız, daha önce bu projede çalışmış yerli firmadan ayrı ayrı 150 veya 350-MWe buhar kazanı teklifleri alırsınız. Adı geçen firmalar teknik- ticari yeterliğe sahipler. Yerli kömür ile uyumlu termik santral konusunu çok iyi biliyorlar. Ayrı ayrı teklif verebilirler. Yerli mühendislik, yerli müteahhitlik, yerli işçilik çalışır. Binlerce mühendis çalıştıran yabancı firmalar karşısında ezilmeyin, onlarda sizin bizim gibi insanlar, aynı eğitimleri alıyorlar, bizden farkları yok.
Eskişehir kentine 25 km kuş uçuşu mesafede yer alacak termik santral, eğer çevre ekipmanları yetersiz çalışırsa, düzgün ihale şartları altında yapılmazsa, finansörün ve/veya müteahhit firmanın keyfine kalır kontrolsüz yönetilirse Eskişehir kenti için felaket olur. 2-3 yıl sonra bırakıp gidecek UzakDoğulu bir firmanın eline kaderini bırakmış kontrolsüz bir proje yanlıştır. Bu projenin ana müteahhiti mutlaka denenmiş yetkin tecrübeli bir yerli firma olmalıdır.
Yurt dışında yaptığınız projelerde, geçici ve kesin kabulu yaptıktan sonra işi devreder çıkarsınız. Bırakır gidersiniz. Bundan sonrası mal sahibinin işletmecinin sorunudur. Ama yerli piyasada işiniz 30-sene devam eder, yerli müşterinizi (yatırımcıyı) yıllar boyu devamlı memnun etmek zorundasınız. Her problemi çözmek zorundasınız. Müşteri (Yatırımcı) memnun olmazsa bittiniz, tüm firmalara tüm piyasaya kendi projesindeki memnuniyetsizliği öyle anlatır ki, bir daha piyasadan iş alamazsınız. Müşteri ile devamlı yakın çalışmak sizi diri tutar, teknolojinizi ve tasarımınızı geliştirmenize yardımcı olur.

---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


Prinkipo, 07/Ekim/2017

-->

Wednesday, October 04, 2017

Ankara Operasında #LaTraviata


Yakın arkadaşlarımızla beraber 2-Ekim-2017 pazartesi akşamı saat 20:00'de Ankara operasında Guiseppe Verdi'nin "LaTraviata" operasını izlemeye gittik. Sezon yeni başlıyor. Premier sahnelenmeye gelmişiz. Geceden aklımda kalan Violetta karakterini oynayan Soprano Görkem Ezgi Yıldırım'ın müthiş ses ve sahne performansı oldu. Genç Soprano çok güzel, çok yetenekli, muhteşem güzel kusursuz yorumu var. Son perdede siyah saten çarşaflar üstünde siyah gecelikle ölürken oynadığı performans harika. Ancak kostümler hiç iyi değil. Kırmızı saç perukları yanlış, gözü okşamıyor. Uzun kumral doğal saçlar daha iyi giderdi. Üçüncü perdedeki kostümü hepten özensiz, kırmızı peruk saç ise hiç iyi değil.

Diğer başrol karakterlerini seslendiren sanatçılar, Emrah Sözer (Alfredo), Giorgio Germont (Eralp Kıyıcı), ve şef Naci Özgüç, başarılı performans gösterdiler.

Dekor konusunda ciddi itirazım var. Birinci perdede kullanılan dev kitap sahneyi daraltmış, koro çok sıkışık alanda yer alıyor. Solda üç yüksek kolon, ve yüksek merdiven ortalığı daha sıkıştırmış. İkinci perdede yanlamasına uzun masa yine tatsız bir engel, üçüncü perdede kullanılan dev iskambil kağıtları, son perdedeki tabut- yatak ortalığı oynanmaz hale getiriyor. Ankara operasının sahnesi geniştir, rahat oyun sergilenir. Dekor bu kadar büyük, abartılı, rahatsız, engelleyici yapılır mı? Yönetmen nasıl ve neden bu anlamsız gereksiz büyük dekora izin verdi?

Koro ve balerinler çok dar bir alanda oynadılar dans ettiler, parter seyircisi birşey göremedi. Tüm dekoru kaldırsak, basit masa, yatak kullansak eser değerinden hiçbir şey kaybetmez. Bu kadar ağır büyük geniş dekorla opera oynamak doğru değil. Sahneyi hafifletmek, dekorları azaltmak lazım. Violetta ve diğer kadın karakterler için daha güzel kostümler tasarlamak lazım. Koro, kadınlar dekolte, erkekler simokin siyah gece elbiseleri içinde her zamanki kusursuz seslendirmeyi yaptı, ancak ağır dekorun daralttığı sahnede görünmek pek kolay olmadı.

Roma Operasında, ünlü İtalyan asıllı ABD'li Sinema kadın yönetmeni Sophia Coppola'nın bu yıl sahneye koyduğu LaTraviata operasının kostümlerini dünyaca meşhur İtalyan modacı Valentino tasarladı. Valentino moda evi bu çalışmadan para almadı. Ama medyada kendisi için yapılan olumlu yayınlar çok büyük reklam değerine ulaştı. Sahnelemede muhteşem gece elbiseleri kullanıldı. Bence Ankara Operasındaki sahnelemede ünlü İstanbul modacılarının yardımı istenmeliydi. Yardım istendiğinde modacılar mutlaka cevap verirlerdi.

LaTraviata denince aklıma hep Rusya (Ufa) doğumlu lirik soprano "Elvira Fatykova" geliyor. Bir süre önce Ankara operasında Violetta karakterini canlandırmıştı. Aspendos festivalinde çok kez sahne almıştı. Şimdi Avustralya Sydney operasında devamlı kadroda başrol oynuyor.

LaTraviata 9-16 Ekim, 11-20 Kasım, 04-25 Aralık, 22 Ocak geceleri Ankara Opera sahnesinde tekrar yer alacak. Biletler internetten alınabiliyor. (dobgm.gov.tr) Ancak artık parter biletlerinde indirim yok, bilet iade yok.

***

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Ankara, 4 Ekim 2017

Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" aylık kağıt basılı dergi için yazılmıştır.





Saturday, September 09, 2017

Almanya Seçimleri


Bir Kişisel Görüş
Almanya Şanyölyesi (Başbakanı) Angela Merkel, orta-sağ CDU partisi lideri olarak 2013 yılında üçüncü kez genel seçimleri kazandı, arkasından ana muhalefet partisi orta-sol SDP ile anlaştı, güçlü ve geniş tabanlı bir koalisyon hükümetini kurdu.
Angela Merkel, Doğu Almanya'da yetişmiş bir politikacı. Duvar yıkıldıktan sonra Batı'ya geçti. Kimya konusunda doktora (PhD) derecesi var. Konusu:
“Investigation of the mechanism of decay reactions with single bond breaking and calculation of their velocity constants on the basis of quantum chemical and statistical methods” (German: ,,Untersuchung des Mechanismus von Zerfallsreaktionen mit einfachem Bindungsbruch und Berechnung ihrer Geschwindigkeitskonstanten auf der Grundlage quantenchemischer und statistischer Methoden”) and published in 1986.
Rus diline hakimiyeti kusursuz. ABD kongresinde yaptığı kendi dilindeki konuşmaya kusursuz kısa bir İngilizce girişle başladı. Benzer İngilizce sunumu İngiliz parlamentosunda da yaptı.
Devlet başkanları, basın toplantılarını, açıklamalarını kendi dillerinde yaparlar. İngilizce bir açıklama yapmanız doğru olmaz, eşitlik kuralı bozulur. Ama doğrudan ABD kamuoyuna seslenmek istiyorsanız, Israel Başbakanı Netenyahu gibi açıklamalarınızı İngilizce yapabilirsiniz.
Angela Merkel'in önceki kabinesinde yer alan iki önemli bakan, Eğitim ve Savunma bakanları, 30 yıl önce yazdıkları doktora tezlerinde intihal yaptıkları için görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Yerine böyle problemleri olmayan ve konularının uzmanı başka kişiler getirildiler.
Angela Merkel çok önemli bir politikacı. Kendi ülkesinin çıkarlarını çok iyi koruyor, ekonomiyi, iç ve dış politikayı çok iyi yönetiyor. Merkel'in kamuya yaptığı açıklamaları, basın duyurularını çok iyi okumak, yakın takip etmek gerek. Almanya, Avrupa topluluğunu kendi etki alanı haline getirdi. Artık Fransa'nın etkisi yok. İngiltere zaten ABD ekonomik ve kültürel etki alanı içinde.
Almanya'nın dış ticarette cari fazlası 2013 yılında %7.4 oldu. Bu konuda gelen eleştiriler karşısında Almanya Maliye (finans) bakanı Wolfgang Schauble, olayı futbol maçına benzetti ve "Bayern Münih futbol takımı sahaya yenmek için çıkar" yani "yenilmemizi veya berabere kalmamızı bizden beklemeyin" daha ötesi "sizde gereğini yapın cari açık vermeyin, bizim gibi cari fazla verin" dedi.
Bizim ödemeler dengesinde "Cari Açığımızın" Gayri Safi Milli Hasılaya olan oranının kronik %7'lerde olduğunu düşünecek olursak bu konuda ne derece geciktiğimizi üzülerek anlarız.
Alman- Türk İkili ticaret hacmi 34 milyar Dolar (2014), ihracatımız 13 milyar Dolar, ithalatımız 21 milyar Dolar. Türkiye'de 6,400 Alman şirketi faaliyet gösteriyor.
2002-2014 yılları arasında Türkiye'deki Alman yatırımları 8.5 milyar Dolar olmuş. Almanya'da Türk yatırımları toplamı (2014) 2 milyar Dolar.
Almanya'da 100 bin Türk işyeri var. Yıllık 50 milyar Dolar iş hacmi ve 500bin insana istihdam sağlıyorlar.
Başbakan Angela Merkel, muhalefet tarafından zaman zaman "omurgasız" olmakla nitelendiriliyor. Merkel inat etmiyor. Danışmanlarını dinliyor, şartları değerlendiriyor, Almanya için en uygun olan politikalara dönüyor. Eskimiş nükleer politikasını bıraktı, yenilenebilir enerjilere destek verdi. Böylece çevreci oylarını da topladı.
Almanlar, pahalı Rus doğalgazına olan bağımlılıklarını azaltmak için yenilenebilir kaynaklara önem verdiler. Bizden daha az güneş görmelerine rağmen her yer güneş panelleri ile doldu. Trenle giderken yolboyu tarım arazilerinin, ambarların çiftliklerin güneş panelleri ile dolduğunu gözlüyorsunuz. Yerli imalat ve yerli mühendislik gelişti, yeni iş imkanları açıldı. Enerji hala pahalı ancak zamanla ucuzlayacağı beklentisi var.
Öte yandan Almanya'da son 10 yıl içinde soruşturulmayan örtbas edilen "Dönerci" cinayetleri işlendi. Bir Neo-Nazi gurup 10 yıl içinde 10 kişi öldürdü, yetkililer konuyu nasılsa utanç verecek vurdumduymazlıkla örtbas ettiler, suçluları aramadılar. Bu 10 kişiden 8'i fast-food işi Dönercilik - çiçekçilik yapan Türkler, biri aynı yerde çalışan Yunan asıllı işçi idi. Sonunda yanlışlıkla bir Alman kadın polis öldürüldü ve herşey arkasından açığa çıktı. Alman güvenlik güçlerinin soruşturmadığı, "Dönerci" cinayetleri Türk-Alman ilişkilerinde dönüm noktası oldu.
Bu cinayetlerde daha kötü olan ise, Türk toplumunun olaylara yeterli tepki vermemesi oldu. Türk insanı öylesine ezilmişki hiç tepki vermiyordu. Alman toplumu yıllardır yabancıları aşağılamaya alışmış. Onları az parayla en kötü işlerde kullanmaya alışmış. Gönderdiğimiz birinci kuşak Almanca bilmiyordu, sömürüldüler, ezildiler, emekli oldular, belki geri döndüler. Onların çocukları Almanya'da kalmaya devam ettiler, sömürülme ezilme horlanma bir süre daha devam etti.
İlk gelen misafir işçilerin çocukları, daha sonra torunları, burda Alman vatandaşı oldular. Almanya'nın kültürel birliğine katıldılar, Alman oldular. Şimdi artık pürüzsüz ana dili Almanca üçüncü kuşak Türkler var. Eğitimleri daha iyi, Almancayı anadilleri olarak anaokulundan öğrenmişler. Zaten Almanya onların da ülkesi. Türkiye'de bir yerleri yok, bağları zayıflamış, kültürel olarak bağları kalmamış. Almanya'da doğanların zaten Alman vatandaşı olma hakları var. Yeni kabineye ilk defa Türk asıllı bir Alman hanım bakan Aydan Özoğuz (SPD) atandı.
Alman vatandaşı olan yaklaşık 1.2+ milyon seçmen Türk son seçimlerde %68 oranında SPD için oy kullandılar, arkasından Yeşiller partisi geliyor, Angela Merkel'in partisi CDU'ya verilen oy çok az. Türk asıllı 101kadar parlamenter en çok SDP içinde var.
Almanya Almanların baba-vatanı (fatherland). Peki bu baba kim? Belki Kral Ludwig-1, Bismark, Wagner, Goethe, hatta belki Führer, belki hepsi birden. Bu durumu hep akılda tutmakta fayda var. Alman üst düzey yöneticileri, toplumun en iyi eğitim almış ve kendi aralarında sıkı bağlar olan, toplam nüfusun %1'ini kapsayan ayrıcalıklı bireylerden oluşur. Bu yönetici gurup dışa kapalı kendi aralarında iletişim ve yardımlaşması sağlam, çok iyi eğitimli bir guruptur. Parlamento, üniversiteler, doktora programları, kayak merkezleri, operalar, tiyatrolar, iyi lokantalar, iyi mekanlar hep bu iyi eğitimli yüksek gelir gurubu Almanlar ile doludur.
Yabancıların Almanya'da kendilerine düşman bir çoğunluk içinde yaşamaları hiç kolay değildir. Almanların yabancılara karşı daha dostça ilişkiler içine girmeleri lazım. Ama hemen kolay olmuyor. Yıllar boyu savaşlar bu son yabancı düşmanlığını had safhaya vardırmış durumda. Almanların daha çok yurtdışına gitmeleri ve yabancı ortamlarda bulunmaları, kendilerini eğitmeleri lazım.
Günden güne Almanya'da yabancı düşmanlığı artıyor. Sarı saçlı açık renk gözlü iseniz arada kaynayıp gidiyorsunuz. Ama koyu siyah saçlı kara gözlü iseniz derhal hedef haline geliyorsunuz. Metro'da otobüste postane sıra kuyruğunda itilip kakılmaya hazır olun. NeoNazi guruplar, milliyetçi aşırı sağcı partiler şehirlerin ana büyük meydanlarında gösteri yapıyorlar. Bildiri dağıtıyorlar. Yabancılar gitsin. Gitsin iyi de, sonra ağır zor pis işleri kim yapacak?
Avrupa Birliği oluşumu, gurup içinde ekonomisi en güçlü üyelerin avantajına çalışıyor. Ekonomisi güçlü Almanya'nın Avro bölgesine verdiği destek bu yüzdendir. Zayıf ülkeler pazar olarak sömürülürler. Türkiye, Avrupa topluluğu içinde şu anda ancak pazar olabilir. Daha guruba girmeden şimdiden pazar olmuştur. Türkiye'nin Avrupa Topluluğu egemenlik alanından kurtulması, ihracatını yapabileceği yeni pazarlar bulması gereklidir.
Türkiye, özellikle Almanya'dan yapılan ithalat ve AB'ye olan yüksek bağımlılığını azaltmak, uzun vadede gelişmekte olan başka piyasalarla ticaret ilişkilerini artırmak zorundadır. Teknolojik ürünlerde Almanya'nın rekabet avantajı, artan ucuz UzakDoğu malları ile azalmaktadır. Almanlarla Türklerin kültürel farklılıkları vardır, farklı yaşam kuralları, farklı kutlamaları, farklı beklentileri, farklı yaşam tarzı vardır. Bu farklılıkları bilmek ve kabullenmek gerekir.
Bizim operamız, bizim senfoni orkestralarımız, bizim kültürel çalışmalarımız Almanların ortaya koyduklarından daha az değerli değil. Tosca operasını Ankara opera sahnesinde, Münih Bayerische StadtOper sahnesindeki performanstan daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. İtalyan operalarının sahnelenmesinde biz Almanlardan eminim daha iyiyiz. Bu bir kişisel beğeni, herkes için aynı olmayabilir.
Münih Glyptothek arkeoloji müzesi, çoğu herhalde birşekilde bizim topraklardan getirilmiş antik mermer büst heykellerle dolu. Bizim ülkemizde bu yüzden kafası olmayan heykel gövdeleri var. Zamanında sahip çıkmamışız. Tren yolu yapıyorlar diye yapılan yolun iki tarafındaki araziden çıkarılan arkeolojik değerleri kendi ülkelerine götürmelerine göz yummuşuz. Koskoca Bergama tapınağı Berlin'e taşınmış. Neyse artık hepsi insanlık mirası oldu, kapalı mekanlarda korunuyorlar, bizde gelip görüyoruz,
Alman nüfusunun yaş ortalaması (2014 yılı için) 46. Türkiye'deki nüfusun yaş ortalaması (2014) ise 29. Alman seçmeninin (2014) ortalama eğitimi 12 yıl, bizim ise sadece 6 yıl. Türkiye'nin Almanya'ya kıyasla daha genç nüfusu, daha iyi bir gelecek beklentisi var. Ancak Türk seçmeninin eğitim ortalamasının yükseltilmesi şart.
Almanya'da büyük şehirlerde çöp karıştıran, boş pet şişe, cam şişe toplayan, bunları market makinalarına yükleyerek para kazanan, öğle yemeğini böyle sağlayan yaşlı emekli nüfusu gözlemlemek çok hüzün verici. Aynı yaşlı Alman emekli nüfus tüm ağır pis zor işlerini yapan, sağlık hizmetlerini götüren yabancılara karşı inanılmaz derece düşman, nefret içindeler. Bu durumu her gün yolda metroda supermarkette işyerlerinde görüyorum ve hayret ediyorum.
Ben giyim kuşam görünüş olarak arada kaybolup gidiyorum. Ağzımı açmadığım sürece yabancı olduğum belli değil, ama yabancı olduğu net belirgin olanlara karşı ortalama Bayern Alman nüfusunun tavrı çok sert acımasız ve zalimce. Alman toplu taşıma araçlarında bu olumsuz tavırlara hergün şahit oluyorum.
Almanlar Almanca'yı pürüzsüz konuşmayan kişi ile arkadaşlık etmezler. Parasal bir ilişki varsa, mal hizmet alım satımı mesela, kısa süreli bir iletişim olabilir.
Yazarınızın ilk 1978 yılı uzun dönem Berlin yaşantısı sırasında durum bu derecede zor sert acımasız değildi. Özellikle Doğu- Batı arasındaki duvarın yıkılmasından sonra Doğu Almanya bölgesinde Neo-Nazi eğilimler arttı. Yabancılar için Almanya'da yaşamak artık zor. Uzun vadede bu durum değişir mi? Emin değilim.
Almanya'nın zor işleri yapacak genç insan gücüne ihtiyacı hala var. Alman yaşlı nüfus daha da yaşlandıkça hep olacak. Şimdilerde Yunan ve yeni AB'ye katılan Bulgar, Romen genç nüfusun gelişini kontrol altına almak istiyorlar. Bulgar ve Romen işçilerin sayısı 400 bin oldu, yakında aileleri ile birlikte herhalde 1,5 milyonu aşacaklar. Münih güneyinde çevremizde çok sayıda inşaat var, çalışan inşaat işçileri eski Doğu Avrupa ülkelerinden gelmişler. Sabahtan bira içmeye başlıyorlar. Süpermarket hırsızlıkları çok yaygın. Başetmek zor.
Alman vakıflarının, finans kaynaklarının sağladıkları finansman paketlerinin uzun vadede bize çok pahalıya mal olduğunu unutmayalım. Yenilenebilir - güneş, rüzgar- ve temiz kömür teknolojilerinin satışı finans destekli. Finansman hiçbir yerde ucuz değil, bedava değil. Aldığınız mal, ekipman, sistem, mühendislik te öyle ucuz ve mükemmel değil. Alman kredi kuruluşlarından finansman paketi alırken çok dikkatli hesap yapmak gerek. Bu dünyada kimse kimseye hayrına finansman vermez, hiçbirşey ucuz değildir, tersine çok çok pahalıdır
Alman Yeşiller (çevre) partisi yabancılara karşı çok düşman değil. Hatta eş başkanı geçen dönemde bir Türk asıllı Alman vatandaşı idi. Ancak son kamuoyuna açıklanan partinin yıllar öncesi yaptığı "pedofil yasalaştırma" çalışmaları tepki aldı, bu desteği geri çekti, çok oy kaybettiler.
Yıllar öncesinde Almanya'ya eğitimsiz Türk köylülerini göndermek bir anlamda kültürel soykırımdı. Bu insanlarımız köklerinden söküldüler, konuşamaz dilsiz halde yapayanlız yıllar boyu burda yaşadılar.
Alman dili zor bir dildir. Sonradan öğrenilmez. Ya annenizden öğrenirsiniz, yada ana okulunda öğrenirsiniz. Almancayı pürüzsüz düzgün konuşmazsanız kimse size cevap vermez, karşınızda muhatap bulamazsınız. Üçüncü kuşak bu zorluğu aştı. Göze- göz dişe-diş cevabını günlük hayatta veriyor.
Sonuçta, Alman ortamında yabancılar için hayatta kalmak çok zor. Aile üyeleri tarafından desteklenen Yabancı küçük işletme girişimciler Alman hizmet piyasasında oldukça başarılı oldular. Ancak onlar da giderek artan Neo-Nazi Alman gençlerin hedefleri oluyorlar. Almanlar için, kültürel, eğitim ve yaşam tarzı farklılıkları nedeniyle yabancı komşularla aynı ortamda yaşamak dayanılmaz bir yüktür.
Almanların önyargılı üstünlük duygusunu aşmak için işaleminin kullandığı bir uygulama var. Alman muhatap ile Almancanın dışında bir dille- mesela İngilizce- konuşun. Onları İngilizce konuşmaya zorlayın. Böylece eşit şartlarda olursunuz. Her ikiniz de ikinci bir dil konuşuyorsunuz. Herşey çok adil. Tüm görüşmeleri, yazışmaları, anlaşmaları İngilizce dilinde yapın. Eşit şartlarda olursunuz. Almanlar iyi İngilizce konuşamazlar, teknik ve sosyal eğitimleri Almanca ağırlıklıdır, dolayisiyle daha alçak gönüllü olurlar, üstünlük duyguları kaybolur.
Yazının sonunda "Almanlar yabancıları sevmez ve zor insanlardır", izlenimi edinebilirsiniz. "Almanya zor bir ülke ve Almanlar zor insanlar ama tepkilerinin çoğu Almanya'da uzun süre kalmış, ancak hala bir yabancı, hala Türk gibi yaşamaya çalışan insanlara karşı", diyebilirsiniz. "Dünya vatandaşı olarak yaşamak ayrı birşey, uyanık açıkgöz kural tanımayan Yabancı olarak Almanya'da yaşamak ayrı birşey, Almanların tepkisi farklıya olan tepki, değişime olan tepki", diyebilirsiniz. Bunların hepsi doğru.
Türk-Alman ilişkileri eski romantik söylemlerden uzak, karşılıklı ulusal çıkarlara saygılı olmalıdır. Uluslararası ilişkilerde eski tarihsel dostluklar ve düşmanlıklar önemli değildir, önemli olan karşılıklı çıkarlara saygıdır. Kimse kimseden kültürel olarak üstün değildir. Herkesin kendi kültürü kutsaldır ve saygı gösterilmesi gerekir.
Oberstdorf, Almanya,
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Bu yazı ilk defa ekonomik-çözüm basılı gazetede yayınlanmıştır.