Saturday, May 24, 2025

Büyükada’da İlkbahar: Huzurun Yapı Gürültüsüne Yenildiği Mevsim

Büyükada’da ilkbahar yalnızca doğanın değil, aynı zamanda betonun ve makine seslerinin de uyanışı demek. Kış boyunca sessiz kalan sokaklar, baharın ilk günleriyle birlikte bambaşka bir yüz kazanıyor. Çarşıda hummalı bir yenilenme var: Dükkanlar el değiştiriyor, yeni kiracılar mekânlarını şekillendiriyor, esnaf sezon hazırlığında. Ancak bu hazırlıklar, adanın dokusuna yerleşmiş dinginlik duygusunu zedeliyor. Hilti sesleri dar sokaklarda yankılanıyor. Alçı tozları, demir parçacıkları rüzgârla birlikte burnunuza kadar ulaşıyor. Sakinlik umuduyla gelenler, kendilerini adeta bir inşaat alanında buluyor. Elektrikli araçların gelişiyle, eskiden yalnızca yürüyerek veya at arabalarıyla ulaşılan yüksek bölgeler artık motorlu ulaşımın kolaylaştığı yeni sahnelere dönüştü. Bir zamanlar faytonların gitmek istemediği yollar şimdi her türlü malzeme taşıyan araçlara açık. Bu, hem ada ekonomisini kolaylaştırdı hem de mahremiyet hissini azalttı. Sabahın erken saatlerinden itibaren tak tuk sesleri yükseliyor. Çim biçme makineleri çalışıyor. Biçilen çimler torbalara doldurulup hayvan sahiplerine yem olarak satılıyor. Ne zenginmişiz ki, sabahın serinliğinde bile hiç durmadan biçilen çimlerle uğraşacak gücümüz var! Adanın arka bahçelerinde uzanan Hristos Tepesi ise başka bir hikâye anlatıyor. Yağmurla beslenen otlar serbestçe büyüyor. Kimse dokunmuyor. Doğa kendi hâline bırakılmış. Yaz geldiğinde sararıp kuruyacak, sonbaharda yeniden yeşerecek. Bu döngüde tek sabit olan, insan eliyle bırakılmış çöpler. Yaz aylarında şehirden gelen piknikçiler, bu doğal güzellikleri günübirlik ziyaret ediyor. Arkalarında plastik ambalajlar, boş şişeler, izmaritler bırakıyorlar. Toplamak yine yerel halka veya birkaç duyarlı insana kalıyor. Neyse ki yağmurlar bazı izleri siliyor; ama plastikler inatla kalıyor. Büyükada, zaman zaman doğa ile insan arasındaki bitmeyen bir mücadeleye sahne oluyor. Sessizliğin, gürültüye karşı verdiği bu savaşta kimin galip geleceği hâlâ belli değil.

No comments: