Uganda'dan
1972'de göçe zorlanan Hintli Müslümanlar
İngiltere'de
Mülteci mi, İşgalci mi? yoksa Vatandaş mı oldular?
Benim
hanımla beraber 1984 yılında gezi amaçlı İngiltere'ye gittik.
Heathrow havalimanı turist bilgilendirme otel rezervasyon
bankosunda, geleneksel bir İngiliz pansiyonu için rezervasyon
yaptırdığımı sanıyordum. Pansiyonun ismi klasik bir İngiliz
ismi idi. Metroya bindik gittik. Kaldığımız pansiyonun sahibi
1972 yılında Uganda'dan 90 gün içinde sınırdışı edilmiş
Hintli Müslüman bir aile çıktı. Çok az bir para ile
İngiltere'ye gelmişler, yeni ülkelerinde tutunabilmek için
pansiyonu bir İngiliz aileden devralmışlardı. Tüm aile fertleri
pansiyonda kalan misafirleri memnun etmek için canla başla
çalışıyorlardı. İngiltere, Hintli aileleri Uganda'ya
gönderebilmek için 1890'larda onlara İngiliz pasaportu vermiş,
onlar da 1972 yılında Uganda vatandaşlığından çıkarılınca
İngiltere'ye göç etmişler. Ailenin babası zorunlu göç
sırasında başlarından geçenleri bana boş bir zamanda anlattı.
Ataları Hindistan'dan 1890'larda gelmişlerdi. Kendisi ve ailesinin
tüm fertleri Uganda'da doğmuşlardı. Eskiden Uganda'da ticaret
yapıyordu, çok malı mülkü vardı, orda çok zengindi. İngilizce
bilmeleri sayesinde yeni geldikleri ülkede İngiltere'de ortama
kolay uyum sağlamışlardı.
Bugün
İngiltere'de 2 milyona yakın Hintli Müslüman var, orta gelir
gurubundalar. Parlamentoda, toplumun her gurubunda, her çalışma
ortamında yer alıyorlar. Çocuklarını en iyi okullarda
okutuyorlar. İngilizceyi okulda düzgün öğrendikleri için
aksansız mükemmel konuşuyorlar. İngiliz toplumunun geleneksel
muhafazakar sınırlarını, yabancılarına olan hoşgörüsünü
genişletmişler.
Dünyaca
ünlü Brezilyalı romancı Paulo Coelho, kitaplarından birinde
benzer bir durumda, "İyi ki ben o tarafta değilim" demiş.
Bir anda çoluk çocuk vatansız parasız evsiz işsiz sigortasız
korunaksız ortada kalmak, dilini bilmediğin komşu ülkeye sığınmak
kolay değil. Dünya tarihinde, geçici sürede bile olsa, 3 milyon
mülteciyi kabul etmiş tek bir yer yok. En yakın tarihlerdeki
örnekler, Hindistan-Pakistan-Bangladeş, belki Filistin. Herbirinin
de sonucu belli...
***
Yıllar
boyu güney İtalya, Afrika'dan özellikle Tunus ve Libya'dan
kaçanların istilasına uğradı. Sicilya açıklarındaki adası
Lampedusa, Afrika kıyılarına çok yakın olduğu için binlerce
mülteci buraya akın ettiler. İtalyanlar zaman zaman bu durumlardan
yakınsalar da sınırlarını kapatmadılar. Bugüne kadar hiç bir
zaman büyük patlamalar yaşanmadı. Arap baharından sonra
İtalya'ya kaçan göçmen sayısı herhalde bugün bir milyonu
aşmıştır. Ancak gelenler İtalya'da kalmıyorlar, kuzey Avrupa'ya
dağılıyorlar. Suriye'den kaçanlarla, Libya ve Tunus'tan kaçanlar
arasında bir fark var. Libya ve Tunus'tan, çoğu eğitimsiz, genç
erkekler kaçıyor. Bunlar kuzey Avrupa ülkelerinde her türlü suça
karışıyorlar, taciz, tecavüz, hırsızlık, uyuşturucu, fuhuş
olaylarına giriyorlar. Alman Pegida gibi aşırı sağcı yerel
guruplar bunları şiddetle yola getirmeye çalışıyor, polis suça
karışan mültecileri sınırdışı ediyor.
Suriye'den
ise aileler hep beraber kaçıyor. Baba, yanına karısını ve
çocuklarını alıp ailesini savaştan kaçırmaya çalışıyor.
Umarız günün birinde kalıcı barış olur. Türkiye'ye gelen
önemli sayıda Suriyeli, ülkelerine bir gün dönerler. Ancak o
günler yakında değil.
Büyük
şehirlerde yolda sakin yürümeye imkan yok, her taraf mülteci
çocuk, genç anne ve bebeleri ile dolu. Bu kadar mülteci ile nasıl
baş edeceğiz? Masraflarını daha ne süre finanse edebileceğiz?
Geldiler, sınırları aştılar, boş yerlere, boş evlere, tatil
yerlerine, boş çiftlik evlerine, buldukları her yere yerleştiler.
Hastaneler geçici misafir kartlı mültecilerle doldu. Devlet
hastaneleri doldu, nerdeyse mülteciden başka kimseye bakmıyor,
bakamıyor. Onların gelişiyle beraber, yurdumuzda yok olmuş eski
salgın ölümcül hastalıklar tekrar ortaya çıktı, çocuk felci,
su çiçeği, tüberkloz. Allah hepimizi daha kötüsünde korusun.
Bize
gelen bu insanları kısa sürede memleketlerine geri göndermemize
imkan yok. Kısa sürede geri gönderemiyor isek, gelen mülteci aile
fertlerine, çocuklara gençlere hızla Türkçe öğretmemiz lazım.
Onları kendi ekonomik sistemimize sokmamız lazım. Getto olarak
kendi içlerine dönük yaşamalarını engellememiz lazım. Üretici
olmalarını sağlamamız lazım. Türk eğitim sistemi içine
almamız, onları topluma entegre etmemiz lazım. Dilimizi ve kendi
yaşam normlarımızı onlara öğretmemiz lazım.
Prinkipo,
02/24/16
No comments:
Post a Comment