Wednesday, March 16, 2016

Uganda'dan 1972'de göçe zorlanan Hintli Müslümanlar



Uganda'dan 1972'de göçe zorlanan Hintli Müslümanlar
İngiltere'de Mülteci mi, İşgalci mi? yoksa Vatandaş mı oldular?

Benim hanımla beraber 1984 yılında gezi amaçlı İngiltere'ye gittik. Heathrow havalimanı turist bilgilendirme otel rezervasyon bankosunda, geleneksel bir İngiliz pansiyonu için rezervasyon yaptırdığımı sanıyordum. Pansiyonun ismi klasik bir İngiliz ismi idi. Metroya bindik gittik. Kaldığımız pansiyonun sahibi 1972 yılında Uganda'dan 90 gün içinde sınırdışı edilmiş Hintli Müslüman bir aile çıktı. Çok az bir para ile İngiltere'ye gelmişler, yeni ülkelerinde tutunabilmek için pansiyonu bir İngiliz aileden devralmışlardı. Tüm aile fertleri pansiyonda kalan misafirleri memnun etmek için canla başla çalışıyorlardı. İngiltere, Hintli aileleri Uganda'ya gönderebilmek için 1890'larda onlara İngiliz pasaportu vermiş, onlar da 1972 yılında Uganda vatandaşlığından çıkarılınca İngiltere'ye göç etmişler. Ailenin babası zorunlu göç sırasında başlarından geçenleri bana boş bir zamanda anlattı. Ataları Hindistan'dan 1890'larda gelmişlerdi. Kendisi ve ailesinin tüm fertleri Uganda'da doğmuşlardı. Eskiden Uganda'da ticaret yapıyordu, çok malı mülkü vardı, orda çok zengindi. İngilizce bilmeleri sayesinde yeni geldikleri ülkede İngiltere'de ortama kolay uyum sağlamışlardı.

Bugün İngiltere'de 2 milyona yakın Hintli Müslüman var, orta gelir gurubundalar. Parlamentoda, toplumun her gurubunda, her çalışma ortamında yer alıyorlar. Çocuklarını en iyi okullarda okutuyorlar. İngilizceyi okulda düzgün öğrendikleri için aksansız mükemmel konuşuyorlar. İngiliz toplumunun geleneksel muhafazakar sınırlarını, yabancılarına olan hoşgörüsünü genişletmişler.

Dünyaca ünlü Brezilyalı romancı Paulo Coelho, kitaplarından birinde benzer bir durumda, "İyi ki ben o tarafta değilim" demiş. Bir anda çoluk çocuk vatansız parasız evsiz işsiz sigortasız korunaksız ortada kalmak, dilini bilmediğin komşu ülkeye sığınmak kolay değil. Dünya tarihinde, geçici sürede bile olsa, 3 milyon mülteciyi kabul etmiş tek bir yer yok. En yakın tarihlerdeki örnekler, Hindistan-Pakistan-Bangladeş, belki Filistin. Herbirinin de sonucu belli...

***

Yıllar boyu güney İtalya, Afrika'dan özellikle Tunus ve Libya'dan kaçanların istilasına uğradı. Sicilya açıklarındaki adası Lampedusa, Afrika kıyılarına çok yakın olduğu için binlerce mülteci buraya akın ettiler. İtalyanlar zaman zaman bu durumlardan yakınsalar da sınırlarını kapatmadılar. Bugüne kadar hiç bir zaman büyük patlamalar yaşanmadı. Arap baharından sonra İtalya'ya kaçan göçmen sayısı herhalde bugün bir milyonu aşmıştır. Ancak gelenler İtalya'da kalmıyorlar, kuzey Avrupa'ya dağılıyorlar. Suriye'den kaçanlarla, Libya ve Tunus'tan kaçanlar arasında bir fark var. Libya ve Tunus'tan, çoğu eğitimsiz, genç erkekler kaçıyor. Bunlar kuzey Avrupa ülkelerinde her türlü suça karışıyorlar, taciz, tecavüz, hırsızlık, uyuşturucu, fuhuş olaylarına giriyorlar. Alman Pegida gibi aşırı sağcı yerel guruplar bunları şiddetle yola getirmeye çalışıyor, polis suça karışan mültecileri sınırdışı ediyor.

Suriye'den ise aileler hep beraber kaçıyor. Baba, yanına karısını ve çocuklarını alıp ailesini savaştan kaçırmaya çalışıyor. Umarız günün birinde kalıcı barış olur. Türkiye'ye gelen önemli sayıda Suriyeli, ülkelerine bir gün dönerler. Ancak o günler yakında değil.

Büyük şehirlerde yolda sakin yürümeye imkan yok, her taraf mülteci çocuk, genç anne ve bebeleri ile dolu. Bu kadar mülteci ile nasıl baş edeceğiz? Masraflarını daha ne süre finanse edebileceğiz? Geldiler, sınırları aştılar, boş yerlere, boş evlere, tatil yerlerine, boş çiftlik evlerine, buldukları her yere yerleştiler. Hastaneler geçici misafir kartlı mültecilerle doldu. Devlet hastaneleri doldu, nerdeyse mülteciden başka kimseye bakmıyor, bakamıyor. Onların gelişiyle beraber, yurdumuzda yok olmuş eski salgın ölümcül hastalıklar tekrar ortaya çıktı, çocuk felci, su çiçeği, tüberkloz. Allah hepimizi daha kötüsünde korusun.

Bize gelen bu insanları kısa sürede memleketlerine geri göndermemize imkan yok. Kısa sürede geri gönderemiyor isek, gelen mülteci aile fertlerine, çocuklara gençlere hızla Türkçe öğretmemiz lazım. Onları kendi ekonomik sistemimize sokmamız lazım. Getto olarak kendi içlerine dönük yaşamalarını engellememiz lazım. Üretici olmalarını sağlamamız lazım. Türk eğitim sistemi içine almamız, onları topluma entegre etmemiz lazım. Dilimizi ve kendi yaşam normlarımızı onlara öğretmemiz lazım.


Prinkipo, 02/24/16

No comments: