Monday, May 11, 2015

Kuzey Amerika'da Kültür Şokunu azaltmak için yeni gelenlere Hızlı Eğitim Kursu


Değerli Okurlarım,

Kanada'ya yaptığım ilk iş gezisi 1991 yılında oldu. Yüksek Fırın Gazı (Blast Furnace Gas, BFG) yakacak yüksek basınçlı yüksek çıkış sıcaklıkta suborulu buhar kazanı mühendislik sözleşmesi için lisansör firmamızın Kanada mühendislik merkezine gitmem gerekti.

Ev sahibi firma (B&W Canada) bana şirket merkezlerine yakın Cambridge Holiday Inn otelinde geceleme rezervasyonu yaptı. Toronto havalimanında indikten sonra kiralık araba (rent-a-car) teslim alıp 100 km ötedeki Cambridge kentinde otele varacak, ertesi sabah görüşmelere başlayacaktım. Otel ve kiralık-araba rezervasyonlarını onlar yaptılar. Herşey çok kolay olacaktı. Bir Kuzey Amerikalı için belki "evet", ama ya benim gibi bu coğrafyada hiç yaşamamış bir kişi için?

Istanbul'dan önce Avrupa'da bir ara havalimanına (Amsterdam), ordan sonra Kuzey Kutup üstünden Toronto'ya uçtum. Toronto uluslararası hava limanına indiğimde yerel saat akşamüstü idi. Benim Türkiye'deki biyolojik saatimde arada 10-saat fark vardı. Uçakta uyumama rağmen 10-saatlik bir zaman farkı yorgunluğunu (jet-lag) üstümde duyuyordum.

Pasaport kontrolü çabuk bitti, atlantiği aşan az sayıda yolcu idik, pasaport polisinden çok uzakta bir kırmızı çizgide sıra olduk, polis bizi çağırdıkça yanına gidiyorduk. Pasaport polisi bilinen klasik soruları sordu, "Neden geldin?", "Nerde kalacaksın?", "Ne zaman döneceksin?" "Yanında kaç para var?". Sorular bitti, pasaportuma giriş damgasını vurdu, bagajımı aldım, tek basir bavul olduğu için aranmadan dışarı çıktım.

Doğruca havalimanındaki otomobil kiralama (rent-a-car) şirketine gittim. Hertz şirketi bankosundaki görevli hanıma faks detaylarını, pasaportumu ve Türkiye'den alınmış otomobil ehliyetimi verdim. Ehliyetimi kabul etti. Bugün edermi? şüpheliyim. Önceden hazırlanmış kiralama sözleşmesini önüme koydu, kredi kartımdan bir karşı garanti blok para çekti.

Hangi otomobili almak istediğimi sordu, en yeni model Ford-Taurus otomobili seçtim. Benzin deposu full, tam sigortalı bir kontrat imzaladım. Bana bir otoyol haritası verdi, Toronto havalimanından Cambridge Holiday Inn oteline nasıl gideceğimi tarif etti. Herşey çok kolay olacaktı.

Benim için herşey normal, makul ve kolay görünüyordu. Kapıdaki Hertz servis minibüsüne bindim. Şöför beni HavaLimanı yakınlarında, bizdeki futbol stadyumlarından daha büyük bir otoparka götürdü. Otopark sıra sıra yeni otomobiller ile doluydu. Beni Ford Taurus otomobilin yanında bıraktı ve gitti. Gece yarısı saat 02:00 olmuş, ortalıktakimse yok, ve ben bir büyük yeni model tam aksesuarlı otomatik vitesli Ford Taurus ile başbaşa kalmışım.

İyi de ben bu arabayı nasıl çalıştıracağım? Daha önce hiç otomatik vitesli otomobil sürmedim ki? Bavulumu arka bagaja koydum. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. İlerde epey uzakta bir otomobil yıkama yeri gördüm, içinde genç bir delikanlı iade edilmiş otomobilleri yıkıyor, tekrar servise hazırlıyordu. Yanına gittim. Otomatik arabayı nasıl çalıştıracağımı sordum.

Benim ağır yabancı aksanlı konuşmamı zor anladı, ama kısa sürede alıştı. "Easy (Kolay)" dedi. Yıkama işini bıraktı, benim otomobilin yanına geldi, otomatik vites kolunu, Nötr- Drive- rear konumlarını, gaz fren pedallarını gösterdi, motoru çalıştırdık, biraz ileri geri yaptım. Sesinde, bunları bilmediğim için en ufak bir küçük görme nüansı yoktu. Anladığımı hissetti, "iyi şanslar" dedi ve işinin başına döndü.

Atlantik okyanusu üstünde 12 saat uçmuşum, üstümde 10-saatlik zaman farkı (Jet lag) yorgunluğu var, çok yeni pasaport kontrolünden geçmişim, sürmesini hiç bilmediğim bir kocaman otomobille, gece yarısı kurallarını bilmediğim bir yabancı otoyolda 100 km yol gideceğim.

Farları açtım, koca otoparkta 4-5 tur deneme sürüşü yaptım, dur-kalk gaz -fren yaptım, kendime güvenim geldi, ve otoparktan çıktım, otoyola girdim. Haritadaki yol işaretlerini hatırlamaya çalışarak yön bulmaya çalıştım. Gece yarısı 03:00'te 4-şerit oyoyolda kimseler yoktu. Trafik yoktu.

İyi ki trafik yoktu, çok sayıda trafik işareti vardı, heryol kuzey-güney, doğu-batı ayrı numaralıydı, numarayı bilip, doğu yerine batıya giderseniz, tam ters yöne gidiyordunuz, durma yerleri sınırlıydı, herşeyi önceden ezberlemek gerekiyordu, kavşakta yola ters girdim, neyse farkettim, geri döndüm.

Bu işler bizde kolaydır, şehir isimlerine göre yol takip edersiniz, burda sadece otoyol çıkışmarında şehir isimleri vardı, benzinciler seyrekti, aralarında uzun mesafeler vardı. Zaten pompacı yoktu, kendi benzininizi kendiniz alıyordunuz.

Neyse Cambridge yolunu buldum, 100 km otomobil sürdüm. Yolda, klimayı, sabit hız (cruise control) ve radyoda Kuzey Amerika Country müzik kanallarını keşfettim. Önceleri Bu halk müziği sanki hep aynı melodi imiş gibi geldi, ama kısa süre sonra içindeki sözleri anlar oldum, basit melodilerini çok sevdim. Kısa bir kültür şoku yaşadım. Yeni bir otoyol düzeni, otomatik vitesli büyük lüks bir otomobil, klima, hız sabiti kontrolü ve hiç durmadan her kanalde çalan Kuzey Amerika halk müziği.

Sabaha karşı 05:00 gibi Cambridge Holiday Inn oteline geldim. Otoparka arabamı bıraktım, içeri girik resepsiyonda 1-haftalık kalış için check-in (kayıt) yaptırdım, odama çıkıp yattım, uyudum.

Geniş otoyollar, değişik trafik işaretleri, değişik kavşak protokolleri, hız limitleri, kurallı şerit değiştirme zorunluluğu, hepsi benim için yeniydi.

O zamanlar bizde otomobillerde klima bugünkü gibi yaygın değildi, hava sıcak soğuk birşey istersek pencereyi açıyorduk. Otoyol yoktu, hız kontrolü hiç yoktu.

İyiki geceyarısı gelmişim, yoksa gün içi trafik yoğunluğunda nasıl otomobil sürerdim bilemiyorum.

Amerika'ya eski dünyadan gelen, günlerce gemilerde okyanus yolculuğu yapan, sonra getirdikleri para ile üstü kapalı at arabaları satın alan, tüm aile fertlerini onlara bindirip, bilmedikleri yollarda batıya doğru yolculuk yapan ilk göçmenleri, onlardaki öncülük ruhlarını, cesaretlerini hatırladım.

Erken saatlerde Kuzey Amerika'ya varmak, gece yarısından sonra otoyolda otomobil sürmek, yolda doğru yönü bulmak, bu arada Kuzey Amerika halk müziğini keşfetmek, bütün bunları çok kısa zamanda öğrenmek çok yorucu ama çok keyifli idi.

Zaman ne çabuk geçiyor. Şimdi artık bizde de otoyollar var, duble yollar var, klimalı, hız kontrollü otomatik vitesli otomobiller var, GPS yön göstergeli iPhone uygulamaları var, Cd çalar, çok sayıda radyo kanalları var. Yine de uzun mesafeli Kuzey Amerika yolları bizden çok farklı.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.



2015-05-20 Ankara

No comments: