05-Mart
2013 tarihli bir eski yazıya gelen Okuyucu Eposta'ları.
***
Değerli
okurlarım,
Eğer
şantiye, fabrika gibi bir işyerinde isem, öğle yemeği için
dışarıda yemek teklifine karşı çıkarım. Mutlaka o işyerinin
işçi lokantasındaki yemekten yemek isterim.
Büyük
mühendislik, müteahhitlik şirketlerimizin kendi personeline öğle
yemeği veren personel lokantalarında bulundum. Harika yemekler
yedim. Bol mesleki teknik, termik muhabbet beraberinde- harika
mesleki zamanlar geçirdim.
Yurtdışı
şantiyelerimizin yemekhaneleri harikadır. Yandaki diğer yabancı
mutfaklarla karşılaştırılmaz. Yabancı yerlerde mutlaka bizim
şantiyelerimizin mutfaklarından şaşmayın. Bolulu aşçılarımızın
yemeklerinden tadın.
Termik
santrallerin işçi lokantaları çok iyidir. Afşin Elbistan, Soma,
Çatalağzı, SeyitÖmer, Yeniköy, Yatağan, Hopa, Çayırhan-
hepsinin hem çalışan personel için 7/24 servis kapasitesi
büyüktür, hem de çok iyi- çok taze ve çok doyurucu yemek
yaparlar. Buralarda uygulanan menüler birbirine benzer. Pazartesi
etli kuru fasulye, pilav, turşu, yoğurt, Cuma balık, zeytinyağlı
pırasa, helva. Arada et yemeği, sebze yemeği, meyve tatlısı ve
meyve.
İşyeri
işçi lokantası yemeği o işyerinin kalitesini, işçi- işveren
ilişkisini ortaya koyar. Çalışanına güzel yemek servisi veren
bir işyeri - iyi bir işyeridir, onlarla çalışmak isterim.
Çalışanına iyi yemek veren işyeri, çalışanının tam
desteğini alır.
Çalışma
hayatında bu durum çok önemlidir. Son özelleştirmeler sonrası
yemekhaneler de elden geçecek. Yeniden yapılanma olacak, personel
sayısı azaltılacak, emeklilikleri gelmiş olanlar emekli edilecek,
daha eğitimli, daha kalifiye personel alınacak, tecrübeli teknik
personel daha çok imkân, daha çok ücret alacak, daha çok yetki
üstlenecek.
Ankara
5-Mart 2013
...
Haluk
Bey Merhaba,
5
Mart 2013 tarihli makalenizi geçmiş dönemli makaleler içinde ne
var ne yok diye karıştırırken okudum. Üzerinden oldukça zaman
geçmiş olmasına rağmen, aynı konuda benim de söyleyeceklerim
olduğundan ve siz de her yazınızın sonunda olumlu olumsuz yorum
istediğiniz için yazma ihtiyacı hissettim.
Arkadaşlarıma
sık sık yukarıda altını çizdiğim belirttiğiniz konuları
söylerdim. Öğle yemeği ne kadar güzelse işveren iş görenine o
kadar çok değer vermektedir. Biz (özelleştirme öncesi) bir kamu
Termik Santrali'nde çalışırken ağır işkolu olması nedeniyle,
öğle yemekleri oldukça büyük porsiyonlu ve doyurucu olurdu,
etsiz yemek çıkmazdı.
Fazla
çalışmaya kalacak personelin yemeği 15:00 gibi yemekhaneye
bildirilir. Akşam yemeğinde huzursuzluk çıkması önlenirdi.
Ayrıca iş gören değerli olduğunu hissediyorsa sizin fark
etmediğiniz bir arızayı,kaçağı,..vb. durumu bildirirken daha
hızlı ya da özenli davranırdı kısacası 'değer görüyorsam
önem vermeliyim' prensibi.
Ayrıca
yemeğin servisi de önemliydi porselen tabaklarda servis edilen
yemek ile tabldot olarak servis edilen yemek aynı değeri görmezdi.
hatta arkadaşlar diğer santrallerden gelenlere yemekleri sorar
tabldot servisi duyduklarında gerisini dinleme ihtiyacı
hissetmezlerdi.
Bunların
yanında gittiğimiz (özel sektöre ait) Yİ (yap-işlet) ya da YİD
(yap-işlet- devret) santrallerinde durum daha da gelişmişti, açık
büfe salata, tatlı, süt ürünleri ve seçmeli yemek sistemleri
bizden önde oldukları konulardı. Hatta arkadaşlar işletme
vardiyasında buzdolabına konulan içeceklerin
tüketilip-tüketilmediğinin bile kontrol edildiğini söylerlerdi.
Belirli bir sürede tüketim yoksa bu bir tepki mi, Sorun mu var ?
gibi.
Zaman
ayırdığınız için teşekkür ederek, burada e-postamı
sonlandırıyorum.
--
Merhaba
Haluk Bey,
Size
bende bu konuda bir anımı anlatayım;
Amerikan
sermayeli bir içeçek fabrikasında çalışırken, İstanbul'a
(Ümraniye'ye) yeni ofis yapımı gündeme gelmişti. Arsa alındı.
Mimarlar plan ve proje çizdiler.
Amerikalı
bir Genel Müdürümüz vardı. Onun başkanlığında manager ve
direktörler toplandı. Bilgi İşlem personeli olarak sunum,
projeksiyon cihazı gibi teknolojik cihazların ayarlanması
nedeniyle o toplantının bir bölümünde ben de bulunduğumu
hatırlıyorum.
Özellikle
bazı Türk Direktör ve Manager'lar, biri Direktör ve Manager'ler
için, biri kapsam dışı, biri de kapsam içi personel için olmak
üzere üç (3) ayrı yemekhane olmasını istediler.
Üç
ayrı yemekhane sözünü duyunca Amerikalı genel müdür yumruğunu
masaya hırsla indirerek, "Tek bir yemekhane olacak, ben
işçilerimle birlikte yemek istiyorum, hep birlikte yemek yiyeceğiz"
deyip yemekhane tartışmasını sonlandırdı.
Şimdi
Ümraniye'ye o satış merkezi (ofis ve depo) yapıldı. Gerçektende
Genel Müdür, Direktörler, Manager'lar ve işçiler uzun süre hep
bir arada yemek yediler. Çok ta güzel olmuştu. Adeta beş yıldızlı
bir restaurant kalitesinde olan yemekhanede, İşçiler kendilerine
değer verildiğini anlıyorlardı. Yemek yeme kültürünü
öğrendiler.
Bugün
durum farklı, zaman içinde şirkette Amerikalıların ağırlığı
azalıp, Türklerin ağırlığı arttı. Şirket Türkleştikçe tam
anlamıyla arabeskleşti. Organizasyon şemaları yatay'dan dikey'e
geçti. Evvelden bir Manager'ın altında tüm bölüm birlikte
çalışırken, Manager Türk olunca, o kendisine iki tane Manager
Yardımcısı atadı, Manager yardımcıları ikişer şef atadılar
vs. Daha once direk olarak sana iş tevdi eden kişi yerine, araya 3
- 4 kişi daha girmiş oldu. Direktörün söylediği bir şey, o işi
gerçekten yapana iletilinceye kadar, farkli yansıtıldı. İşler
aksadı. Bu arada büyük ihtimalle yemekhane sistemleri de değişmiş
ve üç - dört farklı yemekhane daha yapılmış olabilir.
Bunu
neden yazıyorum? Şimdi çalıştığım kamu kurumundaki
yemekhanede tam bu durumda. Genel Müdür ve Yardımcıları,
Başkanlar için ayrı bir yemekhane vardı. Şimdi Müdürler içinde
bir yemekhane yapıldı. Toplam dört ayrı yemekhane oldu. Nedense
bizim insanımız altlarında çalışanlar ile birlikte yemek yemek
istemiyorlar. Oysa birlikte yemek yenince, çalışan hareketlerine
dikkat ediyor, değer verildiğini biliyor, yemek kurallarını
öğreniyor vs.
--
Yukarda
ismi bende saklı iki değerli okurumdan gelen yorumları okudunuz.
Bir yazar için bir yazısına cevap almak kadar güzel birşey
yoktur. Sağolun.
Sizin
bir duyumunuz, uyarınız, düzeltmeniz, yorumunuz, tavsiyeniz,
katkınız varsa lütfen bana yazın. E-posta adresim;
HalukDireskeneli at gmail dot com
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
2014-11-19
No comments:
Post a Comment