Son
katıldığım bir sosyal toplantıda, değerli bir Meslektaşım,
Ankara Ostim'de ve genelde bütün Türkiye’de AR-GE
yapılmadığından, sadece kopyalama yapıldığından bahsetti.
"Kimse bir pafta teknik resim yapmıyor ama önlerine gelen bir
ekipmanı, makineyi, cihazı kopyalamayı ve çoğaltmayı marifet
sayıyor", serzenişinde bulundu. Toplantıda bulunan diğer
Hocalarımın çoğu da bu fikre katıldılar. Genelde bu piyasa
değerlendirmesine ben de katılıyorum. Ancak 1980'lerde bizim ister
istemez zorunlu bir tecrübemiz oldu, sizlere onu anlatayım.
Bir
kamu makina üretim fabrikasında 10 seneden fazla imalat hollerinde
imalat takipciliği yaptım. Sonra beni tasarım (proje) bölümüne
aldılar. O sıralar Alman VKW (ve EVT) firmalarından 50 tph kömürlü
ve 100 tph fueloil yakan buhar kazanı lisansını almışız, ikişer
adet kazanı bize yüzde 100 malzemeyle göndermişler, bunları
yerinde kurduk.
Bize,
eksik teknik resimlerin yeniden üretilmesi görevini verdiler. Az
sayıda genel görünüş resmi göndermişler ama yetersiz. Ayrıca
malzemeler, borular, ızgaralar fiziki olarak gönderilmiş. Biz
bunların hepsinin aydınger resimlerini çizdik, sonra bu kazanları
ürettik. Bu kazanları yerinde monte ettik, işlettik, yıllar boyu
da çalıştırdık.
İlerleyen
zamanda bana doğrudan yeni bir görev verdiler. "Kopyalama
öğrendin, atölyedeki, vals, giyotin, planpunta torna ve saç
kumlama tezgahlarını da kopyala", dediler. Bitmedi, yatay
çamur presi, şeker santrifuju, ham fabrika kireç ocağını da
kopyalamamı istediler.
Tasarım
bürosunda çalışan tüm teknik ressamları topladım. Herbirine
bir tezgahın kopyalama çalışması için görev dağılımı
verdim. Anlamadıkları yerlerde ben devreye girip detay açınımları
çıkarıyorum. Uzun bir uğraştan sonra teknik resimleri
hazırlandık, bitirdik.
Büyük
kapasiteli atölye tezgahlarını kopyalarken "Japon Terzi"
yanlışlığına düştük. Önce
"Japon Terzi" ne yapmış? onu anlatayım. 1850'lerde
Japonya ABD zoruyla kapılarını Batı dünyasına açmak zorunda
kaldı. Daha sonra başka ülkelerde elçilik açma çabasına
girmiş. Batı ülkelerine diplomat gönderecekler. "Batılı
gibi giyinmek gerekli", diye düşünmüşler. Kendi geleneksel
giysilerimizle ile gitmek doğru olmaz, batılı elbiseler giyelim
demişler. Japonya'da yerleşik batılı bir Hiristiyan misyonerinden
batılı elbiselerini vermesini istemişler. Aynısını yapıp
gönderdikleri diplomatlara giydirecekler. Fakir misyoner, batılı
elbiseleri vermiş. Çok kullanılmış olduğu için elbiselerin
dizlerinde, dirseklerinde sonradan yapılmış yamalar varmış,
"Japon Terzi" yamaları da aynen yapmış, yamalı yeni
elbiselerin yanlış durumu çabuk anlaşılmış, gittikleri
ülkelerde yeni elbiseler almışlar ama "Japon Terzi"
uygulaması kayda girmiş. Biz de "Japon Terzi" durumuna
girdik. Ağır büyük tezgahlar çelik döküm yapılmıştı. Biz
kopyalarken onların çoğunu kaynaklı çelik konstrüksiyon yapmayı
uygun gördük. Tasarımı yaparken, kalınlıkları incelttik, ancak
gereksiz bazı yerler aynen kopyalandı. Japon Terzinin kopyaladığı
yamalar gibi durum ortaya çıktı. İlk tezgahlar yapıldıktan
sonra durumu farkettik. Sonraki imalatlarda düzeltme yaptık.
Daha
sonra Merkezden gerekli bütçe parası çıkarıldı, ağır
tezgahlar diğer makina fabrikaları için üretildi. Şeker
ekipmanları kapasiteleri büyütülerek yeniden yapıldı. Yıllar
boyu bu işlem böyle devam etti. Bu arada imalat atölyesinden bizim
resimler yok olmaya başladı. İmalat istediler, biz ozalit çekip
verdik. "Ozalitler bozuldu" dediler, yeniden çektik
verdik. Hiç durmadan yeni ozalit çektik imalat atölyesine verdik.
Fabrikadan
1984 yılında ayrıldım. Aradan zaman geçti, OSTİM’de
dolaşırken baktım, bazı atölyelerde bizim saç bükme valsi,
giyotin, planpunta torna, santrifüj aynı tasarımla üretiliyor.
Teknik resimler bizim resimler, ancak antet yerinde isimler
açıklamalar değiştirilmiş. Autocad tasarıma geçilmiş,
kataloglara girilmiş. Bu işten biz mühendis, ressam, teknik
personel olarak aylıklarımızdan fazla başka bir para kazanmadık.
Ama kamu fabrikasında üretilen teknik resimler OSTİM piyasasında
bedava kullanılmaya başlandı. Benim bir itirazım yok, çok iyi
oldu. Piyasa bu resimlerle üretim yaptı. En azından bir başlangıç
oldu. Yani ArGe yapıldı ama, olması gereken şekilde yapılmadı.
“Piyasa” şartlarına uygun şekilde masrafsızca yapıldı. İşte
bu da bizim oyunun kuralı!
Bizim
kopyalama yaptığımız buhar kazanlarına da piyasada rastladım.
Resimler bir şekilde piyasaya aktarılmış. Buna da itirazım yok.
Keşke
daha büyük termik santrallerin tasarımlarını da yapabilseydik,
onları da piyasaya aktarabilseydik.
---
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir. Ankara,
3 Şubat 2018
No comments:
Post a Comment