Wednesday, October 14, 2015

ABD için en önemli tehdit nedir?



"ABD için bugün en önemli tehdit nedir?"

CNN tarafından 13 Ekim akşamı LasVegas stüdyolarında düzenlenen "Debate" (münazara- tartışma) programında Demokrat Parti Başkan adaylarına sorulan bir soru enerji konularının siyasette artan önemini ortaya koydu. Program yöneticisi Anderson Cooper, ABD Demokrat Parti Başkan adaylarına sordu,

"ABD için bugün en önemli tehdit nedir?"

Hillary Clinton "Nükleer silahlanma", diye cevap verirken, yarışa yeni giren Bernie Sanders, "ABD için en büyük tehlike küresel ısınmadır", dedi. Ref. CNN.com

Bernie Sanders, aynı İngiliz İşçi Partisi yeni başkanı Jeremy Corbyn gibi bir eski isim. Uzun yıllar ABD Temsilciler Meclisi ve ABD Senato'sunda görev yapmış. Kendini "Sosyal Demokrat" olarak tanımlıyor. Demokrat partinin adayları arasında Hillary Clinton isminden sonra en önemli aday olarak gösteriliyor. Yahudi bir Amerikalı siyasetçiye, zengin Amerikalı Yahudiler oy verirler mi? bilemem. ABD için en önemli tehlike sıralamasında "Küresel Isınma"yı en başa koyması çok dikkat çekici oldu.

Bundan böyle diğer adaylar da küresel ısınmaya önem verecekler. Fosil yakıtların daha az yakılması, CO2 emisyonlarının azaltılmasına özen gösterecekler. Çevrecilerin siyasette yükselmeleri devam ediyor. Çevre hassasiyetlerine dikkat etmeyen siyasetçilerin yükselme şansı azalıyor.

Öte yandan bugüne kadar başta Avrupa ve ABD olmak üzere, karbon emisyonlarını azaltmak için, tek bir ülke henüz parmağını kıpırdatmadı. VW'nin emisyon konusunda bütün dünyaya attığı kazığı saymıyoruz. Küresel ısınma, aslında ABD halkını hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Benzinin galonu düşmüş, olmuş $1.95, herkezin altında 5.6 litre V-8 motorlu araç, şimdi "Bunları bırakıp da, toplu araca binelim", diyeni mumla arasanız bulamazsınız. Türkiye insanının gerçekleri ve de ihtiyaçları belli. "Karbon emisyonundan önce iyileştirecek milyon tane konu var", diyebilirsiniz. Cari açık var, terör var, piyasaların tedirginliği var, proje finansmanı zorlukları var.

Uluslararası 2010 istatistiklerine göre ABD hala kişi başı CO2 emisyonlarında yıllık 17 ton ile önde gidiyor. Bizim için yayınlanan son rakam yılda kişi başına 4-5 ton. Her platformda küresel ısınma konusu gündeme giriyor. Başta ABD Başkanı Obama, Alman Şansölye Angela Merkel, ve diğer liderler son G7 Almanya toplantısında küresel ısınmanın engellenmesi konusunda ciddi kararlar aldılar. Antalya Belek'te 20-Kasım G20 liderler toplantısında da bu konu yine gündemde olacak.

Fosil yakıt kullanımının azaltılması, yani caydırıcılık konuşulacak. Fosil yakıtların ithalatına vergi konacak, olan vergiler artırılacak. Fosil yakıtlardan kaçış başladı. ABD, Çin, Hindistan, Güney Kore, aldıkları ithal kömür üstüne vergi koydular. Hatta var olan vergiyi ikiye- üçe katladılar. Amaç kömürden, fosil yakıtlardan caydırıcılık sağlamak, yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları daha cazip fiyatlı yapabilmek.

G20 Belek liderler toplantısı gündemine de bu konu mutlaka gelecek. Bizim hazırlıklı olmamız lazım. Ortak bir karar alınabilir. Kendi stratejilerini düşünmeyen ülkeler başkalarının kararlarına uyarlar.

Yerli kömürcüleri korumak için ithal kömüre vergi konulmasını, ithal kömüre göre tesisini (santral-sanayi) kurmuş olan yatırımcı şirketler lobi yaparak engellemeye çalışır. Büyük olasılıkla da engellerler. Ama bu eskidendi.

Aralık 2015'te Paris'te toplanacak olan İklim Değişikliği Konferansında, ülkelerden karbon emisyonunu azaltması için taahüt bekleniyor. Her ülke bu konuda hazırlık yapıyor. Türkiye de hazırlık herhalde yapıyor-dur. Biz sıradan- siyasetten uzak insanlar, ilgili bakanlık yönetimleri ne yapıyor bilemeyiz, ama herhalde boş durmuyorlardır. Mutlaka bir hazırlıkları vardır.

Bu konuda değişik kesimlerden öneriler var. Bu önerilerden biri de, ithal kömür ve ithal doğal gaza karbon vergisi konsun, toplanacak fon, hidrolik hariç yenilenebilir enerji kaynaklarından - yani rüzgar ve güneş- yararlanılmasının geliştirilmesinde kullanılsın. Böylece, karbon emisyonu için telaffuz edilen hedeflere, büyüme/gelişme hedeflerinden sapmadan ulaşılabilir. Herhalde Türkiye'nin üzerinde çalıştığı veya çalışması gereken- taahhütlerden biri bu öneridir.

***
Bizim ülkemizde fonlardan bahsederken temkinli olmak gerekir. Halen bir enerji fonu var. Amacı enerji fiyatlandırmada istikrarı sağlamak ve bazı yatırımlarda yatırım desteği sağlamak idi. Örneğin eski YİD’lerde kamulaştırma bedellerini ödemek, zorunlu hallerde ana yakıt yerine yardımcı yakıt kullanıldığında maliyet artışlarını karşılamak gibi. 2002 yılı öncesinde bir fon tüzel kişiliği vardı. Fon yönetimi Hazine ve Bakanlık temsilcileri tarafından yapılıyordu. 

Bu tüzel kişilik lağvedildi. Bu fonda toplanan paralar genel bütçeye aktarıldı. Kullanım Maliye Bakanlığı’na devredildi. Ancak fon kesintileri devam etti. Ödediğimiz elektrik faturalarında bu fon kesintisini görebilirsiniz. Fon tüzel kişiliğinin lağvedilmesi, o dönemde uygulanan ekonomik istikrar ve paketinin bir sonucu idi.

Tüm harcamalara disiplin getirmeyi amaçlıyordu. Çünkü ipin ucu kaçmıştı. Bütçe dışı harcamalar bir sorun olarak görülüyordu. Bu fonda, bugünkü fiyatlarla yaklaşık yılda en az 400 milyon TL toplanıyor. Bakanlık tarafından eski yükümlülükler nedeniyle talep edilen yıllık miktar (30-40 milyon TL, yani Maliye Bakanlığı’nın gönlünden ne koparsa) dışında bütçe giderlerini karşılamak üzere kullanılıyor. Örneğin duble yol yapımında veya uygun görülen genel bütçe harcamalarında.

Herhalde enerji fonuna ilaveten önerilen Karbon Fonu’nun da uygulamada akıbeti böyle olur. Toplanan fon gelirlerinin, amaçlanan destek için kullanılacağından hiç emin değilim. Yenilenebilir kanunu hazırlanırken benzer bir tartışma olmuş ama fonun gerçekten de yenilenebilirler kaynakları mı, yoksa başka şeyleri mi destekleyeceği konusunda kimse emin olamadığından vazgeçilmişti.

Ne yazık ki, fonun amacı doğrultusunda ve doğru olarak kullanılacağına kimse emin olamamıştı. Fonun adil, şeffaf ve kimseyi kayırmadan, eşitler arasında ayrım gözetmeksizin kullanılacağına emin miyiz? Yazık ki değiliz. Aslında, birçok ülkede uygulanan bu yöntem, fosil yakıtların kullanılmasına bir dereceye kadar engel olur. Keşke neye destek olacağından da emin olsak… Unutmayalım, maalesef “Bizde teşvikler (yani destekler- fonlar) büyük bir itina ile istismar edilir”…

***
Yerli linyit ve yenilenebilir, rüzgar güneş hidrolik kaynakları yerli mühendislik, yerli imalat ile gerçekleştirmek şarttır. İthal kömür, ithal doğalgaz esaslı yakıtlar kullanımına yatırım yapan yatırımcı bu kararının parasal risk karşılığını mutlaka görecek. Hesabını iyi yapmayanlar, riskleri paylaşmayanlar yani "hedge" etmeyenler, daha sonra zor durumda kalabilirler. Kontrol vanası yabancı ülkelerin insafında kalan, cari açığı dayanılmaz seviyelere çıkaran, ithal doğalgaz boru hatlarına güvenmeyin. Bu bağımlılığınızı azaltmaya çalışın, derim. Doğal gaz hatları konusunda daha fazla yatırıma gerek yok. Kim ne istiyorsa yapsın, ama bizi bu işe karıştırmasın.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


Prinkipo, 10/14/15

No comments: