Değerli
Okurlarım,
Bayramınız
kutlu olsun. Yazarınız zor konular üstüne yazdığı yazılara
devam ediyor. Önce enerji piyasalarında etik sorunlar, iş aleminde
doğru iletişim konularını işledik. Bu hafta yurtdışı
seyahatlerini anlatacağız. Burda anlattıklarım yaşanmış
hikayeler, benim başımdan geçen gerçek olaylar. Bunları biz
yaşadık, sizler böyle durumlarla karşılaşırsanız önceden
bilin, haberiniz olsun, panik olmayın, kendi çözümlerinizi
getirin. Hatta gerekiyorsa dökümante edin. Hepimizin haberi olsun.
Yabancılar böyle durumlarda tecrübelerini yazıya dökerler. Hatta
kitap haline getirirler. Benim bu makalelerim bakalım ne zaman kitap
olacak? Olurmu bilemem??
Amerikalı
yazar Ernest Hemingway'in 1936'da yazdığı "Kilimanjaro'nun
Karları" isimli kitabını herhalde okumuşsunuzdur. Afrika'da
Safari'lerde geçen olayların anlatıldığı bir kısa hikayeler
derlemesidir. En çok sevdiği hikayeyi de kitabın ismi olarak
kullanmış. Kilimanjaro, Afrika'nın en yüksek dağıdır, deniz
seviyesinden 5895 metre yüksekliktedir. 1840'larda Batılılarca
yeri belirlenmiş, 19. yüzyılın sonlarında en üst noktaya
çıkılmış. Bugün Tanzanya devletinin sınırları içinde kalan
bir tabiat harikası mekan. İlk görüldüğünde tepeden aşağıya
sarkan buzullar varmış. Bugün artan küresel ısınma yüzünden
bu buzullar erimiş, yukarlarda çok az bir bölgede kalmış.
1970'lerde
kamu kurumlarında yabancı dil bilen mühendis azdı. Yurtdışından
gelen konferans, eğitim, toplantı davetlerine bizden çok az sayıda
personel gidebiliyordu. Ulaşım, barınma, otel masrafları daveti
yapan uluslararası kurum tarafından ödeniyordu. Bu kurumların
bazıları gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülke kamu
personeline kendi teknolojilerini tanıtmak için kurdukları yardım
organizasyonları idi. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin kalkınma
teşkilatı da benzer toplantılar düzenliyorlardı.
1970'lerde
uluslararası seyahatlerin riskleri konusunda çok fazla bilgi yoktu.
Bulaşıcı hastalıklar sadece kolera, sarı humma, sıtma ve cinsel
hastalıklardı. Onlar da birkaç kutu antibiyotik veya penisilin
dozu ile geçer sanılıyordu. Kimsenin AIDS/HIV, Ebola, SARS gibi
hastalıklardan haberi yoktu.
1978
yılında UNIDO Birleşmiş Milletler Uluslararası Kalkınma
Örgütünün, gelişmekte olan ülkelerin genç mühendislerine
sağladığı bir kısa 3-haftalık eğitimine davet edildim. Eğitime
gidebilmek için yabancı dil sınavından geçtim. Eğitim için
seçilen ülke bizim gibi gelişmekte olan bir Afrika ülkesi
Tanzanya oldu. Bizler gelişmekte olan ülkelerden seçilmiş 50'ye
yakın genç mühendis idik. Aramızda Afrika ülkelerinden, Uzak
Doğu'dan, Güney Afrika'dan gelenler vardı. Kuzey Amerika ve Avrupa
ülkelerinden kimse yoktu. Biz hem evsahibi ülke Tanzanya'yı
görmek, hem de gelecekteki gelişme politikaları için gerekli
beyin fırtınası yapmak için bir araya getirilmiştik.
Ankara'dan
kalkan uçakla önce Istanbul, sonra sırasıyla Roma ve AdisAbaba'da
aktarma yaptım. sonra Tanzanya'nın ikinci büyük kenti Arusha
yakınlarındaki Kilimanjaro havalimanına indim. Bir dönem keya,
tanzanya ve Uganda birleşme konularını gündeme almışlar. Üç
ülkenin başkenti olarak Arusha seçilmiş. Bir büyük ortak
merkezi yönetim binası inşaa etmişler. Sonra bu düşünceden
vazgeçmişler, herkes kendi yoluna dönmüş. Koca bir bina boş
kalmış. Birleşmiş Milletler burda ortak konferanslar düzenlemeye
başlamış.
Arusha
aynı zamanda Afrika'da yaban hayatının gözlendiği parklara çok
yakın bir kentti. Safari kelimesi Arapça "Seferi"
kelimesinin batı dillerine aktarınından ortaya çıkmış. Yaban
hayatını gözlemek inin yapılan gezilere verilen ad olmuş. 19.
yüzyılda yaban hayvanlarını avlamak için yapılırmış.
Sonradan avlanmak çoğu yerde yasaklanmış, sadece bazı fazla
üreyenler için hükümetlerin av başına para istedikleri bir
zengin sporu olmuş.
Ünlü
safari bölgeleri, Ngorongoro ve Serengeti doğal parkları, Manyara
gölü Arusha kentine yakındı. Ortak toplantıları yaptık,
gelişmekte olan ülkelerin sorunları üstüne beyin fırtınalarını
yazıya döktük, sonuçları dökümante ettik, sonra gün aşırı
doğal parklarda Safari'ye çıktık. Avlanmak soz konusu değildi,
yaban hayvanlarını gözledik, çokça fotoğraflarını çektik.
Bu
parklar Kenya, Tanzanya ve Uganda tarafından paylaşılır. Parklar
her üç ülkenin ortasında kalır, herbirinin parklarda payı
vardır. Parklarda sınır yoktur, yaban hayvanları serbestçe
ülkeler arasında dolaşırlar. Her üç ülkeden bu Safari
parklarını ziyaret edebilirsiniz. Kenya pazar ekonomisi ile,
Tanzanya sosyalist düzenle, Uganda otokratik düzenle idare edilir.
Aynı parka Uganda'dan girmek pek akıllıca değildir. Kenya safari
programları çok pahalıdır. Tanzanya ise göreceli olarak ucuzdur,
ancak programlarda devlet kontrolü aksamalara sebep olabilir. Çoğu
kişi reklamlar dolayisiyle sanki Tanzanya opsiyonu hiç yokmuş gibi
Kenya'yı seçer ve servet harcarlar. Halbuki Tanzanya daha iyidir,
daha ucuzdur, göreceğiniz yaban hayvanları hepsinde aynıdır,
mekan zaten aynı yerdir. Üstelik Afrika'nın en yüksek yeri meşhur
Kilimanjaro dağı Tanzanya sınırları içindedir.
Parkların
yakınlarında içlerinde her türlü konforun olduğu "Lodge"
kulübe dağ evlerinden oluşan barınma yerleri vardır. Günümüzde
buralarda gecelemenin fiyatı Kenya'da 100-200 ABD Doları iken Tanzanya'da
aynı mekan motel odasının geceleme fiyatı 50-60 BD Doları olmaktadır.
Arusha'dan
otobüslerle akşam üstü bu motellere geldik. Odalara dağıldık.
Sabahları açık büfe kahvaltı sonrasında üstü açık 4x4
off-road LandRover ciplere bindik. Tüm gün açık arazide araba
sürdük. Yanımızda sadece fotoğraf kamerası, bol renkli negatif
film ve dürbünler vardı.
Ngorongoro
kraterinin merkezine götürdüler. Aile olarak yaşayan aslanları
izledik. Flamingo gölünde kuşları gördük. Maymunlar,
gergedanlar, zürafalar, Afrika'nın vahşi ve gizemli hayatını
kayda aldık. Uçsuz bucaksız uzanan yeşil vadilerden, yaban
hayatının yoğun olduğu göl kıyılarından geçtik.
Geceleri
ortak sosyal mekanlarda akşam yemeği yedik. Odalarda rahat yatak,
duş tuvalet, telefon, modern hayatın tüm konforu sağlanmıştı.
Motellerin
barında her yaşta, her renkte, her türlü profesyonel servisi
vermeye hazır güzel Afrikalı kadınlar vardı. Benzer durumları
gelişmekte olan diğer ülkelerin otel lobilerinde de görmüştüm.
Grubumuzun Afrika, Asya ve Güney Amerikadan gelen üyeleri ile
derhal iletişime girdiler. O zamanlar her türlü sağlık
probleminin penisilin ile geçeceği inancı yaygındı.
Akşamları
odamda toplantı notları yazdım, getirdiğim kalın kitabı okudum.
Çoğu akşam kulübemin kapısını açamadım, çünkü her
seferinde bir yaban mandası önüne yatıp sabaha kadar uyuyordu.
Bize "geceleri odanızdan çıkmayın, dışarda serbest gezinen
aslanlar var, ne olur ne olmaz, gereksiz onlara yem olmayın",
dediler. Sabahları kapı önünde uyuyan manda gitmiş oluyordu,
ancak yattığı yere günlük dışkısını bırakıyordu.
Sabahları kesif bir doğal gübre kokusu ile uyanıyordum.
Çalışanlar dışkıyı temizlemeden kapıyı açıp dışarı
çıkmak mümkün olmuyordu.
Dönüşte
Kilimanjaro havalimanından KLM uçağına bindim. Kaptan pilot bizi
Kilimanjaro dağı etrafında uzunca süre dolaştırdı, aşağıda
dağa çıkan trekking konyoylarını gördük. Sonra yola devam
ettik, aynı AdisAbaba ve Roma havalimanları uçak aktarmaları
sonrası, Nil nehri vadisi boyunca uçarak memlekete döndüm.
Eve
döndükten sonra ilk bir hafta içinde bende yüksek ateş,
halsizlik başladı. Ateşim 39-40 derece Celsius devam etti. Kurum
aile doktorumuz antibiyogram yapmadan bana standart bir antibiyotik
verdi. Ateş geçmedi. Hacettepe hastanesine yatırdılar. Hacettepe
hastanesinde hastalık öykümü anlatırken, çok yeni Afrika
seyahatinden döndüğümü söylemek durumunda kaldım. Olay orda
patladı. Hacettepe üniversitesi uzmanları yeni bir salgın olayını
duymuşlardı. AIDS/HIV olayını biliyorlardı, ancak ellerinde
henüz bir hasta vakası yoktu. Benim olayım tam üstüne gelmişti,
aldığım ilaçları kestiler, çok sık aralıkla kan idrar gaita
örnekleri aldılar. Genç intern'ler hiç durmadan odama geliyor
beni muayene ediyorlardı. Her tarafımı kontrol ettiler. Hiç
durmadan tahliller yaptılar.
Sonunda yolda içtiğim kontrolsüz bir içme suyu veya
yemekten "Tifo" (Sarmonella-B) olduğum anlaşıldı. O
korkulu şüpheler kalktı. Bir haftalık doz "Bactrim"
antibiyotik konuyu bitirdi.
Tanzania,
Afrika'da sayılı birkaç iş yapılabilir ülkeden biri. Bugün
Arusha kentinde ve Tanzania ülkesinde çalışan çok sayıda Türk
firmamız var. İnşaat firmalarımız yaban hayatı parkları
çevresine 5-yıldız "Lodge" oteller inşaa ediyorlar, bu
otelleri işletiyorlar, Safari programları düzenliyorlar. İnşaat
firmalarımız enerji, altyapı, yol, konut inşaatlarında
çalışıyorlar. THY, İstanbul'dan Arusha Kilimanjaro havaalanına
direk (aktarmasız) uçuyor. Tanzanya
muhteşem bir ülke. Safari parkları harika. Kilimanjaro dağı
gizemli güzel ve eşsiz. Harcayacak paranız varsa mutlaka gidin,
gezin görün, anlatacak çok şeyiniz olacak. Ernst Hemingway'in
kitabını yanınıza alın. Zaten çok kolay okunan bir kitap. Adam
boşuna Nobel edebiyat ödülü almamış.
Yurtdışı
seyahatlerinde heyecan aramayın. Gereksiz ilişkilere, gereksiz
risklere girmeyin. Kapalı şişede satılan sulardan için. Uçağa
girmeden tuvalet ihtiyacınızı görün, uçakta çok gerekmedikçe
tuvalete gitmeyin. Online check-in yaparken en önlerde ve koridor
yer arayın. Uçaktan inince ilk fırsatta ellerinizi yıkayın.
Banyo yapın, giydiğiniz tüm elbiseleri çamaşır makinesine atın.
Benzer iş seyahati tecrübelerinizi yazarınıza anlatın, iş
alemi, enerji piyasaları okusun, öğrensin, bilsin.
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
2014-07-31
No comments:
Post a Comment