Saturday, July 05, 2014

Enerji Piyasalarında Doğru İletişim...


Değerli Okurlarım,

Bu işlerin tadı iyiden kaçtı, artık herkes gereksiz ağzını bozuyor. Bir çok zengin işadamının, bazı siyasilerin ve bazı kamu yetkililerinin ortaya dökülen "tape" kayıtları ile olay zaten aleni oldu. Siyasiler kapalı toplantılarda ağızlarını bozuyorlarmış. Millete açık miting mikrofon konuşmalarında "lan, ya, be" gibi nezaket dışı kelimeler- ekler - ünlemler çoktandır kullanılıyor.

Bu üslup konuşma sonradan görme yurdum insanı müteahhit taifesinde çok derin bir kompleksin tezahürüdür. Bir anlamda, "Kiroyum ama para bende" durumları şeklinde ortaya çıkar. Türedi- yeni zenginlerle, aileden zenginlerin davranışlarında önemli fark var. Bu fark daha çok yetişme biçimlerinden, geldikleri ailelerin kültürlerinden kaynaklanıyor. Sonradan görmeler, güç, para sahibi olunca genel kabul görmüş kuralları zorluyorlar.

Ama bu tür insanlar, küfür etmeyi sonradan öğrenmedi. Küfrün marifet sayıldığı, üstünlük kurma aracı olarak görüldüğü kesimlerden geliyorlar. Güçsüz olduklarında ya da kendilerinden daha güçlüler karşısında aynı dili kullanamıyorlar. Toplumun bir kesimi çocuklarına daha ilk konuşmaya başladığında küfür etmeyi öğretir. Çocuk aileden öğrenmese bile sokağa çıktığında öğrenir. Ailenin davranışı çocuğun küfür etmesini özendirir ya da caydırıcı olur.

Çok zenginlerin küfürlü konuşması bugün artık herkese olağan geliyor. Umuma açık ortamlarda belki kendilerini engelliyorlar ama kapalı teke-tek toplantılarda hiç durmadan arka arkaya küfür kullanıyorlar.

Özellikle klasik üniversite eğitimi olmayanlarda, şehirli - kültürlü aile geleneği olamayanlarda bu çok bariz. Küfür kullanarak size şu mesajı veriyorlar,
"Ben senden üstünüm. Sen iyi üniversite bitirmiş olabilirsin, sen çok iyi yabancı dil biliyor olabilirsin, çok kültürlü- bilgili olabilirsin, ama benim yanımda sen düzgün konuşmak zorundasın, ben senin yanında düzgün konuşmak zorunda değilim".

Bunu hareketleri tavırları ile de gösteriyorlar, toplantıda ayağa kalkıp kemerini çözenleri, donunu hatta içini eliyle düzeltip toplayanları da gördüm. Kravat takmamak başka bir gösterge. "Sen benim yanımda kravat takmak, düzgün giyinmek zorundasın, ama ben değilim, çünkü ben senden çok zenginim, senin geleceğin benim elimde, siparişi ister yaparım, ister yapmam".

Ben bu tavır ve konuşmaları başka türlü yorumluyorum. Bence onlar bu konuşma şekliyle diyorlar ki, "Ben yeni yetme zenginim, şansım iyi gitti, bir anda çok para kazandım, bu parayla ne yapacağımı bilemiyorum."

Böyle küfürlü konuşmalarla karşılaştığınızda, ilk önlem veya ciddi tepki olarak, karşınızın yaptığı gereksiz konuşmayı veya tavrı onaylamadığınızı, boş surat ifadesi ve "uzun bir suskunluk" ile gösterebilirsiniz. Bu tavrın çok etkili olduğunu söyleyebilirim. Karşılık vermenizin hiçbir anlamı yok. Bir sonraki küfür cümlesi kullanımında ise işinizi, siparişinizi, iş imkanlarınızı risk ederek ortamı terk edebilirsiniz. Masaya tekrar çağrıldığınızda, en azından karşı taraf sizinle nasıl konuşulacağı konusunda ayar almış olur.

ABD çıkışlı Wall-Street filmlerinde "profanity- küfür, f-word" kullanmak çok sıradan oldu. "Wolf of Wall-Street" filminde 500+ kere "f-word" kullanılmış.

Bürokraside bu tip küfürlü üslup yoktur. Kimse bürokrasi karşısında, bakanlıklarda, kamu kurumlarında, enerji piyasalarında bu üslupta konuşamaz. Derhal ayar yer. Meslekten diplomatlarda böyle itici küçük tavırlar asla yok. Onlardaki kibarlık, incelik, kimsede yok. Özellikle meslekten diplomatların- büyükelçilerin konuşma adabına hayranım, onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Her durumda, her konumda, herşeyi çok net ve çok anlaşılır aktarabiliyorlar. Hislerini kontrol altında tutabiliyorlar. Obama, geçen yıl haketmediği, yanlışlıkla yapılan bir el işaretine karşı toplantı masasını terketmiş ve uzun süre geri dönmemişti.

Diplomatlar böyle durumlarda, muhataplarını derhal "doğru kelimelerle konuşmaya" davet ederler. (invitation to proper language).

Biz Odtü'lülerin aramızda konuşurken kullandığımız 'Hocam' kelimesine takılıp, 'Birbirinize hitap ederken daha uygun bir ifade bulamadınız mı?' diye sorgulayan nezih yöneticilerle 70'li yıllarda iş hayatına başlamıştık. Aradan kırk yılı aşan bir süre geçmiş... İş görüşmelerinde yine de toplumun geneline hakim olmuş gözüken ağız bozukluğunun dominant olduğunu söylemek haksızlık olacak. Özellikle toplantılarda yer alan eğitimli genç nesilden bugüne kadar bahse konu olabilecek bir saygısızlık görmedim. Ancak bazılarının kendi aralarında konuşurlarken nezaket frenlerinin tutmadığına da zaman zaman kulak şahidi olduğumu söylemeden geçemeyeceğim.

Biz 1968'lerde Odtü'de okurken iki tür "genç kız" profili vardı. Her türlü durumda kesinlikle ağzını bozmayanlar, ve her durumda hemen ağzını bozanlar. Bütün delikanlılar birinci gurup kızlarla arkadaşlık etmek isterlerdi. Bu yüzden kız- erkek çoğu öğrenci, ikinci guruptan birinci guruba geçti. Bugüne geldik, ortalıkta hala iki tür insan var. Hangi gurup zaman içinde daha başarılı oldu bilemiyorum.

Son yıllarda gençlerin dilinde bir "Yaa.." alışkanlığı var. Çok saygın bir kurumun yazılı sınavını kazanıp mülakata gelme başarısı göstermiş, çoğu iyi okullardan ve eğitimli ailelerden gencin, mülakatlarda sorulara "Yaa.." ile başlayan cevaplar verdiğine şahit olmuşumdur. Gençler bunu biraz da İngilizcedeki "Well.." ya da Japonların "Anoo.."su gibi kullanıyor. Hiç de argo olmamasına karşın şu "Gerçekten" kelimesi de çok özel. TV söylemi olarak giderek yaygınlaşan bir alışkanlıkla her cümleye bir "Gerçekten" ile başlamak aldı başını gidiyor.

Bir toplantıda kadın mevcudiyeti olmaması şartıyla ve yakın arkadaş camiası içinde hala kapsamlı ve karşılıklı zararsız küfür edenler var. Askeriyede ve şantiyelerde çok normaldir. Bu tavır ortama katılan kadroyu aşağılamak için asla değildir. Sert kadronun kendi arasında sürdürdüğü keskin argo muhabbetidir. O mecliste kimse üstüne alınmaz. Bilinir ki söylenenler camia mensubuna yönelik bir ifade olmayıp, ortalıkta farklı frekansta yüksek sertlikte bir iletişim sürmektedir.

Her mecliste, hele hele kadınların mevcudiyetinde küfretmek asla caiz değildir. Aşağılık duygusu içinde boğulan, ilgi ve alaka açlığı çeken kişiler, sıra dışı davranarak bu zafiyetlerini sahneye getirirler. Bu tür meclislerden uzak durmak ehl-i muhakemiyyet sahibi mutedeyyinlere farzdır. Sonradan görme, oradan, buradan yağmaladığı parayı hazmedemeyip, etrafa aktarma çabası içinde olanlara katiyen itibar edilmemelidir.

Ortada kebap yoksa, cebinden tantuni çıkarıp yemek aykırı kaçar. Onun için kiminle, nerede, ne manada ve ne konfigürasyonda küfretmeyi bilmek, tereddüt halinde küfretmemek cemiyet hayatı için münasip düşecektir.

Sözlü sanatın, tiyatronun, sinemanın, şiirin "küfür" kullanması, iş aleminin örneği değildir. Can Yücel "küfür" kullanabilir. Kemal Tahir, "Rahmet Yolları Kesti" romanında şöyle der, "Sahi Ulan! Şu küfrün canını seveyim. Dünyada iyi birşey var, Küfür. Ona günah demişler. Halbuysa küfür gibi zorlu birşey yok. Eskiler ne demiş? Küfür yiğit kısmının yürek yelpazesidir. Küfür, sırasında bir güzel eder, de ferahlar." Kemal Tahir ya da Can Yücel ustaların sözüne kanıp küfürü masumlaştırmaya çalışmayalım. İyi ve kültürlü bir aileden gelmenin, iyi bir eğitim almış olmanın göstergesi olarak bir centilmen zaten toplum içerisinde cinsellikten söz etmekten beis duyması gerektiği gibi, kesinlikle küfür etmemelidir.

Bütün bunlara siz ne diyorsunuz?? Ortaya karışık bir yorum yapın da böyle durumlarda ne diyeceğimizi ne yapacağımızı biz de bilelim, Selamlar





Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.



2014-07-05

5 comments:

Anonymous said...

Devlet adamına (!) örnek: Getirin o gavatı buraya
İş Adamına Örnek: Bu milletin ...na koyacağız

Anonymous said...

Kavak ağacından oklava, mısır unundan baklava olmaz. Isparta'daki kiraz bahçesinde karpuz bitmez. Mahalleyi hatta köyü hatta şehri hatta ülkeyi eğitip, kan dökerek adam etmeden, din sarmalının kepazeleğinden kurtarmadan bu söylemlerimizi biz alkışlarız biz dinleriz. Sesimizi yer, gök, su dinlese iyi olur ama; yerin dibine geçmemek için çabalayanlar nezaket ve etik kurallar sarmalyla uğraşadursun gökün altından çok sular akmakta; kentsel dönüşüm rantıyla %20'ye düşmüş köy nüfusu şehirlerde kent-köy (Bir zamanlar köy-kent hayali vardı) hayatı yaşayarak uyutulmakta ve yaşadıkları aşkın meftunluğuyla afyon içmiş gibi sürüklenmekteler.

Basitçe böyle başa böyle tarak.

Bu arada, yine uyuyan yaz ve ramazan rehavetinde konu ve gündem oluşturan Haluk Abi'ye yarınki boğaz geçiş etkinliğinde yüreğimizden başarılar. Keşke boğazı katletmekle mutlu olanlar da; boğazı geçmek mücadelesiyle mutlu olabilseler. Daha dün S.Gökçen'den boğazın öte yanına arabanın arka koltuğunda etrafa bakarak gittim ve gördüğüm birbirinden çirkin ve uyumsuz kule (köle-kale-kitle-...) lere bakarak mühendislik izanımdan, görgümden özür diledim. Niye küfretmedim...niye camı sonuna kadar açıp ta her bir kule'yi dikene, onaylayana, tasarlayana, m2'sine binlerce dolar verenlere küfretmedim. Birincisinden daha iyi olacağı kesin. Ayrık otu bahçeye dadanmışsa, ya otu yakacaksınız erkence, ya da bahçeyi yakacaksınız erkekçe.

Eskiler 'sabahım şerri akşamından hayrından iyidir' derler; acaba bu yazıyı yazmak için sabahı mı bekleseydim ?

Saygı, sevgi ve selamlarımla,

Anonymous said...

Abarttığın bir şey yok. Bizim kültürümüzde sıkıntıya, düzene uzun süre bağlılık yok. İnsanlar gerçekten davranışlarını ve konuşmalarını aynı şekilde idame ettiremiyorlar. O nedenle ilk fırsatta değişik davranışlara bürünüp ağzını da bozuyor..
Maalesef arabesk bir kültürümüz var. Birilerinin yanında farklı davranıyoruz. Ama yalnız kalınca yada izbize iken bütün davranışlar, konuşmalar değişiyor. Güya yola çöp atmayan biri kimse yokken tüm çöpü yola dökebiliyor. Ben hep şu örneği veririm. Bir düğüne gittiniz. Herkes ne kadar resmi, ciddi saygılı, özenli. Oyunlar bile başlarda ağırbaşlı. Ama eminim ki 2 saat sonra her şey cıvıyacak. Oynamaya çekine insanlar en absürt şekilde oynayacak, kıvırtacak. Kısaca, bizim kültürde süreklilik yok maalesef. Davranışlarımız, konuşmalarımız sürdürülebilir değil.

Anonymous said...

Pek abartma yok. İş toplantısında küfür eden arkadaşı ( 35 yıllık çalışan) akabinde postaladılar.
Hollywood filimlerine pek bakma. Hayatı yansıtmazlar. İş yerinde küfür kelimeleri intihar etmek gibi. Çoğu tanıdığım, "damn" kelimesini bile kullanmazlar, değil ki f- kelimesi.

Anonymous said...

Hantal, hatta iş göremez denilen devlet kurumları (ve özellikle KİT'ler) de aslında YÖNETİM CİDDİYETİ vardır. Ben de bürokrat çocuğuyum, bilirim. Ayrıca devlet yönetiminde verimlilikte üst seviyededir.