Değerli
Okurlarım,
Bu
işlerin tadı iyiden kaçtı, artık herkes gereksiz ağzını
bozuyor. Bir çok zengin işadamının, bazı siyasilerin ve bazı
kamu yetkililerinin ortaya dökülen "tape" kayıtları ile
olay zaten aleni oldu. Siyasiler kapalı toplantılarda ağızlarını
bozuyorlarmış. Millete açık miting mikrofon konuşmalarında
"lan, ya, be" gibi nezaket dışı kelimeler- ekler -
ünlemler çoktandır kullanılıyor.
Bu
üslup konuşma sonradan görme yurdum insanı müteahhit taifesinde
çok derin bir kompleksin tezahürüdür. Bir anlamda, "Kiroyum
ama para bende" durumları şeklinde ortaya çıkar. Türedi-
yeni zenginlerle, aileden zenginlerin davranışlarında önemli fark
var. Bu fark daha çok yetişme biçimlerinden, geldikleri ailelerin
kültürlerinden kaynaklanıyor. Sonradan görmeler, güç, para
sahibi olunca genel kabul görmüş kuralları zorluyorlar.
Ama
bu tür insanlar, küfür etmeyi sonradan öğrenmedi. Küfrün
marifet sayıldığı, üstünlük kurma aracı olarak görüldüğü
kesimlerden geliyorlar. Güçsüz olduklarında ya da kendilerinden
daha güçlüler karşısında aynı dili kullanamıyorlar. Toplumun
bir kesimi çocuklarına daha ilk konuşmaya başladığında küfür
etmeyi öğretir. Çocuk aileden öğrenmese bile sokağa çıktığında
öğrenir. Ailenin davranışı çocuğun küfür etmesini özendirir
ya da caydırıcı olur.
Çok
zenginlerin küfürlü konuşması bugün artık herkese olağan
geliyor. Umuma açık ortamlarda belki kendilerini engelliyorlar ama
kapalı teke-tek toplantılarda hiç durmadan arka arkaya küfür
kullanıyorlar.
Özellikle
klasik üniversite eğitimi olmayanlarda, şehirli - kültürlü aile
geleneği olamayanlarda bu çok bariz. Küfür kullanarak size şu
mesajı veriyorlar,
"Ben
senden üstünüm. Sen iyi üniversite bitirmiş olabilirsin, sen çok
iyi yabancı dil biliyor olabilirsin, çok kültürlü- bilgili
olabilirsin, ama benim yanımda sen düzgün konuşmak zorundasın,
ben senin yanında düzgün konuşmak zorunda değilim".
Bunu
hareketleri tavırları ile de gösteriyorlar, toplantıda ayağa
kalkıp kemerini çözenleri, donunu hatta içini eliyle düzeltip
toplayanları da gördüm. Kravat takmamak başka bir gösterge. "Sen
benim yanımda kravat takmak, düzgün giyinmek zorundasın, ama ben
değilim, çünkü ben senden çok zenginim, senin geleceğin benim
elimde, siparişi ister yaparım, ister yapmam".
Ben
bu tavır ve konuşmaları başka türlü yorumluyorum. Bence onlar
bu konuşma şekliyle diyorlar ki, "Ben yeni yetme zenginim,
şansım iyi gitti, bir anda çok para kazandım, bu parayla ne
yapacağımı bilemiyorum."
Böyle
küfürlü konuşmalarla karşılaştığınızda, ilk önlem veya
ciddi tepki olarak, karşınızın yaptığı gereksiz konuşmayı
veya tavrı onaylamadığınızı, boş surat ifadesi ve "uzun
bir suskunluk" ile gösterebilirsiniz. Bu tavrın çok etkili
olduğunu söyleyebilirim. Karşılık vermenizin hiçbir anlamı
yok. Bir sonraki küfür cümlesi kullanımında ise işinizi,
siparişinizi, iş imkanlarınızı risk ederek ortamı terk
edebilirsiniz. Masaya tekrar çağrıldığınızda, en azından
karşı taraf sizinle nasıl konuşulacağı konusunda ayar almış
olur.
ABD
çıkışlı Wall-Street filmlerinde "profanity- küfür,
f-word" kullanmak çok sıradan oldu. "Wolf of Wall-Street"
filminde 500+ kere "f-word" kullanılmış.
Bürokraside
bu tip küfürlü üslup yoktur. Kimse bürokrasi karşısında,
bakanlıklarda, kamu kurumlarında, enerji piyasalarında bu üslupta
konuşamaz. Derhal ayar yer. Meslekten
diplomatlarda böyle itici küçük tavırlar asla yok. Onlardaki
kibarlık, incelik, kimsede yok. Özellikle meslekten diplomatların-
büyükelçilerin konuşma adabına hayranım, onlardan öğreneceğimiz
çok şey var. Her durumda, her konumda, herşeyi çok net ve çok
anlaşılır aktarabiliyorlar. Hislerini kontrol altında
tutabiliyorlar. Obama, geçen yıl haketmediği, yanlışlıkla
yapılan bir el işaretine karşı toplantı masasını terketmiş ve
uzun süre geri dönmemişti.
Diplomatlar
böyle durumlarda, muhataplarını derhal "doğru kelimelerle
konuşmaya" davet ederler. (invitation to proper language).
Biz
Odtü'lülerin aramızda konuşurken kullandığımız 'Hocam'
kelimesine takılıp, 'Birbirinize hitap ederken daha uygun bir ifade
bulamadınız mı?' diye sorgulayan nezih yöneticilerle 70'li
yıllarda iş hayatına başlamıştık. Aradan kırk yılı aşan
bir süre geçmiş... İş görüşmelerinde yine de toplumun
geneline hakim olmuş gözüken ağız bozukluğunun dominant
olduğunu söylemek haksızlık olacak. Özellikle toplantılarda yer
alan eğitimli genç nesilden bugüne kadar bahse konu olabilecek bir
saygısızlık görmedim. Ancak bazılarının kendi aralarında
konuşurlarken nezaket frenlerinin tutmadığına da zaman zaman
kulak şahidi olduğumu söylemeden geçemeyeceğim.
Biz
1968'lerde Odtü'de okurken iki tür "genç kız" profili
vardı. Her türlü durumda kesinlikle ağzını bozmayanlar, ve her
durumda hemen ağzını bozanlar. Bütün delikanlılar birinci gurup
kızlarla arkadaşlık etmek isterlerdi. Bu yüzden kız- erkek çoğu
öğrenci, ikinci guruptan birinci guruba geçti. Bugüne geldik,
ortalıkta hala iki tür insan var. Hangi gurup zaman içinde daha
başarılı oldu bilemiyorum.
Son
yıllarda gençlerin dilinde bir "Yaa.." alışkanlığı
var. Çok saygın bir kurumun yazılı sınavını kazanıp mülakata
gelme başarısı göstermiş, çoğu iyi okullardan ve eğitimli
ailelerden gencin, mülakatlarda sorulara "Yaa.." ile
başlayan cevaplar verdiğine şahit olmuşumdur. Gençler bunu biraz
da İngilizcedeki "Well.." ya da Japonların "Anoo.."su
gibi kullanıyor. Hiç de argo olmamasına karşın şu "Gerçekten"
kelimesi de çok özel. TV söylemi olarak giderek yaygınlaşan bir
alışkanlıkla her cümleye bir "Gerçekten" ile başlamak
aldı başını gidiyor.
Bir
toplantıda kadın mevcudiyeti olmaması şartıyla ve yakın arkadaş
camiası içinde hala kapsamlı ve karşılıklı zararsız küfür
edenler var. Askeriyede ve şantiyelerde çok normaldir. Bu tavır
ortama katılan kadroyu aşağılamak için asla değildir. Sert
kadronun kendi arasında sürdürdüğü keskin argo muhabbetidir. O
mecliste kimse üstüne alınmaz. Bilinir ki söylenenler camia
mensubuna yönelik bir ifade olmayıp, ortalıkta farklı frekansta
yüksek sertlikte bir iletişim sürmektedir.
Her
mecliste, hele hele kadınların mevcudiyetinde küfretmek asla caiz
değildir. Aşağılık duygusu içinde boğulan, ilgi ve alaka
açlığı çeken kişiler, sıra dışı davranarak bu zafiyetlerini
sahneye getirirler. Bu tür meclislerden uzak durmak ehl-i
muhakemiyyet sahibi mutedeyyinlere farzdır. Sonradan görme, oradan,
buradan yağmaladığı parayı hazmedemeyip, etrafa aktarma çabası
içinde olanlara katiyen itibar edilmemelidir.
Ortada
kebap yoksa, cebinden tantuni çıkarıp yemek aykırı kaçar. Onun
için kiminle, nerede, ne manada ve ne konfigürasyonda küfretmeyi
bilmek, tereddüt halinde küfretmemek cemiyet hayatı için münasip
düşecektir.
Sözlü
sanatın, tiyatronun, sinemanın, şiirin "küfür"
kullanması, iş aleminin örneği değildir. Can Yücel "küfür"
kullanabilir. Kemal Tahir, "Rahmet Yolları Kesti"
romanında şöyle der, "Sahi Ulan! Şu küfrün canını
seveyim. Dünyada iyi birşey var, Küfür. Ona günah demişler.
Halbuysa küfür gibi zorlu birşey yok. Eskiler ne demiş? Küfür
yiğit kısmının yürek yelpazesidir. Küfür, sırasında bir
güzel eder, de ferahlar." Kemal
Tahir ya da Can Yücel ustaların sözüne kanıp küfürü
masumlaştırmaya çalışmayalım. İyi ve kültürlü bir aileden
gelmenin, iyi bir eğitim almış olmanın göstergesi olarak bir
centilmen zaten toplum içerisinde cinsellikten söz etmekten beis
duyması gerektiği gibi, kesinlikle küfür etmemelidir.
Bütün
bunlara siz ne diyorsunuz?? Ortaya karışık bir yorum yapın da
böyle durumlarda ne diyeceğimizi ne yapacağımızı biz de
bilelim, Selamlar
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
2014-07-05
5 comments:
Devlet adamına (!) örnek: Getirin o gavatı buraya
İş Adamına Örnek: Bu milletin ...na koyacağız
Kavak ağacından oklava, mısır unundan baklava olmaz. Isparta'daki kiraz bahçesinde karpuz bitmez. Mahalleyi hatta köyü hatta şehri hatta ülkeyi eğitip, kan dökerek adam etmeden, din sarmalının kepazeleğinden kurtarmadan bu söylemlerimizi biz alkışlarız biz dinleriz. Sesimizi yer, gök, su dinlese iyi olur ama; yerin dibine geçmemek için çabalayanlar nezaket ve etik kurallar sarmalyla uğraşadursun gökün altından çok sular akmakta; kentsel dönüşüm rantıyla %20'ye düşmüş köy nüfusu şehirlerde kent-köy (Bir zamanlar köy-kent hayali vardı) hayatı yaşayarak uyutulmakta ve yaşadıkları aşkın meftunluğuyla afyon içmiş gibi sürüklenmekteler.
Basitçe böyle başa böyle tarak.
Bu arada, yine uyuyan yaz ve ramazan rehavetinde konu ve gündem oluşturan Haluk Abi'ye yarınki boğaz geçiş etkinliğinde yüreğimizden başarılar. Keşke boğazı katletmekle mutlu olanlar da; boğazı geçmek mücadelesiyle mutlu olabilseler. Daha dün S.Gökçen'den boğazın öte yanına arabanın arka koltuğunda etrafa bakarak gittim ve gördüğüm birbirinden çirkin ve uyumsuz kule (köle-kale-kitle-...) lere bakarak mühendislik izanımdan, görgümden özür diledim. Niye küfretmedim...niye camı sonuna kadar açıp ta her bir kule'yi dikene, onaylayana, tasarlayana, m2'sine binlerce dolar verenlere küfretmedim. Birincisinden daha iyi olacağı kesin. Ayrık otu bahçeye dadanmışsa, ya otu yakacaksınız erkence, ya da bahçeyi yakacaksınız erkekçe.
Eskiler 'sabahım şerri akşamından hayrından iyidir' derler; acaba bu yazıyı yazmak için sabahı mı bekleseydim ?
Saygı, sevgi ve selamlarımla,
Abarttığın bir şey yok. Bizim kültürümüzde sıkıntıya, düzene uzun süre bağlılık yok. İnsanlar gerçekten davranışlarını ve konuşmalarını aynı şekilde idame ettiremiyorlar. O nedenle ilk fırsatta değişik davranışlara bürünüp ağzını da bozuyor..
Maalesef arabesk bir kültürümüz var. Birilerinin yanında farklı davranıyoruz. Ama yalnız kalınca yada izbize iken bütün davranışlar, konuşmalar değişiyor. Güya yola çöp atmayan biri kimse yokken tüm çöpü yola dökebiliyor. Ben hep şu örneği veririm. Bir düğüne gittiniz. Herkes ne kadar resmi, ciddi saygılı, özenli. Oyunlar bile başlarda ağırbaşlı. Ama eminim ki 2 saat sonra her şey cıvıyacak. Oynamaya çekine insanlar en absürt şekilde oynayacak, kıvırtacak. Kısaca, bizim kültürde süreklilik yok maalesef. Davranışlarımız, konuşmalarımız sürdürülebilir değil.
Pek abartma yok. İş toplantısında küfür eden arkadaşı ( 35 yıllık çalışan) akabinde postaladılar.
Hollywood filimlerine pek bakma. Hayatı yansıtmazlar. İş yerinde küfür kelimeleri intihar etmek gibi. Çoğu tanıdığım, "damn" kelimesini bile kullanmazlar, değil ki f- kelimesi.
Hantal, hatta iş göremez denilen devlet kurumları (ve özellikle KİT'ler) de aslında YÖNETİM CİDDİYETİ vardır. Ben de bürokrat çocuğuyum, bilirim. Ayrıca devlet yönetiminde verimlilikte üst seviyededir.
Post a Comment