Trene bindim, haydarpaşa da indim, boğazı geçtim, sirkeci den edirne trenine bindim, 9-Nisan 1973 günü yağmurlu bir öğleden sonrasında Alpullu şeker fabrikasında işe başladım. teknik müdürün odasından verimli muhteşem Ergene ovası manzarası aklımda kalmış.
Fabrika şeker üretim zamanını (kampanya) bitirmiş genel revizyonda idi. Pompalar motorlar sökülüyor, elden geçiyor, temizlenip tekrar yerine takılıyordu.
Yapılacak çok bir mühendislik işi yoktu.
Şeker sanayi basit bir şeker üretim teknolojisine dayanır. Şeker pancarını keser doğrarsınız, difüzyon ismi verilen bir büyük döner tamburda bir taraftan kıyılmış pancarı öte taraftan suyu verirsiniz. Pancardaki şeker suya geçer' sonra bu karışımın suyunu rafineride arıtıp buharlaştırarak alırsınız, posası küspe olur hayvan yemi olarak kullanılır. Sonra kalan maddeyi rafine edersiniz, suda eriyen şekerden başka kısmı ayırırsınız, bu melas olur, besin endüstrisinde zengin katkı maddesi olarak kullanılır. Şekeri santrifüjlerle kristalize edersiniz. Torbalar paketler satarsınız.
Erken cumhuriyet yönetimi şeker ve tekstil fabrikaları kurulmasına önem vermiş. Şeker üretimi gürbüz çocuklar sağlıklı yeni nesil yetiştirmek için gerekli görülmüş. Bizim çocukluğumuzda çocuklarına özen gösteren bilinçli genç anneler sokakta oynayan çocuklarına fırından taze sıcak ekmek aldırır, ekmek dilimlerine tereyağ üstüne toz şeker serper, onların güçlü sağlıklı gürbüz olmalarını isterlerdi.
1973 yılı Nisan ayında işe başladım, şeker üretim kampanyası bitmiş, muvakkat işçiler köylerine gönderilmiş, fabrikanın daimi işçileri revizyona girmişlerdi. Yani çalışan büyün ekipmanlar pompalar, türbinler motorlar, basınçlı kaplar sökülüyor açılıyor, temizleniyor, gerekirse onarılıyor yenileniyor ve tekrar toplanıyordu. Bir makina mühendisi için son derece basit bir iş, ama yeni mezun bir kişi için fabrikada çok fazla insan hikayesi vardı.
Önce nasıl gidilir? Sirkeci tren istasyonundan Edirne posta trenine binerdik. Alpullu'ya kadar posta treni her istasyonda durur, posta yolcu ve eşya alır verirdi. 150km yol, 5-saat sürerdi. Bilet fiyatı çok ucuzdu. Fazla yolcu yoktu. Tren lokanta vagonunda menemen isterdik, bira servisi de vardı, biz çay tercih eder yol boyunca kitap gazete okurduk. İstasyonda iner misafirhaneye yürürdük.
İkinci seçenek, Topkapı trakya otogarından Hayrabolu veya Edirne otobüsüne binmekti. Yol 3-saat sürerdi, ama trenin rahatlığı konfordu yoktu. Sarsıla sarsına bir gidiş bir dönüş şeritli yolda otobüslerin yol alma sıkıntısını yaşardık. Babaeski garajında indikten sonra Alpullu dolmuşlarına binmek gerekirdi.
Ben önceleri tren istasyonu yanındaki eski misafirhanede kaldım. Orta mekanda bir bilardo masası ve konken oynamak için oyun odaları vardı. Sonra büyük misafirhanenin boya badana yenilenme işleri bitti. Biz genç yeni mezun üç mühendise üçüncü kat kule içindeki tek odaları verdiler. Ortak banyo tuvalet kullanıyorduk. Odam küçüktü ama arkada harika orman manzarası vardı. Pencere açılınca içeri çam kokusu doluyordu. Yanımda getirdiğim kitapları geceleri okumak en büyük keyfimdi.
Gün içi işimiz bakım onarım işlerini takip etmekti. Öyle önemli plan program yoktu. Çalışan işçilerin yanına gidip el sıkıyor, hal hatır soruyorduk. Bazıları konuşkan oluyor değişik hikayeler anlatıyorlardı.
Ham fabrika ustabaşısı efsane isimdi. Karşılıklı fabrikada oturup konuştuğumuz hatta teknik konularda tartıştığımız zamanlar oldu. Onun teknik sezgisi yüksekti. Biz buna Makina Tasarım ME-401 dersi içinde okuduk, "engineering intiution" deriz, hesap yapmadan sonucu önceden tahmin etmek anlamına gelir, bir yük için nasıl bir çelik profil kullanmak seçmek gibi. Almanya'ya gönderilen ustabaşılar ekibi içinde yer almış, bu işbaşı eğitimi kendisi için nerdeyse bir üniversiteye dönüştürmüş kişiydi.
Fabrika yönetiminin toplantı odasında tüm duvarları kaplayan içinde çoğu Almanca teknik kitaplardan oluşan çok büyük bir kütüphane vardı. Ancak Almanca bilen yoktu. Kitaplar zaman içinde tozlandı, paylaşıldı, kayboldu.
Büyük misafirhanede büyük bir radyo müzik seti, pikap ve çok geniş bir opera klasik müzik 78 plak kolleksiyonu vardı. Zamanı geçmiş kullanılmıyordu ama geçmişim görkemli günlerini ihtişamını bize hatırlatıyordu. Radyosu sadece orta dalga çalıyordu.
Atatürk için yapılmış Ergene köşkü de onarımdan bakımdan çıktı, odalar Ankara'dan gelecek üst yönetim için hazır tutuluyordu. Şeflerimiz organize ettiğinde akşamüstü iş çıkışında Türk hamamına gidiyorduk. Yıkanmak dinlenmek için harika bir yerdi.
Alpullu insanı kadar iyi doğru mütevazi insan az bulunur. Tanıdıklar aracıliğı ile aile içine girdiğim, akşam ev ziyaretlerine gittiğim oldu. Yönetimin izni ile kısa süre ortaokulda ingilizce dersleri verdim. Öğrencilerin ingilizce kelimeleri doğru telaffuz edebilme becerisi isteği çok hoştu.
Okulu bitiren bir kısım erkek öğrenciler Babaeski'de liseye devam eder, çoğu kızlar uzağa gidemez fabrikada muvakkat işe girer, puantör, muhasebe şeker paketleme işlerinde çalışırlardı. Bu çok güzel sarışın kızların çoğu dışardan gelen genç yakışıklı mühendislerle evlendiler, ilerleyen zamanlarda fabrika müdürü eşleri oldular.
İstanbul 11- Temmuz 2020
No comments:
Post a Comment