Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin sadık opera seyircileri arasında neredeyse tüm yaşamını burada, bizimle geçirmiş 54 yıllık öğretmen, Amerikalı Ron Tickfer’in (73) de olduğunu çoğumuz farkında bile değiliz.
Ankara’ya ilk kez 1958’de 21 yaşında gelen Tickfer, operayla 15 yaşında ABD’de tanışıyor. Tİcfer, opera tutkusunu, Ankara’ya geldiği günden beri ikinci kuşak sanatçı ailelerini seyrederek sürdürüyor. Onun için opera, oyun, ses, dans, resim, ışık ve dekoru barındırdığı, kısacası aynı anda birden çok sanat izlenebildiği için özel. Bir opera yapımında yüzlerce insanın çalıştığını, emeklerinin sonucunun birkaç saat içinde seyredilip bir daha geri gelmeyecek şekilde bittiğini söyleyen Tickfer, bu yüzden hiçbir temsilin kaçırılmaması gerektiğini söylüyor. Yıllar içinde opera yorumlarının değiştiğini artık sahnede sadece sesin değil, oyunun da önemli olmaya başladığını gözlemlemiş.
Tickfer, Ankara’da seyrettiği operaları, başka ülkelerdeki opera yapımlarından daha yaratıcı, içten ve candan buluyor, hele salona bayılıyor. Sadece seyircinin giderek daha az özenli giyindiğinden yakınıyor. Unutamadığı anılar arasında Aşk İksiri operasının bir yapımında, perde arasında seyircilere küçük şişelerde aşk iksirlerinin (!) anı olarak dağıtılışı da var.
Her operada yenilenmiş gibi duygusal bir enerji hissettiğini belirten hoca, her zaman iyi sanatçıları seyretmek gerekmediğini, gençleri seyretmenin ayrı bir heyecan verdiğini belirtiyor. Türkçe eserleri dinlerken rahatsız olmadığını açıklayan Tickfer, orijinal dilde de olsa takip etmek zaten mümkün değil, ama özellikle Amerika’dan gelen misafirlerimi operaya götürdüğümde program kitapçığında konunun İngilizcesi de olunca seviniyorum, diyor.
En sevdiği operanın gizem ve romantizm içeren ve geçtiğimiz sezonda oynanan Dvorak’ın Rusalka operası olduğunu anlatan Tickfer, Bilkent’e işe giderken servis durağında eserin afişini görünce öyle sevinmiş ki her temsile gitmiş.
Oyuncak bağışladı
Aynı zamanda ciddi bir oyuncak koleksiyoncusu olan ve Sunay Akın’ın Oyuncak Müzesi ile Çengelhan Koç Müzesi’ne oyuncak bağışlamış olan Tickfer’in orkestra elamanlarından oluşan bir biblo koleksiyonu da var. Zaten bu yüzden de opera seyrederken oyuncaklarla oynarmış gibi en önde oturmayı ve eserin içinde yaşamayı seviyor. Öğretmenlik yaparken de, “Sahnedeymiş gibi bazen memnun, bazen kızgın bazen ciddi olma oyunu oynamak gerekir” diyor.
Bu denli kolay ulaşılabilen, koşulları uygun ve yüksek standartta bir opera olmasının Ankaralılar için büyük bir şans ve ayrıcalık olduğunu belirten Ron Tickfer’i bir sonraki temsilde seyircilerin arasında acaba fark edebilecek misiniz!
Yazan PINAR AYDIN O’DWYER
Yazan PINAR AYDIN O’DWYER
No comments:
Post a Comment