Tuesday, July 03, 2012

SOYKIRIM? Hangisi??


Tarihe Bir Bakış,

Değerli Okurlarım,

1912-13 Balkan savaşlarında nerdeyse tüm Balkanlar boşaldı. Anneannem Fatma Müzeyyen Hanım 12 yaşındaydı, ailesi Saray Bosna'dan bir sabah her şeylerini bırakıp yola çıktılar, kış ortasında üç bin mil yürüdüler,

İstanbul’a vardıklarında anneannemin yanında sadece teyzesi vardı. İstanbul’a daha önce gelmiş akrabaları vardı, onların yanına sığındılar.

1890 doğumlu Abdullah dedem 1906’da Isparta Rüştiye'sini bitirince askere alındı, 18-yıl bütün savaşların içinde yaşadı, önce Hicaz, sonra Balkan savaşı, Çanakkale'de de vardı.

İşgal altında Üsküdar Jandarma Karakol İnzibat Subaylığı yaptı, Sakarya'da kasığından mermi yarası aldı, Dumlupınar'da savaştı.

Muharip gazi olarak İstiklal Savaşı madalyası ile 1924'te askerden ayrılırken Mülazım-Sani rütbesine ulaşmıştı, sivil hayata alışması zor oldu, kalan hayatını PTSD (Post-Traumatic Stress Disorder=Travma sonrası stres hastalığı) içinde yaşadı.

Babaannemin babası Rafi Efendi 1912 Balkan savaşında genç yaşında Edirne savunması siperlerinde şehit oldu. Bizden önceki kuşaklar anasız babasız büyüdü.

1915'te tatsız ve acı olaylar yaşadık, öylesine tatsız ki yeni Türkiye Cumhuriyeti bunları unutmak, tarihinde yeni bir sayfa başlatmak istedi. 1915'te Atatürk Çanakkale savaşları içinde idi.

1915 olaylarına karışanlar daha sonra Cumhuriyet'in yöneticileri oldular. Siyasi irade bu tatsız olayların üstünü örtmek istedi. Ama acıyı ailelerinde yaşayanlar hatıraları kuşaktan kuşağa aktardılar, dokümante ettiler, kendi yazılı tarihlerini yazdılar.

Bunlar bugün bizce tarih oldu, ama acılar korkunç yaşandı.


1919-1922 arası Batı Ege'de her yer işgal edildi. Halide Edib Hanım’ın savaş sonrası sıcağı sıcağına İngilizce olarak yazdığı hatıralarında anlattığına göre, Batı Anadolu/Ege'de nerdeyse öldürülmemiş erkek nüfus, tecavüz edilmemiş kadın, işkence görmemiş çocuk, genç, ihtiyar kalmamıştı.

2. Dünya savaşına basiretli yöneticilerimiz sayesinde girmedik, ortalık birbirine girmiş iken savaşın dışında kaldık. Cumhuriyet kuşakları büyüdü çoğaldı, başta 13 milyon olan nüfusumuz bugün 80 milyona yaklaştı.

1922'lerde 4 milyon, bizden giden 2 milyon mübadil ile toplam 6 milyon nüfusu olan Yunanistan kendini 2.Dünya savaşının içinde buldu. Bugün nüfusu ancak 14 milyon.

Son yıllardaki yüksek büyüme hızımız biraz da 20+ nüfusumuzun artması ve bu nüfusun iş hayatına katılması yüzündendir. 2005 yılında "15-64 yaş" aralığındaki nüfusun toplam nüfusa oranı %25 iken, bugün aynı oran %29. "0-15" yaş oranı düştü, "15-64" oranı arttı. Yani daha az çocuk, daha çok çalışanımız var. Daha çok çalışan nüfusa daha çok istihdam lâzım.

Nüfusumuzun yaş ortalaması bugün için 29, ancak seçmenimizin eğitim ortalaması ancak 5.sınıf. Yaklaşık aynı nüfuslu Almanya'da nüfusun ortalama yaşı 46, seçmenin ortalama eğitim seviyesi 12 yıl. Demokrasi için ortalama nüfus olarak liseyi bitirmemiz lazım. 2.Dünya savaşı içinde ve sonrasında asıl büyük soykırım Avrupa'da ve Uzak Doğu'da yaşandı. Tarihi inceleyin.

Almanlar 1941de esir aldıkları 2.8 milyon Rus askerini kamplarda aç bırakarak öldürdüler. Savaş 1945te bitmedi, 1950ye kadar nerdeyse tüm esir Alman ordusu yok edildi.

Ruslar savaş sonrası esir aldıkları Alman askerlerini (2milyon) Sibirya kamplarında harcadılar.

Amerikalılar Eisenhower'ın emriyle savaş sonrasında kurdukları kamplarda 1.9 milyon genç Alman askerini (DEF) korunmasız ortamda açlıkla yok ettiler (Eisenhower's holocoust).

Çekler, Polonyalılar kendi bölgelerindeki kendilerinden olmayan azınlıkları alenen ortadan kaldırdılar. Uzak Doğu'da Çinli ve Japon nüfus çok büyük kayıplar verdi.

Toplam 50 milyondan fazla insan öldü.

Bütün bunlar oldu, bitti, aradan 65 yıl geçti kimse artık konuşmuyor, ortalık sakinleşti, 1912 Balkan göçlerinde ölen ve kaybolan, 1915-1918 arası Doğu Anadolu'da yok olan insanları herkes unuttu.

Ancak yabancı topraklarda etnik kimliğini sonraki kuşaklarda devam ettirmek isteyen Diaspora'lar konuyu tarihe bırakmadılar.

Kan davası halinde basında, medyada, TV’de, internette, özellikle akademik çevrelerde ve iş hayatında her gün hala sürüyor.

ABD'de (ve Avrupa'da, özellikle Fransa'da) bir üniversitede okuyacaksanız üniversitenizi iyi seçin. Akademik listelerde hocaların isimlerine iyi bakın, eski Osmanlı azınlıklarından varsa oradan kaçın.

Dikkat etmezseniz iyi seçmezseniz diploma alamazsınız, MSc ve PhD yaparken sürünürsünüz.

Bu yazdıklarım birilerini ya da bir yerleri kötülemek için değil! Bunlar hayatın gerçeği, bizim kuşağın başına geldi, siz kendinizi koruyun.

Aynı şekilde iş ilişkilerinizde de beraber iş yaptığınız yabancıların isimlerine çok dikkat edin.

Bir ortak girişim(JV) Türk- Amerikan şirketinde elimizde çok kârlı bir enerji / termik santral projesi vardı. Projede benimle çalışan isimler Amerikalı idi, ancak biraz tarayınca, kendilerinin veya anne-babalarının Amerikan vatandaşlığına geçerken Anglo-Sakson isimler aldıklarını öğrendim.

Proje çalışmaları gereksiz nedensiz olarak devamlı yokuşa sürülüyordu. Çok iyi kâr bırakacak iş sonunda battı. Benden söylemesi. En derin saygılarımla

HalukDireskeneli at gmail dot com

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2012-10-23


No comments: