Değerli Arkadaşlarım,
ODTU Mezunları Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim, aynı zamanda Makina Mühendisleri Odası Ankara YK Üyesiyim. Her iki örgütte Enerji Komisyonlarından YK olarak sorumlu/ gözlemci üyeyim.
ODTUMD, MMO ve TMMOB olarak nükleer konusunda belirli bir tavrımız var. Bazı meslek odaları nükleer konusuna tamamen karşı. Bu çok kolaycılıktır. Bu durumlar, bana geçenlerde Mersin'de eylem yapan "teknolojiye karşı mühendisler platformu" konusunu hatırlatıyor.
Başka absürt benzerlikler sayayım, "eğitime karşı öğretmenler", "tedaviye karşı doktorlar", hatta "savunmaya karşı askerler", Yani olmayacak şeyler
İTU Enerji Enstitüsü Nükleer konusunda verdiği MSc ve PhD programları ile konuya ağırlığını koymuştur. Aynı şekilde Hacettepe Üniversitesi de nükleer konusunda çok ciddi akademik çalışmalar yapmaktadır. Öte yandan 1960-1990 arası Nükleer akademik geçmişi olan ODTÜ'nün Makina- Nükleer bölümünü 1990larda kapatıp, Sayın Rektörünün ağzından "Bu konu (Nükleer) gündemimizde değildir" demesi hüzün vericidir.
Nükleer bilim, Nükleer Teknoloji büyük oranda Makina mühendisliği konusudur. Yani bir anlamda Makina Mühendisleri meslek odası görev alanına girer. Biz mühendisler kafamızı kuma sokup bekleyemeyiz. Nükleer farkındalık bizim has işimizdir.
Ancak başkasının yaptığı nükleer santral ile nükleer teknoloji sahibi olamazsınız. Son 50 yıldır, yurdumuzda termik santral yapılıyor, başka ülkelerin mühendisleri tarafından yapılıyor, hala kendimize ait, tasarımını komple bizim yaptığımız bir termik santralimiz yok. Başkalarının yaptığı tasarımlar bize uymuyor, işletmede devamlı zorluklar çıkıyor, termik santraller hızla yaşlanıyor, çok çabuk kullanılmaz oluyor.
Nükleer konusunda insiyatifi ele almamız, yerel nükleer farkındalık politikaları geliştirmemiz gerekir. Şu anda yapılan kanun kapsamı Akkuyu Nükleer santrali ihalesine karşı olabiliriz, Sinop'ta yer seçimine karşı olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz.
Ancak nükleer konusu bir gerçektir, içinde bulunduğumuz coğrafyada ihtiyactır, biz istemesekte bu bir öğrenme sürecidir, bu süreçin dışında değil içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza, ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde üretmek zorundayız.
Sivil Toplum Örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu işe soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise ise bu işin ekmeğini yabancı şirketler yer. Kararları da o zaman ulusal kurumlar değil, yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir.
Taslak ta olsa bir yol haritası çizmemiz gerekir. Yukardaki (başlıktaki) link'te siyasi iradenin yayınladığı bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler üretmemiz gerekir.
Sivil Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, meslek Odalarının, ETKB TETAS ve TEAK ile birlikte nasil bir çalışma yapma potansiyelinin olduğunu, ASME tarafindan verilen akreditasyon ve eğitimler ile ilgili neler yapılabileceğinin, bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin doğrulanmasının ulusal bir kurum veya şirket tarafindan nasıl yapılabileceğinin tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz.
Sivil Toplum Örgütleri, nükleer enerjiye karşı olabilir. Üyeler tek tek karşı olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını engellemiyor. Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir, sadece kolaycılıktır.
Nükleer konusunda insiyatifi ele almamız, yerel nükleer farkındalık politikaları geliştirmemiz gerekir. Şu anda yapılan kanun kapsamı Akkuyu Nükleer santrali ihalesine karşı olabiliriz, Sinop'ta yer seçimine karşı olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz.
Ancak nükleer konusu bir gerçektir, içinde bulunduğumuz coğrafyada ihtiyactır, biz istemesekte bu bir öğrenme sürecidir, bu süreçin dışında değil içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza, ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde üretmek zorundayız.
Sivil Toplum Örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu işe soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise ise bu işin ekmeğini yabancı şirketler yer. Kararları da o zaman ulusal kurumlar değil, yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir.
Taslak ta olsa bir yol haritası çizmemiz gerekir. Yukardaki (başlıktaki) link'te siyasi iradenin yayınladığı bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler üretmemiz gerekir.
Sivil Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, meslek Odalarının, ETKB TETAS ve TEAK ile birlikte nasil bir çalışma yapma potansiyelinin olduğunu, ASME tarafindan verilen akreditasyon ve eğitimler ile ilgili neler yapılabileceğinin, bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin doğrulanmasının ulusal bir kurum veya şirket tarafindan nasıl yapılabileceğinin tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz.
Sivil Toplum Örgütleri, nükleer enerjiye karşı olabilir. Üyeler tek tek karşı olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını engellemiyor. Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir, sadece kolaycılıktır.
Biz istemesekte bile, veya biz olmadan da bu süreç devam ediyor, düzenleyici kuruluşların olduğu kadar, doğrulama ve sosyal sorumluluk anlamında diğer kurum ve kuruluşların da süreç içinde görev alması gerekiyor.
Şu anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak TAEK, dogrulama ve test gibi teknik isleri sorumluluğuna almayacak/ alamayacak ve bu yüzden sadece onay ve regulasyon makamı olarak görev yapmayı herhalde planlıyor.
Bu uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin yabancılar yarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler yabancılara bırakılmayacak derecede önemli hassas işlerdir. Gerekli eğitim yatırımları ve lobilerle bu işin önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir.
Türkiye halen 30 civarında çevre ülkelerindeki nükleer ünitenin tesiri/ olası etkisi alanındadır. Biz kursak ta kurmasakta zaten nükleer tehdit altındayız.
Konuyu yakından takip edip, bilimsel olarak doğrularla desteklenmiş görüşlerimizi paylaşmalıyız. Yapılan işlerden, ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz.
- Kullanılacak teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile çalışıyor ve atığı az, daha az soğutma suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü deneyimler var nasıl önlem alınmış, hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları değerlendirmeliyiz.
- Nükleer güvenlik; Avrupa Birliği bu konuda ortalama her ay bir direktif veya tebliğ yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı. Nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? net değil. Nükleer santral için karar aşamasındayız ama gerekli güvenlik mevzuatında nerdeyiz? net bilinmiyor. Yerel çevre halk nasıl korunacak? Santral işletilirken nasıl denetlenecek? , atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler ve gerekli denetimler ne olmalı?
- Yapılacak seçimlerin (gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse yer seçimi) siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir. Örneğin Rusya ile imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları var(!) bilelim.
Çalışma gurupları kurarak bu konuda bilgi olanları, bu alanda uluslararası deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan çıkan sonuçları kamu oyu ile paylaşmalı karar vericileri doğruya yönlendirmeliyiz.
Bir diğer konu "tedarik isleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve onay degil, işletme ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması gerek.
Şu anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak TAEK, dogrulama ve test gibi teknik isleri sorumluluğuna almayacak/ alamayacak ve bu yüzden sadece onay ve regulasyon makamı olarak görev yapmayı herhalde planlıyor.
Bu uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin yabancılar yarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler yabancılara bırakılmayacak derecede önemli hassas işlerdir. Gerekli eğitim yatırımları ve lobilerle bu işin önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir.
Türkiye halen 30 civarında çevre ülkelerindeki nükleer ünitenin tesiri/ olası etkisi alanındadır. Biz kursak ta kurmasakta zaten nükleer tehdit altındayız.
Konuyu yakından takip edip, bilimsel olarak doğrularla desteklenmiş görüşlerimizi paylaşmalıyız. Yapılan işlerden, ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz.
- Kullanılacak teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile çalışıyor ve atığı az, daha az soğutma suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü deneyimler var nasıl önlem alınmış, hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları değerlendirmeliyiz.
- Nükleer güvenlik; Avrupa Birliği bu konuda ortalama her ay bir direktif veya tebliğ yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı. Nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? net değil. Nükleer santral için karar aşamasındayız ama gerekli güvenlik mevzuatında nerdeyiz? net bilinmiyor. Yerel çevre halk nasıl korunacak? Santral işletilirken nasıl denetlenecek? , atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler ve gerekli denetimler ne olmalı?
- Yapılacak seçimlerin (gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse yer seçimi) siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir. Örneğin Rusya ile imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları var(!) bilelim.
Çalışma gurupları kurarak bu konuda bilgi olanları, bu alanda uluslararası deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan çıkan sonuçları kamu oyu ile paylaşmalı karar vericileri doğruya yönlendirmeliyiz.
Bir diğer konu "tedarik isleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve onay degil, işletme ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması gerek.
Görevli kurum Mühendis Meslek Odaları olabilir. Bu işleri biz yapmazsak 500 tane Rus/ Kore/ Alman mühendis bu işi yapar, bizim cebimizden çok paraya yapar, sonra da MMO, EMO, TMMOB bakar. Ben de "daha çok istihdam" diye boşuna yazmaya devam ederim. Nükleer Santral ölçütleri ve Nükleer farkındalık konularında Mühendis Meslek Odalarının, kamu niteliğinden faydalanmamız lazımdır. Değerlendirmenize ve görüşlerinize arz ederim. En derin saygılarımla
Haluk Direskeneli
Haluk Direskeneli
No comments:
Post a Comment