Friday, September 01, 2023

Refugees

How Will The Refugee Problem Be Solved? – OpEd Around 1,400 years ago, when 150 migrants migrated (Hijra), there were about 15,000 Ansar in Medina who hosted them. That was a proportion of about 1%. In today’s context, in Turkey with a population of 80 million, the estimated influx of over 17 million refugees has reached an enormous scale. Regrettably, at an alarming pace, we as a society seem to be progressing towards a fascism similar to pre-World War II Nazi Germany, a situation that even the current government appears unable to prevent. In the near future, we might witness Syrian and other Pakistani, Afghan, and African immigrants being assaulted by Turkish nationalist groups and businesses being looted. Of course, there will be consequences for these actions. During times when we are vulnerable, such as during earthquakes, floods oods, or accidents, we will observe refugee gangs engaging in looting, theft, and other criminal activities. It seems that refugees have little intention of learning Turkish or integrating into society. Instead, they aim to continue using their medieval cultures and local Arabic languages in the countries they’ve migrated to. Meanwhile, they rapidly multiply while making use of our better healthcare and social assistance systems. Their women are confined to homes, often appearing weak, passive, and submissive. When the first immigrants arrived in Germany five years ago, they were provided with opportunities for learning the German language and were given training to adapt to the German environment. Back then, I used to commute on the same bus with children and young refugee people who spoke better German than I did. Now, child refugees can speak impeccable German. Learning German as an adult is challenging, and it’s typically mastered during childhood, through kindergarten and primary school years. These refugees have integrated into German society, and most of them now exhibit behaviors consistent with German values, such as being diligent employees, working regularly, punctuality, keeping their word, and displaying ethics and honesty. Refugees accepted in Germany are often highly educated and belong to the upper echelons of society. The chances and intentions of refugees integrating into our society seem rather limited. Over the past decade, the political landscape has created an undesirable atmosphere, making it almost inevitable for society to react in some way. Unfortunately, there is no simple solution to this complex problem.

Tuesday, August 08, 2023

Soma Deniş

Soma Deniş Termik Santrali Soma Deniş kömürlerini kullanarak çağdaş bir termik santral kurmaya niyetli bir yerli yatırımcı olarak, mükemmelliği ve sürdürülebilirliği ön planda tutuyoruz. Bu hedefe ulaşmak için titizlikle test edilmiş ve verimli Soma-B no-5-6 buhar kazanlarını, her biri denenmiş etkileyici bir kapasite olan 165 MWe ile özenle seçiyoruz. Ancak hedeflerimiz bununla sınırlı değil; temel tasarımı büyük E/P ve FGD (Elektrostatik Filtre ve Gaz Yıkama) üniteleriyle, kömür susuzlaştırması için gelişmiş ön ısıtma üniteleriyle yükseltiyoruz. Böylece çevre uyumluluğunu ve enerji verimliliğini sağlamış oluyoruz. Sorumlu bir gelişme perspektifiyle, santrali madenin kuzeydoğusunda, dokunulmamış ve çorak bir hazine arazisine kurmayı tercih ediyoruz. Bu sayede doğal güzellikleri koruyor ve çevre ekosistemine olumsuz etkiyi en aza indirgiyoruz. Bu alanın su kaynağı olmamasına rağmen, yakındaki su rezervlerinden ham su taşıyacak kapsamlı bir boru hattı sistemi kuruyoruz. Ayrıca, çevre dostu atık yönetimine olan bağlılığımızı yansıtan modern bir kül barajı inşa etmeyi önceliklendiriyoruz. Mevcut durumu ele aldığımızda, önce kurulum bilgilerine bakalım, Soma Deniş Termik Santrali; 2 Ünite Santral Kapasitesi: 2x 255 MWe İlk Yüklenici Firma: Harbin Electric International (HEI) Ticari İşletmeye Alınma Tarihleri; 2019 Yatırım tutarı: 1,1 milyar ABD$ Kullanılan Ana Yakıt, Açık işletmede üretilen yerel linyit. 1500- 1600 kcal /kg LHV Linyit karakteristikleri: Kül %43, Nem %23, Kükürt % 1, Buhar kazanı tasarım parametreleri: FW CFB w/ EPS & FGD 565- 600 C, 177/190 bar, 714 ton/saat MCR Buhar türbini : Siemens SST5-5000 HM-N model Yıllık Ana Yakıt ihtiyacı: yaklaşık 4,000,000 ton Yıllık ortalama çalışma süresi 6000- 6500 saat Tasarım güzel, yeterli büyüklükte ESP ve FGD var. Finansman tamam. Kurulum süresi makul. Yeni santral ne yazık ki kuzeybatı ormanı içine, Türkpiyale ve Kayrakaltı köyleri arasına yapılmıştır ve kömür kaynağına uzak bir konumdadır. Bu durum maalesef uzun mesafe bantlı kömür taşıma sürecinde zorluklara duraklamalara neden olmuş ve maliyetli kamyonların kullanılmasını gerektirmiştir, genel verimliliği ve elektrik fiyatını olumsuz etkilemiştir. Bu sorunu düzeltmek için alternatif taşıma çözümleri araştırarak ve lojistikleri optimize ederek çözümler aramalıyız. Soma Deniş kömürünün çok yüksek kül ve bol miktarda su içeriğiyle uyumsuz CFB tasarımı, fueloil yakıtına olan istenmeyen aşırı kullanıma ve gereksiz bağımlılığa neden olmuştur. Bu zorluğu azaltmak ve genel santral performansını artırmak için yenilikçi teknolojiler ve yakıt karışım seçeneklerini araştırmayı hedefliyoruz. Islak Deniş kömüründe susuzlaştırma yapmaz isek, kömür yanma odasına yazın çamur, kışın buz olarak girer, düzgün yanma olmaz, çok miktarda fueloil beslemek gerekir. Kömürlü bir termik santralde devamlı azami yükte %100 kömür yakılır. Eksik bir kömür ön ısıtma (susuzlaştırma) ünitesi ile karşı karşıya kaldığımızda, yakıtın daha verimli yanmasını sağlamak, fueloil kullanımını azaltmak ve emisyonları azaltmak için susuzlaştırma ünitesinin acil olarak inşasına öncelik vermek gerekir. Aynı zamanda, santral operasyonlarını etkili bir şekilde geliştirmek için tecrübeli yerli ve uluslararası uzmanlardan tavsiyeler alarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Soma’da operasyonel zorluklarla yüzleşerek, hem deneyimli profesyonellerin hem de gelecek vaat eden genç yerli mühendislerin uzmanlıklarını kullanarak sorunları çözmek için harekete geçiyoruz. Birlikte, sürekli gelişme ve sorun çözme yolculuğuna çıkıyor, santralin tam potansiyelinde çalışmasını sağlıyoruz. Bu zorlukların ışığında, kapasite mekanizması mali desteği ve fueloil eklemesi konularında kapsamlı bir değerlendirme yapıyor, operasyonel ihtiyaçlar ile çevresel sorumluluk arasında denge kurmayı hedefliyoruz. Geçmişten günümüze Türkiye, kömür teknolojisi alanında yabancı ülkelerden teknik destek ve yatırımlarla ilerlemiştir. Ancak yurdumuzun kömürleri çok özeldir, hiç bir ülkenin kömürüne benzemez. Kendi kömürümüze ait kömürlerin özelliklerini ve kullanım bilgilerini deneyimini sadece bizler bilebiliriz. Elbette ülkeler arasındaki teknolojik ve endüstriyel gelişimler farklılık gösterebilir. Bazı ülkeler kömür teknolojilerine daha erken yatırım yapmış ve gelişmişken, diğerleri bu alanda daha az deneyim sahibi olabilir. Bütün dünyada teknolojik gelişmeler sürekli olarak devam etmekte ve her ülke kendi özgün çalışmalarıyla kendi teknolojik yeteneklerini geliştirebilir. Türkiye de kendi kömür teknolojilerini geliştirmek ve yerli uzmanları yetiştirmek için çalışmalar yapabilir. Bu süreç, araştırma ve geliştirme faaliyetleri, üniversitelerin katkıları, özel sektörün çabası ve kamu yatırımları ile desteklenebilir. Diğer ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bakarak değil, kendi potansiyelimizi değerlendirerek ve doğru stratejileri belirleyerek ilerleyebiliriz. Bu şekilde, kömür teknolojileri alanında kendi uzmanlarımızı yetiştirerek, teknolojik bağımsızlığımızı artırabiliriz. Ankara, 8- Ağustos 2023

EPDK

EPDK ne iş yapar? Enerji Piyasaları Denetleme Kurulu (EPDK), 2001 yılından itibaren Türkiye'deki enerji sektörünün düzenleyici ve denetleyici kurumu olarak faaliyet göstermektedir. Elektrik, doğal gaz, LPG, petrol ve yenilenebilir gibi enerji piyasalarının düzenlenmesi ve denetlenmesi görevlerini yürüten EPDK, enerji kaynaklarının yüksek kalitede, ekonomik ve çevre dostu bir şekilde tüketicilere ulaşmasını sağlama hedefini güder. EPDK, enerji üretim ve dağıtım şirketlerinden alınan lisans ücretleri ile finanse edilir. Örneğin, 2018 yılında EPDK, Türkiye'nin önde gelen doğal gaz dağıtım şirketlerinden biri olan BOTAŞ'tan önemli bir lisans ücreti almıştır. Bu ücretler genellikle enerji fiyatlarına dahil edilerek tüketicilere yansıtılır. Kurum ayrıca, enerji piyasalarını düzenleyici yönetmeliklerin oluşturulması konusunda çok geniş bir hukuk ekibine sahiptir. Ancak EPDK'nın bu yapı ve işleyişi zaman zaman eleştirilere maruz kalmıştır. 2016 yılında benzer işlevleri yerine getiren İngiltere'deki Ofgem (Office of Gas and Electricity Markets) kurumunun daha küçük ve daha az karmaşık bir yapıda etkin şekilde çalıştığı belirtilmiştir. Ayrıca, EPDK yönetim kurulunun çoğunlukla hukukçulardan oluşması ve mühendis sayısının az olması, teknik konuların ele alınması ve denetlenmesi noktasında eksiklikler olduğuna dair eleştirilere yol açmıştır. EPDK, görevli olduğu lisanslama denetleme işlerini yapabilmek için üretici firmalardan ciddi lisans ücreti almaktadır. EPDK, lisans ücreti uygulamaları için çok geniş ve tecrübeli bir hukuki kadroya sahiptir. Lisans ücretleri, üretici firmaların elektrik fiyatları üzerinden tüketiciye yansıtılır. EPDK, aldığı lisans paralarını enerji piyasalarını düzenlemek ve denetlemek amacıyla harcar. EPDK'nın bütçesi ve harcamaları Maliye bakanlığı tarafından onaylanır ve denetlenir. Sayıştay ve TBMM de kurumun harcamalarını denetleme yetkisine sahiptir. EPDK, personel maaşları ve ofis masrafları gibi giderlerini karşıladıktan sonra kalan parayı hazineye aktarır. Bu şekilde EPDK'nın gelirleri ve harcamaları kontrol altında tutulur ve bütçe disiplini sağlanır. Hazineye para aktarmamak için olmadık harcamalara girmek, yasa ve düzenlemeler gereği mümkün değildir ve kurumun etik ilkelere uygun hareket etmesi beklenir. Bu gözlemler ve eleştiriler, EPDK'nın yapısal bir dönüşüme ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Kurumun daha etkili ve verimli bir yapıya kavuşması, işbirliği süreçlerinin iyileştirilmesi ve teknik konularda daha fazla yetkinlik kazanması için gerekli düzenlemelerin yapılması, EPDK'nın daha etkin bir denetleyici kurum olmasına yardımcı olabilir. Ankara 6- Ağustos 2023 —-

Friday, July 28, 2023

Akbelen

Akbelen ormanlarında 740 dönüm arazide yerel köylü insanların itirazına direnişine rağmen jandarma korumasında orman idaresi güzelim ağaçları kesiyor, hafta başından beri yaklaşık 20 bin güzel ağaç kesildi. Arazi altındaki kömür eski yaşlı kullanım süresi bitmiş nerdeyse 40 yıllık hurda Yeniköy ve zaten çevre normlarına uyumsuzluktan sabıkalı 30-yıllık Kemerköy santrallerine açık alanda kömür besleyecek. Santrallerin FGD ve ESP yatırımları özelleştirme öncesinde ve sonrasında yapıldı, 2014 yılında özelleştirme sırasında maden sahasında zaten az kömür rezervi kaldığı biliniyordu, santrallerin açık maden sahası rezervleri bittiğinde, daha pahalı olan kapalı yeraltı madenciliğine geçmesi gerekiyordu. Aslında çok geniş alanda kömür üretim ruhsatları var, nedense üretim çok Pahalı geldi, devleti orman idaresini jandarmayı arkalarına aldılar, Akbelen ormanlarında ağaç kesimi başladı. Yeniköy santrali 1986 yılında işletmeye alınmış.  tasarımı problemli zor çalışan, nerdeyse 40-yıllık hurda bir santral, kapatılıp hurda olarak satılması gerekirken özelleştirmeye alındı, satan ve alan şirketler, santrallerin çok yaşlı ve hurda durumlarını biliyordu, deniz kıyısındaki Kemerköy zaten kömür sahasından çok uzak, her iki santralde üretilen elektrik pahalı geldi kapasite mekanizması desteği  verildi, çevre rehabilitasyonlarından  muaf tutuldu, göstermelik ağaçlandırmalar yapıldı, randımanı düşük kabul edilebilir sektör rakamların altında, herşey yanlış yapıldı, yanlışlar yapılmaya devam ediliyor, bu hurda santraller ekonomik ömürlerini doldurdular, çalışabilecekleri kadar çalışacaklar, çevreyi doğayı kirlettikleri ile kalacaklar, sonra yerlerini yenilenebilir, depolamalı rüzgar güneş hidro santrallere bırakacaklar. Çevre insanlarını bu derece rahatsızlık vermelerinin onlara, halkla ilişkiler, finans fonlarının kaıynaklarının kapanması ve olumsuz imaj dönüşümü olacak.

Saturday, July 22, 2023

Suriye 1994

Suriye'de bir Sipariş Alma Süreci, 1994 1994 yılında, Amerikan-Türk ortak girişim şirketinin İngiliz vatandaşı ve genel müdürü Jeff Green ile beşinci kez Şam'a, Suriye'nin başkentine gittim. Suriye devletine ait petrol rafinerileri yeni bir su borulu buhar kazanına ihtiyaç duyuyordu. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri Suriye'ye ambargo koymuşken, Kanada böyle bir yaptırımda bulunmamıştı. Aynı şirketin Kanada şubesinden teklif gelmişti. Biz de onlar adına teklifi Ankara'da hazırladık ve sanki Kanada şirketinin bir parçasıymışız gibi çalıştık. Birimiz İngiliz, diğerimiz (ben) Türk vatandaşıydık, ancak bu önemli değildi, çünkü teklif Kanada şirketi adına sunuluyordu. Sözleşmeyi aldığımızda, her şeyi, tasarımı ve imalatı Ankara'da biz yapacaktık. Kanada bu aracılık işinden 50.000 dolar alacaktı. Aynı zamanda Suriyeli-Ermeni temsilcimiz George Seropian'a da atalarının Türkiye'nin Marash vilayetinden kaçtığı 1915 yılında 25.000 dolar verecektik. Son teklif fiyatı 1.7 milyon dolardı. Su borulu buhar kazanının buhar kapasitesi 55 ton/saat, 20 bar basınçta idi. Daha önce benzer projeler gerçekleştirmiştik, bu yüzden temel ve detay tasarımlar hazırdı ve teklifimiz kolaydı. Önceki ziyaretimizde teklifi sunduktan sonra Almanya, Fransa ve Çinli rakiplerimiz oldu. Kalite eksikliği nedeniyle Çinli firma diskalifiye oldu ve en kısa teslim süresini ve en düşük fiyatı sunan tek biz kaldık. Değerlendirme komitesinden bir üye ihale şartnamesindeki bir maddeyi gündeme getirdi ve işletme ve bakım kataloglarını istedi. Bu kataloglar iş bitiminde malın tesliminde son kullanıcı müşteri personeli için özel olarak hazırlanır ve işin sözleşme sürecinde başta verilmez. Bu işletme ve bakım katalogunu nasıl temin edeceğimizi bilmiyorduk ve ertesi gün iş saatleri içinde teslim etmemiz gerekiyordu. Şam'daki Suriye temsilcimizin ofisine döndük ancak iş saatleri geçmiş ve Suriyeli sekreter hanım evine gitmişti. Kanada ofisimizle 7 saatlik bir zaman farkı vardı ve orada henüz sabah olduğu için hala çalışıyorlardı. Ne yazık ki, telefon imkanımız yoktu. Suriye istihbaratı bizi dinliyordu ve telefon bağlantılarını kasıtlı olarak geciktiriyordu. İnternet erişimi de o zamanlar yoktu. Kanada ofisine kısa bir faks çektik ve benzer bir işin işletme ve bakım el kitabının önemli sayfalarını bize göndermelerini istedik. Gelen faks önce Suriye istihbaratına ulaşıyor ve onların onaylaması durumunda bize iletiliyordu. Gece yarısında faks makinesi çalışmaya başladı ve Kanada merkezden bize işletme ve bakım el kitabının sayfaları gelmeye başladı. Metin yaklaşık 20 sayfa uzunluğundaydı ve oldukça zor okunuyordu. Jeff ve ben bilgisayarın başında nöbetleşe oturduk. Fakstan gelen metni yeniden yazdık, Suriye için özel bilgiler ekledik, kazanı tekrar anlattık ve diğer belgelerden eksik olan kısımları kopyalayıp yapıştırdık. Yazım ve ifade hatalarını düzelttik. Şafak vaktine kadar yaklaşık 100 sayfa yeni işletme ve bakım kataloğunu tamamladık. Resimler ekledik, kağıda bastık, fotokopiyle çoğalttık ve kitap haline getirmek için spiral sırt taktık. Sabah saat 10'da on takım işletme ve bakım el kitabı hazırdı. Suriyeli temsilcimize, umutsuz bir şekilde ofise gelen, bu el kitaplarını sunduk. Büyük bir sevinçle devlet şirketinin ofisine gitti ve el kitaplarını sundu. Ertesi gün sözleşmeyi imzaladık. Malı yerel (Türkiye) pazardan daha yüksek fiyatla sattık ve bir yıldan kısa sürede üretimini tamamladık, Mersin'den Lattakia limanına sevkiyatını gerçekleştirdik. Rafineride montaj için ekstra bir ücret talep ettik ve iyi bir gelir elde ettik. Ne yazık ki, Suriye'nin kuzeydoğu köşesinde bulunan rafineri şu anda harabeye dönmüş durumda. Hükümet güçlerinin elinden çıkmış ve şu an kimin kontrolünde olduğunu bilmiyoruz. Suriye'de eğitimli insanlar kalmamış, hepsi ülkeden kaçmış. Bir zamanlar canlı olan piyasa artık bize açık değil ve onun iyileşmesi için on yıllar geçebilir. İş dünyası olarak, bölgede barış olduğunda mal ve hizmet satabilir, iş ve yatırım sağlayabilir ve para kazanabiliriz. Savaşlarda sadece silah tüccarları para kazanır. Savaş tüccarları, silah üreticileri, bu coğrafyada yaşamazlar. Savaş sadece onlara yarar. En iyi ve en gelişmiş şirketler savaşlardan kazanç elde eder. Bölgemizde savaşa karışan insanlar birbirine zarar verir ve acı çeker. Savaşlarda kazanan yoktur; tüm tarafların tüm kaynaklarını emer. Savaşlardan kaçınmak istiyorsanız, her zaman caydırıcı bir güçle savaşa hazır olmalısınız. Altay yeni nesil savaş tanklarını seri üretime geçirmeliyiz. F16 savaş uçaklarından daha iyi uçaklar yapmalıyız. İnsansız hava araçları, İHA'lar, SİHA'lar ve Patriot ve S-400 hava savunma sistemlerinden daha iyi füzeler üretmeliyiz. Savaş ortamında insan kaynaklarını etkili bir şekilde yönetebilmek için askeri komuta ekiplerimizi en iyi şekilde eğitmeli ve sürekli olarak eğitmeliyiz. Zorlu coğrafyamızda hayatta kalmak için tüm bunları yapmak ve daha fazlasını yapmak zorundayız. Suriye siparişi sürecinde beş kez Şam'a seyahat ettik. Suriyeli temsilcimiz George Seropian bizi boş zamanlarımızda Hama ve Homs arasındaki bölgede, annesinin erkek kardeşinin üzüm bağları olan dayısının bağlarına götürdü. Damlama sulama yöntemiyle modern tarım yapılan bağları ziyaret ettik ve harika kırmızı ve beyaz şaraplarını tadım yaptık. Son ziyaretimde Seropan'ın annesi Maria (Mariam, Mary, Meryem) Ana bizi akşam yemeğine davet etti. İki yardımcısıyla muhteşem bir yemek masası hazırlamıştı ve biz de onların bağlarında ürettikleri şarapları tadarak harika bir yemek yedik. Maria Ana, 1910'larda Marash'ta öğrendiği ve hiç unutmadığı kibar ve eğitimli Türkçesiyle çocukluk anılarını ve güzel eski günleri anlattı. Okulda öğrendiğimiz ancak artık günlük hayatta kullanmadığımız kelimeler ile konuştu. Onun güzel Türkçesini saatlerce hayranlıkla dinledim. Şimdi, Mary Ana'nın muhtemelen hayatta olmadığını düşünüyorum, toprağı bol olsun. Datça, 22 Temmuz 2023

Thursday, July 20, 2023

Datça

Datça’da elektrik kesintisi Elektrik kesintisi Datça yarımadasında 16 Temmuz 2023 gecesi saat 22 civarında başladı. Ertesi sabah elektrikler geldi. Öğleden sonra tekrar gitti. Elektrik kesintileri hergün devam ediyor. Durumun ne olduğunu sosyal medya hesaplarından takip ettik, soğuk havalandırma depolama koruma isteyen mallar bozulduğu için büyük önemli marketler kapandı, etler balıklar tavuklar süt ürünleri bozuldu, lokantaların yemekleri yenmez oldu, otellerdeki müşteriler hesaplarını kapatıp memleketlerine döndüler, oteller boşaldı, evlerde yemekler bozuldu, elektrikli cihazlar zarar gördü, su pompaları çalışmadı, sular kesildi, internet, telefon, pos cihazları çalışmadı, hayat durdu, ekonomi durdu. Datça yarımadasında termik santral yok, ama çok sayıda rüzgar ve güneş enerjisi üretimi var. Yazlıkçıların geldiği ve nüfusun çok arttığı Temmuz Ağustos ayları dışında üretilen elektrik tüketime yetiyor. Dares Res 41,6 Mwe, Datça Fernas 12,5 Mwe elektrik üretiyorlar. Bu üretim kapasitesi Datça yarımadası için yeterli, ancak dağıtımda trafoların güçlendirilmesi, klima soğutucularının iyileştirilmesi yenilenmesi kontrolü şart. İlerde Datça yarımadasında “depolamalı Res ve Ges” yatırımları yapılmasını bekliyoruz. Depolamalı enerji sistemleri sayesinde enerji talebine daha rahat cevap verebileceğiz. Ancak dağıtımda olan aksaklıklar, trafo kapasitesinin yetersizliği yeni iyileştirme yatırımlar yaparak çözümlenebilecek. Datça rüzgar enerjisi yatırımları yanında küçük kapasiteli ev sera kullanımı için çatı üstü güneş enerjisi sistem uygulamaları var. Çoğu tatilci, yazlıkçı sıcak su ihtiyacını basit güneş sistemleri ile karşılıyor, bu sayede doğrudan elektrik kullanımında tasarruf sağlanıyor. Datça’da yaz aylarında 40C yi geçen hava sıcaklığında ev işyeri market klimaları kesintisiz çalıştırınca dağıtım trafoları aşırı yükleniyor, arıza veriyor, umarım mevcut trafolarda gerekli yenileme iyileştirme yatırımları çok zaman geçmeden yapılır. İklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası için iklim politikaları hayati öneme sahiptir. Bu politikalar çevresel faydaların yanı sıra önemli finansal riskleri beraberinde getirebilir. Yenilenebilir enerji yatırımlarının riskleri, iklim politikalarının finansal risklerini öne çıkarıyor. İklim politikalarının yarattığı bir diğer önemli finansal risk "atıl varlıklar" olgusudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde son yıllarda çok sayıda kömür şirketi iflas etmiştir. Bizde kömür şirketleri iflas etmiyor, onların ayakta çalışır tutulabilmesi için teşvikler destek kapasite mekanizmaları var. Bu, iklim politikaları ve temiz enerjiye geçişin neden olduğu talep azalması ve artan çevresel uyumluluk maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, fosil yakıtlara dayalı endüstrilerin ve bu endüstrilere yatırım yapanların, düşük karbon ekonomisine geçişin potansiyel finansal riskleriyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. İklim politikalarının, yerel topluluklara ve çalışanlara olumsuz etkileri olabilir. Örneğin, fosil yakıt endüstrilerinde faaliyet gösteren yerel topluluklar, enerji geçişinden kaynaklanan iş kayıpları ve ekonomik belirsizliklerle karşı karşıya kalabilirler. İklim politikalarının sosyal etkilerini dikkate almak, politika yapıcıların, yerel toplulukları ve çalışanları olumsuz etkilerden korumak için önlemler alması gerektiği anlamına gelir. Yenilenebilir enerji sektörlerinde yeni iş olanaklarının yaratılması, işçilerin yeniden eğitilmesi ve toplulukların ekonomik geçiş sürecini yönetmelerine yardımcı olacak destek programları, bu konuda etkili stratejiler olabilir. Piyasa oynaklığından politika belirsizliğine, sosyal etkilerden atıl varlıklara kadar bir dizi faktör, iklim politikalarının ve finansal risklerin kesişme noktalarını oluşturur. Bu risklerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesi, işletmelerin ve ekonomilerin sürdürülebilir bir geleceği desteklerken finansal sağlamlığını korumak için hayati öneme sahiptir. Datça örneği bize yeni yenilenebilir enerji politikalarının uygulanması yönetilmesi konusunda ciddi dersler veriyor. Olay ciddi ele alınmazsa yöre ekonomisi çok etkilenir zarar görür, Ekonomi gelişimi bir bütündür, içinde tarım sanayi turizm sektörleri hepsini kapsar, elektrik olmadığı zaman hepsi etkilenir. Datça 20- Temmuz 2023

Sunday, July 16, 2023

Investment risks

İklim Politikalarının Finansal Riskleri: Gerçek Dünya Örnekleri – Analiz İklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası için iklim politikaları hayati öneme sahiptir. Bu politikalar çevresel faydaların yanı sıra önemli finansal riskleri beraberinde getirebilir. Bu yazıda, finansal riskleri ve bu risklerle baş etmek için gerekli stratejileri örneklerle açıklıyoruz. Yenilenebilir enerji yatırımlarının riskleri, iklim politikalarının finansal risklerini öne çıkarıyor. İspanya'nın 2000'li yılların başlarında güneş enerjisine yaptığı büyük yatırımları ele alalım. Hükümet, bu enerji kaynağının gelişimini desteklemek amacıyla cömert fiyat garantileri sunmuştu. Bu, birçok yatırımcının ve proje geliştiricisinin güneş enerjisi projelerine büyük ölçekli yatırımlar yapmasını teşvik etti. Ancak, ekonomik krizle birlikte İspanya, bu destekleri önemli ölçüde azalttı ve sonuç olarak birçok güneş enerjisi projesi finansal zorluklar yaşadı. İklim politikalarının yarattığı bir diğer önemli finansal risk "atıl varlıklar" olgusudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde son yıllarda çok sayıda kömür şirketi iflas etmiştir. Bu, iklim politikaları ve temiz enerjiye geçişin neden olduğu talep azalması ve artan çevresel uyumluluk maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, fosil yakıtlara dayalı endüstrilerin ve bu endüstrilere yatırım yapanların, düşük karbon ekonomisine geçişin potansiyel finansal riskleriyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. ABD, iklim politikalarının değişen siyasi önceliklere nasıl tepki verdiğinin ve bu durumun finansal riskleri nasıl etkilediğinin bir örneğidir. Son yıllarda, ABD'nin iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji politikaları, farklı yönetimlerin önceliklerine göre büyük değişiklikler gösterdi. Bu durum, yatırımcılar ve işletmeler için belirsizlik yarattı ve belirli dönemlerde yenilenebilir enerji sektörünün büyümesini engelledi. Karbon piyasaları ve emisyon hakları fiyatlandırması, iklim politikalarının bir diğer önemli finansal etkisidir. Avrupa Birliği'nin Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS), emisyon hakkı fiyatlarındaki dalgalanmaların yatırımcıları ve işletmeleri nasıl etkileyebileceğinin somut bir örneğini sunmaktadır. Karbon fiyatlarındaki bu tür dalgalanmalar, özellikle yoğun karbon emisyonlarına sahip işletmeler için büyük finansal riskler oluşturabilir. İklim politikalarının finansal risklerini azaltmak ve bu risklerle etkin bir şekilde başa çıkmak, tüm paydaşlar arasında işbirliği ve sağlam risk yönetimi stratejilerini gerektirir. İspanya ve ABD örneklerinden çıkarılabilecek dersler, politika belirsizliklerinin ve pazar oynaklıklarının potansiyel finansal etkilerini ve bunları nasıl yöneteceğimizi anlamamıza yardımcı olur.  Bunun yanında, emisyon konusunda aşırı yatırım yapma riski de vardır. Örneğin, bir işletme, öngörülen emisyon hedeflerine ulaşmak için aşırı miktarda emisyon tahsisatı satın alabilir. Ancak, eğer politika çerçevesi değişir ve emisyon hedefleri daha az katı hale gelirse, bu tahsisatlar değerini kaybedebilir. Bu tür bir durumda, işletme önemli mali kayıplar yaşayabilir ve sermayesinin bir kısmını kaybedebilir. Karbon fiyatlandırma ve emisyon tahsisatlarıyla ilgili bu tür belirsizlikler, işletmelerin finansal risklerini artırabilir ve iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, yatırımcılar ve işletmeler, gelecekteki emisyon hedeflerine ulaşmak için gereken kaynakları tahmin etmekte zorlanabilirler. Bu belirsizlik, bu hedeflere ulaşmak için gereken finansmanı ve kaynakları sağlamada gecikmelere yol açabilir. Sosyal Etkiler: Yerel Toplulukların ve Çalışanların Etkilenmesi İklim politikalarının, yerel topluluklara ve çalışanlara olumsuz etkileri olabilir. Örneğin, fosil yakıt endüstrilerinde faaliyet gösteren yerel topluluklar, enerji geçişinden kaynaklanan iş kayıpları ve ekonomik belirsizliklerle karşı karşıya kalabilirler. Kanada'nın Alberta bölgesini ele alalım. Alberta, Kanada'nın petrol ve doğal gaz üretim merkezi olmuştur ve bu sektörler, bölgenin ekonomisi ve iş olanakları için hayati öneme sahiptir. Ancak, son yıllarda, Kanada'nın iklim hedeflerine ulaşma çabaları nedeniyle fosil yakıt endüstrisinde faaliyetlerin azaltılması ve yenilenebilir enerjiye geçiş söz konusu olmuştur. Bu geçiş, Kanada Alberta'daki işçiler ve yerel topluluklar için belirsizlikler yaratmaktadır. İş kayıpları ve ekonomik daralma, yerel ekonomilerin ve toplulukların refahını tehdit edebilir. Bu belirsizlikler, bölgedeki işletmelerin finansal sağlığını ve istikrarını da olumsuz yönde etkileyebilir. İklim politikalarının sosyal etkilerini dikkate almak, politika yapıcıların, yerel toplulukları ve çalışanları olumsuz etkilerden korumak için önlemler alması gerektiği anlamına gelir. Yenilenebilir enerji sektörlerinde yeni iş olanaklarının yaratılması, işçilerin yeniden eğitilmesi ve toplulukların ekonomik geçiş sürecini yönetmelerine yardımcı olacak destek programları, bu konuda etkili stratejiler olabilir. Sonuç olarak, iklim politikaları ve finansal riskler arasındaki ilişki karmaşıktır ve birçok faktörün dikkate alınmasını gerektirir. İklim politikalarının, iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadele etmek ve düşük karbonlu bir geleceğe geçiş yapmak için kritik öneme sahip olduğu açıktır. Ancak, bu politikaların, çeşitli finansal riskleri ve belirsizlikleri de beraberinde getirdiğini göz ardı etmemek önemlidir. Piyasa oynaklığından politika belirsizliğine, sosyal etkilerden atıl varlıklara kadar bir dizi faktör, iklim politikalarının ve finansal risklerin kesişme noktalarını oluşturur. Bu risklerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesi, işletmelerin ve ekonomilerin sürdürülebilir bir geleceği desteklerken finansal sağlamlığını korumak için hayati öneme sahiptir. Risk Yönetimi: Adaptasyon ve Direnç Bu finansal risklerin yönetilmesi, işletmeler ve yatırımcılar için yeni adaptasyon ve direnç stratejileri gerektirir. İklim politikalarının getirdiği finansal riskleri anlamak ve bunlara yanıt vermek, işletmelerin ve yatırımcıların stratejik planlamasının önemli bir parçası olmalıdır. Bu süreç, öncelikle işletmelerin ve yatırımcıların, iklim politikalarının getirebileceği riskleri ve belirsizlikleri anlamasını gerektirir. İşletmeler, politika değişikliklerinin, teknolojik gelişmelerin ve pazar dinamiklerinin iş modelleri ve yatırımları üzerinde nasıl bir etkisi olabileceğini değerlendirebilir. Bu değerlendirme, işletmelerin iklim politikalarına uyum sağlama ve bu politikalardan kaynaklanan riskleri yönetme yeteneklerini geliştirebilir. Ayrıca, işletmeler ve yatırımcılar, iklim risklerine dayanıklı finansal stratejiler geliştirebilir. Bu stratejiler, karbon yoğun varlıklardan daha düşük karbonlu yatırımlara doğru bir geçişi ve yeşil teknolojiler ve yenilenebilir enerji sektörlerine yatırım yapmayı içerebilir. Örneğin, bir işletme, enerji verimliliğini artırmaya, karbon ayak izini azaltmaya ve yeşil enerji teknolojilerine yatırım yapmaya yönelik stratejiler geliştirebilir. Bu tür stratejiler, işletmenin iklim politikalarına uyum sağlama yeteneğini artırabilir ve finansal riskleri azaltabilir. Aynı şekilde, yatırımcılar da, iklim risklerine dayanıklı yatırım portföyleri oluşturabilirler. Bu, karbon yoğun sektörlerden uzak durmayı ve yerine düşük karbonlu ve yeşil yatırımlara yönelmeyi içerebilir. Sonuç olarak, iklim politikalarının ve finansal risklerin kesişme noktalarını anlamak, işletmeler ve yatırımcılar için hayati önem taşımaktadır. İklim değişikliği ile mücadele çabaları, hem işletmeler hem de yatırımcılar için finansal riskleri artırabilir. Ancak, bu risklerin yönetilmesi ve bu risklere uyum sağlanması, iklim değişikliğine karşı daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmanın önemli bir parçasıdır. Datça 16- Temmuz 2023

Tuesday, July 04, 2023

Yurtdışında

Yurtdışında Bir Kariyerin Artıları ve Eksileri Yurtdışına taşınmak orda çalışmak sadece özel hayatınız üzerinde değil, profesyonel hayatınız üzerinde de olumlu olumsuz büyük bir etkiye sahiptir. Başka bir ülkede geçimini sağlamak, uluslararası bir kariyerin ve buna uygun bir sosyal bağlantı ağın başlangıcı olabilir, ancak ister istemez bazı olumsuz yanları da olabilir. Yurtdışında yaşamaya ve çalışmaya karar verirken akılda tutulması gereken artılar ve eksiler vardır. Yazarınız aralıklı olarak çeşitli ülkelerde yabancı olarak çalıştı. Houston Texas Amerika ortam olarak çok sıcaktır, orda kış yoktur, ilkbahar ve sonbahar kısadır, yaşam kolaydır, hayat kazanca kıyasla ucuzdur. İnsanlar sizi kolayca sosyal ortamlarına alırlar, zaten herkes yabancıdır. Kazakistan Tengiz petrol sahası şantiyesinde herkes dünyanın bir köşesinden gelmiş, konuşulan ingilizce her aksandan olabilir. Şaka yapmamak, düz mantık net anlaşılır basit konuşmak gerekir. Sağlık konuları problem olabilir, diş dolgunuz düştüğünde, gözlüğünüz kırıldığında, soğuk algınlığı kaptığınızda ciddi tedavi sorunları yaşarsınız. Londra’nın dışında İngiltere’nin herhangi bir şehrinde kalıyorsanız ciddi ingilizce aksan anlama zorluğu yaşarsınız. İngiliz banyosu, kışın ısınma imkanı, yemek düzeni, saati, mutfağı alıştığınız ortalama standarttan çok farklıdır. En güzel çay demlerler, onu berbat etmek için içine süt katarlar. Soldan çalışan trafik başlı başına zordur, alışmak zaman alır. TV komedi show programlarında konuşulan aksanı anlamak kolay değildir. İngiliz toplumu kendinden olmayanı dışlayıcı alaycı tavir alır. Rus insanı iyimser yardımsever sıcak kanlıdır, ancak sosyal ortamda yüksek alkol oranlı votka kutlamalarına bizim yetişmemiz uymamız alışmamız zordur. Dış ortamın çok soğuk olması ayrı bir dezavantajdır, Rus işçisi ile programlı dikkatli düzenli çalışmak çaba ister. Alman ortamı kültürel olarak zengindir, Almanca sonradan öğrenilmez, her zaman yabancı olduğunuz bellidir. Onlarla Almanca dışında bir dil ile ingilizce iletişim kurmak size eşitlik sağlar. Programlı, düzgün, dakik çalışırlar, espri anlayışları zayıftır, şaka yapmazlar, şaka anlamazlar. Araplar ile çalışmak çok zordur, iyi para alırsınız, ama kendinizden sağlığınızdan çok verirsiniz. Dış ortamın çok sıcak ve kuru olması, sosyal hayatın kısıtlı olması, kadınlara olan tavırları, içki kısıtlamaları eğer aynı görüşlere sahip değilseniz size sıkıntı verebilir. Yurtdışında çalışmanın iyi ve kötü taraflarını sıralayalım. İyi: Yurdışında Küresel Pazar Yerininizi Deneyimlersiniz E-ticaret ve uluslararası ticaretin günümüz iş dünyasında bu kadar büyük bir rol oynamasıyla, başka bir ülkeye taşınmak, ülke potansiyellerini birleştirmenize ve küresel pazarı başka bir perspektiften görmenize yardımcı olabilir. Buraya taşınmaya karar verirseniz, gideceğiniz ülkede mutlaka kendi işimizde "uzman" olacaksınız ve bu da işte fark edilmenize yardımcı olacaktır. Ayrıca profesyonel ağınızı önemli ölçüde genişletecek ve yanıtını bilmeseniz bile bilecek biriyle iletişime geçebileceğinizden emin olacaksınız. Kötü: Kesilen Kariyer İlerlemesi vardır "Gözden ırak, akıldan ırak", gurbetçiler için fazlasıyla tanıdık gelen bir ifade olabilir. Aynı şirkette kalsanız bile, her gün merkez ofiste görünür olmamak veya farklı bir saat diliminde çalışmak, iyi izlenimlerin kaybolması ve artık terfi için ilk sırada olmadığınız anlamına gelebilir. Yabancı bir ülkede, yerel deneyim eksikliği veya sınırlı dil becerileri, profesyonel olarak geri adım atmış gibi hissedebileceğiniz daha küçük bir pozisyon almanız gerektiği anlamına gelebilir. İyi : Kültürler Arası İletişim gelişir İş dünyasında farklı bir dilde veya hatta farklı bir kültürün parçası olarak gezinmek zorunda kalmak sizi daha iyi bir iletişimci yapacaktır. Hızlı bir şekilde bir e-posta yazmak veya bir toplantıda yanıt vermek yerine, yurtdışında çalışmak, bir e-postanın veya konuşmanın farklı şekillerde yorumlanabileceğinin daha fazla farkına varmanızı sağlayarak bu beyin-ağız filtresini geliştirir. Sonunda nerede çalışırsanız çalışın, harika iletişim becerileriniz olacaktır. Kötü: Yabancı Dilde Ofis Politikaları zordur Verimli bir çalışma ortamı için iş arkadaşlarıyla iyi geçinmek önemlidir. Ancak iş yerindeki kültürel nüanslar ve iletişim kurma yolları ülkeler arasında önemli ölçüde farklılık gösterebilir; Almanya ve Finlandiya gibi bazı ülkelerde doğrudan iletişime değer verilirken, Çin gibi bazı ülkelerde ticari işlemlerin merkezine "görüntü" koruma kavramı konur. Bu kültürel farklılıklar arasında gezinmek - potansiyel olarak başka bir dilde - ofiste bir günü oldukça stresli hale getirebilir. İyi Gelirinizi Çeşitlendirin, Artırın Politik olarak bundan sonra ne olacağını tahmin etmenin zor olduğu bir zamanda, farklı bir para biriminde gelir elde etmek, riski dağıtmak ve finansal geleceğinizi güvence altına almak için iyi bir yol olabilir. Örneğin, son iki yılda Pound'un ve US Dolar’ın değerinde Euro'nun değerine kıyasla epey değişiklik oldu. Ülkenizdeki ekonomiyle özellikle ilgileniyorsanız, taşınmak aynı zamanda daha istikrarlı bir ekonomik ortamda daha iyi iş fırsatları ve maaşları ortaya çıkarmanın bir yolu olabilir. Kötü: Yurtdışında Yaşamanın Gizli Maliyetleri vardır Uçak biletinizi satın almaktan, eşyalarınızı yeni evinize taşımaya kadar, herkes taşınmanın kendisinin pahalı olduğunu bilir. Ancak maliyetler siz oraya vardığınızda bitmiyor. İster yabancı vergi sistemlerini çözmek (veya bunun için yardım için ödeme yapmak) ister farklı tıbbi bakım ve sosyal güvenlik modellerine katkıda bulunmak olsun, yurtdışına taşınmak önemli ve devam eden bir yatırımdır. Daha düşük yaşam maliyetleri olan bir yere taşınıyor olsanız bile, beklenmeyen durumlar için bütçe ayırın. İyi: İş Yapmanın Farklı Yollarını Deneyimlersiniz Belirli bir mesleki disiplini incelemek ve ardından başka bir ülkede o alanda çalışmak, oldukça sabit bir dizi varsayım ve beklentiye sahip olduğunuz anlamına gelir. Farklı bir ülkenin sektörünüze ve genel olarak işinize nasıl yaklaştığını görmek, zihninizi yeni iş yapma yöntemlerine açmak için harika bir yol olabilir. Bu öğrendiklerinizi gittiğiniz her yere yanınızda götüreceksiniz. Kötü: Geçici Hissetmek iyi değildir Sonsuza kadar kalacağınız konusunda kararlı olsanız bile, işverenler, genellikle size sınırlı süreli bir sözleşme vererek, yabancıların buralarda kalmayacağını varsayma eğilimindedir. Bu tavır, belirli bir esneklik sağlasa da yurtdışında kalış sürenizi oldukça geçici hissettirebilir ve özellikle kısa bir sözleşme, iş bulma konusunda endişelenmenize neden olarak yurtdışında geçirdiğiniz süreye gölge düşürebilir. Profesyonel: Dünyayı Görün Seyahat etme saplantınız varsa, yurt dışında çalışmaktan daha iyi bir şey yoktur. Ülkeyi çok daha derin bir seviyede deneyimlemekle kalmıyor, bunun için iyi para da alıyorsunuz! İki hafta boyunca kısa geçmek yerine, aslında bir ülkenin kişiliğini ve kültürünü ilk elden doğrudan bire-bir tanıyorsunuz; komşu ülkeleri keşfetmek için de iyi bir fırsat olabilir. Bir yabancı dil öğreniyorsanız, kendinizi değişik aksanlara alıştırmak ta becerilerinizi hızlı bir şekilde geliştirmenin harika bir yolu olabilir. Kötü: Daha Az İş Esnekliği vardır Kendi ülkeni seviyor ama işinden nefret mi ediyorsun? Az para mı aldığını düşünüyorsun? Çalıştığınız iş size göre değilse, alışveriş yapabileceğiniz memleketinizin aksine, yurtdışında çalışmak işinizle vizenizin bağlantılı olduğu anlamına gelebilir: istifa etmek eve gitmek anlamına gelebilir. Vize ile kısıtlı olmasanız bile, dil becerileriniz veya yerel deneyim eksikliği de kaçış seçeneklerinizin sınırlı olduğu anlamına gelebilir. Herkesin yurtdışı çalışma tecrübesi olmalıdır. Genç iken bu tecrübeyi yaşamak, yabancı dilleri daha iyi öğrenmek, yabancılar ile iletişim tecrübesi geçirmek lazımdır. Bu süreyi size makul süre içinde tutmanız tavsiye edilir. Yaşlandığınızda kendiniz için sağlık ve sosyal sigorta açısından uygun ülkede yaşamanız, çevrenizin yardımsever arkadaşlarınızın yakın olması lazımdır. Eşiniz, çocuklarınız, torunlarınız ile yakın mesafede olmanız her zaman iyidir. Yabancı ülkede yaşlı ve yanlız olmak zordur. Datça, 4- Temmuz 2023

Monday, July 03, 2023

Sığınmacılar

Göçmenler sığınmacılar için politikamız ne olmalı? “Hepsini geri gönderelim”, kolay bir çözüm değil. “Onları geri gönderecek siyasi bir iradeyi iktidara getirelim”, fikri de kolay bir çözüm değil. Bu konuda ciddi kafa yormak, uygun uyumlu sağlıklı akılcı olumlu politikalar üretmek gerek. Suriyeli sığınmacılar çoğu aileleri ile beraber son on yılda güney sınırlarımızı geçerek yurdumuza geldiler. Zengin ve eğitimli olanlar vize alarak hızla burayı terk ettiler ve Batı Avrupa, Kuzey Amerika ülkelerine gittiler. Kalan belki on milyon belki daha çok yığınlar para kazanmak, tutunabilmek, iş sahibi olmak, iş kurmak için her göçmen alan ülkede olduğu gibi önce zor az para getiren işlerde çalıştılar. Kendi kültürlerini devam ettirebilecek koloniler, gettolar, varoşlar kurdular. Bugün Ankara Mamak, Keçiören, Örnek mahallesinde böyle kümeleşmelere rastlıyoruz. Benzer kümeleşmeler istanbul Fatih, Bağcılar semtlerinde de var. Göçmen alan başka ülkelerin tecrübelerine bakalım, Amerika Birleşik Devletlerinde 18. yüzyılda ingiliz göçleri bittikten sonra irlanda, 19. Yüzyılda italya, doğu Avrupa göçmenleri geldiler, daha sonra OrtaDoğu insanları Ellis island göçmen adasına konuk oldular. Sağlık ve ruhsal Kontrollerden sonra Amerika’nın geniş uçsuz bucaksız topraklarına yayıldılar. Gittikleri yerlere kendi bilgilerini, tecrübelerini, becerilerini , kültürlerini götürdüler. Alman göçmenler uzun süre kendi aralarında Almanca konuştular, dergi kitap gazete çıkardılar. Texas eyaletinde hala 19. Yüzyıl köy Almancası konuşan yerleşimler var. Bu bölgelerin Alman asıllı insanları iletişim ve ticaret için ister istemez ingilizce öğrendiler. Gelen insanların geriye dönmek gibi bir şansları yoktu, arkalarındaki gemileri yakarak gelmişlerdi. Sırtlarında bakacak yaşlılar yoktu, kimseye bağlı değillerdi, geldikleri eski ülkeleri ile bağları, eski mülkleri eski sorumlulukları kalmamıştı. Göçmenler sığınmacılar yeni yurtlarında sağlam durabilmek yerleşebilmek için çok çocuk yaptılar, en basit işleri kabullendiler, öğrendiler geliştirdiler, büyüttüler, kendileri ve aileleri için zenginlik oluşturdular. Geldikleri ülkelerde ezilmişlerdi, daha hür olduklarını hissettikleri yeni ülkelerinde direndiler, çok çalıştılar, sahiplendiler. Avustralya için 18. Yüzyılda ingiltere hapishaneleri boşaltıldı, ingiliz iskoç irlandalı mahkümlar aylar boyu gemi yolculuğu yapıp yeni vadedilmiş topraklarda kendilerine yeni gelecek kurdular. Kendi içlerinde sağlam etik düzenli bir toplum oluşturdular. Benzer durum Kanada ve başka koloniler içinde uygulandı. İtalyanlar Arjantin’e, Almanlar Brezilya’ya gittiler. Buralara kendi becerilerini, kültürlerini götürdüler. Bugün ikinci üçüncü kuşak göçmen çocukları Hindular, Pakiler, Bengaliler İngiltere’de milletvekili, bakan hatta başbakan olabiliyorlar. Bizde hiçbir şey olamayan GüneyDoğu insanımızın ikinci üçüncü kuşak çocukları , Almanya’da Hollanda’da İsveç’te milletvekili bakan oldular. Kafamızı tarihteki kötü örneklere takmayalım. Bize gelen en büyük gurup sığınmacı göçmen Suriye’den oldu, daha sonra Irak, Pakistan, Afganistan göçmenleri geliyor. Suriyeliler aileleri ile geldiler, bizim sağlık ve sosyal yardım imkanlarımızdan faydalanarak yerleştiler, çoğaldılar, iş sahibi oldular, iş kurdular, bizim insanımızın yapmak istemediği işlere girdiler. Başarılı olmak için uğraştılar, uğraşıyorlar. Bu sığınmacı göçmenler insanlar geri gitmeyecek. Bu fikir başta size zor gelebilir ama yavaş yavaş kabul edelim. Bu insanları dışlamamamız lazım. Bu insanları zaman içinde içimizde entegre etmemiz lazım. Tıpkı Batı Trakya, Girit, Bulgaristan Türk göçleri sonrası içimize aldığımız çalışkan insanlar gibi onlara yaklaşmamız lazım. Gelen insanlar Suriyeliler çok eski bir medeniyet sahibidirler, Haçlı savaşlarında batı doğu insanının karşılaştığı, savaştığı, kültür alışverişinde bulunduğu tarihi bir mekandır. Romalılar, eski Yunanlılar, eski Mısırlılar, Frigyalılar, bu gölgede bulunmuşlar. Şam, Halep, Hama, Humus, Tartus, Diar-el Zor inanılmaz tarihi mekanlardır, insan genlerinin karıştığı yerlerdir. Giden gider, belki kendi ülkesine geri döner, belki daha rahat yaşayacağı başka ülkelere göç eder, ama büyük göçmen sığınmacı çoğunluğu burda kalacak, bu gerçeği bilelim kabul edelim, ve geleceğimizi bu şartlarda inşa ederim Datça, 2- Temmuz 2023

Sunday, June 11, 2023

Park

Nükleer Atık Parkı, 1966-67 1952 yılında NATO'ya üyelik heyecanı Türkiye ile Amerika arasında ilişkilerin derinleşmesine zemin hazırladı. Bu dönemde, Türkiye, Amerikan kültürüne, sinemasına, müziğine ve haberlerine sınırsız bir hoşgörü ve ilgi gösterdi. Amerikan barış gönüllüleri, İngilizce öğretmeni olarak ülkemize geldiler. Kızılay'daki gökdelenin hemen yanında Amerikan haber ajansı faaliyet göstermeye başladı. Bu mekanda Amerikan haber ve propaganda filmleri, uzay keşifleri ve yeni otomobil haberleri izlenebiliyordu. Yakınlarında bulunan Güven Parkı'na bitişik Amerikan kütüphanesi vardı. Buranın ikinci katı çocuk kitaplarına ayrılmıştı. Ben de çocukluğumda babamın işlerinin yoğun olduğu zamanlarda bu kütüphanede saatlerce renkli İngilizce kitaplar okuyarak vakit geçirirdim. 1966’da Ankara'nın Kurtuluş Parkı'nda Amerikan Nükleer Sergisi düzenlendi. Amerika, II. Dünya Savaşı'na iki atom bombası patlatarak son vermiş ve bu sergiyi, nükleer enerjideki liderliğini üstünlüğünü tüm dünyaya gösterme aracı olarak kullanıyordu. Sergide, zararsız dozda olduğu belirtilen nükleer materyaller, koruyucu engellerin arkasında sergileniyordu, nükleer enerji hakkında çok sayıda görsel, afiş ve açıklamalar bulunuyordu. Sergi Avrupa başkentlerini dolaştı , en son Ankara’ya geldi. Ankaralılar, merakla bu sergiyi gezdiler. Sergi, basınçlı küresel çadır içindeydi, Kurtuluş Parkı'nda uzun bir süre açık kaldı. Sergi içinde temeli -20metreye inen bir de küçük kapasiteli nükleer reaktör vardı. Tarımsal araştırmalar için kullanılacaktı. Ancak zaman geldi, 1967 yılında kapanma kararı alındı. Sergide bulunan hafif cihazlar geri taşındı, posterler, resimler ve afişler ise çöpe atıldı. Sergide bulunan ve hafif dozda olduğu söylenen nükleer materyallerin ve nükleer reaktörün nasıl taşınacağına bunlara ne işlem yapılacağına dair bir karar verilemedi. Olayın bundan sonraki kısmı, bir gizem olarak kaldı. İleri yaşlarda olan bazı Ankaralı insanlar, bu konuda belli belirsiz anılarını hala hatırlıyorlar. Ankara’da uzun yıllardır faaliyet gösteren bir önemli mühendislik şirketinin sahibi Sayın Metin Atamer hocamız gençliğinde bahsi geçen nükleer reaktörü iki kez gezmiş. Sergi kapandıktan sonra nükleer reaktör atıklarından temizlenip beton içine alındı ve toprağa gömüldü, çevresi dikenli tellerle çevrelendi. 7-8 sene yanına kimse yaklaştırılmadı. Daha sonraki yıllarda üstüne tarım toprağı serildi ve burası fidanlık oldu. Konu hızla unutulmaya bırakıldı. Bu olay belki gazetelerde yer almış olabilir. Bugün burası ABB buz pisti olarak kullanılıyor. Hacettepe Üniversitesinde işlerim olduğunda, Kurtuluş Metro durağından Kolej yolu ile Kızılay'a yürüyerek geçerim. Kurtuluş Parkı'ndan geçerken, Amerikan sergisindeki nükleer reaktörün nükleer atıklarla beraber parkın içinde gömülü olduğu düşüncesi aklıma gelir. Acaba bu nükleer atık depoları gerçekten burada mı? Burası, radyasyon bakımından en son teknoloji ile üretilen Geiger sayacı ile kontrol edilmiş mi? Nükleer atıkların binlerce, belki milyonlarca yıl sonra ancak etkisini yitireceği biliniyor. Park halen kullanıldığı durumda yeşil alan olduğu sürece muhtemelen bir tehlike arz etmiyor. Son günlerde Kurtuluş parkının ABB ile yapılacak devir işlemlerinden sonra TED üniversitesi yerleşkesi olacağı duyumları var. İlerde burada bir inşaat çalışması başlarsa, temel kazısı sırasında karşılaşabileceğimiz olası ciddi bir durum hakkında endişe duyarım. Bu nükleer atıklarla karşılaşırsak ne yapmamız gerektiği konusunda bir planımız var mı? Bu konular, hepimizin aklında bir soru işareti bırakıyor. Ankara, 11- Haziran 2023

Sunday, May 21, 2023

Zaha Hadid

Zaha Hadid’in Türkiye projeleri, OpEd Dünyaca tanınmış İngiliz mimar Zaha Hadid'in yaşam hikayesi ve etkisi, farklı coğrafyalarda hissedilen etkileyici bir iz bırakmıştır. Zaha Hadid, 1950 yılında Bağdat, Irak'ta dünyaya geldi ve gençlik yıllarında matematik eğitimi aldı. Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde matematik bölümünü tamamladıktan sonra mimarlık alanına yönelerek, Londra Architectural Association okulundan diploma aldı. 1977'de eğitim gördüğü okulun hocalarıyla birlikte Office For Metropolitan Architecture'da çalışma fırsatı buldu. Mimarlık yolculuğuna devam ederken, 1980'lerde kendi mimarlık bürosunu Londra'da kurarak kendi vizyonunu daha geniş kitlelere taşıdı. Bu süre zarfında Architectural Association'da ve dünya çapında saygın kurumlarda öğretim görevlisi olarak bilgi ve tecrübelerini genç nesillere aktardı. Zaha Hadid'in etkisi, coğrafi sınırları aşarak İzmir ve İstanbul gibi Türkiye'nin önemli şehirlerine de ulaştı. İzmir İnciraltı'ndaki 205 hektarlık bir alanda, EXPO 2020 İzmir projenin devreye gireceği planlanıyordu. Bu proje, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen EXPO kanunu gereği, EXPO sürecinin ardından bu geniş alanın büyük bir sağlık merkezi ve doğal parka dönüştürülmesini öngörüyordu. Ancak bu öngörülen plan, EXPO 2020 İzmir'in gerçekleşmemesi sebebiyle hayata geçirilemedi. Zaha Hadid’in etkisi, İstanbul'un Kartal semtine kadar uzanmıştı. Kartal'da büyük bir dönüşüm projesi için 2006'da düzenlenen bir yarışmada kazanan tasarımın sahibi olan Hadid, deniz kıyısındaki bu ilçeyi tamamen yeniden şekillendirmeyi ve bambaşka bir gerçeklik inşa etmeyi hedefliyordu. Bilgisayar destekli tasarım yaklaşımıyla, Kartal'ı şehrin genel dokusundan ayırmayı ve firmanın global tasarım ağının bir parçası haline getirmeyi planlıyordu. Ancak bu proje, itirazlar ve mahkeme sürecinin sonucunda hayata geçirilemedi. Zaha Hadid'in Türkiye'deki etkisi sadece bu projelerle sınırlı değildi. İstanbul Yeni Havalimanı'nın Hava Trafik Kontrol Kulesi için düzenlenen konsept tasarım yarışmasına semazen motifli bir tasarımla katıldı, ancak yarışmayı kazanamadı. Zaha Hadid'in Türkiye'de bir proje gerçekleştirme vizyonu ne yazık ki hayata geçirilemedi, Her ne kadar Zaha Hadid artık aramızda olmasa da, onun yaratıcı dehası ve mimari vizyonu, eserleri ve mirasıyla yaşamaya devam edecektir. Ankara 21 Mayıs 2023

Monday, May 15, 2023

Her insan kendi seçtiği hayatı yaşar

Her insan kendi seçtiği hayatı yaşar, OpEd Son yıllarda yurtiçi siyasi ve ekonomik ortamdan sıkılan, batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da kendilerine yeni hayat kurmayı planlıyan genç mühendislerimiz var. Genç doktorlarımız uzmanlarımız akademisyenlerimiz oralarda yeni hayat yeni düzen kurmanın çok kolay olduğunu herhalde sanmıyorlardır. Alıştığınız rahat yurtiçi ortamı bırakıp size çok yabancı bir coğrafyada, çok farklı bir kültür içinde kendinize yer edinmek, oraların dilini ana diliniz gibi konuşmak hiç kolay değil. Bir de tersine durumlar var. Gönüllü olarak buraya gelip burda evlenen, burda çalışan, burda iş kuran, şirket kuran, burda yer edinen yabancılar var. Bu yazıda onlardan bir değerli insanı anlatıyorum. Ankara’da 1990’lı yıllarda bir büyük inşaat ve endüstriyel tesisler müteahhiti özel şirkette çalışıyordum. Bizden ayrılıp kendi başına iş alan yapan bir okul arkadaşımız günlerden birinde yanında biz yaşlarda bir Amerikalı ile ofise geldi. Amerikan Balgat tesislerinde iş yaparken tanıştığı Amerikalı mühendisi bizlerle tanıştırdı. Doğma büyüme Beş kuşak Amerikalı, genlerinde ingiliz alman irlandalı göçmen kanı olan bilgili tecrübeli bir inşaat mühendisi idi, kontrat proje yönetimi konusunda çok tecrübeliydi. Ayrıca güneydoğu Asya’da savaşmış Vietnam gazisiydi. Bizimle çalışması için mutlaka makina mühendisi olması şart değil elbet, özellikle ingilizce kontrat (mukavele) konusunda çok ince detayları çalıştığı şirket adına yorumlayabilecek, projeyi yönetebilecek tecrübeli mühendise her zaman her yerde ihtiyaç var. Bir süre sonra Amerikalı arkadaşımız bizim Türk Amerikan ortak girişim (joint venture) şirketi bünyesine girdi. Aldığımız zor işlerin- termik santrallerin saha yöneticiliğini, kontrat yönetimini yürütmeye başladı. Türkiye’ye gelmeden önce herhalde özel hayatında ciddi değişiklikler yapmıştı. Amerikada Boşanmış, ama çocuklarına burdan maddi destek veriyordu. Amerikalı ilk karısından mümkün olduğunca uzak bir coğrafyada yaşamak istemişti. Beraber şirkette yurtiçi yurtdişi projelerde dokuz yıl çalıştık. Kısa cümlelerle çok dikkatli konuşan, özel hayatı konusunda detay vermeyen, ketum ciddi serinkanlı bir insandı. Aldığı projeleri çok dikkatli ve verilen bütçe içinde titizlikle yönetirdi. Bizimle beraber Bursa Bisenerji, Pakistan Quetta termik santrali, B&W Kemerköy FGD projelerini yönetti. Ürdün, Kazakhstan, Suriye projelerine kontrat desteği verdi. Ankara’da bir vakıf üniversitede görevli akademisyen bir Türk hanımla evlendi. Yeni çocuk yapmadılar. Beraber güzel birliktelikleri oldu. Odtü mezunları organizasyonu içinde eşlerle beraber 2004 yılında Antakya Halep gezisine gittik. Beraber kahvaltı yaptık, yemek yedik. O zamanlar Suriye içine kapalı bir kutu gibiydi. Şirket olarak biz Suriye’de iyi iş yaptık, iyi para kazandık. Suriye’de çok az Türk firması vardı. Suriye bizim arka bahçemizdi. Sonra bizim Amerikan ortağımız finansal sıkıntıya girdi, ABD iş ortamında Chapter-11 diye adlandırılan süreç içinde tüm yabancı ortaklıklardan çekildi. Bizdeki yabancı pay, yerli ortağa geçti. Ortak girişim şirketi bitti. Ben şirketten ayrıldım. İstanbul’da çalışmaya başladım. Amerikalı arkadaşımız da şirketten ayrıldı, Ankara’da Amerikan tesislerine iş yapan başka bir müteahhitlik şirketinde çalışmaya başladı. Kontrat sorumlusu müdür oldu. Linkedin içinde kariyer değişimini takip ettim. Her konuşmasını yazılı notlara belgeye bağlardı. Bir yeni Türk Amerikan ortak girişim şirketİnde yönetici olmuş. Sonra kendi şirketini kurmuş, orta doğu bölgesinde Amerikan tesisleri öncelikli inşaat işlerine girmiş. Anlattığım kişi artık yaşamıyor. Geride bir kısa linkedin kaydı var. Kurduğu şirket piyasada hala çalışıyor. Bize şirkete ve iç piyasaya yurtdışı tecrübesini getirdi, bizde henüz tam yerleşmeyen tam olmayan proje disiplini, saha içinde insan ilişkilerinde ciddiyeti, sözleşme detay takibini sağladı. Şu sıralar bu güzel yurdu bırakıp uzak ülkelere göçeden yüzlerce genç mühendise söyleyecek fazla bir sözüm yok. Allah onlara kolaylık versin. Yabancı bir ortama yerleşmek, tutunmak, orda kök salmak, yer edinmek kolay değil. Kendi doğdukları, büyüdükleri, alıştıkları rahat ortamlarını bırakıp gönüllü olarak bize gelen, burda çalışan para kazanan, burda evlenen aile kuran, bizim ülkemizde para zaman ve emek harcayan yabancı (expat) uzmanları hep taktir etmişimdir, Amerikalı kontrat mühendisi bize değer katan iyi bir insandı, toprağı bol olsun Ankara 29 Nisan 2023

Temiz kömür

Temiz kömür teknolojileri, OpEd Artık çoğu söylemlere inancımı kaybettim. Çoğu enerji sektörü çalışanı arkadaşım gibi eğer mevcut kamu santralleri satılır özelleşirse, özelleşme şartı olarak, mutlaka makul bir sürede bu termik santrallere çevre ekipmanları takılır ve çalıştırılırsa , her zaman lafını ettiğimiz temiz kömür teknolojileri uygulanır sanıyorduk. Ancak öyle olmadı. Kar amaçlı çalışan yatırımcı zekası, hazine gelirini maksimize etmeyi amaçlayan, yatırımcıdan azami para tahsil etmeyi isteyen kamu yetkilileri ortak sonuçta buluştular. Elimize mevcut olumsuz sonuç çıktı. Yatırımcı çevre ekipmanlarının yapımından kaçınmak için uzun süreli muafiyet istedi, aksi halde çalışan santrali durdurmak, piyasaya elektrik vermemek şeklinde şantaj yaptı. Kamu yetkilileri bu şantaja mecburen boyun eğdiler. Maliyetler artınca “kapasite mekanizması” ile fiyatlar sübvanse edildi. Sonuçta yıllardır yeterli çevre ekipmanı olmayan, çevreyi devamlı kirleten mümkün olduğunca uzun süreli çalışan eski nerdeyse hurda termik santrallerimiz oldu. Çevre ekipmanları nelerdi? Bunlar toz tutma filtreleri, baca gazı kükürtsüzleştirme sistemleri, karbon tutma ve gömme teknikleri (CCS), azot oksit giderme DeNox) sistemleri, kömürü gazlaştırma sistemleri, kömürü ön ısıtma ile susuzlaştırma ekipmanları. Tüm bunlar bugüne kadar yapıldı mı? Bunlar yerine çok ucuz maliyetli alternatif çakma sistemler öne sürüldü, muafiyetten azami istifade edildi. Santraller arıza yapana kadar en üst kapasitede çevreyi kirlete kirlete çalıştırıldı. Bol para kazanıldı, çevre tarım arazileri kullanılmaz hale geldi. Donald Trump başkanlık döneminde “temiz kömür teknolojilerini” işsizliği azaltacak bir çare olarak görmüş ve desteklemişti. Yüzyıl önce 500 bin çalışanı olan ABD kömür sahalarında mekanizasyon ve ileri teknoloji sayesinde günümüzde 75bin işçi çalışıyor. Zaten çoğu termik santral eskidi, kullanım ömrünü doldurdu, çoğu hepten kapatıldı. Avrupa, Ukrayna savaşı öncesinde kömür yakan termik santralleri yavaş yavaş kapatıyordu, ancak savaş bu eğilimi durdurdu. Temiz kömür teknolojileri kavramı, içinde birbiri ile uyumsuz tezat kelimeler olan bir aldatmaca, kandırmacadan başka birşey değildir. Bu bir “oximoron” ifadedir. Kendimizi kandırmayalım. Böyle birşey yok. Kömür karadır, kirlidir, kirletir, temiz teknolojiler kullanmak ucuz pratik ve ekonomik değildir, ucuza çevreyi kirleterek bol kolay elektrik üretmek mümkün iken kimse çevre ekipmanlarına yatırım yaparak, iç ihtiyaç yükseltip, ürettiği elektriği para kazanmayacak işte harcamaz. Kömür yakan Termik santraller siyasetçilerin, başka seçenek olmadığı için bir dönem mecbur kalarak “olur” verdiği bedeli ağır yatırımlardır. Artık kömürlü fosil yakan termik dantral yapımı için finansman yok. Artık başka temiz seçenekler var, güneş rüzgar hes depolamalı seçenekler var. Bunların hepsi bizleri bekliyor. Mevcut eski termik santraller kullanım ömürleri sonuna kadar çalışacaklar, sonunda hurda olarak satılacaklar, yerlerine yenilenebilir santraller yapılacak. Gelecek kuşaklar hurda santrallere bakıp, “bizim atalarımız nasıl olmuş bu kadar aptalca yanlış kararlar alabilmişler” diyecekler. Bu makale chatgpt kullanılarak yazılmıştır. İstanbul, 30 Nisan 2023

OdtuMd

OdtüMd Enerji komisyonu tarihçesi kısa bilgi notu Sizlere bugün Ankara ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu'nun tarihçesine dair kısa bir bilgi notu sunmak istiyorum. Komisyonumuz, 2006 yılında kuruldu. daha önce "Büyük Ortadoğu Projesi" Komisyonu faaliyet gösteriyordu. Ancak enerji alanında da çalışmalar yapmak istedik ve bu doğrultuda 7 Aralık 2006 Perşembe günü saat 19.00'da konferans salonunda “enerji görünümü” paneli düzenledik. Panelin moderatörlüğünü ben üstlendim ve altı panelist davet ettik. Panelimiz çok ilgi çekti ve konferans salonu tıklım tıklım doluydu. Bu panelin başarısı üzerine, ODTÜ mezunları derneği yönetim kurulu ayrı bir enerji komisyonu kurma kararı aldı. Başkan Himmet Şahin bu konuda fikrimi aldı ve takip eden günlerde her hafta salı günleri saat 19.00-21.00 arasında Eymir veya Salon-56 toplantı salonlarında toplanmaya başladık. İlk yıl, kurucu başkanımız en yaşlı üyemiz olan Mete Göknel (ChemE) seçildi ve her yıl Ekim ayının ilk salı günü yeni bir başkan seçtik. Nurşah Koşar, Mustafa Tuygun, Yusuf Bayrak, Erdal Coşkun ve Huzur Keskin başkanlık yaparak komisyona yeni bir nefes ve bakış açısı kattılar. Üyelerimiz arasında çok renkli, bilgili ve tecrübeli insanlar vardı ve onların konuşmalarını merakla beklerdik. Ancak ne yazık ki, aramızdan ebediyete intikal etmiş Osman Sevaioğlu, Orhan Baybars, Orhan Yıldırım ve Esin Eren üyelerimiz de oldu. Onların bizlere aktardığı emsalsiz tecrübeleri rahmetle yad ediyoruz. Komisyonumuzun kuralları şunlardı: Parlamenter giyimli erkekler, takım elbise ve kravat giyeceklerdi. Toplantılar kesinlikle saat 19:00'da başlayacak ve saat 21:00'de sona erecekti. İsteyen herkes yemek yiyebilecek ve önceki toplantıya katılmayanlar bir sonraki toplantıya iyi kalite bir şişe şarap getirecekti. Herkes az ya da çok şarap tadımı yapacak ve her toplantıda önceden belirlenmiş bir davetli konuşmacı olacaktı. Herkes mutlaka konuşacak, ancak konuşmalar ve yorumlar 3 dakikayı geçmeyecekti ve karşılıklı atışmalar polemik olmayacaktı. Enerji komisyonumuz, tüm katılımcılar için değerli bilgiler sağladı. Üyelerimiz birbirlerinden çok şey öğrendiler ve yazılı olmayanlar da anlatıldı. En önemlisi, İngiliz Chatham house kuralı uygulandı ve her şey (isimler ve şirketler dahil) konuşuldu, ancak komisyonun - konuşmacının referans verilmesi yasaktı. Chatham House toplantılarında konuşulan her şey kamuoyuna açıktır ancak konuşmacıların kimliği gizli tutulur. Bu kurala uyumlu olarak, toplantılarda Enerji piyasasının ince detayları, gizleri ve incelikleri anlatıldı. ODTÜMİST İstanbul Derneğimiz de 2012 yılında enerji komisyonu kurmak istedi. Bu komisyonun kurulma aşamalarında bulunmak ve kuralları anlatmak için İstanbul toplantısına katıldık. Onlar, bizden bağımsız toplantılar yapıyorlar. İstanbul enerji komisyonu üyelerimiz tümü özel sektör çalışanlarından oluşuyor ve daha fazla yatırım, finans ve yenilenebilir enerji konularında konuşuyorlar. Ankara’da her toplantımız yazılı özet tutanakları ile kayıt altına alındı. Koronavirüs sürecinde toplantılarımız Zoom internet ortamına taşındı ve yine her Salı günü saat 20:00 ile 22:00 arasında toplanıyoruz. Umarız ileride korona salgını etkisi geçer ve yine yüz yüze toplantılar yapabiliriz. Bugüne geldik ve genç arkadaşlarımız komisyon yönetimine geçtiler. Onların yeni - yenilenebilir enerji konularındaki tecrübelerini paylaşmaya başladık. Umarız komisyon çalışmalarımız daha yıllar boyu devam eder. Umarız enerji komisyonumuz benzer başka komisyon çalışmalarına örnek olur. Ankara 2 Mayıs 2023

Anabasis

Anabasis, bir kitap analizi, Milattan önce 400 yıllarında Xenofon tarafından yazılmış olan, yaklaşık 400 sayfalık Anabasis isimli gezi-anı kitabı, bugün bile ilgiyle okunmaktadır. Kitapta anlatılan hikaye, Pers kralının ölümü sonrasında yaşanan olayları konu almaktadır. Büyük erkek çocuğun kral olmasına karşı çıkan ve çok parası serveti olan isyancı küçük prens, Helen bölgesinde çoğu Spartalı 10,000 paralı askerden oluşan bir ordu toplar. Konya, ve güney doğu Anadolu üstünden Babil'e, yani bugünkü Irak'taki Bağdat yakınlarına kadar giderler. Ancak, Perslerle girdikleri savaşı kaybeder ve onbin Helen askeri ortada kalır. Komutanları Pers kralı ile anlaşmak için toplantıya giderler, ancak tutsak alınır ve hepsi öldürülürler. Komutanların yokluğunda, Xenofon isimli daha küçük rütbedeki bir asker, onbin askerin komutanı olarak seçilir ve orduyu kuzeye yönlendirir. Çok zor iklim ve coğrafya şartlarında Doğu Anadolu'yu güneyden kuzeye geçerek, Trabzon'a varırlar ve oradan zayıf hasta askerler gemilerle, kalanları ise karadan Giresun ve Sinop üstünden İstanbul'a yürüyerek kendi yurtlarına ulaşırlar. Sekizbin asker hayatta kalır. Xenofon, bu olayı günlük olarak ayrıntılı bir şekilde Anabasis kitabında anlatır. Sokrates'in öğrencisi Xenofon, basit bir mütevazi savaşçı olarak başladığı seferi başarılı bir komutan olarak bitirir. Anabasis kitabı, 70 sene sonra aynı bölgeyi ele geçirecek olan İskender için de çok bilgilendiricidir. Günümüzde benzer olaylar yaşanmaktadır. Yaklaşık yirmi yıl önce siyasete giren, emekli yaşlı bir emeklilik kurumu genel müdürü, geliştirilmiş parlamenter sistem, hak, hukuk, adalet ve daha iyi bir banka finans sistemi için insanları bir araya getirerek ortak bir amaçla çalışmalarını sağlamıştır. Demokratik bir yöntemle seçilen insanlar, Ortadoğu bataklığından kurtulmak ve daha uygar bir ekonomik ve sosyal düzene kavuşmak için çalışmış ve seçim günü için desteklenmiştir. Anabasis kitabı, büyük kitapçılarda mevcuttur ve okuması çok keyiflidir. Unutmamak gerekir ki, kaybedilmiş bir savaşın sonrasında, 2500 yıl önceki Spartalı paralı askerler gibi, biz de Ortadoğu çöllerinde çaresiz kalabiliriz. Xenofon'un Anabasis kitabı, sadece bir tarihi belge değil, aynı zamanda insanların zorlu koşullar altında nasıl birlikte hareket edebileceğini, nasıl liderlik gösterebileceğini ve hedefe nasıl odaklanabileceğini de göstermektedir. Kitap, günümüzdeki liderlik ve işletme alanında hala incelenmektedir. Anabasis'in hikayesi, bizlere aynı zamanda zorlu bir maceranın da öyküsünü anlatmaktadır. Onbin askerin hayatta kalmak için mücadele ettiği bu sefer, insanlar arasındaki dayanışmanın gücünü de göstermektedir. Bu nedenle, Anabasis kitabı tarih, liderlik, macera ve insan doğası konularına ilgi duyan herkes için okunması gereken bir eserdir. Anabasis'in günümüzdeki olaylarla da benzerlikleri vardır. Dünya her zaman siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ancak, birlikte hareket ederek, uyumlu liderlik göstererek ve hedefe odaklanarak bu sorunların üstesinden gelebiliriz. Bu nedenle, bizlerin de bugün ve gelecekte karşılaşabileceğimiz zorlukların üstesinden gelmek için Anabasis'ten ilham alabileceğimizi düşünüyorum. İstanbul 1- Mayıs 2023

Kıyaslama

Yenilenebilir ve Nükleer enerji politikaları kıyaslaması Danimarka’nın Kuzey denizinde açık deniz gaz ve petrol yataklarına sahip olmasına rağmen, bu ülkenin fosil kaynaklara kıyasla güneş ve rüzgar yenilenebilir enerjisinden daha fazla elektrik sağlaması çok farklı bir durum oluyor. Danimarka'nın enerji politikaları ile Türkiye birbirinden ne kadar farklı görünüyor. Fosil yakıtlar ve diğer yenilenemeyen kaynaklar, Danimarka'nın toplam net üretiminin yalnızca %28,6'sını oluşturuyor. güneş ve rüzgar yenilenebilir kaynaklarından üretilen toplam %71,4 (2022 yılı) devam ediyor. Açık deniz (offshore) rüzgar enerjisi artıyor. Dünyanın en büyük rüzgar enerjisi üreticileri Danimarka’da bulunuyor. Kuzey denizi sahaları rüzgar ssntralleri ile dolu. Danimarka'nın yenilenebilir enerjinin 2030 yılına kadar elektriğin %100'ünü ve toplam tüketimin %55'ini karşılamasını hedefleyen siyasi kararı var. Danimarka’da 2030 yılına kadar bölgesel ısıtmanın %90'ı fosil olmayan kaynaklardan sağlanacak. Hükümet ayrıca 2030 yılına kadar benzinli ve dizel otomobil satışlarını bitirmeyi hedefliyor. Kopenhag sokaklarında bisiklet kullanımı inanılmaz ölçüde yoğun. Çok sayıda insan ulaşım için bisiklet kullanıyor. Yollardaki ticari araçların çoğu, yeni özel araçlar artık hep elektrikli seçiliyor. Uluslararası piyasalarda ülkeler enerji yatırımları için uygun ortam sağlarlar. Ülke finansal olarak projelerin geri ödemesi güven vericidir, sağlam güvenilir hukuk sistemi vardır, yetişmiş yerli teknik personele sahiptir. Yerli yakıtlar veya ithal kömür kullanılarak yapılacak enerji santralinin yeri kapasitesi belirlenir. Uluslararası değerde güvenilir firmalara yapılabilirlik raporları hazırlatılır, uluslararası finansman imkanları aranır, yatırımcılara finansörlere sunumlar yapılır. Finansman sağlanır, sonra yapımcı güvenilir müteahhit firmalar devreye girer. Çoğu daha önce kullanılmış başka yerde yapılmış başarıları kanıtlanmış teknik projeler kullanılır, kullanılacak ekipmanlar onların tedarikçileri bellidir. Proje başlar biter, elektrik üretimi başlar, ulusal şebekeye verilir, para tahsilatı başlar, sistem rutine girer, elektrik üretilir para kazanılır. Bir elektrik santralinin ömrü 25- yıldır, yenileme ile ömrü uzatılabilir. Ancak yatırımcı ve finansör bu kadar uzun süre beklemez. İlk 3-5 yıl içinde yatırdığı ilk parayı geri alır, sonra santral mülkiyetini yerli ortağa satar ve ülkeyi bırakır gider. Şimdi alışılmışın dışında bir yatırım süreci izliyoruz. Akkuyu nükleer santralinde yatırımcı kuzey komşumuz, başta eşit yerli- yabancı ortaklığı ile işe başladı, ancak yerli ortakların finansman kapasitesi yetmediği için tümüne sahip oldu. Nükleer santral üç çevrimli bir termik santraldir. Nükleer çekirdek çevrim, ısıyı buhar çevrimine geçirir, buhar generatörü de elektrik üretir. Çekirdek nükleer tasarım sonrası diğer ekipmanlar klasik termik santral düzenindedirler ve herhangi bir kontrolden geçmiş tedarikçiden satın alınabilirler. Yatırımcı kritik olmayan basit inşaat işlerini kendi kontrolü altında yerli inşaat müteahhitlerine yaptırdı. Nükleer çekirdeği kendisi üretti, getirdi yerine monte etti, diğer klasik termik santral ekipmanlarını değişik yerlerden satıcı kredisi ile satın aldı. Bugüne kadar kuzey komşumuzun bizim ülkemizde yaptığı yatırımlardan uzun dönemde hiç memnun kalmadık. Orhaneli termik santrali, Seydişehir aluminyum tesisleri, iskenderun demir çelik tesisleri, hepsi çok soğuk Sibirya şartlarına göre tasarımı yapılmış projelerin tekrar uygulamalarıydı. Bizim göreceli daha sıcak coğrafyamızda ciddi sorunlar çıkardılar. Zaman içinde yenilemeler gerekti. Bu projede ortada kamuya açık bir yapılabilir raporu yok, finansman kapalı kapılar arkasında devletlerarası anlaşmalar ile sağlandı, burda serbest piyasa şartları yok, uygulanacak hukuk belli değil, uluslararası kabul gören mukavele şartları ortada yok, force majeure şartları açık değil. Konudan habersiz teknik olmayan insanların kabulleri ile işe başladık, gecikmeler ile devam ediyoruz. Bu arada her yıl yüz öğrenci Kuzey komşumuz universitelerinde nükleer fizik eğitimi aldılar, yurda döndüler. Belki bir kısmı genç Rus insanları ile evlendiler. Herhalde bu dörtyüz öğrenci halen kamu görevlerinde çalışıyorlar, nükleer santralin inşaat döneminde onlara fazla ihtiyaç yok. Nükleer fizik Eğitimi alan öğrenciler bir nükleer santral yapabilirler mi? Yoksa sadece kontrol odasında ekran mı seyredecekler? Verilen eğitim ciddi bir nükleer tasarım eğitimi oldu mu? Bilemiyoruz, nükleer eğitimi alan öğrenciler de herhalde gizlilik sözleşmesi imzaladılar ki, eğitimleri ile ilgili en ufak bir detay açıklamıyorlar. Yorum makale yayınlamıyorlar. Akademik çalışmalara devam edip etmedikleri belirsiz. Akkuyu nükleer santralinin güney sahilimizdeki yeri çok stratejik bir önem arz ediyor. Burada nükleer santral ile beraberinde bir hassas iletişim üssü oluştu. Suriye Tartus askeri limana çok yakın. İlerde burda kontrolümüz dışında faaliyetler olursa ne yaparız? Burda askeri bir yabancı insiyatif olurmu? Kendi topraklarımızda bizim dışımızda Tartus ile ortak bir faaliyet olur mu? Akkuyu sabit 12,35 ABD cent/ kwsaat (%50) alım Garantisi ile 15 yıl yaklaşık 4800 Mwe elektrik üretecek. Santralin ömrü 60 yıl belirlenmiş, tahmin edilen ilk maliyeti 22 milyar ABD doları. Devamlı emre amade Baz santral görevi yapacak. Ödenen paranın pek bir önemi yok, biz önceleri ne fiyatlara olur dedik. Doğalgaz fiyatları nerden nereye geldi. Ancak bu derece bağımlılık kabul edilebilir mi? Doğal gaz için başka opsiyon olmadığı için kabul ettik, şimdi nükleer bağımlılık geldi. Ortalama Rus insanı iyi eğitimlidir, duygusal olarak bize benzer, ancak devlet yapısı baskıcı şiddet eğilimlidir. Biz bu insanlar ile bu kırılgan ortamda bu zor ekonomik şartlarda başa baş nasıl işleri götüreceğiz, zor işler zor zamanlar bizleri bekliyor. Önceki uluslararası yatırımcılar gibi, yatırım bitti, beş yıl sonra herşeyi sat- git yok. Bu defa yatırımcı çok uzun süre kalmaya geliyor. İstanbul 14 Mayıs 2023

Wednesday, April 26, 2023

Kısa bilgi notu

OdtüMd Enerji komisyonu tarihçesi kısa bilgi notu Sizlere bugün ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu'nun tarihçesine dair kısa bir bilgi notu sunmak istiyorum. Komisyonumuz, 2006 yılında kuruldu. daha önce "Büyük Ortadoğu Projesi" Komisyonu faaliyet gösteriyordu. Ancak enerji alanında da çalışmalar yapmak istedik ve bu doğrultuda 7 Aralık 2006 Perşembe günü saat 19.00'da konferans salonunda “enerji görünümü” paneli düzenledik. Panelin moderatörlüğünü ben üstlendim ve altı panelist davet ettik. Panelimiz çok ilgi çekti ve konferans salonu tıklım tıklım doluydu. Bu panelin başarısı üzerine, ODTÜ yönetim kurulu ayrı bir enerji komisyonu kurma kararı aldı. Başkan Hikmet Şahin benimle görüşerek bu konuda fikrimi aldı ve takip eden günlerde her hafta salı günleri saat 19.00-21.00 arasında Eymir veya Salon-56 toplantı salonlarında toplanmaya başladık. İlk yıl, kurucu başkanımız en yaşlı üyemiz olan Mete Göknel (ChemE) seçildi ve her yıl Ekim ayının ilk salı günü yeni bir başkan seçtik. Nurşah Koşar, Mustafa Tuygun, Yusuf Bayrak, Erdal Coşkun ve Huzur Keskin de başkanlık yaparak komisyona yeni bir nefes ve bakış açısı kattılar. Üyelerimiz arasında çok renkli, bilgili ve tecrübeli insanlar vardı ve onların konuşmalarını merakla beklerdik. Ancak ne yazık ki, aramızdan ebediyete intikal etmiş Osman Sevaioğlu, Orhan Baybars, Orhan Yıldırım ve Esin Eren üyelerimiz de oldu. Onların bizlere aktardığı emsalsiz tecrübeleri rahmetle yad ediyoruz. Komisyonumuzun kuralları şunlardı: Parlamenter giyimli erkekler, takım elbise ve kravat giyeceklerdi. Toplantılar kesinlikle saat 19:00'da başlayacak ve saat 21:00'de sona erecekti. İsteyen herkes yemek yiyebilecek ve önceki toplantıya katılmayanlar bir sonraki toplantıya iyi kalite bir şişe şarap getirecekti. Herkes az ya da çok şarap tadımı yapacak ve her toplantıda önceden belirlenmiş bir davetli konuşmacı olacaktı. Herkes mutlaka konuşacak, ancak konuşmalar ve yorumlar 3 dakikayı geçmeyecekti ve karşılıklı atışmalar polemik olmayacaktı. Enerji komisyonumuz, tüm katılımcılar için değerli bilgiler sağladı. Üyelerimiz birbirlerinden çok şey öğrendiler ve yazılı olmayanlar da anlatıldı. En önemlisi, İngiliz Chatham house kuralı uygulandı ve her şey (isimler ve şirketler dahil) konuşuldu, ancak komisyonun referans verilmesi yasaktı. Enerji piyasasının ince detayları, gizleri ve incelikleri anlatıldı. ODTÜMİST İstanbul Derneğimiz de 2012 yılında enerji komisyonu kurmak istedi. Bu komisyonun kurulma aşamalarında bulunmak ve kuralları anlatmak için İstanbul toplantısına katıldık. Onlar, bizden bağımsız toplantılar yapıyorlar. İstanbul enerji komisyonu üyelerimiz tümü özel sektör çalışanlarından oluşuyor ve daha fazla yatırım, finans ve yenilenebilir enerji konularında konuşuyorlar. Her toplantımız yazılı özet tutanakları ile kayıt altına alındı. Koronavirüs sürecinde toplantılarımız Zoom internet ortamına taşındı ve yine her Salı günü saat 20:00 ile 22:00 arasında toplanıyoruz. Umarız ileride korona salgını etkisi geçer ve yine yüz yüze toplantılar yapabiliriz. Bugüne kadar geldik ve genç arkadaşlarımız komisyon yönetimine geçtiler. Onların yeni yenilenebilir enerji konularındaki tecrübelerini paylaşmaya başladık. Umarız komisyon çalışmalarımız daha yıllar boyu devam eder. Bu kısa makale ChatGpt yardımıyla yazılmıştır. Ankara 26 Nisan 2023