Tuesday, April 30, 2019

Marmaray

Marmaray banliyo treni çalışmaya başladı, istanbul boğazı altından üsküdar sirkeci arası bağlandı, gebze'den Halkalı'ya kadar bir saatte hızlı gidebiliyorsunuz.
Hanımın okul arkadaşının kızı SabihaGökçen yakınında bir özel okulda öğretmenlik yapıyor, aynı okulda okuyan iki küçük çocuğu var. Evi Suadiye'de, sabahları hep beraber arabaya biniyorlar, e5 (d100) üstünde sabah akşam yoğun trafikte  uzun yol yapıyorlar. Marmaray açılınca kızımız bakıyor, yakında suadiye tren istasyonu var. "Suadiye gebze arasını marmaray ile hızlı rahat gecerim, sonra orda otoparka bıraltığım arabamı alır kurtköy de okula giderim", diye düşünüyor.
Dün akşam bu düşüncesini gerçekleştiriyor, arabayı istasyona yakın otoparkta bırakıyorlar, marmaray'a binip suadiye de iniyorlar, sabah geri dönüyorlar, otoparka gidiyorlar, gece aceleden  farları açık bırakmışlar, akü bitmiş, iyi niyetle başlamış,
ama gece karanlığında Marmaray'a yetişme acelesinde dikkatten kaçmiş, sabah problem olmuş.
Öte yandan düşündüm, acaba almanya'da Berlin'de böyle birşey olur mu?
Yıllar öncesinden toplu taşıma ulaşımı yapılmış bitmiştir. Bugünlere kalmamıştır.
Evden okula metro vardır. Gelirler tek tek insanlar zengin olsun diye harcanmamış, vergiler toplanıp toplumun genelinin faydası için harcanmıştır.
Herkesin onayı görüşü alınmıştır, vergilerle toplanan paralar israf edilmemiştir.
Suadiye'den Sabiha gökçen'e kurtköy'e metro banliyo hala yok
İstanbul yeni üçüncü havalimanına metro yok, herkes taksi, özel araç kullanmak zorunda, taksim havaist otobü gidiş iki saat sürüyor
Bizde termik santral yapılır biter, kömür besleme sistemi yoktur yeni ihale edilir, kömür besleme yapılması için yeni santral iki yıl bekler, veya "aman çalışsın" diye kamyonlar ile pahalı kömür taşıma yapılır. Bürokrasinin cevabı hazır, "biteceği zamanı kestiremedik, santral bittikten sonra kömür besleme ihalesini yaptık".
İstanbul yeni havalimanı bitişini kestiremedik,
metro ulaşım ihalesini havalimanı bittikten sonra yaptık,
millete iki yıl  ulaşım zorluğu getirdik,
Sabiha gökçen'nin metro ulaşımı hala yok,
"Heryere metro" diyorlar, atasehir'e metro hala yok, nisan 2019'da açılacaktı,
müteahhit şirket konkordato istemiş, seçimler zaten kaybedildi, ulaştırma bakanlığından para yok, millet dolmuş, otobüs ile sürünsün,
Suadiye'den gebze'ye kokayca git, sonra gebze kurtköy arası kendi arabanı kullanmak zorunda kal, ne acımasız ne zor bir ülkede yaşıyoruz, anlaşılır gibi değil, slm

Atasehir 30-nisan 2019

Budapeşte

Budapeşte 25-29 Mart 2019

Bu bir gezi yazısı oldu. Unutmadan yazayım istedim.
Nüfusu 10- milyon olan Macaristan'nın 2-milyon nüfuslu başkenti Budapeşte'ye gidiyoruz.  İndirimli pegasus uçak bileti aldık, sabiha Gökçen havalimanından 2-saatlik uçuşla Budapeşte FranzLiszt uluslararası havalimanına indik.
Kabin bagajımız olduğu için pasaport kontrolünden hemen çıktık. Kapı önünde şehir merkezine gidecek 100 numaralı otobüs için bilet aldık.
1-€  eşittir yaklaşık 300 macar florin (Huf) imiş ama havalimanındaki döviz bürosu 1-€ 250Huf olarak  az bir harcama 40€ bozdu.
Otobüs doldu, ilk binen biz olduğumuz için oturduk, yaklaşık 40-50 dakika yol sürdü. İlk izlenim butası bir doğu avrupa ülkesi, eski binalar fabrikalar, az trafik, çabalayan bir toplum.
İki ara durakta yolcu indirdi. Son durakta indik. Googlemap üstünden kafamızda kaldığı kadarıyla önce yol üstü 500-metre güneyde Astoria otelini bulduk, ordan 90 derece sola döndük, ana bulvarda yaklaşık  1-km yürüdük, kalacağımız ibis budapest city otelini bulduk, içeri girdik, küçük mazbut makul bir 2-3 yıldız bir otel. Kalanlar öğrenci gurupları, japon  gezginler, genç iş insanları idi. 4-gece b&b 270€ baştan kredi kartı ile ödedik, 212 numaralı arka tarafta sessiz odamıza çıktık, bavulları bıraktık, eşyaları dolaba koyduk, dışarı çıktık, Tuna nehrine kadar geldiğimiz yoldan yürüdük, Tuna kıyısında gezdik, küçük bir Macar halk lokanyasında gulaş çorbası içtik, bir bardak kırmızı istedik, harika kusursuz çalan çigan gurubundan müzik dinledik, 5€ bahşiş courtesy ödedik. Gece  önce kaybolduk sonra sora-sora geze geze oteli bulduk.
Şehiriçi  yaya yürüyüş bölgesinde gece dolaşması pek güzeldi. Çalışan toplu taşıma sistemi, metro tramvay troleybüs otobüs hepsi var, herbiri 200-huf olan 10-luk bilet alıyorsun. Metrodan metroya veya otobusten otobuse aktarma yapabiliyorsun, ancak aynı biketle metro- otobüs aktarması olmuyor, yeni bilet kullanman gerekiyor.
Ertesi gün yürüyerek  şehir içini gezdik, Andrassy bulvarı, opera, büyük saint stepan katedrali içini gezdik, katolik finansal desteği olmuş,
Sonra zincirli köprü üstünden Tuna nehrinin karşı tarafına geçtik, finüküler ile Budin kalesine çıktık. Saray olarak yapılmış, şimdi müze olan mekanda cafede oturduk. Dışarda şehir manzarasını seyrettik. Çevresini dolaştık.
Mathias kilisesini gezdik, 1526-1683 tarihleri arasında  Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış. Macarlar 1526'da Budin kalesi bırakıp kaçarlarken Madonna ve çocuk isa heykelinin bulunduğu küçük mekanın kapısını tuğla ile örmüşler. 150-yıl heykel orda kapalı kalmış. 1683'te Hiristiyan orduları Budin kalesini kuşatmış, attıkları top mermilerinden biri kapalı duvarı yıkmış, Madonna heykelini gören müslümanlar daha fazla direnmemişler. Kale teslim olmuş. Minare yıkılmış yerine çan kulesi eklenmiş.
Cami döneminde Mihrap olarak kullanılmış yer solda hala duruyor.
Osmanlı 150- yıl burda kalmış, arkasın da iki hamam ve bir yıkıntı türbeden başka birşey yok. Çünkü hiçbirşey vermemiş sadece vergi almayı  düşünmüş, macar nüfusu 2-milyondan 1-milyonun altına düşmüş, Macarlar Avusturya bölgesine kaçmişlar. Sonra Avusturya bu bölgeleri almış, onlara eşitlik vermiş Avusturya Macaristan imparatorluğu 250- yıl sürmüş, birinci dünya savaşı sonrası  Macaristan küçülerek bağımsız olmuş, sonra Nazi Almanya istilası, ikinci dünya savaşı sonrası Sovyet işgali gelmiş. 1956 ayaklanması tatsız olaylar sürmüş. 1989 berlin duvarı yıkılınca tekrar bağımsız olmuş, şimdi nato ve avrupa birliği üyesi,
Dışardan göçmen almıyor, ekonomi olarak milliyetçi içe kapalı  serbest piyasa düzeninde gidiyor.
Dışardan epey parasal destek almışlar, yoksa bu ufacık ülke böyle muhteşem saray, kale, opera müze parlamento katedral nasıl inşaa edebilir?
Yaya bölgesinde yürüdük, kapalı pazarda gezdik.
Akasya için geleneksel elbise aldık. € ile ödeme yaptık.
Dışardaki kafede oturduk, sokak çalgıcısı trompetçi kadını dinledik, çay içtik.
Gün içinde Andrassy bulvarında operayı bulduk. Avusturya imparatoru Franz finanse etmiş, tek şartı Viyana operasından küçük olacak demiş. Akustiği harika imiş.
Opera binasında yenilenme yapılıyordu, bir süre kapalı olacak. Bir daha gelirsek mutlaka bir sahneleme görmek lazım.
Akşam Andrassy bulvarında geniş muhteşem Parizsi cafede çay içtik, daha sonra yol üstü şans eseri rastladığımız Franz Lizst konser salonunda senfoni konseri dinledik. Akustik harikaydı. Orkestra eşliğinde schopen due konçerto izledik.
Üçüncü gün parlamentoya kadar yürüdük. Harika bir yapı, başka bir ülke parlamentosu olarak tasarlanmış, macarlar kapmış, ingiliz parlamentosu benzeri. İkinci dünya savaşı mezalimi, 1956 ayaklanması izlerini taşıyor. Akşam tarihi Karpatya lokantasında yemek yedik. Hoş güzel bir mekandı, tavuk haşlama ve bira için nakit 30€ verdik. Çigan müziği dinledik. Gece yine Tuna kıyısında yürüdük.
Dönüş yine 100 numaralı otobüs ve pegasus uçağı ile Sabiha gökçen havalimanına oldu. Keyifli hoş bir gezi oldu. Fazla bir harcama yapmamışız. Hep yürüdük. Sağlam otel kahvaltısı yaptık. Macar geleneksel lokantalarında akşam yemeği yedik.
Hep  şehir içinde yürüdük. Dönüşte kalan parayla iki şişe yerel macar şarabı aldık.
Fırsatınız olursa gidin gezin, opera ve klasik müzik programlarına bakın, izleyin.

Ankara 9-Nisan 2019

Doha

Qatar Doha'da Rehin Kalmak

Üniversiteden sınıf- dönem arkadaşım var. Okul bittikten sonra Türk müteahhitlik şirketleri Stfa, Enka, Tekfen, Gama ile Rusya ve Ortadoğu şantiyelerinde yıllarca çalıştı. Son olarak 2011 yılında bir Türk girişimci ile küçük bir müteahhitlik şirketi kurdu.
Her ikisinin soyadlarının ilk hecesini birleştirerek ... Qatar W.L.L. Şirketini hayata geçirdiler. Beraber Katar Doha'da bir konut inşaat A/C işi aldılar.

İşe başladılar, malzeme ekipman alımı için Doha iç piyasasında borçlandılar.
Türkiye'den işçi getirdiler, iş başladı ve birkaç yıl sonunda bitti. En sonunda  iş bitirme yaptılar, konutlar teslim edildi, idareden iş bitirme belgelerini aldılar.
Bu belge ile bankadan son kalan paralarını çekecekler, aldıkları parayla piyasaya borçlarını ödeyecekler, sonra kalan artan parayı paylaşacaklar. Ama durum öyle olmadı.

Diğer Türk ortak idareden  "iş bitirme" belgesini alır almaz doğru bankaya gitmiş, tüm parayı çekmiş, nakit olarak çantaya koymuş, zaman geçirmeden uçağa binmiş ve ülkeyi terk etmiş. Ortaklık anlaşmaları, tek başına diğer ortağın böyle davranmasına izin veriyormuş.
Türkiye'de durmamış, rivayete göre uluslararası suçlu mübadelesi olmayan orta Asya Türk cumhuriyetlerinden birine gitmiş, izini  kaybettirmiş.

Benim arkadaşım şimdi son altı yıldır Doha'da rehin durumunda. Alacaklı tedarikçi şirketler yerel yetkililere şikayet etmişler. Hapse atılmamış ama ülke dışına çıkamıyor.
Para kazanmak zorunda. Bir yerel mühendislik şirketinde maaşlı işe girmiş çalışıyor. Ülke dışına çıkabilmek için önce 30-40m$ tutan şirket borçlarını ödemek zorunda.
Şirket tasfiye halinde ama borçlarını ödeyemediği için tasfiye işlemi bitemiyor.

Yaş ilerledi, para kazanmak kolay değil. Zaman zaman İnternette yazışıyoruz.
Neler  oluyor şu iş piyasasında, böyle durumlar en çok herhalde etik kaygıları olmayan bizim coğrafyada oluyor. Bir ortak diğerine böyle yapar mı?

Tedarikçilere olan borcun ödenmeden ülke dışına çıkma imkanı olmamalı. Ortaklar birbirlerini çok yakından kontrol edebilmeliler. Saudi'lerdeki yerli sponsor uygulaması bize çok ters geliyordu, boşuna değilmiş.

Batı Avrupa'da Kuzey Amerika'da böyle durumlar yok denecek derecede az. Ortak bırakıp gidemez. Giderse yaptırımı çok sert olur.
Bizim coğrafyada oluyor. Yaptırımı nerdeyse yok, yapanın yanına kar kalıyor, ceza görmüyor.
Ortaklık anlaşmasını yazarken çok dikkatle kaleme almakta fayda var, derim.

Ankara, 27- Nisan 2019

1940'lardan

1940'lardan bir eski sepya fotoğraf, üç güzel  genç kız

1925 yılında doğan Hadiye, babası mahkeme zabıt katibi Abdulkadir Yuvakuran (1874-1934) beyi  9-yaşında iken kaybetti. Dul annesi Bosna Pazarköy 1912-13 Balkan savaşı göçmeni Fatma Müzeyyen hanım ile beraber Istanbul Aksaray Kıztaşı Hobyar mahallesinde bahçeli iki katlı küçük ahşap evde oturdular. Alt katı kiraya verdiler. Fatma Müzeyyen hanım (1894-1952) genç kızların vazgeçilmez ev terzisi olarak çalıştı.
Elleri tek başına temizlik yapmaktan çamaşır yıkamaktan paralandı.
Ev Abdülkadir beye babasından kalmıştı. Abdülkadir beyin kardeşi mahkemede izaleyi şuu (mirasın paylaşılması) davası açtı. Mahkeme uzun sürdü, Hadiye, Gazi terbiye türkçe edebiyat bölümünü bitirdiği yıl 1947'de dava sonuçlandı. Ev  icrada çok ucuza 1200 liraya satıldı. Ev ve arsa parasının yarısı Abdülkadir beyin kardeşine verildi, kalan yarısı Abdülkadir beyin mirasçılarına kaldı. Abdülkadir beyin yarım payının yarısı Fatma Müzeyyen hanıma, 1/4'ü Hadiye'ye' diğer 1/4'ü Abdülkadir beyin ilk eşinden kızı Leman hanıma kaldı. Leman hanım, kocası ve üç kızı Ankara'dan istanbul'a gelip miras paralarını aldılar, bu parayla üst baş elbise, eve mobilya aldılar. Dul Fatma Müzeyyen hanım ile yetim kızı Hadiye'nin evleri ellerinden gitti, kendilerine az bir para düştü.
Daha sonra Hadiye'nin eşi ismail beyin katkısıyla, Kalamış Reşit paşa sokak 36 numarada bir ahşap- bir taş küçük ev satın alındı, kira geliri olarak yıllar boyu kullanıldı, sonra müteahhite verilerek 3-küçük 55m2 daire alındı.
Sonra tek tek hepsi satıldı, başka gayrimenkul alımlarında kullanıldı.
Annem Hadiye hanımın kardeşi yoktu, mahalle okul arkadaşları onun için  kardeş kadar  önemliydi. 1940 yılında ortaokul son sınıfta çekilmiş fotoğrafta, sol başta gülümseyen annem Hadiye var, ortada Sabahat teyze, en sağda Lamiya teyze.
Bu güzel genç kızlar o yıl  15- yaşındalar. Hadiye'nin ayağında eski düz topuk  soluk  ayakkabılar, diz altına gelen pamuklu çorap, üstünde eski soluk renkli bir entari.
Sabahat teyze 'nin ayağında sağlam siyah pabuçlar, siyah güzel bir elbise,
Lamiya teyze de çok şık. Farklı güzel bir elbise. Ayakkabılar sağlam, parlak siyah.
Sabahat teyze'nin babası asker, Albay, Lamiya teyze'nin babası memur. Durumları iyi.
Sonra bu üç kız ayrı yollarda devam ettiler, Sabahat fazla okumadı evlendi, kocasıyla Kadiköy de çarşı içinde iki katlı bir evde yaşadı, oğlu alt katı kebapçı yaptı. Kocası çabuk zengin olmak isteyen yakışıklı sinema artisti görünüşlü  Galip amca  zimmetine para geçirmekten dört yıl hapis yattı, hapisten çıktıktan sonra fazla yaşamadı.
Sabahat teyzenin ilerki yılları zor geçti. Hadiye 1950 yılında ısparta'da evlendiğinde ısparta'ya geldi, Hadiye'ye düğününde yardım etti,
Sabahat teyze annem babam yurtdışı gezisine gidince Yalova yazlık evde  biz çocuklar ile beraber kaldı, biz balık tuttuk Sabahat teyze pişirdi, inanılmaz derecede güzel eşli dans yapmayı biliyordu, genç yaşlarında eşiyle Caddebostan gazinosu dans yarışmalarında alınmış birincilikleri kupaları varmış.
Anneannem Fatma Müzeyyen hanım 1951-52 yıllarında istanbul'da Sabahat teyzenin evinde uzun süreli misafir kalmış. Ben 1973 yılında Alpullu şeker fabrikasında çalışırken haftasonları onların evinde misafir kalırdım.
Eşim Dilek ve ben 1975' yılında Ankara'da evlenirken şeker lojmanında evin düzenlenmesinde yardım etti, bize verdiği evlilik hediyesi pirinç ayakkabı çekecek hala bizde duruyor. Sabahat teyzeyi de erken yaşlarda kaybettik.
Lamiya teyze istanbul üniversitesi tarih bölümünü bitirdi, evlendi, çalışmadı, mezuniyet diplomasını mutfak duvarına astı, denizci eşi ABD ile bağlantılı işler yaptı, gemilerde kaptan olarak çalıştı, oğlu Florya'da bir Meksika lokantası açtı, şimdi Bodrum'da bir başka lokanta çalıştırıyor. Lamiya teyze kocasını erken kaybetti, yaşlılık döneminde oğluna yakın Florya'da oturdu, küçük teriyer köpek ile yaşadı,
köpeğini kaybettikten sonra bunalıma girdi, yataktan çıkmaz oldu,
Hadiye ile son yıllarda hiç yüzyüze karşılaşmadılar ama hep telefonda konuştular.
1940'ların o güzel Cumhuriyet  kızları birer birer bu dünyayı terk ettiler,
geleceğe ait güzel beklentileri umutları hayalleri yanlarına alıp gittiler.

Ataşehir 24-Nisan 2019

Mudanya

Mudanya Trilye

Sabah 08:30 da atasehir migros önünden tur otobüsüne bindik, Tem otoyolu osmangazi köprüsünden geçtik. Yalova Orhangazi Bursa yolundan Mudanya'ya vardık, eski tren istasyonundan yapılmış Montania oteli deniz kıyısında çay içtik.
Şehri sonra yürüyerek dolaştık. Deniz kıyısında oturmak pek keyifli idi.
1922'de Mudanya mütarekesini imzaladığımız evi gezdik,
duvarlardaki gazete haberlerini okuduk.

Mudanya'da deniz kıyısındaki açıkhava kafede oturuyoruz. Sol yan masaya ortaasyalı bakıcı kadınlardan birisi oturdu. Genç yuvarlak yüzlü. Yanına bir memleketlisi başka kadın geldi. Çay istediler. Sonra siyah takım elbiseli kırmızı kravatlı göbekli badem bıyıklı yurdum insanı geldi, oturdu, belli ki  önceden tanışıyorlar, aralarında samimi muhabbet dolaştı, sonra beraber kalkıp gittiler, kadın herhalde bakıcı, haftasonu iznine çıkmış, erkek muhafazakar, aile babası, kadına sovyet döneminde unuttuğu müslümanlığı öğretecek, alan razı satan razı.
Olay gerçek ama benim son yorumlarım anlattıklarımın hepsi  kurmaca.

Sonra Trilye köyüne vardık, köy içinde dolaştık, eski yıkık kiliseleri gezdik, sonra rüzgarlı bir tepeye çıktık, mekan pek kalabalıktı, çay içtik, gözleme yedik.
Güzel deniz manzarası vardı. Trilye Rum köyü imiş, mübadelede boşalmış, ismi değiştirilmiş, sonra tekrar eski ismine dönülmüş, şimdi resmi ismi Tirilye, ama insanlar Trilye, Trilya gibi bir çok değişik şeklini kullanıyorlar. Eskiden üzüm bağları ile zeytin üretimi yaklaşık %50-50 imiş. Son muhafazakar dönemde çoğu üzüm bağları sökülmüş, tamamen zeytin üretimine dönülmüş. Üzüm şarap üretimi az.
Her taraf zeytin yağ sabun satış yerleri ile dolu. Köylü pazarı ayrıca var.

Akşamüstü Trilye deniz kıyısında iki adam küfürleştiler, iş yumruklaşmaya dönmedi, biri ortadan kayboldu, diğeri telefon etti, beş jandarma geldi, öbür adamı aradılar

Jandarmalardan biri yoldan geçen 34 plakalı bir özel arabayı durdurdu. İçinden dört genç kız çıktı, jandarma arızalık yaptı, aralarında uzun süren epey konuşma geçti ,
ne olduğunu anlamak için yanlarına gittim, arabanın sol dikiz aynası kırılmış,
bantla bağlamışlar, jandarma "böyle yola devam edemezsiniz, arabayı parka çekeceğiz, tutanak tutacağız" diyor, kızlar ne yapacaklarını şaşırmışlar, neyse yakın jandarma karakoluna  gitmek için izin alıp ayrıldılar. Yola izinsiz devam ettiler mi? bilmiyorum.

Bizim rehber yolda bir sürü hikaye anlattı, hepsi doğru mu bilemem. Yemek konusunda bizi serbest bıraktı.  Ancak ev yemekleri lokantasında rasladığımız bir başka kadın rehber, katılımcılarına  daha farklı davrandı. Ev yemekleri yapan kadın girişimcinin mekanını sora sora zor bulduk. Halbuki kadın tur operatörü hepsi ile baştan pazarlık etmiş, şurda ev yemekleri, bakla çorba fasulye pilav yoğurt şu fiyat. Deniz kıyısında filan balık lokantasında  lüfer salata meyva şu fiyat. Bizim rehber saat 17:00'de bizi deniz kıyısında serbest bıraktı, bir balık lokantasına girip arkadaşları ile üç saat rakı balık muhabbeti yaptı.

Trilye Deniz kıyısında çok sayıda balık lokantası vardı.
Rakı balık olunca fiyatların ucu yok. İçerlerde ev yemekleri yapan lokanta aradık bulduk,  birinde yemek bitmiş öbürüne geçtik çorba fasulye pilav mantı bakla yoğurt aldık 70₺.

Ev yemeklerini yapan lokantanın sahibi genç kadın aslında beden eğitimi öğretmeni imiş, tayini çıkmayınca kosgep kadın girişimci kredisi almış, burayı açmış, annesi ve erkek kardeşi yardım ediyor. Kadın tur operatörü mutfağa girip ona yardım etti.
Lokantacı kadın bu arada evlenmiş, çocuk yapmış, anlaşamamış boşanmış,
"çocuk yapmak kendimi tohumlatmak için amerikaya gidip çok para harcayacaktım, böylesi daha ucuz oldu", diye şaka yaptı.

Trilye'de çok sayıda eski Rum ortodoks kilise var, mübadelede Rum ahali gitmiş, yerine gelen Girit Selanik muhacirleri, eski kiliseleri özel mülk olarak alıp ev yapmışlar. Bahçe depo ahır olmuş. Bir tanesi çok iyi  korunmuş, kültür merkezi yapmışlar.

Istanbul Eminönü- mudanya arasında BuDo Bursa deniz otobüsleri ile 1-saatlik seferler var. Aileler deniz otobüsü ile buraya gelebilirler. Geceleme 100₺ pansiyonlar var.

İstanbulda günü birlik turlar pek popüler olmuş, Riva- Ağva- Şile turuna gidilebilir. Kilyos, kıyıköy  gezisi yapılabilir. Tur operatörleri bu işlerden iyi para kazanıyorlar.

Ataşehir 28- Nisan 2019