Monday, October 10, 2011

Adalar ve Elektrikli arabalar



Değerli Okurlar,
Dün akşam twitter mesajları arasında kaynaği net belli olmayan (IBB?) bir haber dikkatimi çekti, “ADA faytonlari kullanimdan kaldırılacakmış, onların yerine elektrikli akü şarjlı arabalar servise konacakmış” . Böyle birşey olmaz olamaz, neden olamaz?? Elektrik sistemi çöker onarılamaz.   Bir taş at, 40 akıllı çıkaramasın. Anlatalım. Elektrikli arabalar sarj için darbeli yük çekerler, ulusal şebeke darbeli yükü kaldırır, ama ADALAR'ın sınırlı kapasitede iletim/ dağıtım şebekesi darbeli yükü kaldırmaz.  Yeni pahalı HVDC  denizalti kablosu çekilmesi gerekir,  Bu yüksek darbeli yükü kim taşıyacak?? Hangi termik santrali bu işe kullanacagiz?? Küçük bir yerleşim yeri bu darbeli yükü çekebilirmi?  Gereksiz bu tasarı için kim yeni yatırım yapacak?? En çok onlar sebepleneceğine göre elektrikli araba satıcıları mı? 
ADALAR dünyada içten patlamalı/ benzinli/ dizelli arabaların giremediği veya kısıtlı sayıda halk hizmeti için/ polis/ ambulans/ itfaiye/ çöp/ orman hizmetleri için sınırlı girebildiği kurtarılmış sayılı yerlerden biridir. Elektrikli golf arabalarını da başta ADALAR'a sokmamamız gerekirdi, yürüyemeyen engelli yaşlılar için sınırlı sayıda girdiler bir kere, bundan sonra çoğalmamaları için uğraş vermeliyiz, sayıları makul az bir rakamı geçmemeli, artmamalı. 
Her türlü iyi niyetli karar/ teşvik her zaman/ her yerde itina ile suistimal edilir. Yaz boyunca elektrikli arabaların gece şarj yaptığı bölgelerde devamlı elektrik kesintisi oldu, çünkü darbeli yükü eskiyen trafolar, yenilenmeyen şebeke kaldıramadı, Denizaltı kablosu Kartal/ ADALAR  arasında ilk 1932 yılında döşendi,   daha sonra nisbeten güçlendirildi, ancak mevcut sistem darbeli yük kaldıramaz. Nitekim elektrikli arabalar gece şebekeye bağlanınca kaldıramadı. YAZ Geceleri KadıYoran’da elektriksiz kaldık, buzdolaplarında yemeklerimiz bozuldu, klima kullananlar çalıştıramadı. 
Her yaşta "Yürümek" sağlıktır, ADALARda herkes yürür, eşyası olan/ acelesi olan faytona biner, Yürüyemeyen zaten Prinkipo'ya gelmemeli, ana kıtadan ayrılmamali, sağlık hizmeti gerekse karşıya acil geçmek sorundur, Kadıyoran tepesinden günde birkaç kere çarşıya inip tekrar eve çıkmazsam kendimi iyi hissetmem. 

Bu haber bir gerçek değil sadece bir yanlış temenni olarak kalmalı. Sadece işlerini kaybedecek faytoncu esnafı değil hepimiz tüm Prinkipo halkı bu yanlış kararın karşısında olmalıyız. At pisliği biz yerli halkı rahatsız etmez yağmur gelir alır götürür, çiçeklerimize gübre olur. Bizi  rahatsız eden, çevreyi kirleten  sorumsuzca ortaliğa tabiata atılan PlastikPet/ cam siseler/ metal kola kutularıdır. Prinkipo da hayat yavas gecer, acelemiz yoktur, çarşı esnafı bir telefonla herşeyi evimizin kapısına getirir. Hasta taşıma ambulansımız yaşlımızı hastamızı bir telefonla taşır.   Bizimle beraber yaşamayanlar bizim hayat düzenimiz hakkında sonucu belirsiz tehlikeli geri dönülmez kararlar almamalı. Elektrikli arabalar Prinkipo’ya gelmez gelemez gelmemeli. 
Slm ve saygilar
--
Prinkipo'lu Sisyphus


Saturday, October 01, 2011

Bir Prinkipo hikayesi... Devam...



Bir Prinkipo hikayesi... Episod-1
(tamamen kurgudur, gerçeklerle ilgisi yoktur)

1970 sonları ve 1980'ler...
Delikanlı yarım bıraktığı Lise eğitimini Heybeli (Halki) Lisesinde tamamlar, Istanbul Universitesi TIP fakültesine girme hakkı alır, vapurlarda mutfak eşyası satarak hayatını kazanır, TIP fakültesi Cerrahi bölümünü başarı ile bitirir,  ilerki yıllarda önemli ameliyatları yapan ve dünya çapında tanınan bir cerrahtır artık. Ünü öylesine yayılmıştır ki dünyaya; kabuğundaki Türkiye'nin adeta sesi olmuştur bütün dünyada. 70 cente muhtaç Türkiye'ye avuç dolusu para getirmektedir her yurtdışı operasyonlarında ve Türkiye'ye gelen Avrupalı ve Amerikalı hastaların başarılı ameliyatlarıyla... Bu arada kendine Prinkipo adasında Maden tarafında eski bir köşk alır. Yeniletir yerleşir, yazlarını orda geçirir. Sosyetik bir kızla evlenmiştir. Henüz çocukları yoktur.
Kader bu ya... bir süre önce eski kayınpederi olan yaşlı bey... önemli bir beyin kanaması geçirir ve operasyon için ,  Nizam tarafında Trocky köşkü yanındaki kendi köşkünden, Belediye Hasta Taşıma minibüsü ile cerrahımızın part-time çalıştığı BüyükAda Devlet hastanesine getirilir; (Yolda Prinkipo'lu Sisyphos'u söylene söylene PlastikPet/ Cam  şişeleri toplarken görürüz, senaryoya girmezsem çatlarım) Celalettin Cerrah henüz polis olma aşamasında olduğundan Istanbul'da terör hat safhadadır ve elektriklerin de kesik olmasına rağmen bu cerrah tüm ekibini ve malzemelerini toparlayıp başarılı bir operasyonla gaddar kayınpederi bu dertten kurtarır...
Kayınvalide çoktan Hakkın rağmetine ermiş; kayınpeder de Rusya'dan genc ve güzel yeni gelin almış olduğundan ve Amerikalı Mimar KIZı ''O bana...O bana'' diyen küçük kızını babasız büyüten bir 'Çaresiz Kadın' olarak ''Of Bağırma...'' diyerek ancak hayatını idame ettirmektedir. Zavallı KIZcağız bir süre de barlarda ''Direkler Arası'' showlarda çalışmıştır; gaddar babasının Rus geline para saçıp, onu unuttuğu yıllarda.... 
1980'lerin ortasına doğru büyük değişime giren Türkiye'nin Başbakanı bir Amerika gezisine cerrahımızı da götürür; ''Benim Cerrahım işini bilir'' edasıyla övünmektedir...Tam Amerika'ya vardıkları anda Türk (asıllı Amerikalı) bir kadının beyin sarsıntısı ile hastaneye kaldırıldığı ve durumunun ağır olduğu bildirilir... Başbakan hemen cerrahını da alarak hastaneye bir basın ordusuyla koşar...ve hasta yatmaktadır yatağında... Cerrah meslekdaşlarından hızla bir bilgi aldıktan sonra; ''What is name of our patient?/ Hastamızın adı nedir?'' der ve dosyadan ismini okuyan Dr JohnyWalker cevap verir: "An architect Mrs. ... originally from Turkey/ Turkiye'den Mimar Misis...".  Episod-1' in sonu.... 
Prinkipo'lu Sisyphos

Bir Prinkipo hikayesi...



YIL 1960'lar... Kadıyoran yokuşundaki evin üst kısmı yazboyu 3-ay kiraya  verilmiş.  Kiralayan, Nişantaşı'nda yaşayan bir zengin aile. Baba cerrah, anne ev hanimi, bir kız/ bir oğlan. Her ikisi de istanbul'da yabancı dille oğrenim yapan liselere gidiyorlar. Nişantaşı kozasından çıkıp Prinkipo'ya gelmişler. Anne evsahipleri ile hemen iyi ilişkiler kurmuş. Beraber çay-kahve muhabbet, beraber yemek/ mutfak, Baba sabah vapurla Nişantaşı'ndaki işyerine gidiyor, akşam geç saatte dönüyor.
Küçük oğlan bizim Prinkipo'lu komşu çocuklar ile arkadaş olmuş. Denize gidiyorlar, Hristos ve AyaYorgi'ye tırmanıyorlar, balık tutuyorlar, kendileri pişirip yiyorlar,  yanında bira içiyorlar, yılkı atlarını yakalayıp eğersiz biniyorlar, Rum yetimhanesi üstünde mola veren göçmen kuşları seyrediyorlar.
Kiz ayrı bir arkadaş gurubunda, akşamları geç saatlere kadar onlarla beraber, günboyu sahilde/ veya teknede.  Akşam kıyıda mehtap seyrediyorlar,  yakışıklı/ yeşil gözlü bir delikanlı çok güzel doğaçlama gitar çalıyor. KIZ geceleri eve çok geç geliyor, ve olan oluyor. KIZ yerli delikanlıya aşık oluyor. Delikanlı da ona aşık ancak para yok, eğitim eksik, yaz aşkı. KIZ bir gün sabah Torbasını topluyor, delikanlının küçük evine kaçıyor. 
Akşam KIZ'ın babası eve geliyor, olanları öğreniyor, polise şikayet ediyor, evlenme yaşına gelmemiş bir kız çocuğunu alıkoymaktan  delikanlıyı nezarete alıyorlar, dönem 1960'lar, öyle evlilik öncesi düzeyli beraberlik yok, baba evlenmelerini şart koşuyor, ve Buyukada evlenme dairesinde kız ile oğlan az sayıda aile efradı eşliğinde  evleniyorlar, ailenin namusu kurtarılıyor, delikanlı için soruşturma  düşüyor.  
Sonra yeşil pancurlu bir evde oturuyorlar, 3 cocukları oluyor, mutlu oluyorlar, beraber yaşlanıyorlar, diye anlatmaya devam etmek çok isterdim, ama gerçekler öyle değil.
Sonra YAZ bitiyor, aile Nişantaşı'na gidiyor, baba kızını  NewYork'ta bir okula gönderiyor, sonra aile avukatları şiddetli geçimsizlikten boşanma davası açıyorlar. Dava kısa sürede sonuçlanıyor. KIZ ABD'de mimar oluyor, oraya yerleşiyor, bir önemli mimari büroda çalışmaya başlıyor, ortakları arasına giriyor, tekrar evleniyor, çocukları oluyor. Küçük oğlan babasının mesleğini seçiyor, meşhur bir operatör oluyor, babasının işyerini devralıyor.  
Delikanli ne oldu derseniz, ben bilmiyorum, ama herhalde Prinkipo'da bilen vardır, o da herhalde tekrar evlenmiştir, çocukları olmuştur, belki bir yazar olmuştur, belki lokanta açmıştır...  YAZ aylarında Prinkipo'da neler oluyor neler... Episod-1 sonu...
Prinkipolu Sisyphus