Chernobyl
1986 HBO 2019, Nükleer Farkındalık “Nuclear awareness”
Son
günlerde Amerikan HBO kablo kanalının bir sezonluk "5
episode" çektiği "Chernobyl" dizisini ekran başında
nefes almadan seyrettik. Korkunç bir olay, korkunç bir felaket
izledik. Alınacak çok dersler var. Dizideki nükleer santrallerde
tecrübeli yetişmiş bilim insanları eşdeğerleri maalesef şu
anda bizde yok. Tümüyle nükleer santral olayını kapatmak var.
Ancak nükleer konusunda bilgisiz kalmanın bizim coğrafyada ağır
bedeli de var.
Bunu
kuzey komşumuzla beraber yapmak ne derece doğru? 4800 MWe
kapasitede elektrik üretimini iç piyasaya hazine garantili olarak
kw-saat'i 12.35 ABD cent üzerinden satmak uygun mu? Piyasamızda
ortalama elektrik fiyatı bugünlerde 4-5 ABD cent üstünden
gidiyor. Daha ucuz üretilen yenilenebilir- hidro, güneş, rüzgar
enerjisi sayesinde ortalama fiyat gelecekte daha aşağılara
çekilecek.
Paris
çevresinde çok sayıda nükleer santral var, ancak tümünü
Fransız mühendisleri inşaa etti, ve Fransızlar çalıştırıyorlar.
Almanya nükleer santrallerini Almanlar yaptı. Zaman içinde yavaş
yavaş küçük kapasiteden büyüğüne gittiler. Bizim termik
santrallerimiz ise bize ait değil. Teknolojisi hiç değil.
Kontrolü, işletmesi bizim değil. Başkalarının
yaptığı
nükleer santral ile nükleer teknoloji sahibi olamazsınız.
Başkalarının
inşaa ettiği termik santrallerle, termik santral teknolojisi sahibi
olamazsınız. Son 50 yıldır, yurdumuzda termik santral yapılıyor,
başka
ülkelerin mühendisleri tarafından yapılıyor, hala kendimize ait,
tasarımını komple bizim yaptığımız
bir termik santralimiz yok. Başkalarının
yaptığı
tasarımlar bize uymuyor, bizim yerli yakıtımıza uymuyor,
işletmede
devamlı zorluklar çıkıyor, termik santraller hızla yaşlanıyor,
çok çabuk kullanılmaz oluyor.
ODTU
Mezunları Derneği
Ankara üyesiyim, aynı zamanda Makina Mühendisleri Odası Ankara
Şube Üyesiyim. Her iki örgüt Enerji Komisyonlarında gözlemci
üyeyim.
ODTUMD,
MMO ve TMMOB olarak nükleer konusunda belirli bir tavrımız var.
Bazı
meslek odalarımız nükleer konusuna tamamen karşı.
Bence bu durum çok kolaycılıktır.
EGE,
İTÜ, Hacettepe Üniversiteleri nükleer
konusunda çok ciddi akademik çalışmalar
yapmaktalar. 1960-1990 arası Nükleer akademik geçmişi
olan ODTÜ'nün Makina- Nükleer bölümünü 1990’larda kapatıp,
o dönemin Sayın Rektörünün ağzından
"Bu konu (Nükleer) gündemimizde değildir"
açıklaması hüzün vericidir. Nükleer bilim, Nükleer Teknoloji
büyük oranda Makina mühendisliği
konusudur. Yani bir anlamda Makina Mühendisleri meslek odası görev
alanına girer. Biz mühendisler kafamızı kuma sokup bekleyemeyiz.
Nükleer farkındalık bizim- özellikle Makina Mühendislerinin has-
esas işidir.
Nükleer konusunda insiyatifi ele almamız, yerel nükleer
farkındalık politikaları geliştirmemiz
gerekir.
Şu
anda yapılan kanun kapsamı Nükleer santrali projesine karşı
olabiliriz, Akkuyu'da veya Sinop'ta yer seçimine karşı
olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz.
Sivil Toplum Örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu
işe
soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise, bu işi yabancılar yapar,
bu işin
bilgisini- tecrübesini- ekmeğini-
kazancını- parasını- Arge'sini yabancı şirketler
alır. Hayati kararları o zaman ulusal kurumlar değil,
yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir. Ciddi uzun-vadeli
bir yol haritası çizmemiz gerekir. Mevcut siyasi iradenin
yayınladığı
bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi
incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler
üretmemiz gerekir.
Sivil
Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, Meslek Odalarının, ETKB
ve TEAK ile birlikte nasıl bir çalışma
yapma potansiyelinin olduğunu,
ASME tarafından verilen akreditasyon ve eğitimler
ile ilgili neler yapılabileceğinin,
bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin
doğrulanmasının
ulusal bir kurum veya şirket
tarafindan nasıl yapılabileceğinin
tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz- biz vermeliyiz.
Nükleer
konusunda yazı yazanların çoğunun bu konuda hiçbir akademik
eğitimleri yok, ordan burdan toplama bölük- pörçük bilgilerle
detay bilmeden haber yapıyorlar. Korku- bilimkurgu film senaryoları
çiziyorlar. Bilenler ise bu karmaşada suskun kalıyorlar. Konuyu
bilmeyenler cahil-cesaretiyle bu derece etkin olurlarsa, sonuç
gayri ciddi olur.
Sivil
Toplum Örgütleri, nükleer enerjiye karşı
olabilir. Üyeler tek tek karşı
olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni
politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını
engellemiyor. Nükleer teknolojiyi bilmemiz, öğrenmemiz lazım.
Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir,
“istemezük” ifadesi sadece kolaycılıktır.
Türkiye
halen çevre ülkelerindeki 30 kadar nükleer ünitenin tesiri/ olası
etkisi alanındadır.
Biz
kursak ta kurmasakta zaten nükleer tehdit altındayız. Biz
istemesekte bile, veya biz olmadan da çevremizdeki coğrafyada bu
süreç devam ediyor, düzenleyici kuruluşların
olduğu
kadar, doğrulama
ve sosyal sorumluluk anlamında diğer
kurum ve kuruluşların
da süreç içinde görev alması gerekiyor.
Şu
anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak
TAEK, doğrulama ve test gibi teknik isleri sorumluluğuna
almayacak/ alamayacak ve bu yüzden sadece onay ve regülasyon makamı
olarak görev yapmayı herhalde planlıyor.
Bu
uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin
yabancılar tarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler
yabancılara bırakılmayacak derecede önemli hassas işlerdir.
Gerekli eğitim
yatırımları ile bu işin
önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir. Konuyu yakından takip
edip, bilimsel olarak doğrularla
desteklenmiş
görüşlerimizi
paylaşmalıyız.
Yapılan işlerden,
ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu
değerlendiriyoruz.
Kullanılacak
teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile
çalışıyor
ve atığı
az, daha az soğutma
suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü
deneyimler var nasıl önlem alınmış,
hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları
değerlendirmeliyiz.
Akkuyu 20 sene önce seçildi, bugünkü kriterlerle belki de
seçilmezdi. Nükleer santral soğutma suyunun soğuk olmasında daha
yüksek randıman açısından fayda vardır. Yıllık ortalaması
sıcak Akdeniz deniz suyu yerine, ortalaması daha soğuk Karadeniz
kıyıları bu yüzden daha elverişlidir. Sinop sonrası sıra
herhalde İğneada ve Hopa santralleri telaffuz edilmeye başlanacak.
Siyasi kararla siyasi sipariş verirseniz, proje finansmanı da
siyasi olur, ticari kredi bulamazsınız. Nükleer teknoloji için
50-MWe, 500-Mwe, 5000-Mwe kapasite genelde aynıdır, ancak 50-MWe
kolay bir finansman paketi iken, 5000-MWe için ciddi ticari
finansman gerekir.
Nükleer
güvenlik konularında Avrupa Birliği
bu konuda ortalama her ay bir veya daha fazla direktif veya tebliğ
yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı.
Nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? Bunların hiçbiri net
değil.
Nükleer santral için ciddi karar aşamasındayız
ama gerekli güvenlik mevzuatında nerdeyiz? Net bilinmiyor. Yerel
çevre halk nasıl korunacak? Nükleer Santral işletilirken
nasıl denetlenecek? Atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler
ve gerekli denetimler ne olmalı? Acil tahliye planları varmı?
Netlik yok.
"Sinop
Japon nükleer santran projesi iptal edildi", haberleri çıktı,
sonra yalanlandı. Bakanlık fizibilite incelemesi devam ediyor.
Akkuyu için yerinde fazla çalışma görmüyoruz. Nükleer çekirdek
altı basit temel betonunda problemler oldu. Satınalma garantili
uzun dönemli yüksek fiyat ciddi endişeler veriyor. Nükleer yerli
yakıt imkanı nedir, birden fazla ülkeden yakıt import imkanı
bulundu mu? Kullanılmış yakıt nereye, ne maliyetle gidecek?
Cevaplar
yoksa, nükleer işinden vaz geçme imkanı nedir? Vazgeçmenin
maliyeti nedir? İleriye dönük üretim ve tüketim tahminleri için
en az maliyetli modeller ne zaman yapılacak?
Yapılacak
teknolojik seçimlerin -gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse
yer seçimi- siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir.
Örneğin
son imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları
var(!) bilelim. Başlayan proje ÇED raporunu zor hazırladı. Böyle
konularda gayri ciddilik kabul edilemez. Çalışma
gurupları kurarak bu konuda bilgi olanları, bu alanda uluslararası
deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan
çıkan sonuçları kamu oyu ile paylaşmalı
karar vericileri doğruya
yönlendirmeliyiz.
Önemli
bir diğer
konu "tedarik işleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve
onay değil, işletme
ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması
gerek. Görevli kurum Mühendis Meslek Odaları olabilir. Bu işleri
biz yapmazsak Rus/ Kore/ Alman mühendis bu işi
yapar, sorumluluk almaz, bizim cebimizden ödeyeceğimiz çok paraya
yapar, sonra da meslek odaları bakar, ben de "daha çok
istihdam" diye boşu boşuna
yazmaya devam ederim.
Nükleer
Santral konusu günümüzde bir gerçektir, içinde bulunduğumuz
coğrafyada
zaruri bir ihtiyaçtır, biz istemesekte bu bir teknoloji öğrenme
ve tecrübe kazanma sürecidir, bu sürecin dışında
değil
içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza,
ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde
üretmek zorundayız. Bunun adı “bilgili- güçlü- uyumlu olanın
hayatta kalması”dır.
Bizim
coğrafyamızda, ülkelerin nükleer bilgisizlik yapma lüksü
yoktur.
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
Prinkipo,
15- Haziran 2019