Thursday, October 24, 2013

Termik Santral Kimden Alınır?



"Where do you shop for Thermal Power Plant?"

Değerli Okurlarım,

Yatırımcı en iyi malı, ekipmanı, santrali, en ucuza almak ister. Bu çok doğaldır, çünkü yatırımcının zamanı yoktur. Referansı olan, denenmiş, hazır proje ister, bir an önce yatırdığı parayı geri almak ister, kar etmek ister.

Son rapor ve senaryo çalışmalarına göre, kömürün enerji sektöründe Temiz Kömür Teknolojileri ile kullanımı, önümüzdeki dönemde, dünya genelinde önemli bir paya sahip olacaktır. Kömür en önemli yerli-fosil enerji kaynağımızdır. Bu nedenle kömürlerimizin ileri- temiz teknolojilerle elektrik üretiminde kullanılması gereklidir.

Serbestleşen- özelleşen pazarlarda arz güvenliğini sağlayacak yatırımların yeterince yapılmaması ve/veya göreceli olarak kolay ve hızlı bir şekilde tamamlanabilen Doğalgaz santrallarine öncelik verilmesi, Türkiye gibi doğal gaz ithalatçısı ülkelerde enerji sektörünün dışa bağımlılığını hızla artırmıştır.

Dünyada artan doğalgaz talebi ise, doğalgaz arz pazarında daralmaya ve tekrar kömüre dönüş sürecini tetikledi. Bu yeni dönüşüm sürecine bağlı olarak kömür yakma teknolojilerinde de bir evrimleşme gerçekleşmektedir.

Teknoloji ve piyasa açısından bakıldığında, enerji sektörü son yıllarda teknolojik gelişmelere kucak açan en önemli sektördür. Son yıllardaki değişim sürecinin bir başka yüzü de, teknolojinin artık sadece gelişmiş ülkelerde değil, enerjiyi ağırlıklı olarak tüketmeye başlayan gelişmekte olan ülkelerde de geliştirilmesi ve üretilmesidir.

Enerji teknolojisi pazarında, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika üretimleri artık çok pahalı hale gelmiştir. Yakında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika firmaları kendi yurtiçi piyasalarının dışına mal satamayacaklardır. Son 10(on) yıldır “UzakDoğulu” firmalar, enerji ve özellikle termik santral piyasasına çok rekabetçi fiyatlarla girmişlerdir.
Bununla birlikte, “bugün için” en iyi, yerli kömüre en uyumlu, en randımanlı, en çabuk, en hızlı sürede inşaa edilebilen santralleri ve ürünleri piyasaya sunamamaktadırlar.

Türkiye’nin kendi iç piyasasını bu yeni konjektöre göre yönlendirmesi lazım. Ülkemizde mühendislik açısından, imalat sanayii açısından çok büyük potansiyel ve imkanlar var. Kendi termik santrallerimizi, kendi kömürümüze uygun olarak kendimiz tasarlamalı, imal etmeli, yerinde monte etmeli, çalıştırmalı ve işletmeliyiz.

Türkiye’de yerel mühendislik kapasitesiyle çok şeylerin yapılabileceğine inanıyoruz. Çünkü dünyada herkes, her mühendislik fakültesi/ her Termodinamik dersi öğrencisi, aynı Termodinamik/ Isı transferi derslerini alıyor, aynı yazılım/ donanımları kullanıyor, enthalpi, entropi, ekserji kavramları her yerde aynıdır.

Genç mühendislerimize daha çok destek vermek gerektiğine inanıyoruz. Onlara daha çok fon/ daha çok yazılım/ donanım/ araştırma desteği, Master/Doktora/ Doktora Sonrası araştırmalarına daha çok para ayırmak ve bunu bir politika olarak görmenin gereğine inanıyoruz.

Türkiye yıllardır işlettiği, ama hala kendi tasarımını/ teknolojisini geliştiremediği termik santral teknolojisine sahip olabilir. Aynı şekilde rüzgar türbünlerini, hidrolik türbünleri, azami yerli kapsamda kendimiz üretebilmeliyiz.

Kamu sektörü geçmişte finansman ihtiyacı nedeniyle yabancı yatırımcıya öncelik vermiş, “En ucuz”, “Finansmanı var” diye, tasarımı/ üretimi, verimsiz ve kalitesiz termik santraller almıştır. Bu santraller yerli yakıta ve çevre şartlarına uyum gösteremediler, çabuk yaşlandılar. O santralleri imal eden yabancı firmalar artık yok, ya iflas etti, veya isim ve mülkiyet değiştirdiler. Batı Avrupa, Kuzey Amerika firmaları artık çok pahalı ekipman satar/ bir anlamda artık satamaz hale geldiler.

Son yıllarda “UzakDoğu” firmaları termik santral inşaat piyasasına daha uygun fiyatlarla girmeye başladılar. Bu firmaların vereceği fiyatlarla rekabet edemeyecek, ancak yüksek verim ve kaliteye sahip teknolojiyi getirecek olan batılı firmalardan -eğer bir Çinli/ Hintli/ Koreli firmaya ön yeterlik verilmiş ise- teklif almak zorlaşıyor.

Çünkü “UzakDoğulu” firmaların maliyetleri daha düşük ve piyasaya hakim olma konusunda ciddi hedefleri var. Bu durumda “Batılı” firma teklif vermekten kaçınıyor, Türkiye piyasasında ucuz “UzakDoğulu” firmalar egemen olmaya başlıyor. Ancak “Doğulu” firmaların bizim yerli kömüre uyumlu kendini ispatlamış tasarımları yok.
Diğer yandan yerli yakıtın/ kömürün ancak yerli mühendislik tasarımları ile en iyi kullanılabileceği gerçeği yıllardır gözardı ediliyor. Yabancı firmalar santrali kurar, deneme çalışmasını tamamladıktan sonra işini tamamlar, kesin kabulünü yapar ve gider. İşletmeci, halen mevcut çoğu kamu termik santrallerinde olduğu gibi santralin tüm işletme sorunları ile başbaşa kalır.

Santrali yerli firma kurmuş olursa, yatırımcıyı her zaman, her bakımda, her arızada memnun etmek, düzgün/ etkili/ programlı bakım onarım yapmak, yurtiçinde başarılı olmak zorundadır. Başarısız bir yerli firma hiçbir yerden iş alamaz. Bu nedenle yerli kömür için “yerli teknoloji ve yerli firma” olmazsa olmazdır.

Yine bir küresel iktisadi kriz etkisi altındayız. Kapasite kullanımı düşüyor. Bütün bunlar belirli bir süreyi kapsayacak ve sonunda geçecek, bitecek. Türkiye’ni enerji ihtiyacı hiç bitmeyecek. Bu büyük yurtiçi talep karşısında mevcut arz yetmiyor/ yetmeyecek. Büyümenin, kalkınmanın, gelişmenin gereği bütün bunlar.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının, bu açığı hemen kapatması mümkün değil ve ancak gecikmeli olarak sektöre katkı verebilecek. Güneş santralleri geceleri çalışmaz. Rüzgar santralleri rüzgar esmezse durur. Depolama için “Pompalamalı HES, veya kısaca PHES” veya pahalı akü sistemlerine, ayrıca özel yüksek gerilim iletim hatlarına- pahalı şalt tesislerine yeni büyük yatırımlar yapmak gerek.

Enerji vermedikleri sürede devreye girecek sıcak bekletilen termik santrallere her zaman ihtiyaç var. Sadece Rüzgar ve Güneş ile enerji ihtiyacınızı çözemezsiniz. Hızlı/ çabuk/ kolaycı çözümler sanıldığı- göründüğü kadar kolay değildir. Uzun süreli politikalar gereklidir ve bu politikalar içinde yerli teknoloji mutlaka yerini almalıdır.

Kendi termik santrallerimizi, kendi kömürlerimize uygun olarak kendimiz tasarlamalıyız, kendimiz imal etmeliyiz. Bizim kendi mühendislerimiz kendi kömür kaynaklarımıza uygun termik santral tasarımı ve hatta gerektiğinde kombine çevrim santralinin tasarımını komple yapabilecek bilgi birikimi ve kabiliyetlere sahiptir.

Son yıllarda en basit Müteahhitlik hizmetleri bile yabancılara –özellikle Uzak Doğulu ucuz ancak tasarımı ve kalitesi şüpheli firmalara- gitmeye başlamıştır. Bu çok endişe verici bir durumdur. Enerji piyasası sahipsiz kalmamalıdır. Türk müteahhit ve mühendisinin bu konuda teşviklerle desteklenmesi, gerekli iktisadi ortamın yaratılması şarttır. Türkiye, kendi enerji piyasasına kendi yatırımcısı, imalatçısı, akademisyeni, mühendislik ve müteahhitlik hizmetleriyle sahip çıkmalıdır.


Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2013-10-25

Enerji Piyasalarımızda Yatırım


"Investment in Our Energy Markets"

Değerli Okurlarım,
Termik santrallerin özelleştirmede ortaya çıkacak fiyatları hakkında bir tahmin yapmak istemiyoruz. Yatırımcı hesabını yapar, yatırdığı parayı belirli bir kısa sürede geri almak ister. Bu makul kısa süre bizim ülkemizde 4-5 yıldır, en fazla 10 yıldır. Önemli olan yatırımcının çevre halkına getireceği istihdam imkanlarıdır. Çevre kirliliğini önlemek / azatmak için yapacağı yeni yatırımlardır. Türkiye de bugün en az kesin 5 tane, belki 10 tane termik santral tasarımını, malzeme satınalma, imalat, montaj ve işletmesini yapacak yerli firma vardır.
Elektrik enerjisinin ucuz, kaliteli, zamanında ve güvenilir şekilde temini ülke yönetimlerinin en öncelikli, en önemli konularından biridir. Enerjinin ulusal ve kamusal çıkarları gözeten bir anlayışla planlama ve yönetimi boyutları önem kazanmaktadır. Enerji planlamaları, bir ülkenin geleceğini, refahını ve aynı zamanda krizlerini de belirlemektedir. Enerji Piyasalarımız için önerilerimizi şöyle sıralayalım,
Yeni inşa edilecek termik santrallerde öncelik yerli- öz kaynaklarımızın, yani yerli kömürün değerlendirilmesi olmalıdır. Yatırımcı yaptığı yatırımı bize/topluma/ yöre halkına çok iyi anlatmalıdır. Halkla ilişkiler halka daha çok bilgi vererek yapılır. Sadece ÇED raporu ile, EPDK lisansı ile iş bitmez. Yerel halkın onayı mutlaka alınmalıdır. Yanıltma, vaya yanlış bilgi verme durumları olmamalıdır.
Enerji arz güvenliği en öncelikli konudur. İthal kömür kullanan termik santrallerini Karadeniz kıyısına yapmak bize göre çok risklidir. Boğazlar bu kadar yoğun gemi trafiğini kaldıramaz. Hatta bir zaman sonra Iskenderun körfezi de bu gemi trafiği yükünü taşıyamaz. Iskenderun körfezine, Mersin, Adana, Hatay kıyılarına ithal kömür santrali yapma konusunda lisans sınırlaması getirmeliyiz. Şu anda abartılı sayıda konuyu bilen bilmeyen lisans almak için başvurmuştur. Başvuru yapan çoğu firmanın, teknik, ticari, finansal yeterliliği yoktur. Yerel linyit yakabilecek, yerli mühendislik kapasitesiyle tasarımı yapılmış, yerli imkanlarla imal edilmiş, yerli personel ile montajı yapılmış, yerli personel ile işletilen termik santrallerin sayısını hızla artırmalıyız. Türkiye, kendi enerji piyasasına, kendi yatırımcısı, imalatçısı, akademisyeni, mühendislik ve müteahhitlik hizmetleriyle sahip çıkmalıdır.
Yurtiçi firmalara sağlam yerel mühendislik kadroları gerekir. Yabancı mühendislikle bir yere varılmaz. Her ülke kendi yerel yakıtlarına uygun tasarımını kendi yapar. Enerji piyasasında yatırımcı veya müteahhit olarak çalışacak firmaların, yatırım projelerinin temel mühendisliğini yapabilecek sağlam genç, bilgili ve donanımlı mühendis kadrolarına ihtiyaçları vardır. Kendi mühendislik kadroları olmayan yerli firmaların, ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, uzun dönemde enerji piyasalarında başarılı olmaları mümkün değildir.
Kamu santrallerinin rehabilitasyon yatırımlarına öncelik vermeliyiz. Termik Santral rehabilitasyon gerçekleştirme sürelerini hızlandırıcı dolaylı teşvikler almalıyız. Enerjinin üretimi ve yönetiminde en temel unsur olan insan kaynağımızın eğitimi, istihdamı, yeterli ücret konularına gereken önem vermeliyiz. Dışa bağımlı yakıt miktarını azaltmalıyız, enerji arz güvenliği riskini azaltmalıyız, doğalgaz ve ithal kömür kullanımının dış alımını azaltmalıyız.
ÇED raporları ve EPDK lisans detaylarına ulaşımda, kamuoyu için saydamlık sağlamalıyız. Detaylarda, proje gelişim raporlarında, aylık güncelleme yapılmasını sağlamalıyız. EPDK bir lisans veriyorsa çok iyi değerlendirme yapması lazım. Lisans alan firma piyasadan kolayca finansman da bulabilmeli. Lisans bir anlamda projeyi “bankable” yapabilmelidir. Eğer bu değerlendirmeyi EPDK yapamıyorsa, meslek örgütleri yapar, piyasa yapar.
Enerji ile ilgili tüm kurumların çalışmalarında şeffaf olmaları, bilgilerin yaygınlaşması, herkesçe erişilebilir ve kullanılabilir olması gerekir. ÇED raporu ve EPDK lisans tadilat başvurularında, sonradan yakıt değişimine, özellikle yerli kömürden ithal kömüre geçişe, abartılı kapasite artırımlarına kesinlikle izin vermemelidir. Enerji verimliliği yatay ve dikey sektörlerde artırmalıyız. Enerji sektörünün özellikle arz politikalarında enerji, verimliliğine özel bir yer vermeliyiz. Enerji verimliliği konusunu enerji sektörünün arz politikaları arasında yer vermeli, enerji verimliliği yatırımlarını enerji sektörü yatırımları arasında saymalıyız.
Daha çok yerli linyit/kömür/ hatta BiyoKütle yakan, temiz ve verimli teknoloji kullanan termik santraller inşa etmeli, yeni yazılım ve donanımları kullanarak kendimiz tasarımlarını yapmalı, kendimiz imal etmeli, kendimiz monte etmeli, kendimiz çalıştırmalı ve işletmeliyiz.
Daha çok yerli imkanı, yerli mühendisliği, yerli tasarımları kullanmalıyız. Daha çok sayıda rüzgar santrali, güneş santrali, yenilenebilir enerjiler, hidrolik santraller inşa etmeli, yeni yazılım ve donanımları kullanarak kendimiz tasarımlarını yapmalı, kendimiz imal etmeli, kendimiz monte etmeli, kendimiz çalıştırmalı ve işletmeliyiz.
Yenilenebilir enerjilerin depolanması için Pompalamalı Hidro Elektrik Santralleri(PHES), ulusal şebekeye bağlanması için gerekli yeni iletim hatları yatırımları için bütçe ayırmalıyız.
Enerjinin en ekonomik yoldan kullanılması için, “yük yönetimi” yaparak yükün pik saatler dışına kaydırılmasına çalışmalıyız. Bunun için gerekli stratejileri çizmeli/ projeleri yapmalı/ yatırım programları oluşturmalıyız.
Yerel Çevre örgütleri, yerel basın, yöre üniversitelerinin çalışmaları, yatırımcının doğru karar vermesi ve yılda 365 gün/günde 24 saat devamlı denetlenmesi için çok önemlidir. Yerel STK örgütleri termik santraller konusunda kendilerini doğal görevli hissetmelidirler.
Üniversitelerimizde genç mühendislerimize/ akademisyenlerimize daha çok Master/ Doktora/ DoktoraSonrası imkanları vermeli, onlara daha çok yazılım/ donanım sağlamalıyız.
Yerli teknolojilere/ yerli yakıt kullanımı için Üniversitelerimizdeki akademik/ bilimsel araştırmalara daha çok araştırma fonları, daha çok para ayırmalıyız. TÜBİTAK Marmara MAM benzeri akademik bilimsel araştırma kuruluşlarımızın, enerji enstitülerimizin sayısını artırmalıyız. Üniversitelerimize Enerji Enstitüsü, AfsinElbistan’da Linyit/Kömür Yakma Teknolojileri, Alaçatı’da Rüzgar Santralleri, Ege Bölgesinde Jeotermal Enerji, Güney Doğu Anadolu Bölgesinde mutlaka Hidrolik Enerji Araştırma Merkezleri kurmalıyız.
Kurumların yaptığı ikili anlaşmaların ticari sır içeren hükümleri belki kamuoyunun yaygın bilgisine sunulmayabilir, ancak hiç bir anlaşma ülke çıkarlarının üzerinde olamaz, enerji konularında hiç bir bilgi bir ülkenin kurumlarından ve yurttaşlarından saklanamaz. Saklansa bile mutlaka günün birinde ortaya çıkar. Ülke çıkarlarını koruma görevi de yalnızca gizlenen anlaşmaları imzalayan kamu görevlilerinin tekelinde olamaz. Bu tekel, eninde sonunda zaman içinde biter. Enerji konuları hepimizin konusudur, hepimiz üstünde düşünmeli ve katkı koymalıyız. Yatırımcıyı her daim denetleyecek Amasra/ Sinop/ Hatay/ Çanakkale/ Samandağ Çevre Örgütleri benzerlerine, yerel basına, yerel üniversitelerin çalışmalarına ihtiyaç vardır. “Devamlı Denetleme” sadece kamu kuruluşlarına bırakılmaz.
Türk Mühendisine, Türk İşadamına, Türk işçisine getireceği artan oranda istihdam imkanıdır. Eğer bir yatırım çevre halkına istihdam imkanı sağlamıyorsa, Türk mühendisine iş, çalışanlarımıza istihdam, Türk işadamına/ müteahhitine yeni sipariş imkanı vermiyorsa, bizim o yatırıma toplum olarak ihtiyacımız yoktur. Bize nükleer santral de lazım, ithal kömür santralleri de lazım. Elektrik ihtiyacının karşılanması için öncelik yerli ve yenilenebilir kaynaklara verilmekle birlikte enerji arzı içinde nükleer ve ithal kömür santrallerinin de, makul bir payla yer alması bizce uygundur. Umarız yatırımcı firmalar kendi yerli mühendislik kapasitelerini ve yerli işgücünü sonuna kadar kullanırlar, ve yatırımlarını zamanında bitirirler.
Bizim işimiz "Risk belirlemek”, yani “Risk Assesment", yatırımcıya ve hatta daha önemlisi yatırımcıya proje kredisi veren finansman kuruluşuna yol gösteriririz. Güzel haberleri herkes verir, önemli olan zor- güç- problemli kötü haberleri, risk analizini, risk değerlendirmesini, zor çözümleri verebilmek, daha da önemlisi bunları erken verebilmektir.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2013-10-30

Kendini Doğrulayan Kehanet.


Self-fulfilling Prophecy”

Değerli Okurlarım,

Demokrasilerde çare tükenmez. Bizler, iş aleminin insanları, demokrasinin işlemesini isteriz, siyasi iradenin çalışmalarında başarılı olmasını isteriz, beklentilerin iyi olmasını isteriz.

Her demokratik seçilmiş yönetim, bizim yönetimimizdir. Başarılı olmasını, doğru ekonomik kararlar almasını isteriz. Demokratik seçilmiş yönetimin başarılı olması bizim işlerimizi geliştirir, işlerimizi büyütür. Daha çok değer üretir, beraber daha çok iş- aş- istihdam- refah- barış sağlarız. Siyasi irade başarısız olursa, ekonomi çöker, hepimiz başarısız oluruz.

Kendini Doğrulayan Kehanet”, Nobel ödülü almış bir ekonomik terimdir. “Pigmalion Etkisi” terimi de zaman zaman kullanılır. Edebiyat ve psikolojide de kullanılan bir olgudur. Beklentiler güçlenince, gelişen olaylar tahminleri doğrular. İnsanlar beklentiler yönünde tavır alırlar. Yani iyi beklentileriniz varsa, herşey iyi olur, kötü beklentiler olayları kötüye götürür. Bu yüzden ekonomide beklentileri yönetmek çok önemlidir.

Bu konuda Türkçemizde çok sayıda deyim vardır. “Aklıma gelen başıma geldi”. “Sakınan göze çöp batar”. “Bir insana 40 gün deli desen deli olur”.

Haziran 2013 içinde meydana gelen olaylar için önceden bir kehanet yapılamadı, bu olaylar neden önceden bilinemezdi? Burdaki olaylar, beklentiler önceden tahmin edilemezdi, çünkü bu tip büyük sosyal patlamalar- devrimler milletlerin hayatında istisnai- özel olaylardır. Öngörmek mümkün değildir. Sosyolojik çalışmalarda "şu olaylar önceden olursa arkasından şöyle sonuç olaylar olur" şeklinde tabii bilimlerin akıl yürütmesini yapabilmek zordur. Sosyal patlamalar özel olaylardır. Önceden tahmin etme imkanı yoktur.

Sosyal patlama başlayınca, katılımcılarda önceden kendilerinin bile tahmin edemedikleri dinamikler oluşur. Aralık 2012 tarihlerinde siyasi politik ve ekonomik ortam gayet sağlam görünüyordu. Ekonomik göstergeler iyi, beklentiler iyi, piyasa mutlu, işler yolunda. Ancak şimdi aynı olduğunu söyleyebilmek çok zor.

Siyasi irade o sıralar, "güç ayrılığı bize engel oluyor, iş yapmamızı önlüyor", demişti. "10 yıldan fazla iktidar olan bir siyasi parti, hala mağduriyet edebiyatı yapıyor, arkasından kendisi topluma benzer baskıcı politikalar uyguluyorsa, bu olağan dışı bir durumdur."

Açlık grevleri 2012 sonbahar aylarında gerçekleşmişti -- yani Ocak 2013'te açıklanan ve "barış" veya "çözüm" süreci diye adlandırılan görüşmeler başlamadan önce... Daha önce siyasi irade, aşırı milliyetçi oylara hitap ediyordu. Cevap alamayınca GüneyDoğu’ya döndü.

Eski kemikleşmiş muhalefet partilerinin yanında, Kürt partisi, her oluşumda uyguladığı kadın- erkek eş-başkan uygulaması, daha etkin muhalefet ile daha iyi örnek oluşturuyor.
Feminist hareket 1980'lerde benzer şekilde bu defa sol siyasetin basılması- baskı altına alınması sonrası açığa çıktı.

1980 sonrası doğumlu gençler böylesine bir büyük sosyolojik olaya ilk defa katılıyorlardı. Çoğu öğrenci idiler. Düne kadar Apolitik, içine kapalı, benzer politik olaylar karşısında ilgisiz davranışlar sergilemişlerdi. Olay klasik SAĞ- SOL particilik anlayışının çok dışına çıktı.

Olaylara katılan gençlerin yetişme tarzı biz eskilerden çok farklı. Burda kadın-erkek eşitliği var, çevre duyarlılığı var, dayanışma var, yardımlaşma var, sosyal medya tweeter- youtube- facebook- email ile hızlı iletişim var, bireysel özgürlük anlayışı var. Katılımcı gençler kendi aralarında başörtüsü- giyim kuşam konularını aşmışlar. Bu onlar için önemli bir konu değil. Onlar için, bireyler istedikleri gibi giyinebilirler, kim ne karışır.

Şu anda siyasi irade üstünde eski denge ve denetleme mekanizması yok. Bütün güçler tek denetime geçmiş durumdadır. Belki iyi, belki değil. Eskiden atanmışların oluşturduğu, yargı, ve asker denetlemesi vardı. Siyasi irade, Avrupa Birliği reform- mutabakat çalışmaları sırasında tüm bürokratik atanmış bağımsız denetleme güçlerini tasfiye etti. Güçler ayrılığı kalmadı.

Mevcut ortak zenginliklerin paylaşım kavgası zaman içinde ister istemez iktidar çatlamasına yol açar. Eskiden hiçbir şekilde bir araya gelemiyecek muhalefet odaklarının bir araya gelmesini sağlar. İktidar içindeki ayrışma zaman içinde belirginleşir.

Yoğunlaşmış iktidarın içerden ayrışması muhalefete yeni hareket sahası açtı. Bugüne kadar sesleri çıkmayan ancak bugün topraklarını ve su kaynaklarını kaybetme tehlikesini yaşayan köylüler HES karşıtı eylemlere başladılar.

Artan AVM yapımları tepki çekti. İyice değerlendirilmeden- Çed sürecinden geçmeyen Kanal İstanbul, 3.Köprü, yeni 3. İstanbul havaalanı inşaat çalışmaları, çağdışı kadın hakları karşıtı kürtaj yasası, dini motifler içeren içki yasaklamaları, özel hayata yapılan müdahaleler toplandı toplandı, “değerli yanlızlığa” varan bir farklı dış politika, çevre ülkelerle gereksiz gerilimler, sonunda "açıklaması zor - tartışmalı Topçu Kışlası temalı AVM yapılması planlanan yokolacak Park projesi", sosyal patlamaya sebep oldu.

Batı demokrasilerinde kolayca, basitçe, fazla zor kullanmadan çözülebilecek bu tepkiler, doğu usulü gereksiz zor kullanıma gidilince iş büyüdü. Bu olaylardan bir yeni ciddi siyaset oluşum herhalde çıkmaz, ama Parlamento içi siyasete mutlak katkısı olacaktır.
Siyasi sonuçlar piyasaları şimdiden etkilemiştir. Yabancı kilit paraların MB müdahalelerine rağmen değerlerinin yükselmesi, borsanın sarsılması- değer kaybı, finansal kredibilitenin düşmesi, kredi taleplerinin karşılanmayışı, birçok büyük projenin parasız kalmasına - atıl kalmasına sebep olabilir. Yatırım finansman imkanları bu arada nerdeyse durdu, US$ değeri bütün MB müdahalelerine rağmen yükseliyor, yabancılar bizim borsadan hızla kaçıyor, piyasalara uzun dönem istikrar getirecek yeni bir yapılanma gereği ufukta görünüyor.

Başkanlık rejimi de bu yeni oluşumlar karşısında sorgulanmaya başlanmıştır. Meydan hareketleri demokratik iktidar değişiklikleri piyasalar için çok maliyetlidir, uzun dönemde piyasalar ve büyük projelerin yatırım finansmanı için hiç uygun değildir.

Günümüzde Network-Ağ- sosyal medya çok etkinleşti. Kendi içinde denetleme mekanizmaları oluştu. Olaylar sonrasında henüz yeni bir sosyal yapılaşma ortaya çıkmadı. Ortada baskıcı koşullar- orantısız güç kullanımı hala var. Yazılı basının baskı altında tutulması devam ediyor. Güçler ayrımı yerine güçler birliği var. Bu yüzden demokratik  denetleme nerdeyse yok.

Orantısız zeka- Mizah, en büyük muhalefet olarak ortaya çıktı. Mizahı baskı altına almak için batı demokrasilerinde hiç görülmeyen tahammülsüz- orantısız tazminat davaları açılmaya başlandı. Gezi parkı olayları sırasında ve sonrasında üniversite mezuniyet törenlerinde kullanılan pankartların renkliliği, mizahi dili çok etkili oldu.

Bizdeki olayları değerlendirmek için dünyaya, başka yerlere  bakmamız gerekmiyor.
Bizdeki olay kendi başına özel- örnek- yeni bir sosyal hareket oldu. Şimdi küresel kapitalizm sorgulanıyor. Bu sosyal sorgulamanın, ve dünyada bu yeni direnişin öncüsü "Gezi" olabilir, olacaktır. Eski demokratik alışkanlıklarımızın yeniden gözden geçirilmesi ve belkide değiştirilmesi zamanı gelmiştir.

Transatlantik Yatırım ve Ortaklık İşbirliği Anlaşması'na (Transatlantic Trade and Investment Partnership, TTIP) henüz taraf olamadık, dışarda kaldık. Neden istemediklerini iyi okumamız, iyi çözmemiz lazım. Dışarda kalmanın bize maliyeti büyük.

Değerli Yanlızlık” dış politikada, uluslararası ilişkilerde, siyasette, ekonomide iyi birşey değildir. Demokrasi uygulamamız yeterli değil mi? Ekonomimiz yeterli büyüklükte değil mi? Avrupa Birliği 2013 Gelişme Raporu da bu konulara önemle değiniyor, ve bizden gereğini yapmamızı bekliyor.

Yurtta sulh, cihanda sulh” cümlesi ile özetlenen geleneksel Türk dış politikası çerçevesi dışına çıkılarak, güney komşumuzun iç savaşına müdahil olmak doğru değildir. Yabancı ülkelerin iç işlerine karışmak bizim toplum çıkarlarımıza ve çevre barışına ters bir durumdur. Savaş yanlısı “Yeni-Osmanlı” politikaları doğru değildir. “Savaşta pastadan pay kapmak”, diye birşey yoktur. Savaşan herkes kaybeder.

Çevre ülkeleriyle barışçıl olmayan dış politika bize pahalıya mal olabilir, yakında enerji dar boğazına girebilir- ithal doğalgaz kesintilerine uğrayabiliriz. Bizim ekonomik zenginliğimiz toplum barışı ve çevre ülkeleri ile iyi ilişkilerden geçer. Orantısız güç kullanan doğulu tipi buyurgan yöneticinin uzun dönemde kazanmasına imkan yoktur. Batılı tipinde toplumun her kesimine sahiplenen demokratik yönetici mutlaka kazanır.

Şu anda sert hala baskıcı polisiye güçleri kullansa da, elindeki politik gücü kaybetmemek için uzun dönemde yeniden yapılanmaya gitmesi kaçınılmaz görünüyor. Demokrasilerde siyasi erk, her zaman- her ortamda- her şartta kendini yenileyebilen, piyasayı ve beklentileri muhalefetten çok daha iyi ve erken okuyabilen uyumluluğa sahiptir.

Daha ılımlı, daha uyumlu, daha sevecen, gençlerle daha iyi iletişim içinde, Avrupa topluluğu ve ABD güç odakları ile demokrasi- basın ve ifade özgürlüğü konularında paralel politikalara sahip, eleştiriden korkmayan, mizahtan rahatsız olmayan, kişi haklarına ve ifade özgürlüklerine saygılı bir yeni siyasi yapılanmaya gidilmesi ister istemez olacak. Bu ekonomide kendini doğrulaması beklenen kehanet.

Wikipedia: Beklenti etkisi, edebiyat ve psikolojide bir olgudur."Kendini gerçekleştiren kehanet" ya da "Pygmalion etkisi" olarak da adlandırılan bu olgu, kişinin, bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanabilir.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


2013-10-20