Değerli
Okurlarım,
Kanada'ya
yaptığım ilk iş gezisi 1991 yılında oldu. Yüksek Fırın Gazı
(Blast Furnace Gas, BFG) yakacak yüksek basınçlı yüksek çıkış
sıcaklıkta suborulu buhar kazanı mühendislik sözleşmesi için
lisansör firmamızın Kanada mühendislik merkezine gitmem gerekti.
Ev
sahibi firma (B&W Canada) bana şirket merkezlerine yakın
Cambridge Holiday Inn otelinde geceleme rezervasyonu yaptı. Toronto
havalimanında indikten sonra kiralık araba (rent-a-car) teslim alıp
100 km ötedeki Cambridge kentinde otele varacak, ertesi sabah
görüşmelere başlayacaktım. Otel ve kiralık-araba
rezervasyonlarını onlar yaptılar. Herşey çok kolay olacaktı.
Bir Kuzey Amerikalı için belki "evet", ama ya benim gibi
bu coğrafyada hiç yaşamamış bir kişi için?
Istanbul'dan
önce Avrupa'da bir ara havalimanına (Amsterdam), ordan sonra Kuzey
Kutup üstünden Toronto'ya uçtum. Toronto uluslararası hava
limanına indiğimde yerel saat akşamüstü idi. Benim Türkiye'deki
biyolojik saatimde arada 10-saat fark vardı. Uçakta uyumama rağmen
10-saatlik bir zaman farkı yorgunluğunu (jet-lag) üstümde
duyuyordum.
Pasaport
kontrolü çabuk bitti, atlantiği aşan az sayıda yolcu idik,
pasaport polisinden çok uzakta bir kırmızı çizgide sıra olduk,
polis bizi çağırdıkça yanına gidiyorduk. Pasaport polisi
bilinen klasik soruları sordu, "Neden geldin?", "Nerde
kalacaksın?", "Ne zaman döneceksin?" "Yanında
kaç para var?". Sorular bitti, pasaportuma giriş damgasını
vurdu, bagajımı aldım, tek basir bavul olduğu için aranmadan
dışarı çıktım.
Doğruca
havalimanındaki otomobil kiralama (rent-a-car) şirketine gittim.
Hertz şirketi bankosundaki görevli hanıma faks detaylarını,
pasaportumu ve Türkiye'den alınmış otomobil ehliyetimi verdim.
Ehliyetimi kabul etti. Bugün edermi? şüpheliyim. Önceden
hazırlanmış kiralama sözleşmesini önüme koydu, kredi kartımdan
bir karşı garanti blok para çekti.
Hangi
otomobili almak istediğimi sordu, en yeni model Ford-Taurus otomobili seçtim. Benzin deposu full, tam sigortalı bir kontrat
imzaladım. Bana bir otoyol haritası verdi, Toronto havalimanından
Cambridge Holiday Inn oteline nasıl gideceğimi tarif etti. Herşey
çok kolay olacaktı.
Benim
için herşey normal, makul ve kolay görünüyordu. Kapıdaki Hertz
servis minibüsüne bindim. Şöför beni HavaLimanı yakınlarında,
bizdeki futbol stadyumlarından daha büyük bir otoparka götürdü.
Otopark sıra sıra yeni otomobiller ile doluydu. Beni Ford Taurus
otomobilin yanında bıraktı ve gitti. Gece yarısı saat 02:00
olmuş, ortalıktakimse yok, ve ben bir büyük yeni model tam
aksesuarlı otomatik vitesli Ford Taurus ile başbaşa kalmışım.
İyi
de ben bu arabayı nasıl çalıştıracağım? Daha önce hiç
otomatik vitesli otomobil sürmedim ki? Bavulumu arka bagaja koydum.
Ne yapacağımı düşünmeye başladım. İlerde epey uzakta bir
otomobil yıkama yeri gördüm, içinde genç bir delikanlı iade
edilmiş otomobilleri yıkıyor, tekrar servise hazırlıyordu.
Yanına gittim. Otomatik arabayı nasıl çalıştıracağımı
sordum.
Benim
ağır yabancı aksanlı konuşmamı zor anladı, ama kısa sürede
alıştı. "Easy (Kolay)" dedi. Yıkama işini bıraktı,
benim otomobilin yanına geldi, otomatik vites kolunu, Nötr- Drive-
rear konumlarını, gaz fren pedallarını gösterdi, motoru
çalıştırdık, biraz ileri geri yaptım. Sesinde, bunları
bilmediğim için en ufak bir küçük görme nüansı yoktu.
Anladığımı hissetti, "iyi şanslar" dedi ve işinin
başına döndü.
Atlantik
okyanusu üstünde 12 saat uçmuşum, üstümde 10-saatlik zaman
farkı (Jet lag) yorgunluğu var, çok yeni pasaport kontrolünden
geçmişim, sürmesini hiç bilmediğim bir kocaman otomobille, gece
yarısı kurallarını bilmediğim bir yabancı otoyolda 100 km yol
gideceğim.
Farları
açtım, koca otoparkta 4-5 tur deneme sürüşü yaptım, dur-kalk
gaz -fren yaptım, kendime güvenim geldi, ve otoparktan çıktım,
otoyola girdim. Haritadaki yol işaretlerini hatırlamaya çalışarak
yön bulmaya çalıştım. Gece yarısı 03:00'te 4-şerit oyoyolda
kimseler yoktu. Trafik yoktu.
İyi
ki trafik yoktu, çok sayıda trafik işareti vardı, heryol
kuzey-güney, doğu-batı ayrı numaralıydı, numarayı bilip, doğu
yerine batıya giderseniz, tam ters yöne gidiyordunuz, durma yerleri
sınırlıydı, herşeyi önceden ezberlemek gerekiyordu, kavşakta
yola ters girdim, neyse farkettim, geri döndüm.
Bu
işler bizde kolaydır, şehir isimlerine göre yol takip edersiniz,
burda sadece otoyol çıkışmarında şehir isimleri vardı,
benzinciler seyrekti, aralarında uzun mesafeler vardı. Zaten
pompacı yoktu, kendi benzininizi kendiniz alıyordunuz.
Neyse
Cambridge yolunu buldum, 100 km otomobil sürdüm. Yolda, klimayı,
sabit hız (cruise control) ve radyoda Kuzey Amerika Country müzik
kanallarını keşfettim. Önceleri Bu halk müziği sanki hep aynı
melodi imiş gibi geldi, ama kısa süre sonra içindeki sözleri
anlar oldum, basit melodilerini çok sevdim. Kısa bir kültür şoku
yaşadım. Yeni bir otoyol düzeni, otomatik vitesli büyük lüks
bir otomobil, klima, hız sabiti kontrolü ve hiç durmadan her
kanalde çalan Kuzey Amerika halk müziği.
Sabaha
karşı 05:00 gibi Cambridge Holiday Inn oteline geldim. Otoparka
arabamı bıraktım, içeri girik resepsiyonda 1-haftalık kalış
için check-in (kayıt) yaptırdım, odama çıkıp yattım, uyudum.
Geniş
otoyollar, değişik trafik işaretleri, değişik kavşak
protokolleri, hız limitleri, kurallı şerit değiştirme
zorunluluğu, hepsi benim için yeniydi.
O
zamanlar bizde otomobillerde klima bugünkü gibi yaygın değildi,
hava sıcak soğuk birşey istersek pencereyi açıyorduk. Otoyol
yoktu, hız kontrolü hiç yoktu.
İyiki
geceyarısı gelmişim, yoksa gün içi trafik yoğunluğunda nasıl
otomobil sürerdim bilemiyorum.
Amerika'ya
eski dünyadan gelen, günlerce gemilerde okyanus yolculuğu yapan,
sonra getirdikleri para ile üstü kapalı at arabaları satın alan,
tüm aile fertlerini onlara bindirip, bilmedikleri yollarda batıya
doğru yolculuk yapan ilk göçmenleri, onlardaki öncülük
ruhlarını, cesaretlerini hatırladım.
Erken
saatlerde Kuzey Amerika'ya varmak, gece yarısından sonra otoyolda
otomobil sürmek, yolda doğru yönü bulmak, bu arada Kuzey Amerika
halk müziğini keşfetmek, bütün bunları çok kısa zamanda
öğrenmek çok yorucu ama çok keyifli idi.
Zaman
ne çabuk geçiyor. Şimdi artık bizde de otoyollar var, duble
yollar var, klimalı, hız kontrollü otomatik vitesli otomobiller
var, GPS yön göstergeli iPhone uygulamaları var, Cd çalar, çok
sayıda radyo kanalları var. Yine de uzun mesafeli Kuzey Amerika
yolları bizden çok farklı.
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
2015-05-20
Ankara