Saturday, July 10, 2010

Nükleer Santral Ölçütleri ve Nükleer farkındalık



Değerli Arkadaşlarım,

ODTU Mezunları Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim, aynı zamanda Makina Mühendisleri Odası Ankara YK Üyesiyim. Her iki örgütte Enerji Komisyonlarından YK olarak sorumlu/ gözlemci üyeyim.

ODTUMD, MMO ve TMMOB olarak nükleer konusunda belirli bir tavrımız var. Bazı meslek odaları nükleer konusuna tamamen karşı. Bu çok kolaycılıktır. Bu durumlar, bana geçenlerde Mersin'de eylem yapan "teknolojiye karşı mühendisler platformu" konusunu hatırlatıyor.

Başka absürt benzerlikler sayayım, "eğitime karşı öğretmenler", "tedaviye karşı doktorlar", hatta "savunmaya karşı askerler", Yani olmayacak şeyler

İTU Enerji Enstitüsü Nükleer konusunda verdiği MSc ve PhD programları ile konuya ağırlığını koymuştur. Aynı şekilde Hacettepe Üniversitesi de nükleer konusunda çok ciddi akademik çalışmalar yapmaktadır. Öte yandan 1960-1990 arası Nükleer akademik geçmişi olan ODTÜ'nün Makina- Nükleer bölümünü 1990larda kapatıp, Sayın Rektörünün ağzından "Bu konu (Nükleer) gündemimizde değildir" demesi hüzün vericidir.

Nükleer bilim, Nükleer Teknoloji büyük oranda Makina mühendisliği konusudur. Yani bir anlamda Makina Mühendisleri meslek odası görev alanına girer. Biz mühendisler kafamızı kuma sokup bekleyemeyiz. Nükleer farkındalık bizim has işimizdir.

Ancak başkasının yaptığı nükleer santral ile nükleer teknoloji sahibi olamazsınız. Son 50 yıldır, yurdumuzda termik santral yapılıyor, başka ülkelerin mühendisleri tarafından yapılıyor, hala kendimize ait, tasarımını komple bizim yaptığımız bir termik santralimiz yok. Başkalarının yaptığı tasarımlar bize uymuyor, işletmede devamlı zorluklar çıkıyor, termik santraller hızla yaşlanıyor, çok çabuk kullanılmaz oluyor.

Nükleer konusunda insiyatifi ele almamız, yerel nükleer farkındalık politikaları geliştirmemiz gerekir. Şu anda yapılan kanun kapsamı Akkuyu Nükleer santrali ihalesine karşı olabiliriz, Sinop'ta yer seçimine karşı olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz.

Ancak nükleer konusu bir gerçektir, içinde bulunduğumuz coğrafyada ihtiyactır, biz istemesekte bu bir öğrenme sürecidir, bu süreçin dışında değil içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza, ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde üretmek zorundayız.

Sivil Toplum Örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu işe soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise ise bu işin ekmeğini yabancı şirketler yer. Kararları da o zaman ulusal kurumlar değil, yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir.

Taslak ta olsa bir yol haritası çizmemiz gerekir. Yukardaki (başlıktaki) link'te siyasi iradenin yayınladığı bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler üretmemiz gerekir.

Sivil Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, meslek Odalarının, ETKB TETAS ve TEAK ile birlikte nasil bir çalışma yapma potansiyelinin olduğunu, ASME tarafindan verilen akreditasyon ve eğitimler ile ilgili neler yapılabileceğinin, bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin doğrulanmasının ulusal bir kurum veya şirket tarafindan nasıl yapılabileceğinin tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz.

Sivil Toplum Örgütleri, nükleer enerjiye karşı olabilir. Üyeler tek tek karşı olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını engellemiyor. Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir, sadece kolaycılıktır.
Biz istemesekte bile, veya biz olmadan da bu süreç devam ediyor, düzenleyici kuruluşların olduğu kadar, doğrulama ve sosyal sorumluluk anlamında diğer kurum ve kuruluşların da süreç içinde görev alması gerekiyor.

Şu anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak TAEK, dogrulama ve test gibi teknik isleri sorumluluğuna almayacak/ alamayacak ve bu yüzden sadece onay ve regulasyon makamı olarak görev yapmayı herhalde planlıyor.

Bu uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin yabancılar yarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler yabancılara bırakılmayacak derecede önemli hassas işlerdir. Gerekli eğitim yatırımları ve lobilerle bu işin önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir.

Türkiye halen 30 civarında çevre ülkelerindeki nükleer ünitenin tesiri/ olası etkisi alanındadır. Biz kursak ta kurmasakta zaten nükleer tehdit altındayız.

Konuyu yakından takip edip, bilimsel olarak doğrularla desteklenmiş görüşlerimizi paylaşmalıyız. Yapılan işlerden, ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz.

- Kullanılacak teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile çalışıyor ve atığı az, daha az soğutma suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü deneyimler var nasıl önlem alınmış, hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları değerlendirmeliyiz.

- Nükleer güvenlik; Avrupa Birliği bu konuda ortalama her ay bir direktif veya tebliğ yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı. Nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? net değil. Nükleer santral için karar aşamasındayız ama gerekli güvenlik mevzuatında nerdeyiz? net bilinmiyor. Yerel çevre halk nasıl korunacak? Santral işletilirken nasıl denetlenecek? , atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler ve gerekli denetimler ne olmalı?

- Yapılacak seçimlerin (gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse yer seçimi) siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir. Örneğin Rusya ile imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları var(!) bilelim.

Çalışma gurupları kurarak bu konuda bilgi olanları, bu alanda uluslararası deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan çıkan sonuçları kamu oyu ile paylaşmalı karar vericileri doğruya yönlendirmeliyiz.

Bir diğer konu "tedarik isleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve onay degil, işletme ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması gerek.
Görevli kurum Mühendis Meslek Odaları olabilir. Bu işleri biz yapmazsak 500 tane Rus/ Kore/ Alman mühendis bu işi yapar, bizim cebimizden çok paraya yapar, sonra da MMO, EMO, TMMOB bakar. Ben de "daha çok istihdam" diye boşuna yazmaya devam ederim. Nükleer Santral ölçütleri ve Nükleer farkındalık konularında Mühendis Meslek Odalarının, kamu niteliğinden faydalanmamız lazımdır. Değerlendirmenize ve görüşlerinize arz ederim. En derin saygılarımla

Haluk Direskeneli

Thursday, July 08, 2010

Energy: Power to the foreigners as plants go to market



By David O’Byrne, June 28 2010, FT

As a taster for the planned sell-off of Turkey’s state-owned power stations, the sale last month of 50 tiny hydroelectric power plants for almost $500m, could hardly have been more successful.

With more than 600 bids received for 19 groups of plants, the sale took two months longer than expected to complete and the prices paid averaged $3.7m per megawatt of capacity – more than two and a half times the cost of building the power stations from scratch.

This augurs well for the planned sale this year of 43 of the big state-owned plants, a figure that includes all 23 of the state-owned gas- and coal-fired power stations and 20 of the remaining hydroelectric plants – more than 12,000MW in all.

“For international power companies, buying in a privatisation sale means you don’t have to take a local partner, and it takes considerably less time to realise your investment than the two to three years it would take for a greenfield power plant,” says Cihan Saraoglu, energy analyst at EFG Istanbul Securities.

However, the expectation of intense foreign interest together with the potential for adding value to existing power stations means that prices are expected to be high.

Also, decades of underinvestment and bureaucratic delays have left many of the power stations in poor condition and in need of vast renovation. The four most efficient plants are to be offered for sale individually, but to ensure that even the worst are sold, the remaining 39 plants will be offered in nine groups, coupling the bad with the good.

“Most of the state-owned plants are inefficient and require lengthy maintenance,” explains Mr Saraoglu, pointing out that the three state-owned gas-fired plant have efficiencies as low as 60 per cent, against industry standards of 80 to 85 per cent.

But he believes investment by buyers should see good returns: “Renovation would mean less downtime and much more efficient operation. And you always have the option of increasing the installed capacity, which in turn lowers cost per megawatt.”

But the need for renovation goes beyond the need to increase efficiency. Many of the thermal power stations fail to meet even Turkey’s poorly implemented environmental regulations.

One plant, the 600MW Yatagan coal-burning power station, has for the past decade suffered repeated closures and fines for exceeding sulphur dioxide emission levels.

“Some of the plants are a veritable disaster,” says Haluk Direskeneli, an Ankara-based energy consultant. “Unlike private sector plants, the state power plants have generally not been obliged to meet environmental regulations,” he says.

Under the conditions of the sale, buyers will be given up to three years to bring their purchases up to scratch. “That sounds like a long time, but it’s not feasible to do it immediately,” he explains.

Turkey’s energy policy dictates that domestic resources should be used wherever possible, which means that power stations will be forced to continue to burn low grade local coal for the foresee­able future.

The policy also creates an added consideration for potential buyers interested in the smooth operation of their new purchase. The sell-off currently offers the 13 state coal-fired power stations as stand-alone operations, reliant on nearby state-owned coal mines as their only source of fuel.

“If you can’t control the coal production, you can’t guarantee the efficient operation of the power plant,” explains Haluk Direskeneli.

It is a dilemma that has already seen the postponement of the first planned sell-offs, scheduled to begin this month. Legislation that will allow the mines to be sold with the power stations is expected to be passed by parliament, ensuring the sale continues before the end of the year.

Mr Saraoglu sees the issue more as an opportunity than a stumbling block: “Companies with no mining experience will form joint-ventures with mining companies – either from Turkey, or overseas.”

Questions remain over purchase guarantees however, which many believe should be offered in order to ensure the sales.

Guarantees already exist for new projects in Turkey’s renew­able energy sector, such as the 4,800MW nuclear plant for which the government recently signed a contract with a Russian-led consortium.

“Nothing has been said yet,” says Mr Saraoglu, “But it would make sense to offer some guarantees – even if only for a short time.”

Sunday, July 04, 2010

On SyberWorld



Photo: Dilek & Me, ODTU KKM, 4th July 2010, Graduation day

Değerli Arkadaşlarım

Küçük oğlum benim kullandığım deskTop PC'ye geçenlerde baktı,"Baba sana yeni bir laptop" lazım dedi. "Hatta iPodTouch en iyisi". Aynı mealde büyük oglum da dün bana "Sana yeni bir NoteBook alalım, rahat edersin" dedi

"Neden? dedim, evde eski-meski bir tane, isyerinde bir tane, gerektiğinde ödünç alabileceğim annende LapTop bir tane, toplam 3 tane PC var, ne bu bolluk??",

"E-postalarina hemen bakabilirsin" dediler,

"E-postalarima hemen neden bakayim??", dedim
gelen epostalarin yarıdan fazlası spam/ yani istenmeyen Eposta. Zaten onları ayırıyorum

Sonra üç (3) ayrı gözlüğüm var, iPodTouch kullanmak için bir tane daha gözlük alamam. Benim deskTop ekran büyük olmalı, sonra yazdığım yazının imlası düzgün olmalı, iPodTouch'larda imla yok, noktalama işaretleri yok, var da kimse kullanmıyor

Eskiden işyerinde şirketin verdiği bir tane PC vardı, hepimiz onu 1995'lerde ortaklaşa kullanıyorduk, herşeyi onlarla hallediyordum, çoğunluğu işle ilgili iletişim yapıyordum, cumartesi pazar kafam rahat gazete okuyordum, 2000'lerde internet ve Eposta çıktı, herkesin önüne ayrı bir PC koydular, iş saatlerinde internet/ Eposta trafiği devamlı açık, yetmiyor herkes 7/24 hiç durmadan Epostalarına bakmak istiyor. Bakıyorda ne oluyor, cevap mı veriyor?? veriyorsa bile 1-2 kelime, cümle tamamlanmıyor bile,

Zaman içinde oluşan toplam 5 tane ayrı eposta adresim var, iş ilişkilerim, özel aile içi yazışmalar, herbir şirket için ayrı eposta hesaplarımın hepsini bir anda OutLookExpress ile indiriyorum. Benim için 24 saat içinde bir kere baksam ve sadece adıma gelen herbir eposta ya cevap versem yeter.

Zaten ben ePosta ureten bir adamim, canim sıkıldığında çoğunlukla Enerji konularında, enerjiden sıkıldıysam esnaf lokantaları, Opera, klasik müzik, yerli şarap, tatil yöreleri, butik oteller konularında bir taslak metin yazar, e-group'lardan uygun olanına gönderirim, yorum düzeltme, soru, açıklama gelirse sevinirim, blog sayfamda bu düzeltmelere katkılara göre yenileme yaparım

Ingilizce ve Turkce 2 ayrı blog sayfam var. Ingilizce olan epey okunuyor, bizim piyasa ile ilgilenen yabancılar/ yatırımcılar daha fazla bilgi istiyorlar, biraz araştırmacı, biraz geleceğe notlar yazmayı amaçlayan bir yazı düzenim var.

Aklımdan geçeni yazıp blog sayfama gönderiyorum, terapi gibi, kafamdan çıkıyor ama bir yerde dökümante edilmiş duruyor, zamanı geliyor bir konu önem kazanıyor, orda durduğu yerden alıyorum, yeniliyorum, güncelliyorum, kullanıyorum

Gazete köşe yazarlarına Eposta gönderirim, "makalenizi beğendim, veya hiç beğenmedim", derim, gönderdiğim yorumlarıma cevap aldığım nadirdir, ama eposta'lar gidiyor, bir süre sonra bilinç altında bir şeyler filizleniyor, bakıyorum aynı köşede benim yorumlarıma göre yeniden şekillenmiş cümleler çıkıyor, kimbilir belki bana öyle geliyor.

Eposta'ları hemen almak, iPod ile cevap yazmak, en önemli zamanda bire-bir/ yüz-yüze iletişimi birakıp, SMS mesajları okumak bana saçma geliyor. Şurası bence kesin, iletişim yüzyüze yapılır, doğru ve etkili iletişim için telefon bile yetmez, konuşurken karşıdakinin yüz ifadelerini de görmek zorundasınız, eğer farklı kültürlerden geliyorsanız ayrıca vücut dilini, yüz tepkilerini çözmek/ anlamak için özel eğitim almanız gerekir.

Herkes E-Postalarını okuma derdinde, kimse iki satır ePosta yazmıyor, sizde benim gibi freelance/ serbest yazarların öylesine Eposta'larını okuyorsunuz,

Bu sabah (Pazar 4 Temmuz 2010) Ankara'da hava açık, sıcak, çok güzel, öğleden sonra ODTU KKM Diploma töreninde büyük Oglumun iki arkadaşı PhD diplomalarını alacaklar, her PhD bu yurda katkı demek, entellektüel sermayenin artması demek,

Selamlar saygılar

--
HalukDireskeneli@gmail.com

SomaTPP

Degerli Arkadaslarim

2000 yıllarının başında Soma termik santrali işletme hakkı devri kapsamında ihaleye çıkarıldı.

Süzer gurubu 255 milyon USDolar bedel ile santrali 20 yıllığına devraldı. işletme başında 165 milyon USDolar eşdeğeri rehabilitasyon yapmayı taahhut etti.

Sonra danıştay ihaleyi iptal etti, ilgili kamu kurumu ihaleyi iptal etti. UluslarArası Tahkimde Suzer kamudan 35 milyon US Dolar tazminat aldı.

"Dün dündür, bugün bugündür", şimdi şartlar değişti, fiyatlar değişti, ilgilenen firmalar değişti, sayısı arttı,

Hazine kamu termik santrallerinin rehabilitasyonu için ödenek/ para vermiyor. Kamu Santralleri hızla yaşlanıyor. Uzun süreli devre dışı oluyor.

Çevre kirliliğini önlemek, rehabilitasyon yapmak, yeni istihdam yaratmak için başka beklentiler zorla oluşturmuştur. Yeni personel alımı azaltılmış, mevcut personel yaşlanmış bir an önce emekli olup ayrılmayı bekler olmuştur.

MMO olarak biz özelleştirmelere karşıyız. Ancak biz karşıyız diye, siyasi irade özelleştirmeleri durdurmuyor. Öte yandan bizim için, MMO için, önemli olan yatırımcının santrali çevreye uyumlu hale biran önce getirmesi, gerekli rehabilitasyonları yapması, ve çevre halkına getireceği istihdam imkanlarıdır.

Kimler ilgilenir? acaba diye biraz akıl yormak istedim, santrali yapan konsorsiyumun yerli ortaği ilgilenir, Manisa- Izmir- Canakkale bölgesinde enerji yatırımları olan firmalar ilgilenir, yabanci ortaklı enerji firmalari ilgilenir, herhalde yerli/ yabancı epey bir firma ilgilenir

Soma TPP, tasarimi iyi, yıllar içinde işletmede kendini ispatlamış bir termik santraldir, mevcut ESPlerin buyutulmesi, yeni FGDlerin eklenmesi, tum ekipmanlarin iyi bir rehabilitasyon ile elden gecmesi gerekir

Benzer HamidAbad CCPP, Can CFB, SeyitOmer TPP santralleri var. Bu konularda akıl yurutmekte, politikalar üretmekte, kafa yormakta fayda var. Selamlar saygilar

--
Haluk Direskeneli