Saturday, June 15, 2019

Chernobyl



Chernobyl 1986 HBO 2019, Nükleer Farkındalık “Nuclear awareness”

Son günlerde Amerikan HBO kablo kanalının bir sezonluk "5 episode" çektiği "Chernobyl" dizisini ekran başında nefes almadan seyrettik. Korkunç bir olay, korkunç bir felaket izledik. Alınacak çok dersler var. Dizideki nükleer santrallerde tecrübeli yetişmiş bilim insanları eşdeğerleri maalesef şu anda bizde yok. Tümüyle nükleer santral olayını kapatmak var. Ancak nükleer konusunda bilgisiz kalmanın bizim coğrafyada ağır bedeli de var.
Bunu kuzey komşumuzla beraber yapmak ne derece doğru? 4800 MWe kapasitede elektrik üretimini iç piyasaya hazine garantili olarak kw-saat'i 12.35 ABD cent üzerinden satmak uygun mu? Piyasamızda ortalama elektrik fiyatı bugünlerde 4-5 ABD cent üstünden gidiyor. Daha ucuz üretilen yenilenebilir- hidro, güneş, rüzgar enerjisi sayesinde ortalama fiyat gelecekte daha aşağılara çekilecek.

Paris çevresinde çok sayıda nükleer santral var, ancak tümünü Fransız mühendisleri inşaa etti, ve Fransızlar çalıştırıyorlar. Almanya nükleer santrallerini Almanlar yaptı. Zaman içinde yavaş yavaş küçük kapasiteden büyüğüne gittiler. Bizim termik santrallerimiz ise bize ait değil. Teknolojisi hiç değil. Kontrolü, işletmesi bizim değil. Başkalarının yaptığı nükleer santral ile nükleer teknoloji sahibi olamazsınız.

Başkalarının inşaa ettiği termik santrallerle, termik santral teknolojisi sahibi olamazsınız. Son 50 yıldır, yurdumuzda termik santral yapılıyor, başka ülkelerin mühendisleri tarafından yapılıyor, hala kendimize ait, tasarımını komple bizim yaptığımız bir termik santralimiz yok. Başkalarının yaptığı tasarımlar bize uymuyor, bizim yerli yakıtımıza uymuyor, işletmede devamlı zorluklar çıkıyor, termik santraller hızla yaşlanıyor, çok çabuk kullanılmaz oluyor.

ODTU Mezunları Derneği Ankara üyesiyim, aynı zamanda Makina Mühendisleri Odası Ankara Şube Üyesiyim. Her iki örgüt Enerji Komisyonlarında gözlemci üyeyim.
ODTUMD, MMO ve TMMOB olarak nükleer konusunda belirli bir tavrımız var.
Bazı meslek odalarımız nükleer konusuna tamamen karşı. Bence bu durum çok kolaycılıktır.

EGE, İTÜ, Hacettepe Üniversiteleri nükleer konusunda çok ciddi akademik çalışmalar yapmaktalar. 1960-1990 arası Nükleer akademik geçmişi olan ODTÜ'nün Makina- Nükleer bölümünü 1990’larda kapatıp, o dönemin Sayın Rektörünün ağzından "Bu konu (Nükleer) gündemimizde değildir" açıklaması hüzün vericidir. Nükleer bilim, Nükleer Teknoloji büyük oranda Makina mühendisliği konusudur. Yani bir anlamda Makina Mühendisleri meslek odası görev alanına girer. Biz mühendisler kafamızı kuma sokup bekleyemeyiz. Nükleer farkındalık bizim- özellikle Makina Mühendislerinin has- esas işidir. Nükleer konusunda insiyatifi ele almamız, yerel nükleer farkındalık politikaları geliştirmemiz gerekir.

Şu anda yapılan kanun kapsamı Nükleer santrali projesine karşı olabiliriz, Akkuyu'da veya Sinop'ta yer seçimine karşı olabiliriz, yapılan uygulamayı beğenmeyebiliriz. Sivil Toplum Örgütleri, ilgili yerli kurumlar, meslek odaları bu işe soyunmaz/ görev/ sorumluluk almaz ise, bu işi yabancılar yapar, bu işin bilgisini- tecrübesini- ekmeğini- kazancını- parasını- Arge'sini yabancı şirketler alır. Hayati kararları o zaman ulusal kurumlar değil, yabancı kurumlar/ organizasyonlar/ makamlar verir. Ciddi uzun-vadeli bir yol haritası çizmemiz gerekir. Mevcut siyasi iradenin yayınladığı bir yol haritası var, ilgili kanun ve yönetmelikleri iyi incelememiz, paralel veya alternatif makul uygulanabilir çözümler üretmemiz gerekir.

Sivil Toplum örgütlerinin, yerli kurumların, Meslek Odalarının, ETKB ve TEAK ile birlikte nasıl bir çalışma yapma potansiyelinin olduğunu, ASME tarafından verilen akreditasyon ve eğitimler ile ilgili neler yapılabileceğinin, bir Nükleer bir santralin güvenlik ve çevre gibi gereksinimlerinin doğrulanmasının ulusal bir kurum veya şirket tarafindan nasıl yapılabileceğinin tanımlarını, hepsinin ayarını biz çizmeliyiz- biz vermeliyiz.

Nükleer konusunda yazı yazanların çoğunun bu konuda hiçbir akademik eğitimleri yok, ordan burdan toplama bölük- pörçük bilgilerle detay bilmeden haber yapıyorlar. Korku- bilimkurgu film senaryoları çiziyorlar. Bilenler ise bu karmaşada suskun kalıyorlar. Konuyu bilmeyenler cahil-cesaretiyle bu derece etkin olurlarsa, sonuç gayri ciddi olur.

Sivil Toplum Örgütleri, nükleer enerjiye karşı olabilir. Üyeler tek tek karşı olabilir. Ancak durum konu hakkında akıl yürütmesini, yeni politikalar ortaya çıkarmasını, farkındalık oluşturmasını engellemiyor. Nükleer teknolojiyi bilmemiz, öğrenmemiz lazım. Sadece "istemezük" demek bir çözüm değildir, “istemezük” ifadesi sadece kolaycılıktır.

Türkiye halen çevre ülkelerindeki 30 kadar nükleer ünitenin tesiri/ olası etkisi alanındadır.
Biz kursak ta kurmasakta zaten nükleer tehdit altındayız. Biz istemesekte bile, veya biz olmadan da çevremizdeki coğrafyada bu süreç devam ediyor, düzenleyici kuruluşların olduğu kadar, doğrulama ve sosyal sorumluluk anlamında diğer kurum ve kuruluşların da süreç içinde görev alması gerekiyor.

Şu anda TAEK bu konuda yasal olarak görevlendirilen tek kurumdur. Ancak TAEK, doğrulama ve test gibi teknik isleri sorumluluğuna almayacak/ alamayacak ve bu yüzden sadece onay ve regülasyon makamı olarak görev yapmayı herhalde planlıyor.

Bu uygulama orta ve uzun vadede tüm bu işlerin yabancılar tarafından yapılmasına neden olabilir. Bu işler yabancılara bırakılmayacak derecede önemli hassas işlerdir. Gerekli eğitim yatırımları ile bu işin önüne kısmen ya da tamamen geçilebilir. Konuyu yakından takip edip, bilimsel olarak doğrularla desteklenmiş görüşlerimizi paylaşmalıyız. Yapılan işlerden, ülkemizin bunlara çok ihtiyacı olduğunu değerlendiriyoruz.

Kullanılacak teknolojiler; hangisi en yeni, hangisi en az nükleer madde ile çalışıyor ve atığı az, daha az soğutma suyu istiyor, ne kadarı Türkiye de yapılabilir, hangisinde kötü deneyimler var nasıl önlem alınmış, hangi teknoloji asla Türkiye'ye hiç girmemeli, bütün bunları değerlendirmeliyiz. Akkuyu 20 sene önce seçildi, bugünkü kriterlerle belki de seçilmezdi. Nükleer santral soğutma suyunun soğuk olmasında daha yüksek randıman açısından fayda vardır. Yıllık ortalaması sıcak Akdeniz deniz suyu yerine, ortalaması daha soğuk Karadeniz kıyıları bu yüzden daha elverişlidir. Sinop sonrası sıra herhalde İğneada ve Hopa santralleri telaffuz edilmeye başlanacak. Siyasi kararla siyasi sipariş verirseniz, proje finansmanı da siyasi olur, ticari kredi bulamazsınız. Nükleer teknoloji için 50-MWe, 500-Mwe, 5000-Mwe kapasite genelde aynıdır, ancak 50-MWe kolay bir finansman paketi iken, 5000-MWe için ciddi ticari finansman gerekir.

Nükleer güvenlik konularında Avrupa Birliği bu konuda ortalama her ay bir veya daha fazla direktif veya tebliğ yayınlıyor. Türkiye AB piyasa direktiflerini hızla uyumlaştırdı. Nükleerle ilgili olanlarda ne yapılıyor? Bunların hiçbiri net değil. Nükleer santral için ciddi karar aşamasındayız ama gerekli güvenlik mevzuatında nerdeyiz? Net bilinmiyor. Yerel çevre halk nasıl korunacak? Nükleer Santral işletilirken nasıl denetlenecek? Atıklar için kısa ve uzun vadeli çözümler ve gerekli denetimler ne olmalı? Acil tahliye planları varmı? Netlik yok.

"Sinop Japon nükleer santran projesi iptal edildi", haberleri çıktı, sonra yalanlandı. Bakanlık fizibilite incelemesi devam ediyor. Akkuyu için yerinde fazla çalışma görmüyoruz. Nükleer çekirdek altı basit temel betonunda problemler oldu. Satınalma garantili uzun dönemli yüksek fiyat ciddi endişeler veriyor. Nükleer yerli yakıt imkanı nedir, birden fazla ülkeden yakıt import imkanı bulundu mu? Kullanılmış yakıt nereye, ne maliyetle gidecek?
Cevaplar yoksa, nükleer işinden vaz geçme imkanı nedir? Vazgeçmenin maliyeti nedir? İleriye dönük üretim ve tüketim tahminleri için en az maliyetli modeller ne zaman yapılacak?

Yapılacak teknolojik seçimlerin -gerek üstlenici firma ve ülkesi ve gerekse yer seçimi- siyasi, ekonomik , hukuki olarak irdelenmesi gerekir. Örneğin son imzalanan modelin ne gibi sakıncaları, ne gibi avantajları var(!) bilelim. Başlayan proje ÇED raporunu zor hazırladı. Böyle konularda gayri ciddilik kabul edilemez. Çalışma gurupları kurarak bu konuda bilgi olanları, bu alanda uluslararası deneyimleri olan ülkemiz uzmanlarını davet etmeliyiz. Buradan çıkan sonuçları kamu oyu ile paylaşmalı karar vericileri doğruya yönlendirmeliyiz.

Önemli bir diğer konu "tedarik işleri"dir. Sadece test-sertifikasyon ve onay değil, işletme ve tedarik kontrolünün de Türkiye Cumhuriyeti kurumlarında olması gerek. Görevli kurum Mühendis Meslek Odaları olabilir. Bu işleri biz yapmazsak Rus/ Kore/ Alman mühendis bu işi yapar, sorumluluk almaz, bizim cebimizden ödeyeceğimiz çok paraya yapar, sonra da meslek odaları bakar, ben de "daha çok istihdam" diye boşu boşuna yazmaya devam ederim.

Nükleer Santral konusu günümüzde bir gerçektir, içinde bulunduğumuz coğrafyada zaruri bir ihtiyaçtır, biz istemesekte bu bir teknoloji öğrenme ve tecrübe kazanma sürecidir, bu sürecin dışında değil içinde yer almalıyız, meslektaşlarımıza, ülkemize, insanlarımıza en uygun politikaları süreç içinde üretmek zorundayız. Bunun adı “bilgili- güçlü- uyumlu olanın hayatta kalması”dır.
Bizim coğrafyamızda, ülkelerin nükleer bilgisizlik yapma lüksü yoktur.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Prinkipo, 15- Haziran 2019

Tuesday, June 11, 2019

Kapasite Mekanizması



Enerji Piyasalarında Kapasite Mekanizması

Elektrik Piyasası Kapasite Mekanizması Yönetmeliği ile elektrik piyasasında arz güvenliğinin temini için gerekli yedek kapasite de dâhil olmak üzere yeterli kurulu güç kapasitesinin oluşturulması ve/veya uzun dönemli sistem güvenliğinin temini için güvenilir kurulu güç kapasitesinin korunması amaçlanıyor. Yani ihtiyaç olan yurtiçi azami üretime, kapasite desteği garantisi verecek öncelikle termik santrallere fiyat desteği- teşviği sağlanıyor. Yüksek fiyatın zararını karşılıyor.
Destek verilmez ise ise bu santraller kapanmak zorunda kalacak.
Toplumların önünde verilmesi gereken kararlar vardır.
Bu kararları hepimiz adına seçtiğimiz siyasi irade verir.
Atatürk havalimanının genişletelim mi? Yoksa kapatıp yeni üçüncü bir hava limanı mı yapalım? S-400 mü alalım, yoksa F-35 mi? Nükleer santral yapalım mı? Yenilenebilir enerji yatırımlarına destek verelim mi? En son siyasi karar "Kapasite Mekanizması", destek verelim mi? Vermeyelim mi? Toplum için faydası zararı, getirdiği götürdüğü nedir?
Bu kararlar siyasi kararlardır, doğrusunu yanlışını anlamak için konuyu bilenlerin görüşlerini söylemesinde büyük fayda vardır.
Enerji piyasalarına kapasite mekanizması verildi, öncesinde çevre ekipmanlarından muafiyet uygulaması getirildi. Doğalgaz santralleri, ithal kömür santralleri kapasite mekanizması uygulamasından faydalanıyorlar.
Güneş, rüzgar, nükleer için bu destek yok. Termik santrallere bir anlamda teşvik geliyor, muafiyet ile çevre ekipmanlarının yapımında yatırım harcamalarında erteleme sağlanıyor.
İşletmeci nasıl olsa muafiyet var diyerek, çalışan çevre ekipmanlarını e/p, toz filtrelerini, fgd bacagazı kükürtsüzleştirme tesislerini kapatıyor, çalıştırmıyor. Çünkü bu ekipmanlar santral bazında %6-8 arasında iç ihtiyaç tüketiyor, çalıştırmadığınız zaman bu kadar daha fazla elektrik satış yapabiliyorsunuz. Çevre toza gömülmüş, verimli tarım alanları zarar görmüş ne gam.
"Kapasite mekanizması" uygulaması Avrupa ülkelerinde var, ancak coğrafya değişik, şartlar değişik.
Onlarda bile tüketicide yüksek fiyat ve uygulama rahatsızlığı var.
Yunanlı tüketici "Neden eskimiş, randımanı düşük, ithal yakıta bağımlı, termik santrallere destek vereyim?" diyor.
Fransız elektrik üreticisi ve Alman tüketici uygulamadan memnun. Fransa'da eski santraller çalışıyor, durumdan Alman tüketici faydalanıyor.
Kapasite mekanizmasını bizde kimlere uygulanıyor?
Destek almaya değer bulunan kapsam listeleri bize belli bir fikir veriyor.
Bizim coğrafyada her türlü teşvik (ve muafiyet) maalesef itina ile suistimal edilir.
Bizde kapasite mekanizması kapsamındaki termik santraller fiyat açısından dezavantajlı durumdalar. İthal yakıt pahalı, düşük kalorifik değerde yerli yakıtı ilave ithal yakıt olmadan yakmak zor.
İthal kömür yatırımı kumardır, 6000 kcal/kg LHV için ton başına 60 ABD$ fiyatın üstünde spot piyasa fiyatı olursa zarar edersiniz, şimdi 80-90 ABD$/ton fiyatla zarar ediyorlar, serbest piyasada yatırımcının zararını tüketiciye ödetmek doğru değildir.
Bizde doğalgaz bizde dışa bağımlıdır, ülke ekonomisinde cari açığı gereksiz artırır. Çok sayıda doğalgaz kullanan kombine çevrim yatırımları yapıldı, şimdi fiyatlar pahalı olmaya başladı, santralleri kapatmayı düşünmeye başladılar.
İthal Kömür - ithal yakıtlı termik santral yatırımı yapmak için verimli tarım arazileri işgal edildi, ormanlar yok oldu, deniz kıyıları kapatıldı kömür boşaltma limanları yapıldı.
Yanlış yatırımın bedelini bu yatırım kararını alan yatırımcı kendi ödemeli.
Kapasite mekanizması uygulaması kamu kurumlarını rehin almak demektir. Başka ülkeler rüzgar güneş yenilenebilir yönelişinde, biz ise başka yöne gidiyoruz. Piyasaları serbest bırakın. Üreticiler elektriği bu yakıt fiyatları ile ucuz üretebiliyorlarsa üretsinler. Yoksa santrali kapatsınlar. Pahalı elektrik fiyatları ile çalıştırmasınlar.
Tüketici ve vergi ödeyenlerin sırtından termik santral desteği teşviği neden veriyoruz? Ortada 90-bin MWe kurulu güç var, ama 50-bin MWe peak çekişi karşılayacak güvenli kapasite yok.
Kapasite mekanizması uygulamasını yazarınız doğru bulmuyor.
Bizce teşvik uygulaması hiç bir yerde hiç bir şartta doğru değildir.
Bu işin çözümü yurtiçi yatırım ortamını geliştirmekten geçer.
Demokrasilerde çare tükenmez.
82 milyonluk bu muhteşem zengin ülke mutlaka bir çıkış çözüm bulur.

Ankara 10-Haziran 2019