tag:blogger.com,1999:blog-130337602024-03-24T10:09:50.033+03:00NarratorHere are simple notes on real life experiences.Unknownnoreply@blogger.comBlogger534125tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-50072240746569836612023-09-01T04:04:00.003+03:002023-09-01T04:04:41.370+03:00RefugeesHow Will The Refugee Problem Be Solved? – OpEd
Around 1,400 years ago, when 150 migrants migrated (Hijra), there were about 15,000 Ansar in Medina who hosted them. That was a proportion of about 1%. In today’s context, in Turkey with a population of 80 million, the estimated influx of over 17 million refugees has reached an enormous scale.
Regrettably, at an alarming pace, we as a society seem to be progressing towards a fascism similar to pre-World War II Nazi Germany, a situation that even the current government appears unable to prevent. In the near future, we might witness Syrian and other Pakistani, Afghan, and African immigrants being assaulted by Turkish nationalist groups and businesses being looted. Of course, there will be consequences for these actions. During times when we are vulnerable, such as during earthquakes, floods oods, or accidents, we will observe refugee gangs engaging in looting, theft, and other criminal activities.
It seems that refugees have little intention of learning Turkish or integrating into society. Instead, they aim to continue using their medieval cultures and local Arabic languages in the countries they’ve migrated to. Meanwhile, they rapidly multiply while making use of our better healthcare and social assistance systems. Their women are confined to homes, often appearing weak, passive, and submissive.
When the first immigrants arrived in Germany five years ago, they were provided with opportunities for learning the German language and were given training to adapt to the German environment. Back then, I used to commute on the same bus with children and young refugee people who spoke better German than I did. Now, child refugees can speak impeccable German. Learning German as an adult is challenging, and it’s typically mastered during childhood, through kindergarten and primary school years. These refugees have integrated into German society, and most of them now exhibit behaviors consistent with German values, such as being diligent employees, working regularly, punctuality, keeping their word, and displaying ethics and honesty. Refugees accepted in Germany are often highly educated and belong to the upper echelons of society. The chances and intentions of refugees integrating into our society seem rather limited.
Over the past decade, the political landscape has created an undesirable atmosphere, making it almost inevitable for society to react in some way. Unfortunately, there is no simple solution to this complex problem.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-63811005036223489252023-08-08T18:31:00.003+03:002023-08-08T18:31:21.113+03:00Soma DenişSoma Deniş Termik Santrali
Soma Deniş kömürlerini kullanarak çağdaş bir termik santral kurmaya niyetli bir yerli yatırımcı olarak, mükemmelliği ve sürdürülebilirliği ön planda tutuyoruz. Bu hedefe ulaşmak için titizlikle test edilmiş ve verimli Soma-B no-5-6 buhar kazanlarını, her biri denenmiş etkileyici bir kapasite olan 165 MWe ile özenle seçiyoruz. Ancak hedeflerimiz bununla sınırlı değil; temel tasarımı büyük E/P ve FGD (Elektrostatik Filtre ve Gaz Yıkama) üniteleriyle, kömür susuzlaştırması için gelişmiş ön ısıtma üniteleriyle yükseltiyoruz. Böylece çevre uyumluluğunu ve enerji verimliliğini sağlamış oluyoruz.
Sorumlu bir gelişme perspektifiyle, santrali madenin kuzeydoğusunda, dokunulmamış ve çorak bir hazine arazisine kurmayı tercih ediyoruz. Bu sayede doğal güzellikleri koruyor ve çevre ekosistemine olumsuz etkiyi en aza indirgiyoruz. Bu alanın su kaynağı olmamasına rağmen, yakındaki su rezervlerinden ham su taşıyacak kapsamlı bir boru hattı sistemi kuruyoruz. Ayrıca, çevre dostu atık yönetimine olan bağlılığımızı yansıtan modern bir kül barajı inşa etmeyi önceliklendiriyoruz.
Mevcut durumu ele aldığımızda, önce kurulum bilgilerine bakalım,
Soma Deniş Termik Santrali; 2 Ünite
Santral Kapasitesi: 2x 255 MWe
İlk Yüklenici Firma: Harbin Electric International (HEI)
Ticari İşletmeye Alınma Tarihleri; 2019
Yatırım tutarı: 1,1 milyar ABD$
Kullanılan Ana Yakıt, Açık işletmede üretilen yerel linyit. 1500- 1600 kcal /kg LHV
Linyit karakteristikleri: Kül %43, Nem %23, Kükürt % 1,
Buhar kazanı tasarım parametreleri:
FW CFB w/ EPS & FGD 565- 600 C, 177/190 bar, 714 ton/saat MCR
Buhar türbini : Siemens SST5-5000 HM-N model
Yıllık Ana Yakıt ihtiyacı: yaklaşık 4,000,000 ton
Yıllık ortalama çalışma süresi 6000- 6500 saat
Tasarım güzel, yeterli büyüklükte ESP ve FGD var. Finansman tamam. Kurulum süresi makul. Yeni santral ne yazık ki kuzeybatı ormanı içine, Türkpiyale ve Kayrakaltı köyleri arasına yapılmıştır ve kömür kaynağına uzak bir konumdadır. Bu durum maalesef uzun mesafe bantlı kömür taşıma sürecinde zorluklara duraklamalara neden olmuş ve maliyetli kamyonların kullanılmasını gerektirmiştir, genel verimliliği ve elektrik fiyatını olumsuz etkilemiştir. Bu sorunu düzeltmek için alternatif taşıma çözümleri araştırarak ve lojistikleri optimize ederek çözümler aramalıyız.
Soma Deniş kömürünün çok yüksek kül ve bol miktarda su içeriğiyle uyumsuz CFB tasarımı, fueloil yakıtına olan istenmeyen aşırı kullanıma ve gereksiz bağımlılığa neden olmuştur. Bu zorluğu azaltmak ve genel santral performansını artırmak için yenilikçi teknolojiler ve yakıt karışım seçeneklerini araştırmayı hedefliyoruz. Islak Deniş kömüründe susuzlaştırma yapmaz isek, kömür yanma odasına yazın çamur, kışın buz olarak girer, düzgün yanma olmaz, çok miktarda fueloil beslemek gerekir. Kömürlü bir termik santralde devamlı azami yükte %100 kömür yakılır.
Eksik bir kömür ön ısıtma (susuzlaştırma) ünitesi ile karşı karşıya kaldığımızda, yakıtın daha verimli yanmasını sağlamak, fueloil kullanımını azaltmak ve emisyonları azaltmak için susuzlaştırma ünitesinin acil olarak inşasına öncelik vermek gerekir. Aynı zamanda, santral operasyonlarını etkili bir şekilde geliştirmek için tecrübeli yerli ve uluslararası uzmanlardan tavsiyeler alarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Soma’da operasyonel zorluklarla yüzleşerek, hem deneyimli profesyonellerin hem de gelecek vaat eden genç yerli mühendislerin uzmanlıklarını kullanarak sorunları çözmek için harekete geçiyoruz. Birlikte, sürekli gelişme ve sorun çözme yolculuğuna çıkıyor, santralin tam potansiyelinde çalışmasını sağlıyoruz.
Bu zorlukların ışığında, kapasite mekanizması mali desteği ve fueloil eklemesi konularında kapsamlı bir değerlendirme yapıyor, operasyonel ihtiyaçlar ile çevresel sorumluluk arasında denge kurmayı hedefliyoruz.
Geçmişten günümüze Türkiye, kömür teknolojisi alanında yabancı ülkelerden teknik destek ve yatırımlarla ilerlemiştir. Ancak yurdumuzun kömürleri çok özeldir, hiç bir ülkenin kömürüne benzemez. Kendi kömürümüze ait kömürlerin özelliklerini ve kullanım bilgilerini deneyimini sadece bizler bilebiliriz. Elbette ülkeler arasındaki teknolojik ve endüstriyel gelişimler farklılık gösterebilir. Bazı ülkeler kömür teknolojilerine daha erken yatırım yapmış ve gelişmişken, diğerleri bu alanda daha az deneyim sahibi olabilir.
Bütün dünyada teknolojik gelişmeler sürekli olarak devam etmekte ve her ülke kendi özgün çalışmalarıyla kendi teknolojik yeteneklerini geliştirebilir. Türkiye de kendi kömür teknolojilerini geliştirmek ve yerli uzmanları yetiştirmek için çalışmalar yapabilir. Bu süreç, araştırma ve geliştirme faaliyetleri, üniversitelerin katkıları, özel sektörün çabası ve kamu yatırımları ile desteklenebilir.
Diğer ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bakarak değil, kendi potansiyelimizi değerlendirerek ve doğru stratejileri belirleyerek ilerleyebiliriz. Bu şekilde, kömür teknolojileri alanında kendi uzmanlarımızı yetiştirerek, teknolojik bağımsızlığımızı artırabiliriz.
Ankara, 8- Ağustos 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-79866474953855965462023-08-08T18:30:00.003+03:002023-08-08T18:30:29.291+03:00EPDKEPDK ne iş yapar?
Enerji Piyasaları Denetleme Kurulu (EPDK), 2001 yılından itibaren Türkiye'deki enerji sektörünün düzenleyici ve denetleyici kurumu olarak faaliyet göstermektedir. Elektrik, doğal gaz, LPG, petrol ve yenilenebilir gibi enerji piyasalarının düzenlenmesi ve denetlenmesi görevlerini yürüten EPDK, enerji kaynaklarının yüksek kalitede, ekonomik ve çevre dostu bir şekilde tüketicilere ulaşmasını sağlama hedefini güder.
EPDK, enerji üretim ve dağıtım şirketlerinden alınan lisans ücretleri ile finanse edilir. Örneğin, 2018 yılında EPDK, Türkiye'nin önde gelen doğal gaz dağıtım şirketlerinden biri olan BOTAŞ'tan önemli bir lisans ücreti almıştır. Bu ücretler genellikle enerji fiyatlarına dahil edilerek tüketicilere yansıtılır. Kurum ayrıca, enerji piyasalarını düzenleyici yönetmeliklerin oluşturulması konusunda çok geniş bir hukuk ekibine sahiptir.
Ancak EPDK'nın bu yapı ve işleyişi zaman zaman eleştirilere maruz kalmıştır. 2016 yılında benzer işlevleri yerine getiren İngiltere'deki Ofgem (Office of Gas and Electricity Markets) kurumunun daha küçük ve daha az karmaşık bir yapıda etkin şekilde çalıştığı belirtilmiştir. Ayrıca, EPDK yönetim kurulunun çoğunlukla hukukçulardan oluşması ve mühendis sayısının az olması, teknik konuların ele alınması ve denetlenmesi noktasında eksiklikler olduğuna dair eleştirilere yol açmıştır.
EPDK, görevli olduğu lisanslama denetleme işlerini yapabilmek için üretici firmalardan ciddi lisans ücreti almaktadır. EPDK, lisans ücreti uygulamaları için çok geniş ve tecrübeli bir hukuki kadroya sahiptir. Lisans ücretleri, üretici firmaların elektrik fiyatları üzerinden tüketiciye yansıtılır. EPDK, aldığı lisans paralarını enerji piyasalarını düzenlemek ve denetlemek amacıyla harcar. EPDK'nın bütçesi ve harcamaları Maliye bakanlığı tarafından onaylanır ve denetlenir. Sayıştay ve TBMM de kurumun harcamalarını denetleme yetkisine sahiptir.
EPDK, personel maaşları ve ofis masrafları gibi giderlerini karşıladıktan sonra kalan parayı hazineye aktarır. Bu şekilde EPDK'nın gelirleri ve harcamaları kontrol altında tutulur ve bütçe disiplini sağlanır. Hazineye para aktarmamak için olmadık harcamalara girmek, yasa ve düzenlemeler gereği mümkün değildir ve kurumun etik ilkelere uygun hareket etmesi beklenir.
Bu gözlemler ve eleştiriler, EPDK'nın yapısal bir dönüşüme ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Kurumun daha etkili ve verimli bir yapıya kavuşması, işbirliği süreçlerinin iyileştirilmesi ve teknik konularda daha fazla yetkinlik kazanması için gerekli düzenlemelerin yapılması, EPDK'nın daha etkin bir denetleyici kurum olmasına yardımcı olabilir.
Ankara 6- Ağustos 2023
—-
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-90993528405813732682023-07-28T08:45:00.004+03:002023-07-28T15:05:19.286+03:00Akbelen<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH727Vk_J3HfbvaRSR4fYh0QzjOBr7iazea-sdOkjszgO2OLNpF_8Lbq0onsxkW8Qx1zuLIXOzA0KSr9AMf5MAbTjGitL7vDz9qmcf0BoXdIaJP7KIGp4NaizDryUqs4MznsmeAnAz6dSGdS59eqDYUxCue8JzG0dROvPQ6JSxEyUuQZKBHQ/s680/F2BvV6ZXwAAKPKC.jpeg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="680" data-original-width="680" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH727Vk_J3HfbvaRSR4fYh0QzjOBr7iazea-sdOkjszgO2OLNpF_8Lbq0onsxkW8Qx1zuLIXOzA0KSr9AMf5MAbTjGitL7vDz9qmcf0BoXdIaJP7KIGp4NaizDryUqs4MznsmeAnAz6dSGdS59eqDYUxCue8JzG0dROvPQ6JSxEyUuQZKBHQ/s320/F2BvV6ZXwAAKPKC.jpeg"/></a></div>Akbelen ormanlarında 740 dönüm arazide yerel köylü insanların itirazına direnişine rağmen jandarma korumasında orman idaresi güzelim ağaçları kesiyor, hafta başından beri yaklaşık 20 bin güzel ağaç kesildi. Arazi altındaki kömür eski yaşlı kullanım süresi bitmiş nerdeyse 40 yıllık hurda Yeniköy ve zaten çevre normlarına uyumsuzluktan sabıkalı 30-yıllık Kemerköy santrallerine açık alanda kömür besleyecek. Santrallerin FGD ve ESP yatırımları özelleştirme öncesinde ve sonrasında yapıldı, 2014 yılında özelleştirme sırasında maden sahasında zaten az kömür rezervi kaldığı biliniyordu, santrallerin açık maden sahası rezervleri bittiğinde, daha pahalı olan kapalı yeraltı madenciliğine geçmesi gerekiyordu. Aslında çok geniş alanda kömür üretim ruhsatları var, nedense üretim çok Pahalı geldi, devleti orman idaresini jandarmayı arkalarına aldılar, Akbelen ormanlarında ağaç kesimi başladı. Yeniköy santrali 1986 yılında işletmeye alınmış. tasarımı problemli zor çalışan, nerdeyse 40-yıllık hurda bir santral, kapatılıp hurda olarak satılması gerekirken özelleştirmeye alındı, satan ve alan şirketler, santrallerin çok yaşlı ve hurda durumlarını biliyordu, deniz kıyısındaki Kemerköy zaten kömür sahasından çok uzak, her iki santralde üretilen elektrik pahalı geldi kapasite mekanizması desteği verildi, çevre rehabilitasyonlarından muaf tutuldu, göstermelik ağaçlandırmalar yapıldı, randımanı düşük kabul edilebilir sektör rakamların altında, herşey yanlış yapıldı, yanlışlar yapılmaya devam ediliyor, bu hurda santraller ekonomik ömürlerini doldurdular, çalışabilecekleri kadar çalışacaklar, çevreyi doğayı kirlettikleri ile kalacaklar, sonra yerlerini yenilenebilir, depolamalı rüzgar güneş hidro santrallere bırakacaklar. Çevre insanlarını bu derece rahatsızlık vermelerinin onlara, halkla ilişkiler, finans fonlarının kaıynaklarının kapanması ve olumsuz imaj dönüşümü olacak.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-27732163704306446242023-07-22T15:32:00.002+03:002023-07-22T15:32:17.881+03:00Suriye 1994Suriye'de bir Sipariş Alma Süreci, 1994
1994 yılında, Amerikan-Türk ortak girişim şirketinin İngiliz vatandaşı ve genel müdürü Jeff Green ile beşinci kez Şam'a, Suriye'nin başkentine gittim. Suriye devletine ait petrol rafinerileri yeni bir su borulu buhar kazanına ihtiyaç duyuyordu. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri Suriye'ye ambargo koymuşken, Kanada böyle bir yaptırımda bulunmamıştı. Aynı şirketin Kanada şubesinden teklif gelmişti. Biz de onlar adına teklifi Ankara'da hazırladık ve sanki Kanada şirketinin bir parçasıymışız gibi çalıştık.
Birimiz İngiliz, diğerimiz (ben) Türk vatandaşıydık, ancak bu önemli değildi, çünkü teklif Kanada şirketi adına sunuluyordu. Sözleşmeyi aldığımızda, her şeyi, tasarımı ve imalatı Ankara'da biz yapacaktık. Kanada bu aracılık işinden 50.000 dolar alacaktı. Aynı zamanda Suriyeli-Ermeni temsilcimiz George Seropian'a da atalarının Türkiye'nin Marash vilayetinden kaçtığı 1915 yılında 25.000 dolar verecektik. Son teklif fiyatı 1.7 milyon dolardı. Su borulu buhar kazanının buhar kapasitesi 55 ton/saat, 20 bar basınçta idi. Daha önce benzer projeler gerçekleştirmiştik, bu yüzden temel ve detay tasarımlar hazırdı ve teklifimiz kolaydı. Önceki ziyaretimizde teklifi sunduktan sonra Almanya, Fransa ve Çinli rakiplerimiz oldu. Kalite eksikliği nedeniyle Çinli firma diskalifiye oldu ve en kısa teslim süresini ve en düşük fiyatı sunan tek biz kaldık.
Değerlendirme komitesinden bir üye ihale şartnamesindeki bir maddeyi gündeme getirdi ve işletme ve bakım kataloglarını istedi. Bu kataloglar iş bitiminde malın tesliminde son kullanıcı müşteri personeli için özel olarak hazırlanır ve işin sözleşme sürecinde başta verilmez. Bu işletme ve bakım katalogunu nasıl temin edeceğimizi bilmiyorduk ve ertesi gün iş saatleri içinde teslim etmemiz gerekiyordu. Şam'daki Suriye temsilcimizin ofisine döndük ancak iş saatleri geçmiş ve Suriyeli sekreter hanım evine gitmişti. Kanada ofisimizle 7 saatlik bir zaman farkı vardı ve orada henüz sabah olduğu için hala çalışıyorlardı. Ne yazık ki, telefon imkanımız yoktu. Suriye istihbaratı bizi dinliyordu ve telefon bağlantılarını kasıtlı olarak geciktiriyordu. İnternet erişimi de o zamanlar yoktu. Kanada ofisine kısa bir faks çektik ve benzer bir işin işletme ve bakım el kitabının önemli sayfalarını bize göndermelerini istedik. Gelen faks önce Suriye istihbaratına ulaşıyor ve onların onaylaması durumunda bize iletiliyordu. Gece yarısında faks makinesi çalışmaya başladı ve Kanada merkezden bize işletme ve bakım el kitabının sayfaları gelmeye başladı. Metin yaklaşık 20 sayfa uzunluğundaydı ve oldukça zor okunuyordu.
Jeff ve ben bilgisayarın başında nöbetleşe oturduk. Fakstan gelen metni yeniden yazdık, Suriye için özel bilgiler ekledik, kazanı tekrar anlattık ve diğer belgelerden eksik olan kısımları kopyalayıp yapıştırdık. Yazım ve ifade hatalarını düzelttik. Şafak vaktine kadar yaklaşık 100 sayfa yeni işletme ve bakım kataloğunu tamamladık. Resimler ekledik, kağıda bastık, fotokopiyle çoğalttık ve kitap haline getirmek için spiral sırt taktık. Sabah saat 10'da on takım işletme ve bakım el kitabı hazırdı. Suriyeli temsilcimize, umutsuz bir şekilde ofise gelen, bu el kitaplarını sunduk. Büyük bir sevinçle devlet şirketinin ofisine gitti ve el kitaplarını sundu. Ertesi gün sözleşmeyi imzaladık.
Malı yerel (Türkiye) pazardan daha yüksek fiyatla sattık ve bir yıldan kısa sürede üretimini tamamladık, Mersin'den Lattakia limanına sevkiyatını gerçekleştirdik. Rafineride montaj için ekstra bir ücret talep ettik ve iyi bir gelir elde ettik. Ne yazık ki, Suriye'nin kuzeydoğu köşesinde bulunan rafineri şu anda harabeye dönmüş durumda. Hükümet güçlerinin elinden çıkmış ve şu an kimin kontrolünde olduğunu bilmiyoruz. Suriye'de eğitimli insanlar kalmamış, hepsi ülkeden kaçmış. Bir zamanlar canlı olan piyasa artık bize açık değil ve onun iyileşmesi için on yıllar geçebilir. İş dünyası olarak, bölgede barış olduğunda mal ve hizmet satabilir, iş ve yatırım sağlayabilir ve para kazanabiliriz.
Savaşlarda sadece silah tüccarları para kazanır. Savaş tüccarları, silah üreticileri, bu coğrafyada yaşamazlar. Savaş sadece onlara yarar. En iyi ve en gelişmiş şirketler savaşlardan kazanç elde eder. Bölgemizde savaşa karışan insanlar birbirine zarar verir ve acı çeker. Savaşlarda kazanan yoktur; tüm tarafların tüm kaynaklarını emer. Savaşlardan kaçınmak istiyorsanız, her zaman caydırıcı bir güçle savaşa hazır olmalısınız. Altay yeni nesil savaş tanklarını seri üretime geçirmeliyiz. F16 savaş uçaklarından daha iyi uçaklar yapmalıyız. İnsansız hava araçları, İHA'lar, SİHA'lar ve Patriot ve S-400 hava savunma sistemlerinden daha iyi füzeler üretmeliyiz. Savaş ortamında insan kaynaklarını etkili bir şekilde yönetebilmek için askeri komuta ekiplerimizi en iyi şekilde eğitmeli ve sürekli olarak eğitmeliyiz. Zorlu coğrafyamızda hayatta kalmak için tüm bunları yapmak ve daha fazlasını yapmak zorundayız.
Suriye siparişi sürecinde beş kez Şam'a seyahat ettik. Suriyeli temsilcimiz George Seropian bizi boş zamanlarımızda Hama ve Homs arasındaki bölgede, annesinin erkek kardeşinin üzüm bağları olan dayısının bağlarına götürdü. Damlama sulama yöntemiyle modern tarım yapılan bağları ziyaret ettik ve harika kırmızı ve beyaz şaraplarını tadım yaptık. Son ziyaretimde Seropan'ın annesi Maria (Mariam, Mary, Meryem) Ana bizi akşam yemeğine davet etti. İki yardımcısıyla muhteşem bir yemek masası hazırlamıştı ve biz de onların bağlarında ürettikleri şarapları tadarak harika bir yemek yedik. Maria Ana, 1910'larda Marash'ta öğrendiği ve hiç unutmadığı kibar ve eğitimli Türkçesiyle çocukluk anılarını ve güzel eski günleri anlattı. Okulda öğrendiğimiz ancak artık günlük hayatta kullanmadığımız kelimeler ile konuştu. Onun güzel Türkçesini saatlerce hayranlıkla dinledim. Şimdi, Mary Ana'nın muhtemelen hayatta olmadığını düşünüyorum, toprağı bol olsun.
Datça, 22 Temmuz 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-66884206174299630692023-07-20T23:11:00.003+03:002023-07-20T23:11:31.586+03:00DatçaDatça’da elektrik kesintisi
Elektrik kesintisi Datça yarımadasında 16 Temmuz 2023 gecesi saat 22 civarında başladı. Ertesi sabah elektrikler geldi. Öğleden sonra tekrar gitti. Elektrik kesintileri hergün devam ediyor. Durumun ne olduğunu sosyal medya hesaplarından takip ettik, soğuk havalandırma depolama koruma isteyen mallar bozulduğu için büyük önemli marketler kapandı, etler balıklar tavuklar süt ürünleri bozuldu, lokantaların yemekleri yenmez oldu, otellerdeki müşteriler hesaplarını kapatıp memleketlerine döndüler, oteller boşaldı, evlerde yemekler bozuldu, elektrikli cihazlar zarar gördü, su pompaları çalışmadı, sular kesildi, internet, telefon, pos cihazları çalışmadı, hayat durdu, ekonomi durdu.
Datça yarımadasında termik santral yok, ama çok sayıda rüzgar ve güneş enerjisi üretimi var. Yazlıkçıların geldiği ve nüfusun çok arttığı Temmuz Ağustos ayları dışında üretilen elektrik tüketime yetiyor. Dares Res 41,6 Mwe, Datça Fernas 12,5 Mwe elektrik üretiyorlar. Bu üretim kapasitesi Datça yarımadası için yeterli, ancak dağıtımda trafoların güçlendirilmesi, klima soğutucularının iyileştirilmesi yenilenmesi kontrolü şart.
İlerde Datça yarımadasında “depolamalı Res ve Ges” yatırımları yapılmasını bekliyoruz. Depolamalı enerji sistemleri sayesinde enerji talebine daha rahat cevap verebileceğiz. Ancak dağıtımda olan aksaklıklar, trafo kapasitesinin yetersizliği yeni iyileştirme yatırımlar yaparak çözümlenebilecek.
Datça rüzgar enerjisi yatırımları yanında küçük kapasiteli ev sera kullanımı için çatı üstü güneş enerjisi sistem uygulamaları var. Çoğu tatilci, yazlıkçı sıcak su ihtiyacını basit güneş sistemleri ile karşılıyor, bu sayede doğrudan elektrik kullanımında tasarruf sağlanıyor.
Datça’da yaz aylarında 40C yi geçen hava sıcaklığında ev işyeri market klimaları kesintisiz çalıştırınca dağıtım trafoları aşırı yükleniyor, arıza veriyor, umarım mevcut trafolarda gerekli yenileme iyileştirme yatırımları çok zaman geçmeden yapılır.
İklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası için iklim politikaları hayati öneme sahiptir. Bu politikalar çevresel faydaların yanı sıra önemli finansal riskleri beraberinde getirebilir.
Yenilenebilir enerji yatırımlarının riskleri, iklim politikalarının finansal risklerini öne çıkarıyor. İklim politikalarının yarattığı bir diğer önemli finansal risk "atıl varlıklar" olgusudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde son yıllarda çok sayıda kömür şirketi iflas etmiştir. Bizde kömür şirketleri iflas etmiyor, onların ayakta çalışır tutulabilmesi için teşvikler destek kapasite mekanizmaları var. Bu, iklim politikaları ve temiz enerjiye geçişin neden olduğu talep azalması ve artan çevresel uyumluluk maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, fosil yakıtlara dayalı endüstrilerin ve bu endüstrilere yatırım yapanların, düşük karbon ekonomisine geçişin potansiyel finansal riskleriyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
İklim politikalarının, yerel topluluklara ve çalışanlara olumsuz etkileri olabilir. Örneğin, fosil yakıt endüstrilerinde faaliyet gösteren yerel topluluklar, enerji geçişinden kaynaklanan iş kayıpları ve ekonomik belirsizliklerle karşı karşıya kalabilirler.
İklim politikalarının sosyal etkilerini dikkate almak, politika yapıcıların, yerel toplulukları ve çalışanları olumsuz etkilerden korumak için önlemler alması gerektiği anlamına gelir. Yenilenebilir enerji sektörlerinde yeni iş olanaklarının yaratılması, işçilerin yeniden eğitilmesi ve toplulukların ekonomik geçiş sürecini yönetmelerine yardımcı olacak destek programları, bu konuda etkili stratejiler olabilir.
Piyasa oynaklığından politika belirsizliğine, sosyal etkilerden atıl varlıklara kadar bir dizi faktör, iklim politikalarının ve finansal risklerin kesişme noktalarını oluşturur. Bu risklerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesi, işletmelerin ve ekonomilerin sürdürülebilir bir geleceği desteklerken finansal sağlamlığını korumak için hayati öneme sahiptir.
Datça örneği bize yeni yenilenebilir enerji politikalarının uygulanması yönetilmesi konusunda ciddi dersler veriyor. Olay ciddi ele alınmazsa yöre ekonomisi çok etkilenir zarar görür, Ekonomi gelişimi bir bütündür, içinde tarım sanayi turizm sektörleri hepsini kapsar, elektrik olmadığı zaman hepsi etkilenir.
Datça 20- Temmuz 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-83167746465001846792023-07-16T18:39:00.003+03:002023-07-16T18:39:41.708+03:00Investment risksİklim Politikalarının Finansal Riskleri: Gerçek Dünya Örnekleri – Analiz
İklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası için iklim politikaları hayati öneme sahiptir. Bu politikalar çevresel faydaların yanı sıra önemli finansal riskleri beraberinde getirebilir. Bu yazıda, finansal riskleri ve bu risklerle baş etmek için gerekli stratejileri örneklerle açıklıyoruz.
Yenilenebilir enerji yatırımlarının riskleri, iklim politikalarının finansal risklerini öne çıkarıyor. İspanya'nın 2000'li yılların başlarında güneş enerjisine yaptığı büyük yatırımları ele alalım. Hükümet, bu enerji kaynağının gelişimini desteklemek amacıyla cömert fiyat garantileri sunmuştu. Bu, birçok yatırımcının ve proje geliştiricisinin güneş enerjisi projelerine büyük ölçekli yatırımlar yapmasını teşvik etti. Ancak, ekonomik krizle birlikte İspanya, bu destekleri önemli ölçüde azalttı ve sonuç olarak birçok güneş enerjisi projesi finansal zorluklar yaşadı.
İklim politikalarının yarattığı bir diğer önemli finansal risk "atıl varlıklar" olgusudur. Amerika Birleşik Devletleri'nde son yıllarda çok sayıda kömür şirketi iflas etmiştir. Bu, iklim politikaları ve temiz enerjiye geçişin neden olduğu talep azalması ve artan çevresel uyumluluk maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, fosil yakıtlara dayalı endüstrilerin ve bu endüstrilere yatırım yapanların, düşük karbon ekonomisine geçişin potansiyel finansal riskleriyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
ABD, iklim politikalarının değişen siyasi önceliklere nasıl tepki verdiğinin ve bu durumun finansal riskleri nasıl etkilediğinin bir örneğidir. Son yıllarda, ABD'nin iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji politikaları, farklı yönetimlerin önceliklerine göre büyük değişiklikler gösterdi. Bu durum, yatırımcılar ve işletmeler için belirsizlik yarattı ve belirli dönemlerde yenilenebilir enerji sektörünün büyümesini engelledi.
Karbon piyasaları ve emisyon hakları fiyatlandırması, iklim politikalarının bir diğer önemli finansal etkisidir. Avrupa Birliği'nin Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS), emisyon hakkı fiyatlarındaki dalgalanmaların yatırımcıları ve işletmeleri nasıl etkileyebileceğinin somut bir örneğini sunmaktadır. Karbon fiyatlarındaki bu tür dalgalanmalar, özellikle yoğun karbon emisyonlarına sahip işletmeler için büyük finansal riskler oluşturabilir.
İklim politikalarının finansal risklerini azaltmak ve bu risklerle etkin bir şekilde başa çıkmak, tüm paydaşlar arasında işbirliği ve sağlam risk yönetimi stratejilerini gerektirir. İspanya ve ABD örneklerinden çıkarılabilecek dersler, politika belirsizliklerinin ve pazar oynaklıklarının potansiyel finansal etkilerini ve bunları nasıl yöneteceğimizi anlamamıza yardımcı olur.
Bunun yanında, emisyon konusunda aşırı yatırım yapma riski de vardır. Örneğin, bir işletme, öngörülen emisyon hedeflerine ulaşmak için aşırı miktarda emisyon tahsisatı satın alabilir. Ancak, eğer politika çerçevesi değişir ve emisyon hedefleri daha az katı hale gelirse, bu tahsisatlar değerini kaybedebilir. Bu tür bir durumda, işletme önemli mali kayıplar yaşayabilir ve sermayesinin bir kısmını kaybedebilir.
Karbon fiyatlandırma ve emisyon tahsisatlarıyla ilgili bu tür belirsizlikler, işletmelerin finansal risklerini artırabilir ve iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, yatırımcılar ve işletmeler, gelecekteki emisyon hedeflerine ulaşmak için gereken kaynakları tahmin etmekte zorlanabilirler. Bu belirsizlik, bu hedeflere ulaşmak için gereken finansmanı ve kaynakları sağlamada gecikmelere yol açabilir.
Sosyal Etkiler: Yerel Toplulukların ve Çalışanların Etkilenmesi
İklim politikalarının, yerel topluluklara ve çalışanlara olumsuz etkileri olabilir. Örneğin, fosil yakıt endüstrilerinde faaliyet gösteren yerel topluluklar, enerji geçişinden kaynaklanan iş kayıpları ve ekonomik belirsizliklerle karşı karşıya kalabilirler.
Kanada'nın Alberta bölgesini ele alalım. Alberta, Kanada'nın petrol ve doğal gaz üretim merkezi olmuştur ve bu sektörler, bölgenin ekonomisi ve iş olanakları için hayati öneme sahiptir. Ancak, son yıllarda, Kanada'nın iklim hedeflerine ulaşma çabaları nedeniyle fosil yakıt endüstrisinde faaliyetlerin azaltılması ve yenilenebilir enerjiye geçiş söz konusu olmuştur.
Bu geçiş, Kanada Alberta'daki işçiler ve yerel topluluklar için belirsizlikler yaratmaktadır. İş kayıpları ve ekonomik daralma, yerel ekonomilerin ve toplulukların refahını tehdit edebilir. Bu belirsizlikler, bölgedeki işletmelerin finansal sağlığını ve istikrarını da olumsuz yönde etkileyebilir.
İklim politikalarının sosyal etkilerini dikkate almak, politika yapıcıların, yerel toplulukları ve çalışanları olumsuz etkilerden korumak için önlemler alması gerektiği anlamına gelir. Yenilenebilir enerji sektörlerinde yeni iş olanaklarının yaratılması, işçilerin yeniden eğitilmesi ve toplulukların ekonomik geçiş sürecini yönetmelerine yardımcı olacak destek programları, bu konuda etkili stratejiler olabilir.
Sonuç olarak, iklim politikaları ve finansal riskler arasındaki ilişki karmaşıktır ve birçok faktörün dikkate alınmasını gerektirir. İklim politikalarının, iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadele etmek ve düşük karbonlu bir geleceğe geçiş yapmak için kritik öneme sahip olduğu açıktır. Ancak, bu politikaların, çeşitli finansal riskleri ve belirsizlikleri de beraberinde getirdiğini göz ardı etmemek önemlidir.
Piyasa oynaklığından politika belirsizliğine, sosyal etkilerden atıl varlıklara kadar bir dizi faktör, iklim politikalarının ve finansal risklerin kesişme noktalarını oluşturur. Bu risklerin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve yönetilmesi, işletmelerin ve ekonomilerin sürdürülebilir bir geleceği desteklerken finansal sağlamlığını korumak için hayati öneme sahiptir.
Risk Yönetimi: Adaptasyon ve Direnç
Bu finansal risklerin yönetilmesi, işletmeler ve yatırımcılar için yeni adaptasyon ve direnç stratejileri gerektirir. İklim politikalarının getirdiği finansal riskleri anlamak ve bunlara yanıt vermek, işletmelerin ve yatırımcıların stratejik planlamasının önemli bir parçası olmalıdır.
Bu süreç, öncelikle işletmelerin ve yatırımcıların, iklim politikalarının getirebileceği riskleri ve belirsizlikleri anlamasını gerektirir. İşletmeler, politika değişikliklerinin, teknolojik gelişmelerin ve pazar dinamiklerinin iş modelleri ve yatırımları üzerinde nasıl bir etkisi olabileceğini değerlendirebilir. Bu değerlendirme, işletmelerin iklim politikalarına uyum sağlama ve bu politikalardan kaynaklanan riskleri yönetme yeteneklerini geliştirebilir.
Ayrıca, işletmeler ve yatırımcılar, iklim risklerine dayanıklı finansal stratejiler geliştirebilir. Bu stratejiler, karbon yoğun varlıklardan daha düşük karbonlu yatırımlara doğru bir geçişi ve yeşil teknolojiler ve yenilenebilir enerji sektörlerine yatırım yapmayı içerebilir.
Örneğin, bir işletme, enerji verimliliğini artırmaya, karbon ayak izini azaltmaya ve yeşil enerji teknolojilerine yatırım yapmaya yönelik stratejiler geliştirebilir. Bu tür stratejiler, işletmenin iklim politikalarına uyum sağlama yeteneğini artırabilir ve finansal riskleri azaltabilir.
Aynı şekilde, yatırımcılar da, iklim risklerine dayanıklı yatırım portföyleri oluşturabilirler. Bu, karbon yoğun sektörlerden uzak durmayı ve yerine düşük karbonlu ve yeşil yatırımlara yönelmeyi içerebilir.
Sonuç olarak, iklim politikalarının ve finansal risklerin kesişme noktalarını anlamak, işletmeler ve yatırımcılar için hayati önem taşımaktadır. İklim değişikliği ile mücadele çabaları, hem işletmeler hem de yatırımcılar için finansal riskleri artırabilir. Ancak, bu risklerin yönetilmesi ve bu risklere uyum sağlanması, iklim değişikliğine karşı daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmanın önemli bir parçasıdır.
Datça 16- Temmuz 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-2210098199134989332023-07-04T17:59:00.003+03:002023-07-04T17:59:25.265+03:00YurtdışındaYurtdışında Bir Kariyerin Artıları ve Eksileri
Yurtdışına taşınmak orda çalışmak sadece özel hayatınız üzerinde değil, profesyonel hayatınız üzerinde de olumlu olumsuz büyük bir etkiye sahiptir. Başka bir ülkede geçimini sağlamak, uluslararası bir kariyerin ve buna uygun bir sosyal bağlantı ağın başlangıcı olabilir, ancak ister istemez bazı olumsuz yanları da olabilir. Yurtdışında yaşamaya ve çalışmaya karar verirken akılda tutulması gereken artılar ve eksiler vardır.
Yazarınız aralıklı olarak çeşitli ülkelerde yabancı olarak çalıştı. Houston Texas Amerika ortam olarak çok sıcaktır, orda kış yoktur, ilkbahar ve sonbahar kısadır, yaşam kolaydır, hayat kazanca kıyasla ucuzdur. İnsanlar sizi kolayca sosyal ortamlarına alırlar, zaten herkes yabancıdır.
Kazakistan Tengiz petrol sahası şantiyesinde herkes dünyanın bir köşesinden gelmiş, konuşulan ingilizce her aksandan olabilir. Şaka yapmamak, düz mantık net anlaşılır basit konuşmak gerekir. Sağlık konuları problem olabilir, diş dolgunuz düştüğünde, gözlüğünüz kırıldığında, soğuk algınlığı kaptığınızda ciddi tedavi sorunları yaşarsınız.
Londra’nın dışında İngiltere’nin herhangi bir şehrinde kalıyorsanız ciddi ingilizce aksan anlama zorluğu yaşarsınız. İngiliz banyosu, kışın ısınma imkanı, yemek düzeni, saati, mutfağı alıştığınız ortalama standarttan çok farklıdır. En güzel çay demlerler, onu berbat etmek için içine süt katarlar. Soldan çalışan trafik başlı başına zordur, alışmak zaman alır. TV komedi show programlarında konuşulan aksanı anlamak kolay değildir. İngiliz toplumu kendinden olmayanı dışlayıcı alaycı tavir alır.
Rus insanı iyimser yardımsever sıcak kanlıdır, ancak sosyal ortamda yüksek alkol oranlı votka kutlamalarına bizim yetişmemiz uymamız alışmamız zordur. Dış ortamın çok soğuk olması ayrı bir dezavantajdır, Rus işçisi ile programlı dikkatli düzenli çalışmak çaba ister.
Alman ortamı kültürel olarak zengindir, Almanca sonradan öğrenilmez, her zaman yabancı olduğunuz bellidir. Onlarla Almanca dışında bir dil ile ingilizce iletişim kurmak size eşitlik sağlar. Programlı, düzgün, dakik çalışırlar, espri anlayışları zayıftır, şaka yapmazlar, şaka anlamazlar.
Araplar ile çalışmak çok zordur, iyi para alırsınız, ama kendinizden sağlığınızdan çok verirsiniz. Dış ortamın çok sıcak ve kuru olması, sosyal hayatın kısıtlı olması, kadınlara olan tavırları, içki kısıtlamaları eğer aynı görüşlere sahip değilseniz size sıkıntı verebilir.
Yurtdışında çalışmanın iyi ve kötü taraflarını sıralayalım.
İyi: Yurdışında Küresel Pazar Yerininizi Deneyimlersiniz
E-ticaret ve uluslararası ticaretin günümüz iş dünyasında bu kadar büyük bir rol oynamasıyla, başka bir ülkeye taşınmak, ülke potansiyellerini birleştirmenize ve küresel pazarı başka bir perspektiften görmenize yardımcı olabilir. Buraya taşınmaya karar verirseniz, gideceğiniz ülkede mutlaka kendi işimizde "uzman" olacaksınız ve bu da işte fark edilmenize yardımcı olacaktır. Ayrıca profesyonel ağınızı önemli ölçüde genişletecek ve yanıtını bilmeseniz bile bilecek biriyle iletişime geçebileceğinizden emin olacaksınız.
Kötü: Kesilen Kariyer İlerlemesi vardır
"Gözden ırak, akıldan ırak", gurbetçiler için fazlasıyla tanıdık gelen bir ifade olabilir. Aynı şirkette kalsanız bile, her gün merkez ofiste görünür olmamak veya farklı bir saat diliminde çalışmak, iyi izlenimlerin kaybolması ve artık terfi için ilk sırada olmadığınız anlamına gelebilir. Yabancı bir ülkede, yerel deneyim eksikliği veya sınırlı dil becerileri, profesyonel olarak geri adım atmış gibi hissedebileceğiniz daha küçük bir pozisyon almanız gerektiği anlamına gelebilir.
İyi : Kültürler Arası İletişim gelişir
İş dünyasında farklı bir dilde veya hatta farklı bir kültürün parçası olarak gezinmek zorunda kalmak sizi daha iyi bir iletişimci yapacaktır. Hızlı bir şekilde bir e-posta yazmak veya bir toplantıda yanıt vermek yerine, yurtdışında çalışmak, bir e-postanın veya konuşmanın farklı şekillerde yorumlanabileceğinin daha fazla farkına varmanızı sağlayarak bu beyin-ağız filtresini geliştirir. Sonunda nerede çalışırsanız çalışın, harika iletişim becerileriniz olacaktır.
Kötü: Yabancı Dilde Ofis Politikaları zordur
Verimli bir çalışma ortamı için iş arkadaşlarıyla iyi geçinmek önemlidir. Ancak iş yerindeki kültürel nüanslar ve iletişim kurma yolları ülkeler arasında önemli ölçüde farklılık gösterebilir; Almanya ve Finlandiya gibi bazı ülkelerde doğrudan iletişime değer verilirken, Çin gibi bazı ülkelerde ticari işlemlerin merkezine "görüntü" koruma kavramı konur. Bu kültürel farklılıklar arasında gezinmek - potansiyel olarak başka bir dilde - ofiste bir günü oldukça stresli hale getirebilir.
İyi Gelirinizi Çeşitlendirin, Artırın
Politik olarak bundan sonra ne olacağını tahmin etmenin zor olduğu bir zamanda, farklı bir para biriminde gelir elde etmek, riski dağıtmak ve finansal geleceğinizi güvence altına almak için iyi bir yol olabilir. Örneğin, son iki yılda Pound'un ve US Dolar’ın değerinde Euro'nun değerine kıyasla epey değişiklik oldu. Ülkenizdeki ekonomiyle özellikle ilgileniyorsanız, taşınmak aynı zamanda daha istikrarlı bir ekonomik ortamda daha iyi iş fırsatları ve maaşları ortaya çıkarmanın bir yolu olabilir.
Kötü: Yurtdışında Yaşamanın Gizli Maliyetleri vardır
Uçak biletinizi satın almaktan, eşyalarınızı yeni evinize taşımaya kadar, herkes taşınmanın kendisinin pahalı olduğunu bilir. Ancak maliyetler siz oraya vardığınızda bitmiyor. İster yabancı vergi sistemlerini çözmek (veya bunun için yardım için ödeme yapmak) ister farklı tıbbi bakım ve sosyal güvenlik modellerine katkıda bulunmak olsun, yurtdışına taşınmak önemli ve devam eden bir yatırımdır. Daha düşük yaşam maliyetleri olan bir yere taşınıyor olsanız bile, beklenmeyen durumlar için bütçe ayırın.
İyi: İş Yapmanın Farklı Yollarını Deneyimlersiniz
Belirli bir mesleki disiplini incelemek ve ardından başka bir ülkede o alanda çalışmak, oldukça sabit bir dizi varsayım ve beklentiye sahip olduğunuz anlamına gelir. Farklı bir ülkenin sektörünüze ve genel olarak işinize nasıl yaklaştığını görmek, zihninizi yeni iş yapma yöntemlerine açmak için harika bir yol olabilir. Bu öğrendiklerinizi gittiğiniz her yere yanınızda götüreceksiniz.
Kötü: Geçici Hissetmek iyi değildir
Sonsuza kadar kalacağınız konusunda kararlı olsanız bile, işverenler, genellikle size sınırlı süreli bir sözleşme vererek, yabancıların buralarda kalmayacağını varsayma eğilimindedir. Bu tavır, belirli bir esneklik sağlasa da yurtdışında kalış sürenizi oldukça geçici hissettirebilir ve özellikle kısa bir sözleşme, iş bulma konusunda endişelenmenize neden olarak yurtdışında geçirdiğiniz süreye gölge düşürebilir.
Profesyonel: Dünyayı Görün
Seyahat etme saplantınız varsa, yurt dışında çalışmaktan daha iyi bir şey yoktur. Ülkeyi çok daha derin bir seviyede deneyimlemekle kalmıyor, bunun için iyi para da alıyorsunuz! İki hafta boyunca kısa geçmek yerine, aslında bir ülkenin kişiliğini ve kültürünü ilk elden doğrudan bire-bir tanıyorsunuz; komşu ülkeleri keşfetmek için de iyi bir fırsat olabilir. Bir yabancı dil öğreniyorsanız, kendinizi değişik aksanlara alıştırmak ta becerilerinizi hızlı bir şekilde geliştirmenin harika bir yolu olabilir.
Kötü: Daha Az İş Esnekliği vardır
Kendi ülkeni seviyor ama işinden nefret mi ediyorsun? Az para mı aldığını düşünüyorsun? Çalıştığınız iş size göre değilse, alışveriş yapabileceğiniz memleketinizin aksine, yurtdışında çalışmak işinizle vizenizin bağlantılı olduğu anlamına gelebilir: istifa etmek eve gitmek anlamına gelebilir. Vize ile kısıtlı olmasanız bile, dil becerileriniz veya yerel deneyim eksikliği de kaçış seçeneklerinizin sınırlı olduğu anlamına gelebilir.
Herkesin yurtdışı çalışma tecrübesi olmalıdır. Genç iken bu tecrübeyi yaşamak, yabancı dilleri daha iyi öğrenmek, yabancılar ile iletişim tecrübesi geçirmek lazımdır. Bu süreyi size makul süre içinde tutmanız tavsiye edilir. Yaşlandığınızda kendiniz için sağlık ve sosyal sigorta açısından uygun ülkede yaşamanız, çevrenizin yardımsever arkadaşlarınızın yakın olması lazımdır. Eşiniz, çocuklarınız, torunlarınız ile yakın mesafede olmanız her zaman iyidir. Yabancı ülkede yaşlı ve yanlız olmak zordur.
Datça, 4- Temmuz 2023Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-72705746085124518852023-07-03T08:33:00.003+03:002023-07-03T08:33:33.106+03:00SığınmacılarGöçmenler sığınmacılar için politikamız ne olmalı?
“Hepsini geri gönderelim”, kolay bir çözüm değil. “Onları geri gönderecek siyasi bir iradeyi iktidara getirelim”, fikri de kolay bir çözüm değil. Bu konuda ciddi kafa yormak, uygun uyumlu sağlıklı akılcı olumlu politikalar üretmek gerek.
Suriyeli sığınmacılar çoğu aileleri ile beraber son on yılda güney sınırlarımızı geçerek yurdumuza geldiler. Zengin ve eğitimli olanlar vize alarak hızla burayı terk ettiler ve Batı Avrupa, Kuzey Amerika ülkelerine gittiler. Kalan belki on milyon belki daha çok yığınlar para kazanmak, tutunabilmek, iş sahibi olmak, iş kurmak için her göçmen alan ülkede olduğu gibi önce zor az para getiren işlerde çalıştılar. Kendi kültürlerini devam ettirebilecek koloniler, gettolar, varoşlar kurdular. Bugün Ankara Mamak, Keçiören, Örnek mahallesinde böyle kümeleşmelere rastlıyoruz. Benzer kümeleşmeler istanbul Fatih, Bağcılar semtlerinde de var.
Göçmen alan başka ülkelerin tecrübelerine bakalım, Amerika Birleşik Devletlerinde 18. yüzyılda ingiliz göçleri bittikten sonra irlanda, 19. Yüzyılda italya, doğu Avrupa göçmenleri geldiler, daha sonra OrtaDoğu insanları Ellis island göçmen adasına konuk oldular. Sağlık ve ruhsal Kontrollerden sonra Amerika’nın geniş uçsuz bucaksız topraklarına yayıldılar. Gittikleri yerlere kendi bilgilerini, tecrübelerini, becerilerini , kültürlerini götürdüler. Alman göçmenler uzun süre kendi aralarında Almanca konuştular, dergi kitap gazete çıkardılar. Texas eyaletinde hala 19. Yüzyıl köy Almancası konuşan yerleşimler var. Bu bölgelerin Alman asıllı insanları iletişim ve ticaret için ister istemez ingilizce öğrendiler.
Gelen insanların geriye dönmek gibi bir şansları yoktu, arkalarındaki gemileri yakarak gelmişlerdi. Sırtlarında bakacak yaşlılar yoktu, kimseye bağlı değillerdi, geldikleri eski ülkeleri ile bağları, eski mülkleri eski sorumlulukları kalmamıştı. Göçmenler sığınmacılar yeni yurtlarında sağlam durabilmek yerleşebilmek için çok çocuk yaptılar, en basit işleri kabullendiler, öğrendiler geliştirdiler, büyüttüler, kendileri ve aileleri için zenginlik oluşturdular. Geldikleri ülkelerde ezilmişlerdi, daha hür olduklarını hissettikleri yeni ülkelerinde direndiler, çok çalıştılar, sahiplendiler.
Avustralya için 18. Yüzyılda ingiltere hapishaneleri boşaltıldı, ingiliz iskoç irlandalı mahkümlar aylar boyu gemi yolculuğu yapıp yeni vadedilmiş topraklarda kendilerine yeni gelecek kurdular. Kendi içlerinde sağlam etik düzenli bir toplum oluşturdular.
Benzer durum Kanada ve başka koloniler içinde uygulandı. İtalyanlar Arjantin’e, Almanlar Brezilya’ya gittiler. Buralara kendi becerilerini, kültürlerini götürdüler.
Bugün ikinci üçüncü kuşak göçmen çocukları Hindular, Pakiler, Bengaliler İngiltere’de milletvekili, bakan hatta başbakan olabiliyorlar. Bizde hiçbir şey olamayan GüneyDoğu insanımızın ikinci üçüncü kuşak çocukları , Almanya’da Hollanda’da İsveç’te milletvekili bakan oldular.
Kafamızı tarihteki kötü örneklere takmayalım. Bize gelen en büyük gurup sığınmacı göçmen Suriye’den oldu, daha sonra Irak, Pakistan, Afganistan göçmenleri geliyor. Suriyeliler aileleri ile geldiler, bizim sağlık ve sosyal yardım imkanlarımızdan faydalanarak yerleştiler, çoğaldılar, iş sahibi oldular, iş kurdular, bizim insanımızın yapmak istemediği işlere girdiler. Başarılı olmak için uğraştılar, uğraşıyorlar.
Bu sığınmacı göçmenler insanlar geri gitmeyecek. Bu fikir başta size zor gelebilir ama yavaş yavaş kabul edelim. Bu insanları dışlamamamız lazım. Bu insanları zaman içinde içimizde entegre etmemiz lazım. Tıpkı Batı Trakya, Girit, Bulgaristan Türk göçleri sonrası içimize aldığımız çalışkan insanlar gibi onlara yaklaşmamız lazım.
Gelen insanlar Suriyeliler çok eski bir medeniyet sahibidirler, Haçlı savaşlarında batı doğu insanının karşılaştığı, savaştığı, kültür alışverişinde bulunduğu tarihi bir mekandır. Romalılar, eski Yunanlılar, eski Mısırlılar, Frigyalılar, bu gölgede bulunmuşlar. Şam, Halep, Hama, Humus, Tartus, Diar-el Zor inanılmaz tarihi mekanlardır, insan genlerinin karıştığı yerlerdir.
Giden gider, belki kendi ülkesine geri döner, belki daha rahat yaşayacağı başka ülkelere göç eder, ama büyük göçmen sığınmacı çoğunluğu burda kalacak, bu gerçeği bilelim kabul edelim, ve geleceğimizi bu şartlarda inşa ederim
Datça, 2- Temmuz 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-20413174612286971682023-06-11T07:15:00.004+03:002023-06-11T07:25:02.221+03:00Park<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB4EWOb8A-giAdlv9F1gsf9kHllXAxOfhY9h2xi9eTCTvMuLFyzB8MUBbqxpTUFvgqflhWPOue45SLc39oJORE67kodVTaUIS27Ros7Vrehp8_dOQ3EsPI_thrGf0io92k5X5ly_Y3EIYR74p2uGsHHfI71UfbUZ3Nc3B6B_RlvTIjQNY/s1414/352568208_10160147064938214_8923383225111364816_n.jpeg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="400" data-original-height="976" data-original-width="1414" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB4EWOb8A-giAdlv9F1gsf9kHllXAxOfhY9h2xi9eTCTvMuLFyzB8MUBbqxpTUFvgqflhWPOue45SLc39oJORE67kodVTaUIS27Ros7Vrehp8_dOQ3EsPI_thrGf0io92k5X5ly_Y3EIYR74p2uGsHHfI71UfbUZ3Nc3B6B_RlvTIjQNY/s400/352568208_10160147064938214_8923383225111364816_n.jpeg"/></a></div>
Nükleer Atık Parkı, 1966-67
1952 yılında NATO'ya üyelik heyecanı Türkiye ile Amerika arasında ilişkilerin derinleşmesine zemin hazırladı. Bu dönemde, Türkiye, Amerikan kültürüne, sinemasına, müziğine ve haberlerine sınırsız bir hoşgörü ve ilgi gösterdi. Amerikan barış gönüllüleri, İngilizce öğretmeni olarak ülkemize geldiler. Kızılay'daki gökdelenin hemen yanında Amerikan haber ajansı faaliyet göstermeye başladı. Bu mekanda Amerikan haber ve propaganda filmleri, uzay keşifleri ve yeni otomobil haberleri izlenebiliyordu. Yakınlarında bulunan Güven Parkı'na bitişik Amerikan kütüphanesi vardı. Buranın ikinci katı çocuk kitaplarına ayrılmıştı. Ben de çocukluğumda babamın işlerinin yoğun olduğu zamanlarda bu kütüphanede saatlerce renkli İngilizce kitaplar okuyarak vakit geçirirdim.
1966’da Ankara'nın Kurtuluş Parkı'nda Amerikan Nükleer Sergisi düzenlendi. Amerika, II. Dünya Savaşı'na iki atom bombası patlatarak son vermiş ve bu sergiyi, nükleer enerjideki liderliğini üstünlüğünü tüm dünyaya gösterme aracı olarak kullanıyordu. Sergide, zararsız dozda olduğu belirtilen nükleer materyaller, koruyucu engellerin arkasında sergileniyordu, nükleer enerji hakkında çok sayıda görsel, afiş ve açıklamalar bulunuyordu. Sergi Avrupa başkentlerini dolaştı , en son Ankara’ya geldi.
Ankaralılar, merakla bu sergiyi gezdiler. Sergi, basınçlı küresel çadır içindeydi, Kurtuluş Parkı'nda uzun bir süre açık kaldı. Sergi içinde temeli -20metreye inen bir de küçük kapasiteli nükleer reaktör vardı. Tarımsal araştırmalar için kullanılacaktı. Ancak zaman geldi, 1967 yılında kapanma kararı alındı. Sergide bulunan hafif cihazlar geri taşındı, posterler, resimler ve afişler ise çöpe atıldı. Sergide bulunan ve hafif dozda olduğu söylenen nükleer materyallerin ve nükleer reaktörün nasıl taşınacağına bunlara ne işlem yapılacağına dair bir karar verilemedi.
Olayın bundan sonraki kısmı, bir gizem olarak kaldı. İleri yaşlarda olan bazı Ankaralı insanlar, bu konuda belli belirsiz anılarını hala hatırlıyorlar. Ankara’da uzun yıllardır faaliyet gösteren bir önemli mühendislik şirketinin sahibi Sayın Metin Atamer hocamız gençliğinde bahsi geçen nükleer reaktörü iki kez gezmiş.
Sergi kapandıktan sonra nükleer reaktör atıklarından temizlenip beton içine alındı ve toprağa gömüldü, çevresi dikenli tellerle çevrelendi. 7-8 sene yanına kimse yaklaştırılmadı. Daha sonraki yıllarda üstüne tarım toprağı serildi ve burası fidanlık oldu. Konu hızla unutulmaya bırakıldı. Bu olay belki gazetelerde yer almış olabilir. Bugün burası ABB buz pisti olarak kullanılıyor.
Hacettepe Üniversitesinde işlerim olduğunda, Kurtuluş Metro durağından Kolej yolu ile Kızılay'a yürüyerek geçerim. Kurtuluş Parkı'ndan geçerken, Amerikan sergisindeki nükleer reaktörün nükleer atıklarla beraber parkın içinde gömülü olduğu düşüncesi aklıma gelir. Acaba bu nükleer atık depoları gerçekten burada mı? Burası, radyasyon bakımından en son teknoloji ile üretilen Geiger sayacı ile kontrol edilmiş mi? Nükleer atıkların binlerce, belki milyonlarca yıl sonra ancak etkisini yitireceği biliniyor.
Park halen kullanıldığı durumda yeşil alan olduğu sürece muhtemelen bir tehlike arz etmiyor. Son günlerde Kurtuluş parkının ABB ile yapılacak devir işlemlerinden sonra TED üniversitesi yerleşkesi olacağı duyumları var. İlerde burada bir inşaat çalışması başlarsa, temel kazısı sırasında karşılaşabileceğimiz olası ciddi bir durum hakkında endişe duyarım. Bu nükleer atıklarla karşılaşırsak ne yapmamız gerektiği konusunda bir planımız var mı? Bu konular, hepimizin aklında bir soru işareti bırakıyor.
Ankara, 11- Haziran 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-77093546735966616152023-05-21T16:59:00.004+03:002023-05-21T16:59:34.628+03:00Zaha HadidZaha Hadid’in Türkiye projeleri, OpEd
Dünyaca tanınmış İngiliz mimar Zaha Hadid'in yaşam hikayesi ve etkisi, farklı coğrafyalarda hissedilen etkileyici bir iz bırakmıştır. Zaha Hadid, 1950 yılında Bağdat, Irak'ta dünyaya geldi ve gençlik yıllarında matematik eğitimi aldı. Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde matematik bölümünü tamamladıktan sonra mimarlık alanına yönelerek, Londra Architectural Association okulundan diploma aldı. 1977'de eğitim gördüğü okulun hocalarıyla birlikte Office For Metropolitan Architecture'da çalışma fırsatı buldu. Mimarlık yolculuğuna devam ederken, 1980'lerde kendi mimarlık bürosunu Londra'da kurarak kendi vizyonunu daha geniş kitlelere taşıdı. Bu süre zarfında Architectural Association'da ve dünya çapında saygın kurumlarda öğretim görevlisi olarak bilgi ve tecrübelerini genç nesillere aktardı.
Zaha Hadid'in etkisi, coğrafi sınırları aşarak İzmir ve İstanbul gibi Türkiye'nin önemli şehirlerine de ulaştı. İzmir İnciraltı'ndaki 205 hektarlık bir alanda, EXPO 2020 İzmir projenin devreye gireceği planlanıyordu. Bu proje, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen EXPO kanunu gereği, EXPO sürecinin ardından bu geniş alanın büyük bir sağlık merkezi ve doğal parka dönüştürülmesini öngörüyordu. Ancak bu öngörülen plan, EXPO 2020 İzmir'in gerçekleşmemesi sebebiyle hayata geçirilemedi.
Zaha Hadid’in etkisi, İstanbul'un Kartal semtine kadar uzanmıştı. Kartal'da büyük bir dönüşüm projesi için 2006'da düzenlenen bir yarışmada kazanan tasarımın sahibi olan Hadid, deniz kıyısındaki bu ilçeyi tamamen yeniden şekillendirmeyi ve bambaşka bir gerçeklik inşa etmeyi hedefliyordu. Bilgisayar destekli tasarım yaklaşımıyla, Kartal'ı şehrin genel dokusundan ayırmayı ve firmanın global tasarım ağının bir parçası haline getirmeyi planlıyordu. Ancak bu proje, itirazlar ve mahkeme sürecinin sonucunda hayata geçirilemedi.
Zaha Hadid'in Türkiye'deki etkisi sadece bu projelerle sınırlı değildi. İstanbul Yeni Havalimanı'nın Hava Trafik Kontrol Kulesi için düzenlenen konsept tasarım yarışmasına semazen motifli bir tasarımla katıldı, ancak yarışmayı kazanamadı.
Zaha Hadid'in Türkiye'de bir proje gerçekleştirme vizyonu ne yazık ki hayata geçirilemedi, Her ne kadar Zaha Hadid artık aramızda olmasa da, onun yaratıcı dehası ve mimari vizyonu, eserleri ve mirasıyla yaşamaya devam edecektir.
Ankara 21 Mayıs 2023Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-36448354327324342732023-05-15T12:46:00.002+03:002023-05-15T12:46:34.929+03:00Her insan kendi seçtiği hayatı yaşarHer insan kendi seçtiği hayatı yaşar, OpEd
Son yıllarda yurtiçi siyasi ve ekonomik ortamdan sıkılan, batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da kendilerine yeni hayat kurmayı planlıyan genç mühendislerimiz var. Genç doktorlarımız uzmanlarımız akademisyenlerimiz oralarda yeni hayat yeni düzen kurmanın çok kolay olduğunu herhalde sanmıyorlardır. Alıştığınız rahat yurtiçi ortamı bırakıp size çok yabancı bir coğrafyada, çok farklı bir kültür içinde kendinize yer edinmek, oraların dilini ana diliniz gibi konuşmak hiç kolay değil.
Bir de tersine durumlar var. Gönüllü olarak buraya gelip burda evlenen, burda çalışan, burda iş kuran, şirket kuran, burda yer edinen yabancılar var. Bu yazıda onlardan bir değerli insanı anlatıyorum.
Ankara’da 1990’lı yıllarda bir büyük inşaat ve endüstriyel tesisler müteahhiti özel şirkette çalışıyordum. Bizden ayrılıp kendi başına iş alan yapan bir okul arkadaşımız günlerden birinde yanında biz yaşlarda bir Amerikalı ile ofise geldi. Amerikan Balgat tesislerinde iş yaparken tanıştığı Amerikalı mühendisi bizlerle tanıştırdı. Doğma büyüme Beş kuşak Amerikalı, genlerinde ingiliz alman irlandalı göçmen kanı olan bilgili tecrübeli bir inşaat mühendisi idi, kontrat proje yönetimi konusunda çok tecrübeliydi. Ayrıca güneydoğu Asya’da savaşmış Vietnam gazisiydi.
Bizimle çalışması için mutlaka makina mühendisi olması şart değil elbet, özellikle ingilizce kontrat (mukavele) konusunda çok ince detayları çalıştığı şirket adına yorumlayabilecek, projeyi yönetebilecek tecrübeli mühendise her zaman her yerde ihtiyaç var. Bir süre sonra Amerikalı arkadaşımız bizim Türk Amerikan ortak girişim (joint venture) şirketi bünyesine girdi. Aldığımız zor işlerin- termik santrallerin saha yöneticiliğini, kontrat yönetimini yürütmeye başladı.
Türkiye’ye gelmeden önce herhalde özel hayatında ciddi değişiklikler yapmıştı. Amerikada Boşanmış, ama çocuklarına burdan maddi destek veriyordu. Amerikalı ilk karısından mümkün olduğunca uzak bir coğrafyada yaşamak istemişti. Beraber şirkette yurtiçi yurtdişi projelerde dokuz yıl çalıştık. Kısa cümlelerle çok dikkatli konuşan, özel hayatı konusunda detay vermeyen, ketum ciddi serinkanlı bir insandı. Aldığı projeleri çok dikkatli ve verilen bütçe içinde titizlikle yönetirdi. Bizimle beraber Bursa Bisenerji, Pakistan Quetta termik santrali, B&W Kemerköy FGD projelerini yönetti. Ürdün, Kazakhstan, Suriye projelerine kontrat desteği verdi.
Ankara’da bir vakıf üniversitede görevli akademisyen bir Türk hanımla evlendi. Yeni çocuk yapmadılar. Beraber güzel birliktelikleri oldu. Odtü mezunları organizasyonu içinde eşlerle beraber 2004 yılında Antakya Halep gezisine gittik. Beraber kahvaltı yaptık, yemek yedik. O zamanlar Suriye içine kapalı bir kutu gibiydi. Şirket olarak biz Suriye’de iyi iş yaptık, iyi para kazandık. Suriye’de çok az Türk firması vardı. Suriye bizim arka bahçemizdi.
Sonra bizim Amerikan ortağımız finansal sıkıntıya girdi, ABD iş ortamında Chapter-11 diye adlandırılan süreç içinde tüm yabancı ortaklıklardan çekildi. Bizdeki yabancı pay, yerli ortağa geçti. Ortak girişim şirketi bitti. Ben şirketten ayrıldım. İstanbul’da çalışmaya başladım.
Amerikalı arkadaşımız da şirketten ayrıldı, Ankara’da Amerikan tesislerine iş yapan başka bir müteahhitlik şirketinde çalışmaya başladı. Kontrat sorumlusu müdür oldu. Linkedin içinde kariyer değişimini takip ettim. Her konuşmasını yazılı notlara belgeye bağlardı. Bir yeni Türk Amerikan ortak girişim şirketİnde yönetici olmuş. Sonra kendi şirketini kurmuş, orta doğu bölgesinde Amerikan tesisleri öncelikli inşaat işlerine girmiş. Anlattığım kişi artık yaşamıyor. Geride bir kısa linkedin kaydı var. Kurduğu şirket piyasada hala çalışıyor. Bize şirkete ve iç piyasaya yurtdışı tecrübesini getirdi, bizde henüz tam yerleşmeyen tam olmayan proje disiplini, saha içinde insan ilişkilerinde ciddiyeti, sözleşme detay takibini sağladı.
Şu sıralar bu güzel yurdu bırakıp uzak ülkelere göçeden yüzlerce genç mühendise söyleyecek fazla bir sözüm yok. Allah onlara kolaylık versin. Yabancı bir ortama yerleşmek, tutunmak, orda kök salmak, yer edinmek kolay değil. Kendi doğdukları, büyüdükleri, alıştıkları rahat ortamlarını bırakıp gönüllü olarak bize gelen, burda çalışan para kazanan, burda evlenen aile kuran, bizim ülkemizde para zaman ve emek harcayan yabancı (expat) uzmanları hep taktir etmişimdir, Amerikalı kontrat mühendisi bize değer katan iyi bir insandı, toprağı bol olsun
Ankara 29 Nisan 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-73206462682980130162023-05-15T12:45:00.003+03:002023-05-15T12:45:18.954+03:00Temiz kömürTemiz kömür teknolojileri, OpEd
Artık çoğu söylemlere inancımı kaybettim. Çoğu enerji sektörü çalışanı arkadaşım gibi eğer mevcut kamu santralleri satılır özelleşirse, özelleşme şartı olarak, mutlaka makul bir sürede bu termik santrallere çevre ekipmanları takılır ve çalıştırılırsa , her zaman lafını ettiğimiz temiz kömür teknolojileri uygulanır sanıyorduk. Ancak öyle olmadı.
Kar amaçlı çalışan yatırımcı zekası, hazine gelirini maksimize etmeyi amaçlayan, yatırımcıdan azami para tahsil etmeyi isteyen kamu yetkilileri ortak sonuçta buluştular. Elimize mevcut olumsuz sonuç çıktı.
Yatırımcı çevre ekipmanlarının yapımından kaçınmak için uzun süreli muafiyet istedi, aksi halde çalışan santrali durdurmak, piyasaya elektrik vermemek şeklinde şantaj yaptı. Kamu yetkilileri bu şantaja mecburen boyun eğdiler. Maliyetler artınca “kapasite mekanizması” ile fiyatlar sübvanse edildi. Sonuçta yıllardır yeterli çevre ekipmanı olmayan, çevreyi devamlı kirleten mümkün olduğunca uzun süreli çalışan eski nerdeyse hurda termik santrallerimiz oldu.
Çevre ekipmanları nelerdi? Bunlar toz tutma filtreleri, baca gazı kükürtsüzleştirme sistemleri, karbon tutma ve gömme teknikleri (CCS), azot oksit giderme DeNox) sistemleri, kömürü gazlaştırma sistemleri, kömürü ön ısıtma ile susuzlaştırma ekipmanları. Tüm bunlar bugüne kadar yapıldı mı? Bunlar yerine çok ucuz maliyetli alternatif çakma sistemler öne sürüldü, muafiyetten azami istifade edildi. Santraller arıza yapana kadar en üst kapasitede çevreyi kirlete kirlete çalıştırıldı. Bol para kazanıldı, çevre tarım arazileri kullanılmaz hale geldi.
Donald Trump başkanlık döneminde “temiz kömür teknolojilerini” işsizliği azaltacak bir çare olarak görmüş ve desteklemişti. Yüzyıl önce 500 bin çalışanı olan ABD kömür sahalarında mekanizasyon ve ileri teknoloji sayesinde günümüzde 75bin işçi çalışıyor. Zaten çoğu termik santral eskidi, kullanım ömrünü doldurdu, çoğu hepten kapatıldı.
Avrupa, Ukrayna savaşı öncesinde kömür yakan termik santralleri yavaş yavaş kapatıyordu, ancak savaş bu eğilimi durdurdu.
Temiz kömür teknolojileri kavramı, içinde birbiri ile uyumsuz tezat kelimeler olan bir aldatmaca, kandırmacadan başka birşey değildir. Bu bir “oximoron” ifadedir. Kendimizi kandırmayalım. Böyle birşey yok. Kömür karadır, kirlidir, kirletir, temiz teknolojiler kullanmak ucuz pratik ve ekonomik değildir, ucuza çevreyi kirleterek bol kolay elektrik üretmek mümkün iken kimse çevre ekipmanlarına yatırım yaparak, iç ihtiyaç yükseltip, ürettiği elektriği para kazanmayacak işte harcamaz.
Kömür yakan Termik santraller siyasetçilerin, başka seçenek olmadığı için bir dönem mecbur kalarak “olur” verdiği bedeli ağır yatırımlardır. Artık kömürlü fosil yakan termik dantral yapımı için finansman yok. Artık başka temiz seçenekler var, güneş rüzgar hes depolamalı seçenekler var. Bunların hepsi bizleri bekliyor. Mevcut eski termik santraller kullanım ömürleri sonuna kadar çalışacaklar, sonunda hurda olarak satılacaklar, yerlerine yenilenebilir santraller yapılacak. Gelecek kuşaklar hurda santrallere bakıp, “bizim atalarımız nasıl olmuş bu kadar aptalca yanlış kararlar alabilmişler” diyecekler.
Bu makale chatgpt kullanılarak yazılmıştır.
İstanbul, 30 Nisan 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-65488359790699852382023-05-15T12:44:00.004+03:002023-05-15T12:44:29.695+03:00OdtuMdOdtüMd Enerji komisyonu tarihçesi kısa bilgi notu
Sizlere bugün Ankara ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu'nun tarihçesine dair kısa bir bilgi notu sunmak istiyorum. Komisyonumuz, 2006 yılında kuruldu. daha önce "Büyük Ortadoğu Projesi" Komisyonu faaliyet gösteriyordu. Ancak enerji alanında da çalışmalar yapmak istedik ve bu doğrultuda 7 Aralık 2006 Perşembe günü saat 19.00'da konferans salonunda “enerji görünümü” paneli düzenledik. Panelin moderatörlüğünü ben üstlendim ve altı panelist davet ettik. Panelimiz çok ilgi çekti ve konferans salonu tıklım tıklım doluydu.
Bu panelin başarısı üzerine, ODTÜ mezunları derneği yönetim kurulu ayrı bir enerji komisyonu kurma kararı aldı. Başkan Himmet Şahin bu konuda fikrimi aldı ve takip eden günlerde her hafta salı günleri saat 19.00-21.00 arasında Eymir veya Salon-56 toplantı salonlarında toplanmaya başladık. İlk yıl, kurucu başkanımız en yaşlı üyemiz olan Mete Göknel (ChemE) seçildi ve her yıl Ekim ayının ilk salı günü yeni bir başkan seçtik. Nurşah Koşar, Mustafa Tuygun, Yusuf Bayrak, Erdal Coşkun ve Huzur Keskin başkanlık yaparak komisyona yeni bir nefes ve bakış açısı kattılar.
Üyelerimiz arasında çok renkli, bilgili ve tecrübeli insanlar vardı ve onların konuşmalarını merakla beklerdik. Ancak ne yazık ki, aramızdan ebediyete intikal etmiş Osman Sevaioğlu, Orhan Baybars, Orhan Yıldırım ve Esin Eren üyelerimiz de oldu. Onların bizlere aktardığı emsalsiz tecrübeleri rahmetle yad ediyoruz.
Komisyonumuzun kuralları şunlardı: Parlamenter giyimli erkekler, takım elbise ve kravat giyeceklerdi. Toplantılar kesinlikle saat 19:00'da başlayacak ve saat 21:00'de sona erecekti. İsteyen herkes yemek yiyebilecek ve önceki toplantıya katılmayanlar bir sonraki toplantıya iyi kalite bir şişe şarap getirecekti. Herkes az ya da çok şarap tadımı yapacak ve her toplantıda önceden belirlenmiş bir davetli konuşmacı olacaktı. Herkes mutlaka konuşacak, ancak konuşmalar ve yorumlar 3 dakikayı geçmeyecekti ve karşılıklı atışmalar polemik olmayacaktı.
Enerji komisyonumuz, tüm katılımcılar için değerli bilgiler sağladı. Üyelerimiz birbirlerinden çok şey öğrendiler ve yazılı olmayanlar da anlatıldı. En önemlisi, İngiliz Chatham house kuralı uygulandı ve her şey (isimler ve şirketler dahil) konuşuldu, ancak komisyonun - konuşmacının referans verilmesi yasaktı.
Chatham House toplantılarında konuşulan her şey kamuoyuna açıktır ancak konuşmacıların kimliği gizli tutulur. Bu kurala uyumlu olarak, toplantılarda Enerji piyasasının ince detayları, gizleri ve incelikleri anlatıldı.
ODTÜMİST İstanbul Derneğimiz de 2012 yılında enerji komisyonu kurmak istedi. Bu komisyonun kurulma aşamalarında bulunmak ve kuralları anlatmak için İstanbul toplantısına katıldık. Onlar, bizden bağımsız toplantılar yapıyorlar. İstanbul enerji komisyonu üyelerimiz tümü özel sektör çalışanlarından oluşuyor ve daha fazla yatırım, finans ve yenilenebilir enerji konularında konuşuyorlar.
Ankara’da her toplantımız yazılı özet tutanakları ile kayıt altına alındı. Koronavirüs sürecinde toplantılarımız Zoom internet ortamına taşındı ve yine her Salı günü saat 20:00 ile 22:00 arasında toplanıyoruz. Umarız ileride korona salgını etkisi geçer ve yine yüz yüze toplantılar yapabiliriz.
Bugüne geldik ve genç arkadaşlarımız komisyon yönetimine geçtiler. Onların yeni - yenilenebilir enerji konularındaki tecrübelerini paylaşmaya başladık. Umarız komisyon çalışmalarımız daha yıllar boyu devam eder. Umarız enerji komisyonumuz benzer başka komisyon çalışmalarına örnek olur.
Ankara 2 Mayıs 2023Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-21493687256889762582023-05-15T12:43:00.003+03:002023-05-15T12:43:38.673+03:00AnabasisAnabasis, bir kitap analizi,
Milattan önce 400 yıllarında Xenofon tarafından yazılmış olan, yaklaşık 400 sayfalık Anabasis isimli gezi-anı kitabı, bugün bile ilgiyle okunmaktadır. Kitapta anlatılan hikaye, Pers kralının ölümü sonrasında yaşanan olayları konu almaktadır.
Büyük erkek çocuğun kral olmasına karşı çıkan ve çok parası serveti olan isyancı küçük prens, Helen bölgesinde çoğu Spartalı 10,000 paralı askerden oluşan bir ordu toplar. Konya, ve güney doğu Anadolu üstünden Babil'e, yani bugünkü Irak'taki Bağdat yakınlarına kadar giderler. Ancak, Perslerle girdikleri savaşı kaybeder ve onbin Helen askeri ortada kalır. Komutanları Pers kralı ile anlaşmak için toplantıya giderler, ancak tutsak alınır ve hepsi öldürülürler.
Komutanların yokluğunda, Xenofon isimli daha küçük rütbedeki bir asker, onbin askerin komutanı olarak seçilir ve orduyu kuzeye yönlendirir. Çok zor iklim ve coğrafya şartlarında Doğu Anadolu'yu güneyden kuzeye geçerek, Trabzon'a varırlar ve oradan zayıf hasta askerler gemilerle, kalanları ise karadan Giresun ve Sinop üstünden İstanbul'a yürüyerek kendi yurtlarına ulaşırlar. Sekizbin asker hayatta kalır. Xenofon, bu olayı günlük olarak ayrıntılı bir şekilde Anabasis kitabında anlatır.
Sokrates'in öğrencisi Xenofon, basit bir mütevazi savaşçı olarak başladığı seferi başarılı bir komutan olarak bitirir. Anabasis kitabı, 70 sene sonra aynı bölgeyi ele geçirecek olan İskender için de çok bilgilendiricidir.
Günümüzde benzer olaylar yaşanmaktadır. Yaklaşık yirmi yıl önce siyasete giren, emekli yaşlı bir emeklilik kurumu genel müdürü, geliştirilmiş parlamenter sistem, hak, hukuk, adalet ve daha iyi bir banka finans sistemi için insanları bir araya getirerek ortak bir amaçla çalışmalarını sağlamıştır. Demokratik bir yöntemle seçilen insanlar, Ortadoğu bataklığından kurtulmak ve daha uygar bir ekonomik ve sosyal düzene kavuşmak için çalışmış ve seçim günü için desteklenmiştir.
Anabasis kitabı, büyük kitapçılarda mevcuttur ve okuması çok keyiflidir. Unutmamak gerekir ki, kaybedilmiş bir savaşın sonrasında, 2500 yıl önceki Spartalı paralı askerler gibi, biz de Ortadoğu çöllerinde çaresiz kalabiliriz.
Xenofon'un Anabasis kitabı, sadece bir tarihi belge değil, aynı zamanda insanların zorlu koşullar altında nasıl birlikte hareket edebileceğini, nasıl liderlik gösterebileceğini ve hedefe nasıl odaklanabileceğini de göstermektedir. Kitap, günümüzdeki liderlik ve işletme alanında hala incelenmektedir.
Anabasis'in hikayesi, bizlere aynı zamanda zorlu bir maceranın da öyküsünü anlatmaktadır. Onbin askerin hayatta kalmak için mücadele ettiği bu sefer, insanlar arasındaki dayanışmanın gücünü de göstermektedir. Bu nedenle, Anabasis kitabı tarih, liderlik, macera ve insan doğası konularına ilgi duyan herkes için okunması gereken bir eserdir.
Anabasis'in günümüzdeki olaylarla da benzerlikleri vardır. Dünya her zaman siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ancak, birlikte hareket ederek, uyumlu liderlik göstererek ve hedefe odaklanarak bu sorunların üstesinden gelebiliriz. Bu nedenle, bizlerin de bugün ve gelecekte karşılaşabileceğimiz zorlukların üstesinden gelmek için Anabasis'ten ilham alabileceğimizi düşünüyorum.
İstanbul 1- Mayıs 2023
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-43556736851882851062023-05-15T12:42:00.002+03:002023-05-15T12:42:33.305+03:00KıyaslamaYenilenebilir ve Nükleer enerji politikaları kıyaslaması
Danimarka’nın Kuzey denizinde açık deniz gaz ve petrol yataklarına sahip olmasına rağmen, bu ülkenin fosil kaynaklara kıyasla güneş ve rüzgar yenilenebilir enerjisinden daha fazla elektrik sağlaması çok farklı bir durum oluyor. Danimarka'nın enerji politikaları ile Türkiye birbirinden ne kadar farklı görünüyor. Fosil yakıtlar ve diğer yenilenemeyen kaynaklar, Danimarka'nın toplam net üretiminin yalnızca %28,6'sını oluşturuyor. güneş ve rüzgar yenilenebilir kaynaklarından üretilen toplam %71,4 (2022 yılı) devam ediyor. Açık deniz (offshore) rüzgar enerjisi artıyor. Dünyanın en büyük rüzgar enerjisi üreticileri Danimarka’da bulunuyor. Kuzey denizi sahaları rüzgar ssntralleri ile dolu. Danimarka'nın yenilenebilir enerjinin 2030 yılına kadar elektriğin %100'ünü ve toplam tüketimin %55'ini karşılamasını hedefleyen siyasi kararı var. Danimarka’da 2030 yılına kadar bölgesel ısıtmanın %90'ı fosil olmayan kaynaklardan sağlanacak. Hükümet ayrıca 2030 yılına kadar benzinli ve dizel otomobil satışlarını bitirmeyi hedefliyor. Kopenhag sokaklarında bisiklet kullanımı inanılmaz ölçüde yoğun. Çok sayıda insan ulaşım için bisiklet kullanıyor. Yollardaki ticari araçların çoğu, yeni özel araçlar artık hep elektrikli seçiliyor.
Uluslararası piyasalarda ülkeler enerji yatırımları için uygun ortam sağlarlar. Ülke finansal olarak projelerin geri ödemesi güven vericidir, sağlam güvenilir hukuk sistemi vardır, yetişmiş yerli teknik personele sahiptir. Yerli yakıtlar veya ithal kömür kullanılarak yapılacak enerji santralinin yeri kapasitesi belirlenir. Uluslararası değerde güvenilir firmalara yapılabilirlik raporları hazırlatılır, uluslararası finansman imkanları aranır, yatırımcılara finansörlere sunumlar yapılır.
Finansman sağlanır, sonra yapımcı güvenilir müteahhit firmalar devreye girer. Çoğu daha önce kullanılmış başka yerde yapılmış başarıları kanıtlanmış teknik projeler kullanılır, kullanılacak ekipmanlar onların tedarikçileri bellidir. Proje başlar biter, elektrik üretimi başlar, ulusal şebekeye verilir, para tahsilatı başlar, sistem rutine girer, elektrik üretilir para kazanılır.
Bir elektrik santralinin ömrü 25- yıldır, yenileme ile ömrü uzatılabilir. Ancak yatırımcı ve finansör bu kadar uzun süre beklemez. İlk 3-5 yıl içinde yatırdığı ilk parayı geri alır, sonra santral mülkiyetini yerli ortağa satar ve ülkeyi bırakır gider.
Şimdi alışılmışın dışında bir yatırım süreci izliyoruz. Akkuyu nükleer santralinde yatırımcı kuzey komşumuz, başta eşit yerli- yabancı ortaklığı ile işe başladı, ancak yerli ortakların finansman kapasitesi yetmediği için tümüne sahip oldu. Nükleer santral üç çevrimli bir termik santraldir. Nükleer çekirdek çevrim, ısıyı buhar çevrimine geçirir, buhar generatörü de elektrik üretir. Çekirdek nükleer tasarım sonrası diğer ekipmanlar klasik termik santral düzenindedirler ve herhangi bir kontrolden geçmiş tedarikçiden satın alınabilirler.
Yatırımcı kritik olmayan basit inşaat işlerini kendi kontrolü altında yerli inşaat müteahhitlerine yaptırdı. Nükleer çekirdeği kendisi üretti, getirdi yerine monte etti, diğer klasik termik santral ekipmanlarını değişik yerlerden satıcı kredisi ile satın aldı.
Bugüne kadar kuzey komşumuzun bizim ülkemizde yaptığı yatırımlardan uzun dönemde hiç memnun kalmadık. Orhaneli termik santrali, Seydişehir aluminyum tesisleri, iskenderun demir çelik tesisleri, hepsi çok soğuk Sibirya şartlarına göre tasarımı yapılmış projelerin tekrar uygulamalarıydı. Bizim göreceli daha sıcak coğrafyamızda ciddi sorunlar çıkardılar. Zaman içinde yenilemeler gerekti.
Bu projede ortada kamuya açık bir yapılabilir raporu yok, finansman kapalı kapılar arkasında devletlerarası anlaşmalar ile sağlandı, burda serbest piyasa şartları yok, uygulanacak hukuk belli değil, uluslararası kabul gören mukavele şartları ortada yok, force majeure şartları açık değil. Konudan habersiz teknik olmayan insanların kabulleri ile işe başladık, gecikmeler ile devam ediyoruz.
Bu arada her yıl yüz öğrenci Kuzey komşumuz universitelerinde nükleer fizik eğitimi aldılar, yurda döndüler. Belki bir kısmı genç Rus insanları ile evlendiler. Herhalde bu dörtyüz öğrenci halen kamu görevlerinde çalışıyorlar, nükleer santralin inşaat döneminde onlara fazla ihtiyaç yok. Nükleer fizik Eğitimi alan öğrenciler bir nükleer santral yapabilirler mi? Yoksa sadece kontrol odasında ekran mı seyredecekler? Verilen eğitim ciddi bir nükleer tasarım eğitimi oldu mu? Bilemiyoruz, nükleer eğitimi alan öğrenciler de herhalde gizlilik sözleşmesi imzaladılar ki, eğitimleri ile ilgili en ufak bir detay açıklamıyorlar. Yorum makale yayınlamıyorlar. Akademik çalışmalara devam edip etmedikleri belirsiz.
Akkuyu nükleer santralinin güney sahilimizdeki yeri çok stratejik bir önem arz ediyor. Burada nükleer santral ile beraberinde bir hassas iletişim üssü oluştu. Suriye Tartus askeri limana çok yakın. İlerde burda kontrolümüz dışında faaliyetler olursa ne yaparız? Burda askeri bir yabancı insiyatif olurmu? Kendi topraklarımızda bizim dışımızda Tartus ile ortak bir faaliyet olur mu?
Akkuyu sabit 12,35 ABD cent/ kwsaat (%50) alım Garantisi ile 15 yıl yaklaşık 4800 Mwe elektrik üretecek. Santralin ömrü 60 yıl belirlenmiş, tahmin edilen ilk maliyeti 22 milyar ABD doları. Devamlı emre amade Baz santral görevi yapacak. Ödenen paranın pek bir önemi yok, biz önceleri ne fiyatlara olur dedik. Doğalgaz fiyatları nerden nereye geldi. Ancak bu derece bağımlılık kabul edilebilir mi? Doğal gaz için başka opsiyon olmadığı için kabul ettik, şimdi nükleer bağımlılık geldi.
Ortalama Rus insanı iyi eğitimlidir, duygusal olarak bize benzer, ancak devlet yapısı baskıcı şiddet eğilimlidir. Biz bu insanlar ile bu kırılgan ortamda bu zor ekonomik şartlarda başa baş nasıl işleri götüreceğiz, zor işler zor zamanlar bizleri bekliyor. Önceki uluslararası yatırımcılar gibi, yatırım bitti, beş yıl sonra herşeyi sat- git yok.
Bu defa yatırımcı çok uzun süre kalmaya geliyor.
İstanbul 14 Mayıs 2023Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-15240180007997726222023-04-26T12:56:00.003+03:002023-04-26T12:56:26.839+03:00Kısa bilgi notuOdtüMd Enerji komisyonu tarihçesi kısa bilgi notu
Sizlere bugün ODTÜ Mezunları Derneği Enerji Komisyonu'nun tarihçesine dair kısa bir bilgi notu sunmak istiyorum. Komisyonumuz, 2006 yılında kuruldu. daha önce "Büyük Ortadoğu Projesi" Komisyonu faaliyet gösteriyordu. Ancak enerji alanında da çalışmalar yapmak istedik ve bu doğrultuda 7 Aralık 2006 Perşembe günü saat 19.00'da konferans salonunda “enerji görünümü” paneli düzenledik. Panelin moderatörlüğünü ben üstlendim ve altı panelist davet ettik. Panelimiz çok ilgi çekti ve konferans salonu tıklım tıklım doluydu.
Bu panelin başarısı üzerine, ODTÜ yönetim kurulu ayrı bir enerji komisyonu kurma kararı aldı. Başkan Hikmet Şahin benimle görüşerek bu konuda fikrimi aldı ve takip eden günlerde her hafta salı günleri saat 19.00-21.00 arasında Eymir veya Salon-56 toplantı salonlarında toplanmaya başladık. İlk yıl, kurucu başkanımız en yaşlı üyemiz olan Mete Göknel (ChemE) seçildi ve her yıl Ekim ayının ilk salı günü yeni bir başkan seçtik. Nurşah Koşar, Mustafa Tuygun, Yusuf Bayrak, Erdal Coşkun ve Huzur Keskin de başkanlık yaparak komisyona yeni bir nefes ve bakış açısı kattılar.
Üyelerimiz arasında çok renkli, bilgili ve tecrübeli insanlar vardı ve onların konuşmalarını merakla beklerdik. Ancak ne yazık ki, aramızdan ebediyete intikal etmiş Osman Sevaioğlu, Orhan Baybars, Orhan Yıldırım ve Esin Eren üyelerimiz de oldu. Onların bizlere aktardığı emsalsiz tecrübeleri rahmetle yad ediyoruz.
Komisyonumuzun kuralları şunlardı: Parlamenter giyimli erkekler, takım elbise ve kravat giyeceklerdi. Toplantılar kesinlikle saat 19:00'da başlayacak ve saat 21:00'de sona erecekti. İsteyen herkes yemek yiyebilecek ve önceki toplantıya katılmayanlar bir sonraki toplantıya iyi kalite bir şişe şarap getirecekti. Herkes az ya da çok şarap tadımı yapacak ve her toplantıda önceden belirlenmiş bir davetli konuşmacı olacaktı. Herkes mutlaka konuşacak, ancak konuşmalar ve yorumlar 3 dakikayı geçmeyecekti ve karşılıklı atışmalar polemik olmayacaktı.
Enerji komisyonumuz, tüm katılımcılar için değerli bilgiler sağladı. Üyelerimiz birbirlerinden çok şey öğrendiler ve yazılı olmayanlar da anlatıldı. En önemlisi, İngiliz Chatham house kuralı uygulandı ve her şey (isimler ve şirketler dahil) konuşuldu, ancak komisyonun referans verilmesi yasaktı. Enerji piyasasının ince detayları, gizleri ve incelikleri anlatıldı.
ODTÜMİST İstanbul Derneğimiz de 2012 yılında enerji komisyonu kurmak istedi. Bu komisyonun kurulma aşamalarında bulunmak ve kuralları anlatmak için İstanbul toplantısına katıldık. Onlar, bizden bağımsız toplantılar yapıyorlar. İstanbul enerji komisyonu üyelerimiz tümü özel sektör çalışanlarından oluşuyor ve daha fazla yatırım, finans ve yenilenebilir enerji konularında konuşuyorlar.
Her toplantımız yazılı özet tutanakları ile kayıt altına alındı. Koronavirüs sürecinde toplantılarımız Zoom internet ortamına taşındı ve yine her Salı günü saat 20:00 ile 22:00 arasında toplanıyoruz. Umarız ileride korona salgını etkisi geçer ve yine yüz yüze toplantılar yapabiliriz.
Bugüne kadar geldik ve genç arkadaşlarımız komisyon yönetimine geçtiler. Onların yeni yenilenebilir enerji konularındaki tecrübelerini paylaşmaya başladık. Umarız komisyon çalışmalarımız daha yıllar boyu devam eder.
Bu kısa makale ChatGpt yardımıyla yazılmıştır.
Ankara 26 Nisan 2023Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-5786763788578308312022-11-17T16:51:00.003+03:002022-11-17T16:51:38.888+03:00Mr CarryAmerikalı efsane saha montaj süpervizörü, 1962-1965
Çok eski bir hikayeyi anlatıyorum. İsmi Joseph Carry (Mr Carry) Atalarının Amerikaya ilk göç eden İngiliz, Fransız, irlandalı olduğunu hatta yerli kanı geni de karışmış bulunduğunu söylüyordu. Orta Amerika çiftçi aksanı ile anlaşılması zor bir ingilizce konuşuyordu.
Amerikan firmalarının Türkiye piyasasında her endüstriyel tesis ihalesini aldıkları zamanlar, ortada Almanlar, Japonlar, Çinliler yok. Mersin Ataş rafinerisi yanına yeni bir termik santral kurulacak. Rafineride üretilen 6-numaralı fueloil sıvı yakıtı buhar kazanlarında yakarak 2x25 Mwe elektrik üretecek ve Çukurova’ya elektrik verecek.
İhaleyi daha sonra ortak girişim şirketi kuracağımız Amerikan B&W şirketi anahtar teslimi almış. Yerli saha montaj işini, bünyesinde çok sayıda ingilizce bilen Odtü mezunu mühendis bulunan bizim şirkete vermiş. Amerikadan saha montaj işini iyi bilen bir süpervizör göndermiş. Adamın altına son model bir Amerikan otomobili vermişler. Şirket Otel, yemek masraflarını karşılıyor. Adamımız istişare ve rutin raporlama için Mersin Ankara arasında her hafta sonu gidip geliyor.
Ancak 1960 yıllarında yollar dar ve çok bozuk. Rüzgar gibi giden Amerikan arabası ile bozuk yollarda hızlı giderken bir kaza yapıyor. Yakalanıyor, mahkemeye çıkarılıyor. Hakim fazla bir hapis cezası vermiyor, ancak mağdurun ailesine aylık parasal tazminat ödeyebilmesi için Türkiye dışına çıkış yasağı koyuyor.
Amerikadaki eşi kocasını boşuyor. Araba kullanması yasak, yanına yerli bir şöför veriyorlar. Santral montajı bitiyor. Yeni bir 2x25 Mwe santral ihalesi çıkıyor, o işi Japon Mitsubishi alıyor, montaj işi yine bizde, Amerikan saha süpervisörümüz ile beraber işi alıp bitiriyoruz. Amerikalı süpervizörümüz Mr Carry çok yanlız. Türk arkadaşları ona dul iki çocuklu güzel esmer bir eş (Melahat) buluyorlar, evleniyor, kadının önceki eşinden çocuklarını sahipleniyor, kendisinin de bir çocuğu oluyor.
Aradan yıllar geçiyor, kahramanımız yaşlanıyor, şirketteki görevi yeni projelerde çalışıyor, tazminat ödediği aileye maddi yardımı devam ediyor, kendi eşinin eski çocuklarına ve Kendi çocuğuna bakıyor. Eşi Melahat Amerikan vatandaşı oluyor, Mary ismini alıyor.
Ben onu 1990’larda tanıdım. “Mutlaka Amerikalı bir saha süpervizörü isteriz” diyen bir yeni projede görev almıştı. Ana dili ingilizcesi hala düzgündü, kırık bir Çukurova aksanı Türkçe konuşuyordu. Sonra izini kaybettim.
Zaman geçti, 2000’li yıllarda Milano’da bir Powergen konferansına katıldım, kaldığım otelin kahvaltı salonunda bir genç Amerikalı mühendis ile tanıştım, mükemmel Türkçe biliyordu. Sohbet koyulaşınca bizim Amerikalının Türk eşinden doğma oğlu olduğu ortaya çıktı. Tarsus Amerikan lisesinden sonra Boğaziçi üniversitesi Makina mühendisliği bölümünü bitirmiş, Amerika’da babasının ailesinin eyaletinde lisans üstü eğitim almış, bir Amerikan enerji şirketinde çalışıyordu, babası yaşlanmış, Türkiye dışına çıkış yasağı bitmiş ama Mersin’i bırakmamış. Geriye bakıyorum, inanılmaz tesadüflerin insanları bir araya getirdiği, enteresan bir dünyada yaşıyoruz.
4x25 Mwe Mersin termik santrali eskidi, yaşlandı, özelleşti, satıldı, hurda olarak söküldü, yerine yeni bir yatırım yapılacak. Bakalım ne yapılacak.
Istanbul, 17 Kasım 2022
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-21251213455721822492022-11-06T20:34:00.000+03:002022-11-06T20:34:00.151+03:00Termik santrallerde tarımTermik santrallerde tarım
Bugünlerde sadece KalecikKarası üzümlerinden yapılmış ve 2-3 yıl dinlendirilmiş kırmızı şaraplardan içiyorum. Günde bir yarım bardak, bazan tam bir bardak. KalecikKarası üzümlerini başka yerlerde de yetiştiriyorlar. Kapadokya'da, Trakya Mürefte'de, Denizli'de, hatta Alaçatı'da. Ancak olmuyor. KalecikKarası üzümü sadece Ankara Kalecik'te tam oluyor. Diğerleri bence benim damak tadıma uygun değil. Kalecik Karası büyük çekirdekli, yoğun bir kırmızı üzüm. Nesli Yokolmaya yakın tekrar bulundu, Kalecik’te yetiştirildi, harika ürün vermeye başladı.
AlaÇatı'da neden hep yabancı üzüm yetiştirilir? Varsa yoksa Cabarnet Savignion, Muscat, Shiraz, Chardoney. Ege bölgesinin kendi üzümü yokmu? Çalkarası, Sultaniye? Ben yurtiçinde sadece yerli üzümden yapılmış şarap içerim. Boğazkere, Öküzgözü, KalecikKarası favori üzümlerim. Düzgün imalatçıdan kalite kontrol yapılmış ürünleri alırım. Soğutulma sıcaklığına dikkat ederim. Yurtdışında ise bulunduğum bölgenin şarabını tercih ederim.
Size termik santrallerdeki tarım ürünlerinden, özellikle üzüm üretiminden bahsetmek istiyorum. "Quelle alaka?" dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Ancak o kadar alakasız değil.
Termik santrallerde, bacagazındaki uçucu külleri (Fly-Ash) büyük "ElectroStatic Precipitator (ESP)" diye adlandırdığımız toz tutucu filtrelerle tutarız. FlueGas Desulphurization (FGD)- BacaGazı Kükürtsüzleştime tesisleri ile havaya kükürt kaçmasını engelleriz. BuharKazanı altından cüruf (Bottom Ash) toplarız. Sonra bütün bunları pompalanan suya karıştırır, Kül Barajına göndeririz.
Kül barajı çoğunlukla yakınlarda kullanılmayan, tarım yapılmayan bir derin vadi olur. Burada vadi zeminini izole ederiz. Külde çok miktarda zehirli madde, radyoaktif atık vardır. Zemin izolesi çok ciddi bir iştir. Sonra içini su ile doldururuz, sonra buraya, kül ve curufu, su ile pompalarız.
Bacadan toplanan zararsız nötr uçucu kül çok iyi bir çimento dolgu maddesidir, siloda toplanır, çimento fabrikalarına ton başına 18-20 US Dolar fiyatla satılır.
Kalan kül- cüruf- kükürt kül barajında birikir, 15-20 yılda kül barajı dolar, üstüne 1-2 metre tarım toprağı örteriz. Sonra üstünde tarım yaparız. Bazı işletmeler bu toprağa sadece çam ağacı dikerler. Bazı işletmeler burda tarım yapmayı daha keyifli hale getirmek için yöresel bitkiler yetiştirir.
İyi kalite şaraplık üzüm için bol güneş gören/ yamaç eğimli/ doğal volkanik kül alanları kullanılır. Dolu kül barajı alanları üstünde iyi kalite üzüm yetiştirmek mümkündür. Aynı alanlar zeytin yetiştirmek için de idealdir.
Soma termik santrali eski kül barajı yerinde artık zeytin yetiştiriliyor. Harika sızma, rafine virgin zeytinyağı üretiyorlar. Kül içinde zehirli madde olasılığı varsa, oraya Çam ağacı dikiliyor. Elbistan'da çam ağaçları var. Orhaneli termik santralinde de çam var. Adana bölgesinde bir ithal kömür santrali ise Cabarnet Savignion üzüm bağları yetiştirmiş. Daha henüz başlangıç aşamasında. İlk ürünleri geçtiğimiz dönem tattık, potansiyel var, ilerde daha iyi olacak.
Kangal santrali dolu kül barajı üstünde Boğazkere, Elbistan- Tufanbeyli kül barajları üstünde Öküzgözü, Çayırhan'da KalecikKarası yetiştirilebilir. Çok da güzel olur.
Yatağan- Kemerköy- Yeniköy için zeytin ağacı dikmek lazım. Çan Çanakkale hatta Soma için Ege bölgesi üzümleri PapazKarası, KaraLahna, Çavuş, Kuntra, Çalkarası, Sultaniye düşünmek lazım
Termik santrallerinde bugüne kadar doğru tasarım yapılmadı, doğru çalıştırılmadı, filtreler küçüktü, bacagazı kükürtsüzleştirme tesisleri yoktu, kül barajları yoktu. Bu tasarım işleri yabancılara bırakılmaz, bu işler kontrol altına girmeli.
Kamu özel çoğu yerde kendi işlettiği termik santralleri iyi kontrol edemiyor, çevre ekipmanları için gerekli rehab harcaması yapamıyor, çoğu yerde görmemezlikten gelebiliyor.
Termik santralleri kontrol etmek sadece kamu kuruluşlarının işi değildir. Tüm STK'lar görevlidir. Durumdan vazife çıkarmak zorundadırlar. Gerektiği yerde seslerini yükseltmek, her türlü legal platformda konuyu kontrol etmek zorundadırlar. Sonunda kullanılan su, alınan nefes, hava, toprak, deniz hepimizin.
Termik santraller en iyi/ en kolay mevcut kömür yatakları yanına, mevcut termik santral yanına yapılır. Termik santralin mevcut tarım/ orman arazisine, Sit alanına, turizm bölgelerine yapılması doğru değildir.
Kül barajı dolar, üstüne asma fidanları dikilir, üzüm olur, bağ olur, şarap olur, zeytin dikilir, zeytinyağı olur. Soma, Kangal, Afşin-B eski ancak tasarımı çok iyi birer santrallerdir. İzmir'li Manisa'lı Egeli olarak, kafa yoralım, biraraya gelelim, finansman bulalım, kendi bölgemizdeki termik santrallerin işletme hakkını satın alalım, filtreleri büyütelim, kükürtsüzleştime tesisleri ekleyelim, enstrumantasyon ve kontrol cihazlarını yenileyelim, daha iyi çalıştıralım.
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-15862885330566843742022-11-06T20:32:00.003+03:002022-11-06T20:32:31.164+03:00BabalarBabalar ölünce çocuklar çabuk büyür.
Babamın babası (dedem) Mülazımı Sani (üsteğmen) Abdullah bey 1890 yılında Eğirdir’de doğmuş, ısparta rüştiyesini (ortaokulunu) bitirdikten sonra 15-16 yaşlarında orduya katılmış, Arabistan’da Hicaz’da Filistin’de savaşmış, mütareke döneminde Üsküdar jandarma karakol komutanlığı yapmış, sonra istiklal savaşında Sakarya’da kasığından mermi yarası almış, 1922’de izmir’e giren suvariler arasındaymış. Muharip gazi olarak İstiklal madalyası almış, Keçiborlu jandarma komutanı iken talihsiz bir olaya karışıp askerlikten ayrılmak zorunda kalmış. Daha sonraki hayatı savaş stresini (pwts) gidermek için sığındığı alkol bağımlılığı ile geçmiş. Arab ülkelerinde öğrendiği günlük Arapça ile çevrede cerre çıkmış, yakın köylerde gezici hocalık imamlık yapmış. Eğirdir’de 1944 yılında alkole bağlı hastalıktan hayata veda etmiş.
Babaannemin babası Rafi bey, 1913 Balkan savaşında Edirne siperlerinde genç yaşta şehit olmuş. Babaannem, doğarken annesini kaybetmiş, Rafi beyin kaybı ile hayatta yapayanlız kalmış. Rafi beyin ikinci eşi İnci hala, genç babaannemi kardeşi Abdullah beyle evlendirmiş. Babaannem Hacı Zeynep hanımın tüm ömrü halı tezgahında karın tokluğuna halı dokuyarak geçmiş.
1880’ler doğumlu Annemin babası (dedem) Abdülkadir bey, istanbul Aksaray mahkemesi katibi imiş. 1930e’larda kalp krizinden hayata veda etmiş.
Babam ismail bey babasız parasız korunaksız zor şartlarda okumuş, Antalya lisesinden sonra en ucuz posta treni biletini zor denkleştirip Ankara’ya gelmiş, o yıılarda yeni açılan Ankara Hukuk fakültesine parasız yatılı girip, başarı ile bitirmiş, daha sonra yargıç olmuş. Üniversite yıllarında yazdığı romantik tonlu günlükler, halamoğlu kuzen tarafından ödünç alınıp geri verilmeyince son yıllarda yeniden anılarını yazdı, kendisinin daha güncel gerçekçi ve olgunluk anlatımı oldu.
Hafızamı zorluyorum, fark ettim dedelerim hakkında ne kadar az şey biliyorum. Geçmişi hatırlamak istemediler, zor günleri zor zamanları unutmak istediler. Bize zor acılı zamanları anlatmadılar. Dedelerim kısa yaşadılar, erken yaşlarda öldüler, geride bıraktıkları dul eşleri ve yetim çocukları zor zamanlar yaşadılar,
Babalar ölünce çocuklar çabuk büyüdüler. Bu coğrafyanın kaderiydi, kötü idarenin sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Annem babam erken cumhuriyet Türkiye’sinin çocuklarıydı, babalarını erken kaybettiler, yeni kurulan cumhuriyet onlara babalık yaptı, çok çalıştılar, çocukları için herşeyin en iyisini istediler ellerinden gelen herşeyi çocuklarına verdiler. Onlara çok şey borçluyuz.
Ankara 25 Ekim 2022
Haluk Direskeneli, 1973 yılında ODTÜ Makina Mühendisliği`ni bitirdi. Mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD-Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalıştı. Bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık yaptı. Makina Mühendisleri Odası ve ODTÜ Mezunları Derneği`nin enerji komisyonları üyesidir.
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-1299188155492285832022-11-06T20:31:00.001+03:002022-11-06T20:31:12.687+03:00VandalizmDünya mirası eserlere vandal eylemler nasıl önlenmeli?
Birkaç hafta önce Ataşehir Meriç caddesinde yürüyüşe çıktım. Tek yönlü araç trafiği olan uzun bir cadde, boydan boya gidiş dönüş yaklaşık toplan altı km tutuyor, günlük onbin adım hedefini tutturuyorum. Yolda Ataşehir ilkokulu bahçe dış duvarında resimler var. Her sanatçıya 3-4 metre eninde yer vermişler yükseklik iki metre. Ressamlar buraya yağlı boya resimler yapmışlar.
Bazıları özgün kendilerinin seçtikleri konularda. İstanbul manzarası, kadın hakları (örselenmiş çocuk gelin), köy manzarası , siyah takım elbiseli Atatürk kara tahta başında, askeri üniformalı Atatürk at üstünde hemen akla gelenler. Van Gogh ayçiçek resmi kopyaları, değişik başka kopya resimler var.
Geçerken baktım bir genç kız ressam bir mat üstünde yere oturmuş, kendine ayrılan beyaz duvar üstüne yeni bir resim yapıyordu. Hiper realist bir konu seçmiş. Büyük boy bal petekleri üstünde yine büyük boy arılar resmediliyordu. Çok beğendim, tebrik ettim. Resim herhalde birkaç güne kadar biter. Sonra yağmur çamur etkisinde kalacak, gelen geçen dokunacak , zamanla yıpranacak.
Odtü kütüphanesi alt kapı çıkışında iç mekan sağ. Esol duvarda birerYalçın Gökçebağ yağlı boya resimleri vardır. Sanatçı kimbilir ne zaman bu resimleri oraya yapmış. Zaman içinde resimler yıprandı. Odtü yönetimi bu resimler korunsun diyeüstlerine plexiglas koruma yaptı çok iyi oldu. Yolunuz geçerse mutlaka görün. Bir tarafta yaz, diğerinde kış manzarası var.
Leonardo Davinci, 1496-1498 yılları arasında Milano Santa Maria Della Gracia kilisesi iç mekanında “isa’nın son yemeği” isimli duvar resmini yapmış. İsa ve oniki havarisi bu resimde anlarılıyor. Resmi görmek için internet üstünden randevualıyorsunuz, kili başına internet üstünden 15€ (2015 fiyatı) ödüyorsunuz, size ayrılan zamanda onbeş dakika başka insanlarla beraber elli kililik guruplar içinde kiliseye giriyorsunuz. Mekanda bir duvarda meşhur resim var, diğerduvarda başka birressamın başka bir resmi bulunuyor. Duvar resmi olduğu için taşınmasına imkan yok. Taşıma yerine mekan müze olmuş.
1498 yılından 1812 yılına kadar resim kilise içinde ibadet yerinde kalmış. Napolyon askerleri gelip Milano’yu işgal edince burayı kışla yapmışlar, duvarın arkası suvari atlarının ahırı olmuş. Geçiş için resmin altına kapı açmışlar. Zaman geçmiş, Napolyon askerleri gitmiş, kapı kapatılmış. Resim tekrar korunmuş. Bugünresmeikimetreden fala yaklaşmaya imkan yok, arada engel duvar var. Zaten çok sıkı elektronik korumalı bir güvenlikten geçip içeri giriyorsunuz.
Geçtiğimiz günlerde yaşları küçük iki gençkız aktivist, Londra National Gallery içinde Van Gogh’a ait Ayçiçekleri (sun flowers) tablosu üstüne konserve domates çorbası attılar. Çevre kirlenmesi konusunda dikkat çekmek istiyorlarmış. Yaşları küçük olduğu için kefaletle serbest bırakıldılar. Müze yetkilileri önceden önlem almışlar, böyle kıymetli tabloların üstünde plastik saydam hafif koruma filmi varmış, resme birşey olmamış. Silmişler ve altı saat sonra tekrar izlemeye açılmış. Bu olayında unulacak bir tarafı yok. Çevre konusunda duyarlılık için başka tavırlar anlatımlar yapılmalı derim.
Paris Louvre müzesinde Laonardo Davinci’nin “Mona Lisa” resmine iki metreden daha yakın yaklaşmaya imkan yok. Resmin iki tarafında silahlı korumalar ve resim üstünde kırılmaz cam güvenlik önlemi var.
Amsterdam Van Gogh, Moskova Tretiakov , Madris Prada, Roma Vatikan, Floransa Uffizi, New York Metropolitan müzelerinin resim koleksiyonları çok güzel. Gidince mutlaka gezmek lazım
Ankara resim heykel müzesinde çok sayıda değerli yağlı boya resim var. En sevdiğim ressamlar Osman Hamdi, Yalçın Gökçebağ, Nedim Günsür resimleri orda. En sevdiğim resim Nurettin Ergüven tarafından yapılmış Ankara kale manzarası. Rahmetli babam, Nurettin Ergüven’nin boğaz köprüsü yapılmadan önceki halini resmeden “ortaköy” yağlı boya tablosunu sanatçının kendisinden atölyede satın almış, eve kendisi taşımıştı. Yanında bir de “gece tam dolunay zamanı köy yeri cami” resmi almıştık. Ortaköy resmi kimbilir şimdi nerde? Diğer resim duruyor.
Büyükada’nın köşklerinde kimbilir ne eserler vardır? “İlbar Ahmet Veli” isimli ressamın “Büyükada saat meydanı” resmi, çarşı girişinde fıçı birahanesi duvarında açık mekanda asılı duruyor. Değerinin bilinip iç korunaklı mekana alınması gerek. Ressam Tiraje Dikmen’in evi müze olarak kullanılabilirdi. Ticari bir Cafe bile olsa duvarlarında Büyükada resimlerini sergilemek mümkün olabilir.
Dünya mirası eserlerin korunması lazım, saçma çevreci protesto eylemleri için hedef olmamalılar. Ciddi caydırıcı önlemler almak lazım. Londra National Gallery ‘deki vandal eylemi herkes için uyarıcı olmalı, önleyici ciddi caydırıcı tedbirler alınmalı.
Büyükada Kadıyoran 4 Kasım 2022
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-85090937067292386642022-09-24T18:02:00.003+03:002022-09-24T18:02:41.650+03:00Copy PasteCopy Paste (kopyala yapıştır) her zaman olmaz
Bundan yıllar önce Marmara denizi kuzey kıyılarında LNG terminalinin yanında Batı Rus doğazgaz boru hattına yakın bir yerde 478 MWe gücünde bir kombine çevrim santralini yapımına giriştik. Yerli ortak her zaman olduğu gibi inşaat, saha montajı ve basınçsız basit çelik konstrüksiyon imalatı kapsamını yüklenmişti. Yabancı ABD ‘li ortak işin mühendisliğini, fizibilitesini, tasarımını, gaz türbini, buhar türbini tedarikini, atık ısı kazanı tasarımını yapıyordu.
ABD’li tanınmış mühendislik firması yeni santral için bir yerleşim planı gönderdi. Daha önce başka bir yerde yapılmış santralin yerleşim planıydı. Antet bloğunu değiştirip göndermişler. Biz de bu planı gerçek topoğrafya üstüne yerleştirdik, iş başladı. Ancak bizim topoğrafya düz bir alan değildi. Su depolama tanklarının bulunduğu yer bir tepe üstünde idi. İş bittiğinde deniz suyu yukarı pompalanıyor, sonra soğutma işleminden sonra denize dökülüyordu. Bu yukarı çıkma işlemi yüzünden santral su pompalarının kullanımı yüzünden fazladan 2-MW iç ihtiyaç elektrik kaybediyordu.
Halbuki yanda benzer başka bir proje denize daha uzak geride olmasına rağmen bu kayba uğramıyordu. Bugün olsa bu yanlışı yaparmıyız ? Hayır bugün önümüze böyle bir hazır proje gelse yapmayız. Artık yetişmiş tecrübeli mühendislerimiz, güçlü bilgisayarlarımız, tüm güvenilir mühendislik firmalarının kullandıkları yazılımlarımız var. Kendi mühendislik tasarım işlerimizi artık tümüyle kendimiz yapabiliyoruz.
Benzer bir durum bugünlerde nükleer santrali için gündeme geldi. 50- yıl önce çok soğuk kuzey ülkesi körfezinde kurulmuş bir nükleer santralinin yerleşimi bire bir ekipmanlar dahil bizim projede uygulanmış. İnsan ister istemez önceki projelerde yaşananları hatırlıyor. Umarız ilerde bir uyumsuzluk olmaz,
Yabancıların projelerinde benzer durumlar maalesef çok olur. Proje temel tasarım masraflarından kaçmak için eski bir proje aynen alınır, uygulanır, ama olmaz, kopyala- yapıştır uygulaması çalışmaz. Bizdeki artık ekonomik ömrünü doldurmuş aluminyum fabrikası, yaşlanmış demir çelik tesisleri, süresi bitmiş termik santrali yapımlarında uzak coğrafyalardaki eşdeğer projelerin yerleşim planları kullanıldı. Bu işletmeler çalıştı, ama zor çalıştı. Oralardaki dondurucu kış, yakıcı yaz aylarına uyumlu projeler bizim coğrafyada sıkıntı yarattı. Proje mühendislik saha montajı anahtar teslimi işleri kendimiz yapmalıyız. Kontrol bizde olmalı.
İç piyasada daralma nedeniyle tecrübeli mühendislik müteahhitlik firmalarımız kendilerine yurtdışı projeler aradılar buldular. Artık temel ve detay tasarım mühendislik dahil, özel ekipman dışalımı yapabiliyoruz, inşaat, saha montajı anahtar teslimi işler yapabiliyoruz. Para anahtar teslimi iş yaparak kazanılır.
Büyükada 18 Eylül 2022
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-8795903873525052752022-09-15T11:13:00.003+03:002022-09-15T11:13:47.167+03:00Doğal gaz“Frugal woman” tutumlu kadın- Milkmaid
Hollandalı ressam Johannes Vermeer (1632-1675 Delph) tarafından yapılmış bu resim “The Milkmaid” bizim mutfakta asılı duruyor. Orijinalinin bulunduğu Amsterdam Müzesinin satış dükkanından kopya baskı almıştım, Kolları kaslı güçlü kuvvetli Ahçı kadın sütü ziyan etmeden kaba çok yavaş döküyor. Siz tabi aynı ressamın “inci küpeli kız” tablosunu hatırlıyorsunuz Filmi yapılmıştı. Ancak bu resim bence daha önemli
Büyükada’ya kış geliyor, havalar soğudu, bizim Kadıyoran yokuşundaki küçük yazlık evde doğalgaz yok, kombi yok, kazak ile oturuyorum.
Kışın daha az doğalgaz daha az elektrik kullanmak İçin öneriler geliştirmek lazım
Mesela Evlerde ortak sıcak su haftada bir -iki gün verilmeli, evlerde ortam sıcaklığı 18C tutulmalı, insanlar ev içinde terlik yün çorap kazak giymeli
Ukrayna savaşı yüzünden Rusya Avrupa’ya verdiği doğalgazı kesiyor. Bu kış soğuk geçecek. Almanya kapatılmış eski nükleer santralleri hızla açma çabasında, güneş rüzgar kaynaklarını artırıyor, bu arada tasarruf tedbirleri getiriyor
Avrupa’da şimdiden gece aydınlatmaları azaltılmış, mağaza vitrin aydınlatmaları kapatılmış. Eyfel kulesi geceyarısından sonra aydınlatılmıyor. 1971 yılını İngiltere’de geçirdim, pansiyon odamda elektrikli soba vardı, akşamları ortalığın soğuğu kırılsın diye para atıp çalıştırıyorduk, gece iki battaniye altında uyuyordum , üstümüzde hep kazak hırka vardı, İngilizler savaş süresinde nasıl yaşadılar? Zaten çok tutumlu insanlardı, savaş sonrasında da devam ettiler.
İngiltere Rusya’ya doğalgaz İçin bağımlı değil kendi kuzey denizi kaynakları var ama tutumluluk onlarda çok önemli bir vasıf. İngiltere’de çoğu evde ısıtma yoktur. Yalnız bulunduğun oda ısıtılır. Gece hepsi kapatılır. Bu zengin fakir tüm evlerde böyledir. Kraliçenin sarayında da böyledir. Bu yaşam farkının nedenleri araştırılmalı.
Bizim Evlerde işçiler hergün bahçe sulaması yapıyorlar sonra çim biçme makinası ile tüm gün gürültü yapıyorlar hepsi enerji kaybı, çam ağaçlarını altı olduğu gibi kalsın.
İstanbul’da kaba inşaatı bitmiş yüksek binalar geceleri süslü renkli ışıklarla aydınlatılıyor arabesk zevkin üst noktası , müteahhitler “param var harcıyorum, size ne oluyor” diyorlar.
1976 kışı Moskova da idim, bina duvarları çok kalın taş yapılardı, her yere metro ile gidiyorduk, her yerde merkezi ısıtma vardı, iç mekanlar sıcaktı, enerji sıkıntısı yoktu ama akılcı tasarruf vardı israf yoktu
Bizim evlerde çay yapılır çaydanlık saatlerce yanan ocakta durur, bir bardak çay içer bırakırlar, ben kettle ile su kaynatırım termosta demler içerim kimse beğenmez
Çalıştığım makina fabrikasında yüksek geniş uzun holler vardı, her kolonda buharlı hava vantilatörleri sıcak hava gönderirler kışın üşürdük ama içimizde yün çamaşırlar ayağımızda kalın botlar bulunurdu, açık hollerde kışın çalışmak zordur,
Avrupa ve Almanya yenilenebilir enerji konusunda başarılı adımlar attılar.
Almanya bizden az güneşlenmesine rağmen çatı GES’i (güneş) çok iyi ilerletti. Bizim durum maalesef iyice yanlış seviyesinde.
Ankara’da ve Türkiye’de bu kadar güneş ışınımı varken suyumuzu ve ısınmamızı, elektriği dünyanın bir ucundan Sibirya’dan veya Cezayir’den gelen gazla üretmek çok garibime gidiyor.
Çaydanlığı ocağa koyduğumda sıcak suyu her açtığımda hep bu aklıma geliyor ve bana bizim yaptığımızın hiç akılcı olmadığını hatırlatıyor.
Bundan 30- 40 yıl önceye göre güneşten elektrik ve ısınma sağlamanın maliyeti düştüğü gibi yapılabilirliği de arttı
Elin Alman ‘ı bizim ne kadar çok kuzeyimizde, buna rağmen orda havadan bakıldığında nerdeyse güneş panelsiz veya kollektörsüz çatı yok.
Bu kış doğalgaz sıkıntısı çekecekmiyiz? İran kış aylarında kendi iç talebinin artması nedeniyle her yıl artık alışılan kesintisini yapacak. Bu süre 2-4 hafta olabilir. Cezayir ve Nijerya Lng gemi taşımacılığı güvenilir değildir. Doğalgaz sıkıntısı çeken Avrupa ülkelerinin kışın vereceği yüksek fiyatları karşılamak için kontratları bozup yön değiştirebilirler. Spot piyasa zaten Avrupa limanlarına döndü. Pahalı Azerbaijan gazında para ödediğimiz sürece bir sıkıntı yok. Rus gazının devamlılığı Ukrayna savaşının seyrine bağlı. Kışın doğal gaz kullanımını azaltmak zorundayız, herhalde zaten azalacak.
Bizim acilen akıllı bir enerji tasarruf politikasına ihtiyacımız var.
40 sene önce doğalgaz Ankara’nın kirli havası için kurtarıcı olmuştu.
Ama artık doğal gaz konusunda daha rasyonel olunmalı diye düşünüyorum.
Büyükada 13 Eylül 2022
—-
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-73883651743266840752022-08-15T15:14:00.001+03:002022-08-15T15:14:10.057+03:00Otomobil kullanımıOtomobillerinize iyi bakın
Bundan yıllar yıllar önce istanbulda yerli yabancı ortak girişim şirketinde çalışıyorum. Üst yönetimde genel müdür ve yardımcılarına her üç yılda değişmeli kiralık otomobil veriyorlar. Ev- iş arasında, Ankara ve termik santral gezilerinde kullanıyoruz.
Bir gün o sıralar özelleştirme kapsamında olan Soma termik santraline gitmem lazım. Santral misafirhanesinde geceledim, ertesi sabah saha mühendisi ile benim arabada Deniş kömür sahasına gittik. Yolda benim kiralık arabayı çok dikkatli ve yavaş sürüyorum. Yol toprak stabilize, eksoz bozulmasın, aks kırılmasın, araba zarar görmesin istiyorum. Santralde çalışan saha mühendisi arkadaşım duruma hayret etti, sordu “Araba sizin değil kiralık, neden daha hızlı gitmiyorsunuz”. Anlattım, “Arabaya birşey olursa tamir bakım için uğraşmam zaman kaybetmem gerekecek, gideceğimiz yol en fazla yarım saat çeker, bizim için hızlı gidip 10 dakika erken varmamızın bir anlamı yok”.
Açıklamam herhalde yeteri kadar ikna edici olmadı. Ertesi gün santralin verdiği bir Renault station ile aynı yolu geçtik, bu defa aynı saha mühendisi arkadaşım arabayı sürdü, tahmin ettiğiniz gibi çok hızlı sürdü, arabanın amortisörleri patlaktı, ben de kendimi yol boyunca pek rahatsız hissettim.
Bir yakın zamanda Soma Eynez kömür sahasında şantiyeye gittik. Otoparkta 30’a yakın 4-çeker SUV jeep vardı, atabalar sert dikkatsiz kullanımdan çok çabuk yıpranmışlardı. Beni Edremit hava limanından alan ve geri götüren, sahayı gezdiren şöför sanki araba ile kavga ediyordu.
Büyükada’ya elektrikli taksiler küçük otobüsler geldi. Zaman geçti, elektrikli arabaların rahat kullanıma alıştık, fayton dönemini unuttuk. Gerekli elektrik enerjisi için adalara yeni su altı kablolar çekildi, kapasite yükseltilmesi yapıldı. Elektrikli arabalar İBB için çok iyi gelir kaynağı oldular. Ancak zaman içinde erkek şöförler arabaları çok sert kullanmaya başladılar. Olmadık dik yokuşları inip çıkıyorlar, hızlı kullanıyorlar, hızla yıpratıyorlardı. Kadın şöförler daha dikkatli güvenilir kullanmaya devam ettiler. Ancak geçenlerde iki kaza meydana geldi. Birinde Büyükada Çarkıfelek caddesinde taksinin aksı kırıldı, devrildi, kadın şöförün kaburgaları kırıldı. Tepeköy parkuru benim üst Kadıyoran mekanım. Erkek şöförlerin sanki çok marifetmiş gibi, sert ve hızlı gittiklerini çok iyi biliyorum. Bu kaza anlık bir hata yüzünden oluşmadı. Zaman içinde kötü kullanım yüzünden biriken yıpranma sonucu meydana geldi. Kadın şöförün elektrikli arabayı çok dikkatli ve yavaş kullandığından eminim. Çoğu Erkek şöförlerin dikkatli kullandıklarını söyleyemeyeceğim.
YHT ile Ankara’dan İstanbul’a geliyorum. Bostancı’da iniyorum. Tren istasyonu arkasındaki taksi durağına gidiyorum. Taksiye biniyorum. Eğer arabanın sahibi şöföre rastlamış isem, araba çok rahat oluyor. Amortisörler sağlam. Yolu makul hızla alıyoruz. Eğer gündelikçi çalışan bir şöföre rastladıysam, araba ı. Her tarafı içi dışı pistir, arabanın her tarafından ses gelir. Amortisöler patlaktır. Klima çalışmaz. Arabanın sahibi günde 200-300 lira alır, tamir bakım benzin masrafları gündelikçiye aittir. Gündelikçi şöför az kazanmanın hırsını arabaya bakım yapmayarak alır.
Selektör yakan yol isteyen Şehirlerarası otobüsleri kullanan şöförlerin profesyonel kullanımlarına hayranım. Arabalarını çok rahat dikkatli ve güzel kullanıyorlar. Öte yandan şehir içinde marketlere mal getirip götüren şirket arabalarının şöförlerinin kullanımları çok kötü.
Ben kendi arabamı dikkatli kullanmaya çalışırım. Hız kesme kasislerinde yavaşlarım, rögar kapaklarına çukurlara dikkat ederim. Arkamdan hızla gelen , yol isteyenlere , çakarlı arabalara hemen yol veririm. Makas atanlara bulaşmam, ani manevra yapmam, geçip gitsinler. Özellikle 34 plakalı kiralık arabalardan kaçarım. Ambulans geliyorsa en sağa yanaşırım, arkasına takılmam.
Almanya’da sürücülerin kullandıkları arabala gösterdikleri özene dikkate hayranım. Kendi arabası olsun olmasın, sürücüler hareketli araçları kullanırken çok dikkat ederler. Fabrikalarda tezgahları vardiya sonu tertemiz yapıp bırakmak bir kuraldır. Makinalar biz onları ne kadar dikkatli kullanırsak o kadar iyi çalışırlar, o kadar iyi randıman verirler. Kiralık araba , şirket arabası diyerek onları hor kullanmak, kötü kullanmak doğru değildir. Patlak amortisörle araba sürmenin hiç bir keyfi yoktur.
Ankara 15 Ağustos 2022
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-13033760.post-76121191045250003452022-07-26T15:03:00.003+03:002022-07-26T15:03:50.831+03:00TercümeDiplomatik simultane tercümenin incelikleri
Odtü makina bitti. Onbir yıl bir kamu makina üretim fabrikasında mühendislik yaptım. Bu sürede fabrikayı çok sayıda yabancı heyetler ziyaret ettiler. İmalat için fiyat istediler. Toplantı odasında birkaç saatlik toplantılar yaptık. Toplantılarda görüşmelerde simultane tercüme yaptım. Teklif mektuplarını yazdım, ingilizce türkçe hazırlayıp imzalattım, kamu kurumunun imkanları sınırları içinde kontrat imzaladık, sipariş aldık, imalat yaptık, teslim ettik. Parasını tahsil ettik.
Sonra yabancı Amerikan ortak girişim şirketleri için çalıştım, yine alıcı ve satıcılar ile görüşmeler toplantılar yaptık. Bu defa yabancı genel müdürün simultane teknik tercümanlığını yaptım. Sayfalar dolusu kontrat evrakı inceledik, ingilizce teklif dökümanları mektupları hazırladık.
İş sadece çeviri ise göreceli kolaydır. Zorlanırsanız sözlük kullanırsınız. Bugünlerde “google translate” kullanılıyor. Ancak yapılacak iş anlık ayak üstü hızlı doğaçlama simultane tercüme işi ise saniye kaybetme hakkınız, kelime atlama lüksünüz yoktur. Sözlü hızlı ayaküstü anlık simultane tercüme çok zordur. İşiniz bittiğinde kafanızda hafızanızda hiçbirşey kalmaz. Konuşulanların çoğunu hiç hatırlamazsınız, eğer oturma ve not alma lüksünüz imkanınız varsa, konuşulanları ana başlıklar halinde not alırsınız, sonra araları boşlukları doldurursunuz.
Bir de sizden toplantı notu “minutes of meeting” yazmanızı ve toplantıya katılanlara uygunluğunun teyidi için dağıtmanızı isterler. Özellikle Amerikan şirketlerinde yazılı toplantı notları çok önemlidir. Öncesinde gizlilik anlaşmaları imzalanır, toplantıya katılanların özgeçmişleri karşılıklı gönderilir. Toplantı öncesi gündem paylaşılır. Yazılı dökümanlar üstünde önceden anlaşılır.
Çeviri kendi içinde diplomatik bir çabadır. Yazılı döküman çevirenin işi ile, simultane tercümanın işi birbirinden çok farklıdır. Çevirmenler tek başlarına çalışırlar, beyaz boş bir kağıt ve bir yazılı metinle karşı karşıyadırlar. İkinci yazar olarak, orijinal metin yazarının yazma becerilerini anlayarak hatta nerdeyse yazıyı başka bir dilde yeniden yazarak, muhtemelen yazarın üslubunu ve ifadesini daha iyi kavramak için yazarın diğer eserlerine atıfta bulunarak metni yeniden yaratırlar. Tercümanın işi tek başına bir iş değildir. Tercüman doğrudan bir hatiple bir üst yetkili bir karar verici ile çalışır; muhtemelen konu açıldıkça metnini detaylandırır, düşüncelerini yeniden detaylandırmaya veya yeniden ifade etmeye zaman ayırmadan doğrudan ifade eder. Tercüman aynı zamanda, hem kendisini hem de konuşmacıyı aynı anda dinleyen bir halkla, dinleyici salonla doğrudan çalışır. Bu nedenle tercümanın çalışması farklı bir dinamik gerektirir.
Yazılı Çeviri, basit bir cümleden, bir broşüre, geçmişin bir el yazmasına, bir konuşmaya kadar değişebilir. Tüm çevirmenler, prestijli bir kitabın ön sayfasında yazarın adı altında isimlerinin basılmasını isterler. Simultane Tercümanlar aynı şeyi isteyemezler, ancak çevirmeleri istenen konferansların kalitesi ve önemi ile değerlerini değerlendirebilirler. Tercümanlar bukalemunlardır, tartışılan konuya kendilerini ödünç vermeleri ve kendilerini genel dekorla harmanlamaları gerekir. Konular kozmetikten arkeolojiye, tıp biliminden otomobil detaylarına, eğitim seminerlerinden bakanlık toplantılarına kadar değişebilir. Bazı tercümanlar, belirli bir alanın dil özelliklerini yönetebilmek için belirli alanlarda uzmanlaşmayı seçerler.
İki ana çeviri türü vardır: simultane ve yorumlama. Yorumlama tercüme daha çok sentezleme yeteneğine dayanır; tercümanın ne söylendiğini hatırlaması ve bir tartışmada öne çıkan önemli noktaları özetleme yeteneğine sahip olması gerekir. Simultane tercüman daha heyecanlı daha adrenalin odaklıdır. Bu tür çeviri, hızlı refleksler, yoğun konsantrasyon ve ele alınan konu hakkında iyi bir çalışma bilgisi gerektirir. Ayrıca, tercümanlar sadece çalıştıkları dillere hakim olmakla kalmamalı, aynı zamanda bir kelimeyi veya ifadeyi telaffuz edildiği anda çağrıştırabilmelidir. Tereddüt etmeyi göze alamazlar.
Simultane tercümenin farklı tarzları vardır. Bazı tercümanlar bir konuşmacıyı dinler ve sonra, aralıklarla, çok fazla ayrıntıya girmeden özetleyerek, söylenenlerin genel yönünü aktarırken, diğerleri konuşmacının söylediklerini tamamen yeniden formüle etmeye kadar gider. Diğer tercümanlar konuşmacıyı daha yakından kelime kelime takip etmeyi tercih ederler ve sadece üsluba değil aynı zamanda üsluba da saygı duyarak ve jestleri sesle ifade ederek konuşmayı mümkün olduğunca sadık bir şekilde çevirmeye çalışırlar. Mesajı tıpkı konuşmacının amaçladığı gibi iletmek istediğimizi düşündüğümüzden ikinci yaklaşımı benimsiyoruz. Ancak bu yöntem, bazı acil soruları gündeme getiriyor. Öfke, mizah, hakaret, güven nasıl tercüme edilir? Bir sansür mü yapalım? biri gelir sonra düzeltir mi?
Hangi yöntem benimsenirse benimsensin, her tercüman konuşulan anahtar kelimelere odaklanmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma, küreselleşme, ağ oluşturma, çerçeve, hukuk hakkı, düzenleyici kurumlar gibi kelimeleri duymadan hiç bir konferansa katıldınız mı? Bunlar diplomasinin anahtar kelimeleridir. Bunlara her zaman kısaltmalar eşlik eder. Genel olarak, bu tür bir kelime, konuşmacının argümantasyonunun temelini oluşturur. Onları kaçırırsanız, konuşmacının yapmaya çalıştığı noktayı kaçırmış olursunuz ve sonuç olarak, kafa karışıklığı hayaleti büyür. Dinleyiciler arasında insanların kaşlarını çatarak, yüzünü buruşturarak, kulaklıklarını çıkararak, tercüman kabinlerine dönüp bakarak ve bazen de tercümanların otomat olmadığını anlayarak çeviri yapılabilir mi?
Tercümanın tekniği, konuşmayı aktarırken anahtar kelimeleri belirlemek ve söylemi bir anahtar kelimeden diğerine bağlamaktır. Anahtar kelimeler, genel temayı en iyi nasıl çevireceğine odaklanırken, tercümanın söylenenleri hatırlamasına yardımcı olur. Sonuç olarak, tercüman anahtar kelimelere ve bunlarla ilişkili anlamlara ne kadar aşina olursa, güveni o kadar artar ve bu, konuşmanın yapılma biçiminde hemen hissedilebilir. Anahtar kelimeler açıkça bir alandan diğerine değişir. Diplomasi gibi aynı alanda bile, farklı konular veya durumlar için farklı anahtar kelimeler vardır. Peki, tercümanlar bu kelimeleri anahtar kelimeler olarak nasıl tanıyacak ve kendilerini bu kelimelerin temsil ettiği genel çerçeveye nasıl alıştıracaklar? Aktaracaklar?
Genellikle, bu ifadeler bir konferansta sık sık ortaya çıkar. Ancak bir tercüman önceden başka bilgi kaynaklarını araştırmalıdır. Diplomatik alanda çalışan bir tercümanın dünyadaki siyasi, sosyal ve kültürel olayları yakından takip etmesi önemlidir. Bunlara yönelik kaynaklar, yerli ve yabancı gazeteler, güncel olaylarla ilgili dergiler, haber yayınları ile çok iyi bir tarih ve coğrafya bilgisini içerebilir. Tercümanın tartışılan konulara daha iyi odaklanmasına yardımcı olacağından, konferansın kendisinden yedek materyale sahip olmak önemlidir. Konferansı daha iyi tahmin etmek ve kelime, ifade ve genel tutumlardaki olası sorunları önlemek için birkaç gün önceden yapılacak konuşmaların olması esastır. Örneğin sıcak bir konu, Ukrayna savaşı, Nato, G7, G20 zirvesi konuşulacaksa, kıvılcımların uçuşabileceğini bilmekte fayda var. Ancak anahtar kelimeler statik değildir. Siyasi olaylar ve gelişmelerle birlikte gelişirler. Günümüzde, süper güçler, kutuplaşma, bloklar gibi eski sloganları pek duymuyoruz, ancak etnik temizlik, kara para aklama, serbest ticaret bölgesi gibi diğer kelimeler konferanslarda pratik olarak yaygın bir kullanım haline gelmiştir. Bu tür terimlerin kökenlerini ve tarihsel ve sosyal çağrışımlarını bilmek, tartışmayı yerleştirmeye yardımcı olur ve yanlış telaffuz, ağır aksan veya bazen kelimenin yanlış kullanımıyla yanlış anlaşılmaktan kaçınmaya yardımcı olur. Örneğin Polonya'nın AB'ye katılmasıyla ilgili tartışmalar sürerken, bir Fransız konuşmacının "polonez" yerine "polinezyen" demesi tercümede sadece ülkeyi değil kıtayı bile değiştirdi.
Bununla birlikte, sayfalarca kelime ve gerçekleri ezbere öğrenmek ve sonra kendini tutarsız bir teslimatı dinlerken bulmak ne işe yarar? Tutarsızlığı ne belirler? Ana sorunlardan biri aksanlar ve telaffuzlardır. Ana dili İngilizce olan birinin bile yoğun bir bölgesel aksanı olabilir. Ana dili İngilizce olmayan kişiler, özellikle bir yuvarlak masa tartışması veya bir çalıştay sırasında ağzından çıkanı konuştuklarında, genellikle yalnızca aksanla değil, aynı zamanda cümle yapısıyla da sorunlar yaşarlar. Cümle yapısı bir dilden diğerine değişir ve tercümanı duraklamaya zorlar, örneğin, Fransızca ve İngilizce'de sıfatların ve isimlerin yerleri ters çevrilir, Almanca'da fiil bir cümlenin sonuna gelebilir.
Bazı konuşmacılar tek bir düşünce eğilimini takip etmezler ve konuşmaları kopuktur, cümleler havada biter veya konuşmacı aniden teğet geçer ve aniden daha önce yapılan bir noktaya geri döner. Her tercümanın görevi, her şeyden önce tutarlı fikirler sunmaktır ve tercüman, orijinal bir konuşmaya tutarlılığı geri getirmeye çalışır. Bunun olması için, tercümanların söylenenlere tamamen aşina olmaları gerekir. Mikrofon korkusu, konuşmacıların mırıldanmasına ve tereddüt etmesine neden olabilir. Bunlar, her iki durumda da olduğu gibi, çok hızlı konuşan, düşünmek için neredeyse duraksayan konuşmacılar kadar verimsizdir, tercüman ne söylendiğini anlamaya çalışmakla o kadar ilgilenir ki ince ayar için yer ve zaman yoktur. Tercümanın kabusu, yazılı konuşmalarda yarışanlardır; bu, konuşmalar önceden onay aldığı için yazılı bir konuşma biçiminin tercih edildiği diplomaside çok sık görülür. Sıkı bir gündem aynı zamanda okuma telaşını da gerektirebilir ve konuşmacılar on beş dakikalık bir konuşmayı beş dakikaya sığdırmaya çalışacaklardır ki bu, özellikle rakamlar ve tarihler aktarılırsa, tercüman için ölümcül bir felakettir. Bir metni okumak, konuşmaktan farklı bir yetenek gerektirir. Genellikle yazılı kağıttan veya prompter cihazından okuyan insanlar daha hızlı konuşurlar çünkü ne söyleyeceklerini düşünmek zorunda kalmazlar. Duraklamalar farklı şekilde zamanlanır ve kelime dağarcığının ve cümle yapısının kalitesi daha resmi ve bürokratiktir. Tercümanlar metne veya en azından konuya aşina olmadıkça, yazılı bir konuşmanın ritmi çok farklı olduğundan ve tercümanın ayak uydurması çok zor olduğundan, bu tür bir konuşmayı çevirmek son derece zordur.
Genellikle öğle yemeğinden hemen önce dikkat eksikliği ve hemen sonrasında uyuşukluk hissi vardır. Dışarıda parlayan güneş de meselelere yardımcı olmaz. Çalışma koşulları ne olursa olsun, tercümanlar gardlarını düşürmeyi göze alamazlar çünkü yavaşlamak, konuşmanın önemli kısımlarını dışarıda bırakma riskiyle karşı karşıya kalacakları anlamına gelir. Bununla birlikte, konuşmacının topluluk önünde konuşma deneyimi yaşadığını veya onların varlığını hesaba kattığını daha açılış cümleleriyle fark ettiklerinde, çalışmaları kolaylaşır. Bir tercüman için en büyük zevk, sadece konuşmacının fikirlerini sadık bir şekilde aktarmak değil, aynı zamanda çeviriyi dinleyiciler için daha zevkli hale getiren uygun ve zarif ifade biçimini bulmaktır. Her bir kelimenin değerinin ağırlık taşıdığı diplomaside, özellikle deyimlere, imalara, anlam nüanslarına dikkat etmek önemlidir. Bazen, tercüman, bir gerilim anında, bir yanlış anlama doğru veya yanlış olarak yanlış yorumlamaya atfedildiğinde günah keçisi görevi görür.
Simultane tercümanlar, ekip halinde tercümede yorum hatalarından kaçınmaya çalışırlar. Kabinde sürekli olarak iki tercüman bulunmasını isterler, böylece biri “dinlenirken” bile, kulakları hala konferansı dinliyor olur ve ihtiyaç halinde (isimler, tarihler, rakamlar, teknik terimler, kısaltmalar, vb.) hatırlatma yapar.
Tercümanlar arasındaki iyi bir uyum, daha iyi bir ruha ve dolayısıyla daha iyi bir çeviriye katkıda bulunur. Konferans düzenleyicileri ve katılımcıları ile iyi bir çalışma ilişkisi kurulursa, bu daha da geliştirilir. Tercümanlar, eskiden bir terimi doğrulamak veya bir konuşma istemek için delegelere yaklaşmaktan çekinmezlerdi. Delegeler, konuşmalarında belirli noktaları tartışmak için tercümanlara dönmekte yardım istemekte kendilerini rahat hissetmelidirler.
Diplomatik konferanslarda simultane tercümanlara güven esastır. Delegeler veya ülke temsilcileri arasında ortaya çıkabilecek temel gerilimler, tercümanlara güvenilmezse daha da kötüleşebilir. Aslında, bazı büyük gerilim durumlarında, delegeler bir tercümandan geçmek yerine, gerçekten ustalaşmadıkları bir dilde kendileri konuşmayı veya tercüme etmeyi tercih ederler. Çoğu devlet başkanları tercüman olmadan birbirleri ile ingilizce konuşmayı tercih ederler. Putin ile Merkel aralarında Almanca veya Rusça konuşurlardı. Topluluk karşısında veya basın toplantılarında her lider kendi anadilinde konuşur, konuşmalarının diğer dile tercüme edilmesini bekler. Konuşmaların sesli ve yazılı kayıtları alınır. Bu nedenle, seçilen tercümanların, incelik ve becerinin önemli olduğu durumlarla başa çıkma konusunda deneyime ve kalibreye sahip olmalarını sağlamak önemlidir.
Yurtdışında uzun yıllar yaşamış, yabancı dili ana dili gibi bilen bir tercümanın kendi ana dilinde konuşma zorluğu olabilir. Bu yüzden meslekten yetişmiş diplomat tercümanları uluslararası görüşmelerde götevlendirmek daha iyi ve güvenilir olur.
Diplomasi sadece diplomatları ilgilendirmez ve sadece diplomatik konferansların özelliği değildir. Din, kültür, miras, satış, pazarlama gibi diğer tartışma türleri bu tür becerileri gerektirebilir. Tercümanlar, kendi rolleri olmadığı için, sansüre başvurmadan, takdir yetkisini kullanarak bir mesajı nasıl ileteceklerini bilmelidirler. Diplomaside sözlü anlık simultane çeviri yapmak ve yazılı tutanak tutmak ve bunları günü zamanı gelince yayınlamak çok önemlidir, çünkü çevirmenler bu süreçte tarihe katkılarını sunduklarını hissederler.
Kurucabük Datça 26 Temmuz 2022
Unknownnoreply@blogger.com0