Tuesday, September 18, 2018

Mersin Ataş Rafinerisinde Kontrat Müzakeresi, 1992



Mersin Ataş Rafinerisinde Kontrat Müzakeresi, 1992


Mersin'de 1962 yılında açılan ve 2004 yılında çalışmasına son verilen, yıllık 4.4 milyon ton petrol işleme kapasiteli BP'nin ortak olduğu Ataş rafinerisinden 1992 yılında bir davet aldık. Mevcut üç adet buhar kazanından sonuncusunda rehabilitasyon istiyorlardı. Yergörme yaptık, köşelerde fueloil yakıcıları olan kare şeklinde CE tasarımı kazanlardı, eskimiş erimiş buhar boruları değişecek, tüm izolasyon yenilenecek.
Mevcut teknik resimleri aldık, sökme takma, boru yenileme işçilik fiyatlaması yaptık, makul bir kar koyduk, son fiyatı belirledik, değerlendirme sonrası işyerine davet edildik, dört kişilik ekip olarak gittik, fiyatımızı anlattık savunduk, rakib firmaların teklifleri önümüze açıldı, daha önce iş yapan rakipler pek başarılı olamamışlar, fiyatımız biraz pahalı ancak önemli değil, aynı seviyeye gelirsek ihaleyi alacağımız bize informal gayriresmi olarak fısıldandı.

Fiyat konusunu bir yana bırakıp, kontrat dökümanı müzakeresine girdik, 100 sayfalık ortak bir metin üzerinde madde madde, cümle cümle gidiyoruz, basit konuları geçtik. Döküman ingilizce, Ataş yabancı ortaklıklı bir şirket, kontratın ingilizce olması lazım, bizim ekip için dert değil, İngiliz genel müdür hariç kalan hepimiz Odtü mezunuyuz.
Maddeleri yavaş yavaş geçtik, sonunda Mücbir sebeblere yani "force majeure" maddesine geldik.
Ataş, kontratta mücbir sebebleri tek tek saymış, bunların dışında bir durumu kabul etmiyor. Önerilen sebebin net yazılmasını istiyor.
Biz ise İngilizce dökümanı daha önce ABD'li ortağımıza gönderip görüş almışız, ABD'li hukukcular, bir ifadenin kesin mukaveleye geçmesini istiyorlar, "Kontrolümüz dışında 3. taraflar tarafından oluşan olumsuz durumlar" (any event or circumstances beyond the reasonable control of a Party which prevents the performance by that Party of its obligations)
Ataş kendi kontrat metni dışında hiçbir eklemeyi kabul etmiyor. Biz anlatıyoruz, "Mesela havada bir uçak Ataş rafinerisine düşse, yakından geçen bir denizaltı patlasa" bunlar bizim kontrolümüzde değil, üçüncü tarafların oluşturduğu olumsuz durumlar, Ataş ekibi durumu anladı ama kendi metinlerini değiştirmiyorlar, bir olumsuz durum varsa yazılacak, ama boş ucu açık ifade konmayacak.
Fiyat kısmına gelince, bizim önümüze en ucuz fiyat veren rakibimizin teklif dosyası kondu ve bu fiyata inmemiz istendi.
Bizim rakam çok yukarda, bir haftadır sabahtan akşama müzakere eden bizim ekipte sabır bitti,
"Bırakıyoruz, siz ne yaparsanız yapın" dedik, müzakereyi kestik, toplantıyı bıraktık, haftasonu cuma akşamı ayrıldık, Ankara'ya döndük.
Pazartesi günü ortak girişim şirketimizin İngiliz genel müdürü durumu yerli ortak ana firmamızın üst yetkililerine anlattı. Bu fiyat ve bu mukavele ile işi almamızın imkansız olduğunu, ipleri koparıp döndüğümüzü söyledi. üst yönetim kendi arasında toplandı.
İki-saat sonra "Biz bu işi bu fiyata ve bu mukavele ile yaparız, işi nasıl bağlarsan bağla, ama mutlaka bağla" dediler
İngiliz genel müdür odasına döndü, sanki önceki cuma günü ipleri koparmamış gibi bir yeni kabul mektubu yazdı, teşekkür etti, işi aldık.
Bir hafta sonra Ataş'a tekrar gittik, mukaveleyi imzaladık, ilk kickoff- başlama toplantısını denizkıyısında Karatoprak balık lokantasında yaptık, balık yedik sonra balık kokulu kağıtlar üstünde projeyi belirledik.
O balık kokulu masa kağıdının üstündeki notlar kickoff toplantısı başlangıç belgesi olarak dosyaya girdi.
İş bir yıl sürdü, yakından denizaltı geçmedi, rafineriye uçak düşmedi, mücbir sebeblere gerek kalmadı. Ben bu hikayeyi size neden anlattım? Yabancılar özellikle Amerikalılar, riskleri net belirlerler ve fiyatlarlar, Biz Türkler ise riskleri daha kolay göze alırız.
Uluslararası antlaşmalarda Türkiye olarak bu tip sözleşmelere imza atmamızın, tahkime giden süreçlerin artmasıyla sözleşmelerin önemli bir parçası olduğu için Force Majeure (Hukuksal deyimiyle-Mücbir Sebeplerin) içeriklerinin hukukçu gözüyle de onaylanması işin olmazsa olmazıdır. Bahsi geçen tanımlama, ''third party involvement beyond our control" tamamen ABD ve Ingiltere'nin hukuksal açıdan algıdaki farklılıklarından kaynaklanır. İngiliz yasalarınca değerlendirilen bir tahkim konusu sözleşmede harfiyen ne yazıldığını dikkate alarak yargılar dolayısıyla ana olaya türev olarak etki yapacak bir mücbir sebep yazılmadıysa işiniz zordur. ABD hukuku bunu bildiği için bu tip detayları kaçırmaz ve temel savunması ''ucu açık olduğu gerekçesiyle çıkarılmasını talep eder''. Ortada bir pasta var ve paylaşılması gerekiyorsa kazan-kazan yöntemiyle neticede her iki tarafta ortak noktada buluşurlar. Anglosaksonlar para için her şeyi detayına kadar yaparlar risk değerlendirmesi sonucunda yüksek para kaybı olacak işlere girmezler. Bu riski kendi lehlerine çevirecek maddeler koyarak ya geçersiz kılar veya gerçekleşecek olası sonuçta finansal açıdan çok kısıtlı bir riski almayı kabul eder.

Biz Türkler ise dünya piyasasını yıllardır elinde tutmuş kartellerden iş koparabilmek için daha fazla risk alıp onların alamayacağı riskleri aldığımız doğrudur.

---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Ankara, 18 Eylül 2018


Saturday, September 15, 2018

Dış Politika



Suriye- Rusya- Dış Politika

Endüstriyel buhar kazanları satış pazarlama işim dolayısiyle 1990-1999 yılları arasında Suriye, Israel ve Ürdün'de bulundum, buralarda çok zaman geçirdim, o zamanlar çalıştığım özel şirket için iyi/ karlı işler aldım. Bize çok benzeyen bir iş ortamındasınız. Bu iş ortamında para kazanmak için düzgün işleyen bir ticari iklim lazım.
Şu anda belki önümüzdeki 10-YIL buralarda iş yapmaya imkan yok. Maalesef yok. Eskiden Suriye bizim doğal pazarımız-dı. İş yapmak için arka bahçemizdi. Maalesef artık eski Suriye yok. Şam, Halep, Homs, DiyarEL-Zor artık harabe oldu. Yeni Suriye nasıl oluşur, nasıl gelişir, nasıl tekrar pazar olur, şimdiden bilebilmek zor. Ancak savaştan kaçınmak istiyorsanız, savaş için her zaman hazır olmak zorundasınız.
Biz Türkler Arab değiliz, bu yüzden İslam dünyasında öne çıkmamız çok zor. Gerek te yok. Erken Cumhuriyet döneminin yerleştirdiği, 2.Dünya Savaşı süresince test edilmiş, doğrulanmış, başkalarının iç işlerine karışmama, "Yurtta sulh, Cihanda sulh" prensiplerinden şaşmamamız gerek. Başka ülkelerin içişlerine karışmak önce bize zarar veriyor. Ticaret durdu, milyonlarca işsiz- güçsüz- eğitimsiz problem insan bize geldi, iltica etti, göçmen oldu. Zengin göçmen bizde durmadı, kendini  ve ailesini Avrupa'ya, Amerika'ya attı.


***

Suriye'de Akdeniz sahilinde Tartus kentinde bir büyük Rus Deniz Üssü var. Burası Rusların Akdeniz'deki en güçlü lojistik destek aldıkları yer. Assad hükümeti kendine destek için bu alanı üs olarak Ruslara verdi. Bütün Rus savaş gemileri Akdeniz içinde buradan lojistik destek, yakıt, yiyecek alıyorlar,  bakım onarım burda yapılıyor. Ruslar için bu üssü kaybetmek söz konusu değil. Müzakere bile etmezler.
Daha güneyde Latakiye şehrinin güney doğusunda Assad Uluslararası havalimanının yanında iki adet asfalt 3km pisti bulunan Ruslara ait Khmeimin Hava Üssü var. Suriye ile Rusya arasında yapılan anlaşma ile süresiz parasız olarak 2015 yılında açıldı. Bu hava üssünde 11 değişik tipte sayıları 37-50 arasında değişen en son beşinci kuşak SU-57, SU-25, SU-24, SU-22 Rus savaş uçakları bulunuyor. Ayrıca burda çok sayıda T-90 savaş tankları ve S-400 füzeleri var. Rusya'nın haberi olmadan nerdeyse kuş bile uçmaz- uçamaz.
Dışişleri politikaları içinde sadece ve sadece ulusal çıkarlar vardır, demokrasi, insan hakları, insancıl duygulara yer yoktur. Başkalarına demokrasi getirmek bizim işimiz değil. Başka ülkelerin iç sorunlarını çözmek bizim işimiz değil. Eğer Ruslar ile iyi geçinmek istiyorsak, Rusların çıkarlarına, kırmızı çizgilerine, hassasiyetlerine dikkat etmek zorundayız. Rusya, sadece Atlantik ötesi bir süper güç değil, bize en yakın, en çok ekonomik işbirliği yaptığımız, en yoğun ticari ve sosyal ilişkilerde bulunduğumuz komşumuz. Rusya'nın savunma hassasiyetlerine dikkat etmeden bu coğrafyada dışpolitika yürütmek zor, nerdeyse imkansız. Rusya, artık eski "Sovyetler Birliği" değil. 1989'dan sonra kendine göre bir demokrasi yerleşti. Beğenin beğenmeyin, kendine göre bir seçim sistemi var, kendine göre bir demokrasi düzeni var. Pazar ekonomisi yavaş yavaş yerleşiyor. Ruslar eski "Yoldaş" konumundan çıktılar, işadamı, işkadını, iş-insanı oldular. Kremlin önünde eski Rus yapımı makam otomobilleri artık yok. Rus yapımı otomobiller artık üretilmiyor. Hepsi BMW, Mersedes, Audi. Paraları var. Ne iyi ise, onu alıyorlar. Yapamadıkları konusunda zorlama yok. Yaptıkları kendilerince yeter. Uzay ve Nükleer teknoloji sahibi oldular. 
Rusya'da 1996 yılında Moskova'dan başlayan Sibirya'yı kapsayan kısa süreli, kontrollü bir gezi yaptım. Ellerinde sadece 10-Mwe gücünde Ingiliz Rolls-Royce kopyası bir Gaz-Türbini tasarımı vardı. Binlerce yapmışlar. 100-Mwe gerekli yere, biz olsak 2x50-MWe gaz türbini koyarız, onlar 10x10-MWe koymuşlar. Şimdilerde ise dünyanın her yerinden en iyi fiyata en kaliteli gaz türbinini alıyorlar, bizim yerli büyük müteahhit firmalarımız Rusya'nın her yerinde kombine çevrim santralleri kuruyorlar.
Akkuyu Nükleer santral siparişini hükümetler arası anlaşma ile Ruslara verdik. Kontrolünü kaybetmeden bu işi bitirmemiz lazım. Akıntıya kürek çekmenin anlamı yok. Herkes yapıyor, bizde yapalım. Düzgün yapalım, en iyisini yapalım. Bizim kontrolümüzde yapalım.
Piyasa rekabeti dışına çıkıp, hükümetlerarası anlaşma ile iş/ sipariş vermek çok tehlikelidir.  Mısır'da Aswan barajını yaparken Rusların elinde yüksek kapasiteli hidrolik türbin yoktu. Ellerinde Sibirya'nın yüksek düşülü nehirleri için yapılmış, farklı tasarımda hidrolik türbinlerden vardı, bunları taktılar. Çalıştı ama çöl ortamında uzun dönemde doğru olmadı, bakım onarım sorunları çıktı.
Bizim ülkemizdeki Rus yapımı endüstriyel tesislerde de, aynı şekilde Sovyet döneminden kalma piyasa dışı uygulamaları görürsünüz. Sibirya'nın soğuk iklimine uygun tasarımlı binalar Iskenderun tropik sıcak ortamında tekrarlanmış. Orhaneli Termik Santrali, SeydiŞehir ve Petkim Aliağa endüstriyel tesislerdeki Rus tasarımlarda da benzer kopyalamalar var. Akkuyu örneğinde bakalım neler göreceğiz? Soğuk kış ortamına uygun tasarlanmış bahsi geçen nükleer santral, Tropik Akkuyu ve Akdeniz ortamına nasıl uydurulacak? Çok sıcak deniz suyu ile santral soğutması nasıl yapılacak?  
Hangi Türk işadamı Rus tasarımı bir endüstriel tesis satın alır? Siz hangi Rus malı makina kullanıyorsunuz? En son Tupolev-154 uçağına ne zaman bindiniz? Seçme hakkınız olsa AirBus veya Boing yerine Tupolev uçağını seçermiydiniz?  

***
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, çok sık olarak 8-saatlik çalışma programı içinde Türkiye'de oldu. Keşke daha sık gelse. Üst düzey bire-bir görüşmeler, daha sık yapılsa. Çıkarlarımız, hassasiyetlerimiz, ortak paydalar, ortak işbirliği imkanları yüzyüze daha sık konuşulabilse. Görüşmelerde tercümeler yanlış yapılabilir, danışmanlar yanıltabilir. Bire bir yüzyüze temas çok önemlidir. Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Her zaman her türlü bilgi alışverişi kanalını açık tutmak şarttır. 

Vladimir Putin, çok akılcı, çok gerçekçi bir devlet başkanı. Uluslararası Hukuk ve Ekonomi konusunda Leningrad-St.Petersburg Üniversitesinden Doktora derecesi var. Almancası Alman kadar iyi. İngilizce öğrendi, konuşmuyor ama anladığı- takip ettiği belli. Dış dünyayı biliyor. Ne istediğini biliyor.
Bunlar önemli. ABD Dışişleri bakanının Ingilizce'den başka bir dil bilmediği bir çağda yaşıyoruz. Son ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da İngilizce'den başka dil bilmiyor. Bilmek zorunluluğu hissetmiyor.

***
Bizim Rusya ile ilişkilerimiz soğuk savaş dönemi tatsızlığı süresince iyi değildi. Ama artık duvarlar kalkti, soğuk savaş bitti. Halen Rusya'da müteahhitlik hizmetlerinde çalışan binlerce kalifiye Türk işçisi var. Ruslar ile Türkler arasında 200binden fazla evlilik gerçekleşti. Çoğu güneyde Antalya bölgesinde olmak üzere 60binden fazla Rus gelinimiz var. Rus damat sayımız da herhalde yavaş yavaş artıyor. Rus gelinlerimiz Tolstoy, Dostoyevski ve Çaykovski'nin torunları. Çok kültürlü, çok eğitimli ve çok güzel kadınlar. Gönderdiğimiz 400den fazla nükleer öğrencinin çoğu ilerde Rus kadınlarla evlenecek. Rusça dili aile içine girecek. Şimdiden bakıyorum, çevremde bizden sonraki kuşak içinde çok sayıda Rus gelin oluştu, Rus dünürler ortaya çıktı.

Doğalgaz konusunda Rusya'ya olan bağımlılığımız ortada. Bu yüzden "Cari Açığımız" yüksek. İthal kömür ve gelecekteki nükleer bağımlılığımızı da hesaba katalım. Enerji konusunda artık kabul edilemez seviyede bir bağımlılığımız var. Enerji- yakıt konusunu sınırlamamız, azaltmamız, kabul edilebilir rakamlara indirmemiz şart. Ortak iş alanları açmamız lazım. Dünya artık internet sayesinde daha hür, daha bağımsız, daha serbest. 
1976 yılında Birleşmiş Milletler desteği burs programı kapsamında 3-ay Rusya'da bulundum. Sonra 2008 yılında bu defa bir hafta turistik amaçlı tekrar gittim. Rus insanı aynı. Değişen ekonomik ortam. Daha rahat bir serbest piyasa oluşmuş. Karaborsa bitmiş ama hizmet/ servis sektörü hala iyi değil. Parti baskısı geçmiş, votka yerine bira gelmiş. Kadınlar yine çok güzel, erkekler daha çok piyasa insanı, bale- opera yine harika.
Yol soruyorsunuz, başınıza on kişi toplanıp size tarif ediyorlar, anlatamazlarsa, elinizden tutup gitmek istediğiniz yere kadar götürüyorlar. Kendimizi bilelim, başkalarının içişlerine karışmayalım, ortak iş yapmanın sinerjisine inanalım, "yurtta sulh cihanda sulh" prensibinden ayrılmayalım. 
Bu zor OrtaDoğu coğrafyasında bağımsız bir millet olarak ayakta kalmanın gereklerini yerine getirelim.

Ankara
, 15 Eylül 2018


Friday, September 07, 2018

Bratsk 1992-1996



Bratsk, Doğu Sibirya, 1992-1994

1992 yılında çalıştığım Türk- Amerikan Ortak girişim şirketine, Bratsk Doğu Sibirya Orman Ürünleri Kompleksinden yüksek kapasiteli bir yeni soda geri kazanım kazanı teslimatı için talep geldi.
Talep için Türk şirketinden iki üst yetkili Bratsk kentine gittiler, uçakla Moskova'dan sonra 10-saat Rus yapımı Tupolev uçağı ile uçuş yaptılar. Doğru dürüst otel bile olmayan bir mekana indiler. İndikleri hava alanı askeri amaçla yapılmış, dar piste sahipti. Tupolev kısa piste iner inmek durmak zorunda idi. Yıl 1992, Berlin duvarı kaldırılmış, Sovyetler Birliği dağılmış, Rus kurumları dünyaya açılma hazırlığındalar.
Bratsk Orman Ürünleri Kompleksinde Soda gerikazanım buhar kazanı işi vardı, istenen buhar kazanı özel tasarımdı, Türk Amerikan ortak girişim şirketinin lisans kapsamı dışında idi,
İki Türk yetkili mühendis Bratsk kentinde 1-hafta kaldılar, sahaya gittiler, yer gördüler, müzakere yaptılar. Türkiye'den 13 saat uçak uçuşu mesafede zor şartlarda gerçekleştirilecek bir proje idi.
Sonra işleri bitti, kafaları bu işe pek yatmamıştı, ancak ev sahibi Rus yetkililer "Buraya kadar geldiler, onları eli boş göndermeyelim, yoksa bir daha gelmezler" diyerek, inanılmaz bir insiyatifle onlara 10-m ABD dolar fiyatla Tank-Farm işi verdiler.
Gelen Türk yetkililerden biri orda kaldı, daha sonra Bratsk projesi saha ve şantiye şefi - müdürü oldu, bir-hafta otelde zaman geçirdi, diğer yetkili yurda döndü. Gerekli işlemlere başladı.
Bir-hafta sonra bir charter uçağında 50+ sayıda kalifiye Türk işçisi Bratsk'a geldi, şantiye kuruldu, mevcut barakalar devralındı, tadil edildi, yenilendi, çalışanlar için daha kullanılır hale getirildi.
Türk ahçının mutfağı çalışmaya başladı, bizim hijyen düzeni, banyo tuvalet, işçi yatakhaneleri, mutfak kuruldu.
Eski Tank farm, yani büyük kapasitede silindirik petrol depolama tankları, yeri boşaltıldı, çelik saç alımı yapıldı, sahaya nakliye gerçekleştirildi,
Tank-farm işi devam ederken ABD'li ortağımız buhar kazanı teklifini verdi, 200m ABD doları eşdeğeri fiyatla işi aldı, işi 24-ayda bitirmek gerekiyordu, ancak finansman zorluklarından dolayı iş biraz gecikti.
Saha montajı da yine bize verildi, 20milyon ABD dolar payımız oldu
Proje 1996 yılında bitti, ben burda aklımda kalan bildiklerimi yazdım, okurken masal gibi geliyor değil mi?


Proje: Bratsk, East Siberia - Bratsky LPK Forest Industry Complex

Building Soda Recovery Boilers and Various Equipment For Pulp and Paper Production.

Ankara
, 7 Eylül 2018

Saturday, September 01, 2018

Köylere okuma odaları

Köylere okuma odaları, 1957-1963

Genç Kadastro Hakimi İsmail bey, 1957 yılında Kırıkkale ilçesine tayin oldu. Devamlı arazide çalışma gereği vardı. Adliyede kimse kadastro görevini üstlenmek, Günlük harcırah verilmesine rağmen, Adliye salonlarının sıcak rahatlığından kimse uzaklaşmak  istemiyordu. Hakim İsmail bey kadastro hakimliğini üstlendi. Hakim, katip, mübaşir ve şöför hergün araziye çıktılar, tapu kadastro itilaflarını sonuçlandırmak için çalıştılar.

Yazın sıcağında, kışın soğuğunda tüm gün hep yollarda arazide idiler. Çok sayıda uzak köye gittiler. Araziyi yerinde görerek, çevrede çalışanların şahitliği ve bilirkişiliği ile davaları sonuçlandırdılar. Çoğu köyde okul yoktu, okuma- yazma bilen yoktu. Askerde okuma yazma öğrenmiş olanların okuyabileceği kitap dergi köyde yoktu. Kırsal insanımız için okumak yazmak ulaşılmaz bir lükstü.

Hakim ismail bey, köy muhtarlarından boş birer oda istedi. Buraları okuma odası yaptı. Buralar için kendi imkanları ile kitap topladı. Önce evdeki kitaplar verildi. Sonra eş dost arkadaş kitapları toplandı. Kırıkkale ilk orta lise okul ortamlarından okunmuş bitmiş kitapları okuma odalarına bağışlamalarını rica etti. Ulusal gazete köşe yazarlarına mektup yazdı, kitap bağışı için yardım istedi, bu mektupların bazıları gazetelerde yer buldu, okuma odaları için büyük şehirlerden kitap bağışları gelmeye başladı.
O zamanlar siyaset bugünkü kadar sert hoyrat acımasız değildi. Kitaplar basit çocuk romanlarıydı, Türk yazarlarının gülmece ve duygusal eserleriydi

İnsanlar kitap okuduktan sonra onu rafa koyuyorlar, bir daha ellerine almıyorlar. Ama kitaplarından ayrılmak, onu bir köy okuma odasına bağışlamak akıllarına gelmiyordu.

Bu kitaplar okuma odalarına kadastro hakimliği cipi  arkasında keşif için çıkılan günü birlik yolculuklarda taşındı. Okuma odalarına basit raflar, masalar kondu. Çocuklar öğrenciler, yetişkinler burda okuma fırsatı buldular. Bu yapılanlar hiçbir yerde yayınlanmadı, haber olmadı, teşvik edilmedi.

Hakim ismail bey, bu yaptığı gönüllü işi, kendisini Ankara Hukuk Fakültesinde parasız yatılı  okutan milletine ülkesine bir geri ödeme olarak gördü, karşılık beklemedi.
Köy insanımız önüne gelen bu fırsatın değerini hiçbir zaman bilmedi, anlamadı.

Hakim ismail bey 1963 yılında Kırıkkale'den ayrıldı. Arkasında otuza yakın köy okuma odası bıraktı. Bu okuma odaları zaman içinde kendi haline terkedildi, kitaplar dağıldı, kapandı, muhtarların evrak deposu haline geldi.

Köy okullarının öğretmenleri okullarında okuma odaları açıyorlardı. Ancak bir kadastro hakiminin bu işi yapması alışılmışın dışındaydı, ilk ve herhalde tek örnek olarak kaldı.
Sonra emekli oldu, eşi emekli Türkçe Edebiyat öğretmeni Hadiye hanım ile Caddebostan'da yaşıyor. En büyük keyfi hala kitap okumak, tv haberlerini izlemek, radyoda klasik müzik dinlemek, CKM etkinliklerine katılmak.
Kentsel dönüşümde eski evinden taşınmak zorunda kalınca, kütüphanesinde biriken yüzlerce kitabı Kuzguncuk'ta güvendiği bir sahaf hanıma verdi.

Bu okuma odaları yıllar öncesinde kaldı. Okuma odalarının açılışında çekilen siyah-beyaz sepya fotoğraflar duruyor. Emekli Hakim ismail bey, okuma odaları serüvenini keyifli bir akşam yemeğinde, yarım bardak kırmızı eşliğinde büyük oğluna anlattı.

Caddebostan, 31-Ağustos 2018

Termik santrallerde yerli tasarım yerli imalat

Yerli kömür için yerli tasarım, yerli imalat

Elektrik üretim teknolojilerinin beş ana/esas öğesi olan tasarım, malzeme, imalat, yerinde montaj ve işletme çalışmalarıdır. Bugüne kadar küçük boyutlarda kazan tasarımı yapabilen yerli Türk firmaları olsa da ticari boyutta büyük kazan tasarımı yapabilen bir Türk firması henüz mevcut değildir.  Kazan tasarımı olarak pülverize kömür ve dolaşımlı akışkan yatak (CFB) teknolojileri arasında Türkiye’deki yerli firmaların üzerinde yoğunlaştığı teknolojinin CFB olduğu görülmüştür.

IGCC ve diğer yeni temiz kömür teknolojilerinin bizim piyasamıza cevap verebilmesi erkendir. Pülverize kömür yakma teknolojilerine dayanan kazan teknolojisi geliştirme konusunda firmalarımızın ilgisiz olduğu anlaşılmıştır.

Oysa Kurulu gücümüzün büyük bir kısmı pülverize kömür teknolojisine dayanmaktadır.

CFB kömür yakma teknolojisi geliştirme hususunda özel firmalarımızın, üniversitelerimizin ve TÜBİTAK-  MAM Araştırma enstitümüzün çalışmaları halen devam etmektedir.  Bir özel firma, yerli linyitlerimizi yakabilecek 15 MWe kapasitesinde bir CFB kazan tasarımını tamamladığını ve yakın zamanda bu projeyi hayata geçireceklerini belirtmiştir. Başka bir Türk firması ise 60 MWe’a kadar yerli linyit ve biyokütle yakabilecek ızgaralı kazan tasarım ve imalatını yapabilme kapasitesinde olduklarını açıklamıştır.

Afşin-Elbistan kömürlerinin kullanılması ülkemiz için çok büyük önem arz etmektedir.  Bundan dolayı Afşin-Elbistan kömürlerini yakabilecek uygun bir kömür teknolojisinin seçilmesi/geliştirilmesi için kamu desteği çok önemlidir.  Afşin Elbistan B ünitesi kendisini uzun yıllar işletmede ispatlamış bir tasarıma sahiptir, önerilebilecek bir yöntem; tamamı yerli firmalardan oluşan bir özel ve/veya kamu şirketler birliği,  EPC olarak normal boyutta bir ünite yapımını üstlenmesi olabilir. Riskin büyük bir kısmının kamu tarafından alınması şartı ile konsorsiyumu oluşturan firmalar nispeten daha küçük oranda riskler alarak böyle bir ünitenin yapımını gerçekleştirilebilirler.

Kamu desteğinin yoğun olduğu başka modeller de üretilebilir, önemli husus ihale yasasında mevcut olan önceden benzer iş yapma maddesinin kaldırılarak bahsi geçen elektrik üretim tesisinin tamamen özel sektör/üniversite/araştırma merkezlerimiz tarafından yapılması için teşvik edilmesi şartıdır.  

Yerli linyit kömürlerini yakabilecek CFB yakma teknolojisinin ticari boyuta ulaşmasının çok yakın gelecekte olacağı tahmin edilmektedir. Yerli teknoloji kullanımı kısıtlayan en büyük faktörlerden bir tanesinin temel ve detay tasarım eksikliği olduğu göz önüne alınırsa, bu engelin yakında aşılabileceği düşünülmektedir. Süreci hızlandırmak için kamu desteğinin daha fazla sağlanması şarttır.  Tasarım hususunda şu an gelişmekte olan evrelerin hızlı bir şekilde tamamlanması için aşağıda maddeler halinde sıralanan önerileri yaptık;

·         Planlı ve organize bir şekilde daha fazla kamu/ özel proje finans/ satıcı kredisi/ Ar-Ge fon/ yazılım desteklerinin yerli üreticilerimize sağlanması gerekir,
·         Özel sektör, üniversitelerimiz ve TÜBİTAK MAM tarafından yapılan çalışmalar arasında bir koordinasyon oluşturulması gerekir,
·         Yurt dışı finans desteği alınarak yapılması öngörülen enerji üretim tesislerinin alım şartnamelerinde yerli üretimi özendirecek düzenlemelerin yapılması gerekir,
·         Finans paketinin kamu desteği ile yerli bankalar tarafından temin edilebilmesi gerekir,
·         Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) gibi Enerji Sanayi Müsteşarlığı (ESM) kurulması, enerji alanında üretici ve işletmeci firmaların sorunlarının çözümünde önemli bir rol oynayabilir.
·         Temel/ Detay tasarım geliştirme için gerekli Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi için özel sektör-üniversite işbirliğinin geliştirilmesi gerekir,

Başlıca birkaç ST/GT türbin-jeneratör firmasının uluslararası pazarda çok iyi konumlandığından ve bu teknolojileri geliştirmek için gerekli araştırma geliştirme masraflarının çok yüksek olacağından bu iki komponent için yerli tasarım/üretim yapmanın şimdilik anlamlı olmayacağı, düşüncesindeyiz.

Yurdumuzda yüksek kaliteli malzeme/ çelik boru üretiminde bir yetersizlik söz konusudur.  Yatırım maliyetlerinin çok büyük olmasından dolayı malzeme üretim tesisleri kurulması çok zor gözükmektedir.  Ana malzemenin yurt dışından alınmasının şu an için kabul edilebilir, ancak uzun vadede sorunlar çıkarabileceği düşünülmektedir.  Şimdiden yüksek kaliteli malzeme üretimi için araştırma-geliştirme işlemlerinin başlatılması gelecekte yerli üreticilerimize yardımcı olacaktır.    

Ağır sanayide yüksek teknoloji gerektiren alanlarda ciddi imalat tecrübemiz olmamasına rağmen, imalat/ çelik konstrüksiyon yerli sanayimizin en güçlü olduğu alan olarak göze çarpmaktadır.  Detaylı teknik bilgilerin verilmesi ile yurt dışındaki birçok firma için Türkiye'de fason üretim yapılmaktadır.

Bazı firmalarımız gerekli teknik detayların verilmesi durumunda türbin üretecek konuma dahi gelmişlerdir.  Burada önemli olan imalatı kimin/ kime yaptırmak istemesidir.  Eğer EPC firması yerli olursa ve kendi tasarımı varsa yerli ürecilerimiz de bundan yüksek miktarda katkı sağlayacaktır.

Aksi durumlarda yerli firmalarımız tarafından rahatlıkla üretilebilecek birçok ürün yurt dışında üretilerek yerli sanayimize zarar verecektir.  Tasarım ve imalat arasında çok güçlü bir ilişki bulunmasına rağmen EPC yüklenici firma, temel tasarım ve imalatı kimin yapacağı hususunda belirleyici rol oynamaktadır.  

Kömür Konusunda, yerli imalatı teşvik etmek açısından Tunçbilek’te bulunan iki adet 22 MWe'lık ünitelerin ve Afşin-Elbistan A santralinde bulunan bir ünitenin tamamen yerli firma(lar) tarafından rehabilite edilmesi için bir girişim başlatılmasının önemli olduğu düşüncesindeyiz. Böyle bir girişim yerli sanayimiz için tasarım, imalat, ve entegrasyon alanlarında ciddi bir tecrübe ve özgüven kazanımını beraberinde getirecektir.

Bir tesis oluşumunda; yerinde montaj yapabilecek, çeşitli ekipmanları bir araya koyarak bütün sistemi oluşturacak, tecrübeli firmalarımız bulunmaktadır.  Fakat ana / lider EPC yüklenici olarak rol almadıkları sürece firmalarımız, süreçte belirleyici bir rol almamaktadırlar.
     
Elektrik üretim santrallerimizde işletme hatalarından dolayı üretim kayıpları olmaktadır.  Santrallerimizin optimum verim, minimum emisyon ve maksimum emre-amadelikte çalıştırılabilmeleri için ciddi operatör eğitim programı uygulanmalıdır.

Ünite operatörlerinin seçilmesi ve devamlı sürdürülebilir eğitimlerin verilmesi şarttır. Termik Santrallerdeki eğitim programlarına, periyodik bakım-onarım çalışmalarının nasıl yapılması gerektiği dâhil edilmelidir.

Kömür rezervlerimizin büyük bir kısmı düşük kaliteli (yüksek nem ve kül ve düşük ısıl değer) linyit kömüründen oluşmaktadır. Enerji üretiminde kömür kullanan termik santrallerimizin çok büyük bir kısmı pülverize kömür teknolojisine dayanmaktadır.

Son zamanlarda dolaşımlı akışkan yatak (CFB) teknolojisine dayalı üniteler kurulmakta olsa da, Türk linyitlerini yakabilecek bir CFB teknolojisi henüz tam anlamı ile denenmemiştir.  CFB tasarımı konusunda hala ciddi endişelerimiz var. Tecrübeli yabancı kazan firmaları Türk linyitlerini yakabilecek CFB teknolojisine dayalı yüksek kapasiteli buhar kazanlar için yüksek risk gördüklerinden EPC yüklenici olarak ana rol almak istememektedirler.  Yerli kazan dizayn/imalat için yeterli olabilecek yerli firmalarımızda maalesef kamu tarafından yeterli teşvik görmedikleri için böyle bir durumu değerlendirmemektedirler.

Linyit kömürlerimizi yakabilecek kazan tasarım ve imalatını yapabilecek herhangi bir EPC yüklenici bulunmamaktadır. Bu durum, enerji üretiminde yerli teknoloji geliştirilmesi ve kullanılmasını engellemektedir.  Aynı şekilde özel firmalarımızın yaptığı kredi/ finans anlaşmaları gereği finansmanı veren yabancı ülkenin tasarım/imalat konularında katkı paylarının çok yüksek olması da yerli sanayimizi olumsuz etkilemektedir.

Yerli sanayimiz için kazan tasarımı, en önemli başlangıç noktası olarak görülmektedir.  Özel sektör ve TÜBİTAK MAM tarafından CFB kazan tasarımı için çalışmalar devam etse de bu çalışmaların daha fazla kamu desteği ile hızlandırılarak ticari boyuta ulaştırılmaları çok önemlidir.  Pülverize yakma ve kömür ön ısıtma teknolojilerine de ağırlık vermek zorundayız.

Alanlarında uzman yerli firmaların üniversite ve araştırma merkezleri ile birlikte bir ortaklık/ konsorsiyum oluşturarak ek kamu desteği ile bir kazan tasarım/  imalatı ve deneme uygulamasına bir an önce başlanması öncelik olmalıdır.

Yerli sanayimizin çok ciddi boyutlarda imalat tecrübesi vardır.  Yerli sanayimiz tarafından imal edilebilecek birçok teknolojik ürün/ ekipman yapılan kredi/ finans anlaşmaları çerçevesinde yurt dışında üretilmektedir.  Yerli imalatımızı artırabilmek için enerji alanında tasarım yapabilen güçlü EPC yüklenicilerin oluşturulması ve teşvik edilmesi bir zorunluluktur.

Yüksek kaliteli malzeme üretimi için bir an önce üniversitelerimiz, araştırma enstitülerimiz ve yerli üreticilerimiz arasında araştırma-geliştirme projelerinin başlatılması ve teşvik edilmesi gerekmektedir. Termik Santral işletmecilik tecrübemizi artırmak için düzenli eğitimler ve santral operatörü seçimlerinde dünyadaki diğer işletmecilerin izlediği bilinen rutin metotlar takip edilmelidir.      

Ankara 31-Ağustos 2018