Saturday, March 05, 2022

Lysistrata

Lysistrata, Aristofanes tarafından MÖ 411 yılında yazılmış, tek perdelik, seyirlik bir oyundur. İlk defa MÖ 411 baharında sahnelendiği düşünülen oyun, tiyatro tarihinin ilk savaş karşıtı oyunlarından birisi kabul edilir. Erkeklerinin savaştan dönmelerini beklemekten usanan kadınların savaşa son vermek için farklı savaşa bitene kadar erkeklerle yataklarını paylaşmamak kararı almaları ile gelişen olayları konu alır. Erkekler savaşa son vermeyi başaramayınca Lysistrata’nın aklına işi kadınların ele alıp barışı zorlamaları gerektiği düşüncesi gelir. Önce erkeklerle sevişmeyi reddedecekler, sonra Akropolis’i, Parthenon’da saklanan devlet yedek akçesini/ parasını ele geçirecekler ve Atina’nın savaş gücünü çökerteceklerdir. Lysistrata, kadınları bir araya toplar, Spartalı Lampito ile diğer düşman devletlerden gelen kadınlar bunlar arasındadır. Kadınlar ilk önce gönülsüz davransalar da Lysistrata’nın planını benimser, onu gerçekleştirmeye ant içerler. Aristophanes'in üçüncü oyunudur. Yazarın en iyi kurulmuş, en insani komedyası olarak bilinen oyun, dünyanın birçok ülkesinde yüzlerce tiyatro topluluğu tarafından sahnelenmiştir. Bizde de bu olayın benzeri "Şalvar Davası" filminde anlatıldı. Ben size bugün başka benzer bir olay anlatacağım. Ankara'nın ilçesi Kalecik'te aynı yerin adıyla bilinen "Kalecik Karası" üzümleri yetiştirilir. Boş alanlar isteyen yatırımcılara 49 yıllığına kiraya verilir. Yatırımcı aldığı arsayı tarıma uygun hale getirir, sonra "Kalecik Karası" üzümlerinin fidelerini diker, bakar. Yaklaşık 5-7 yıl içinde asmalar büyür, gelişir, büyük çekirdekli siyah üzümleri vermeye başlar. Bu üzümler yemeklik değildir. Suyu sıkılır, üzüm suyundan şıra, sirke, pekmez ve şarap yapılır. Bazı bölge köyler yüzyıllardır bu üzümleri kendi mekanlarında yetiştirirler, bazılarının ciddi yıllanmış şarapları vardır. Şarap yapmak isteyen arazi sahipleri, bağbozumu döneminde üzümleri günübirlik çalışan tarım işçilerine toplatır, kamyonlara yükletir, yakındaki şarap fabrikalarına götürürler. Bazısı hepsini fabrikalara satarlar, bazıları, üzüm karşılığında şişelenmiş veya meşe fıçısı içinde şarap alırlar. Bu genç şaraplar yıllandırılır, 2-4 yıl sonra şişelenir piyasaya verilir. Kalecik Karası şaraplarını üreten VinArt, Kavaklıdere, Diren şarap fabrikaları vardır. Başka yörelerde de Alacatı, Trakya, Kapadokya yamaçlarında da Kalecik Karası üretilir, ancak bu bölgelerin asmaları diğer üzümlerle karışır, genetik olarak bozulur. Bu yüzden Kalecik Karası şarabı için Kalecik yöresinin üzümlerini ve fabrikalarını öncelikli tutmak gerekir. Bu fabrikalardan birinde fabrika yöneticileri merak etmişler, yakın köylerde geleneksel şarap nasıl üretiliyor? Köyler şarap üretiyorlar, ancak piyasaya sürmüyorlar, ev içi aile içi tüketiyorlar. Haftalık açık çiftçi pazarında çok azı satışa çıkıyor, aile ziyaretlerinde misafirlere çok az miktar ikram ediliyor. Yöneticiler çoğu erkek gıda mühendislerini bu konuda bilgi almak yerel olarak şarap nasıl yapılıyor öğrenmek için köyün kahvesine göndermişler. Gençler kahveye girmişler, bir grup yaşlı adamla selamlaşmışlar ve yerel şarap yapma metodunu sormuşlar. Yaşlılar arasında lider durumunda olan bir dede, pala bıyıklarını burmuş, sonra durumu şöyle anlatmış, "Ben şarap yapmayı bilmem, sadece hergün makul miktarda içerim. Burda şarabı kadınlar yapar". Gençler bu defa çeşme başına gitmişler, orada aynı soruyu sormuşlar, kadınlar cevap vermiş, "Burda şarabı kadınlar yapar, siz erkeklere ne oluyor?" Bakmışlar bu iş yürümüyor, bilgi alamıyorlar, aralarındaki genç kadın Gıda mühendislerini çeşme başına göndermişler. Köylü kadınları, genç kadın Gıda mühendislerini evlerine götürüp geleneksel şarap yapma ritüelini detaylı anlatmışlar. Bağbozumu zamanı Ağustos ayı ortasından Ekim başına kadar, asmalardaki üzümler erkekler tarafından toplanıyor, bu üzümler yine erkekler tarafınadn yağmurdan yıkanmış halde sıkılıyor, üzüm suyu evlerde iç mekanda yüzyıllar öncesinde toprağa gömülmüş tahta fıçılara dolduruluyor, zaten fıçılar içinde devamlı maya var. Kapakları kapatılıyor. Her ay kapaklar açılıp üstündeki köpük alınıyor. Altı ay- bir yıl içinde ilk genç şarap üretilince, dinlendirme fıçılarına pompalanıyor, orda yıllandırılıyor, sonra şişeleniyor. Evin babasına sunuluyor. Tabi iyi şarap iyi babaya veriliyor. Evin annesi kendisine kötü davranan evin erkeğine iyi şarabı vermiyor, o yıl sadece sirke yapıyorlar. Babaların ihtiyarların şarap yapımından haberleri yok, ama yıl boyu ev yapımı en güzel şarabı içiyorlar. Bu hikayeyi duyduktan sonra şehirde bana en yakın kuruyemiş büfesine gittim. Diren şarapçılığın 2020 üretimi kırmızı Kalecik Karası şarabını buldum, yılbaşı öncesi 65 lira fiyatı varmış, şimdi 85 liradan satılıyor. Erik baskın çeşitli meyva tatları var, alkol hiç hissedilmiyor, burukluk yok, asit yok. Bağbozumunda Kalecik ilçesinin halk pazarına gidin, belki size bir tadımlık yarım bardak verirler. Ankara, 5 Mart 2022

Tuesday, March 01, 2022

Ukrayna 2022

1976 yılında 4-ay süre ile Moskova'da Birleşmiş milletler tarafından organize edilen bir teknik eğitim programına Türkiye adına katıldım. Okuldan yeni mezun olmuş, bir kamu kurumunda çalışıyorum. Sovyetler birliği Brejnev dönemini yaşıyor. Soğuk savaş sürüyor, Moskova dünyaya Batıya kapalı. Dünyanın otuz ayrı gelişmekte olan ülkesinden gelen genç mühendisleri bir araya toplamışlar. Moskova içinde bir teknik üniversitede bize talaşlı imalat konusunda teknik eğitim veriyorlar. Sokakta markette iletişim için bize basit Rusça öğrettiler, dersler İngilizce yapılıyor. Profesörler Rus, bizim ingilizce pratiğimiz onlardan daha iyi. Her ay bizi bir Sovyet kentine götürmek için gezi programı yapmışlar. Önce trenle Leningrad kentine gittik, bir hafta gezdik dolaştık. Sonraki ay Taşkent kentinde bir hafta konakladık.  Üçüncü ay Yerevan Ermenistan merkezinde kaldık, Nükleer santrali gördük gezdik.Son ay programda Kiev Ukraine vardı, ama benim yurda dönmem gerekiyordu, Kiev programına katılamadım. Aradan yıllar geçti, aklımda hep Kiev programı yapmak geçti ama olmadı. Ortodoks kiliseleri, Operası, müzeleri, geniş caddeleri ile Moskova ile yarışır olduğu söylenirdi. Buğday ve diğer tahıl üretimi ağırlıklı geniş ovaları, kalorifik değeri yüksek kömür ve değerli nadir maden kaynakları ile zengin bir ülkeydi. Şimdi internet ve TV haberlerinde Ukraine görüntüleri geçiyor, dehşet içinde izliyorum. Kuzey komşumuzla komşu olmak zor bir coğrafya kaderi olsa gerek. Kuzey komşumuz kendisi ile sınırı olan ülkelerde NATO veya AB üyesi bir oluşum istemez. 1989 ve sonrasında düştüğü zor ekonomik şartlarda Bulgaristan Romanya, Polonya ve Baltık ülkelerinde NATO katılımı oldu, ama bundan sonra böyle oluşumlar imkansız. Gürcistan NATO içine girmek istedi, izin vermediler. Azerbaijan her zaman Rusya ile iyi geçindi böyle maceralara girmedi, Eski Sovyet üyesi Orta Asya cumhuriyetleri her zaman büyük ağabeyin izinde gittiler. Finlandiya ve İsveç WW2'den beri bağımsızlıklarını koruyorlar ve hiçbir savunma paktı içinde yer almıyorlar. Biz de çoğu zaman kendi çıkarlarımız doğrultusunda yol alıyoruz. Bulunduğumuz coğrafyanın kaderi yüzünden Kuzey komşumuza yakıt bağımlılığımız var. Kendimizi bu bağımlılıktan kurtaramadık. Svaşın bize yansıması ister istemez ağır olacak, gözüküyor. Biz 1952 den beri NATO üyesiyiz, ama WW2 sürecinde edindiğimiz bağımsız hareket etme ve çekimser kalma politikamızı götürüyoruz. Montrö antlaşmasının bize sağladığı korunma  imkanlarımızı kullanıyoruz.Ukrayna yönetiminin ve halkının ne yazık ki fazla bir opsiyonu, hareket imkanı yok. Komşusunun nerdeyse sınırsız insan ve silah gücü karşısında fazla dayanma imkanı yok. ABD ve AB ülkelerinden gelecek Stringent ve Javelin silahlarının etkisi sınırlı kalacak, asker desteği imkansız. Yöneticilerin Banka hesaplarının dondurulması, SWİFT yaptırımlarının gücü komşuya yetmez. Umarız her şey en az zarar ile atlatılır, diyorum. Ankara 27 Şubat 2022