Monday, October 01, 2018

Azerbaijan 1994

Azerbaijan 1994

Türk Amerikan Ortak girişim şirketimizin yabancı ortağının içinde olduğu offshore hidrokarbon sondaj platform gurubu 1994 yıllarında Azerbaijan'da çalışıyordu. O yıl kurban bayramı sırasında Baku'da bir offshore konferansı düzenlenmiş. Ancak bizimkilerin gurubundan kimse orda yok, Ankara'ya sordular. Kurban bayramı 4-gün haftaortasına geliyor, herkes tüm hafta ailecek tatil programları yapmış, Baku'ye gidip konferansa katılma işi benim üstüme kaldı. Bizde 4-gün bayram, ancak Azerbaijan'da aynı bayram 1-gün tatil.

Haftabaşı Thy istanbul'dan kalkan gece yarısı uçağı ile 2-saatte Baku'ye indim. Polis pasaport kontrolünü geçtim, biraz Abd doları bozdurdum, Rus yapımı sarı taksiye bindim. Konferansın yapılacağı ve benimde geceleyeceğim yeni açılmış Hyatt otelin adresini verdim. Şöförle Azeri Türkçesi konuşmaya çalıştım, pek başarılı olamadım. Neyse otele geldik, arabada taksimetre yok, adamın söylediği parayı ödedim, içeri girdim, resepsiyonda otele girişimi yaptım, odama çıktım.

Otel eski bir otelin yenilenmesiyle oluşmuş. Uluslararası otel havasındaydı, belli standart makul oda servisi, kahvaltı, yemekler, ancak biraz şehir dışında konumlanmıştı. Konferans öncesi birkaç kez metro ile şehir merkezine indim. Berlin duvarı 1989'da yıkılmış, Sovyetler birliği dağılmış, yeni devletler kurulmuş. Ortalıkta bir dağınıklık hüküm sürüyordu.

Konferans başladı, Azeri uzmanlar çoğu Rusça teknik bildiriler sundular. Simultane tercüme vardı ama ingilizce tercümeleri anlamak çok zordu. Azeri uzmanlar konularına hakim ancak sadece Rusça konuşuyorlardı. Azeri Türkçesinin henüz teknik konularda kullanımı yoktu, zaten benim anlamam çok zordu. Anlayabilmek için herhalde 1-2 ay orda geçirmem gerekecekti. Orda çalışan Türkiye'den gitmiş meslektaşlar rahatça onların aksanlarında konuşabiliyorlardı.

Kelimelerin farklı başka anlamları olduğunu farkettim. Aynı kelime çok farklı anlamda kullanılabiliyordu. Fiil çekimleri, cümle yapısı farklıydı. Din ve siyaset hiç konuşmadım. Daha çok müzik edebiyat konularına girdik. Tabi ayrı dünyaların insanlarıydık.

Amerikan büyükelçisinin "yolsuzluk rüşvet" temalı konferans  konuşması çok dikkat çekici idi. Büyükelçi rüşvet konusunu kendi kanunlarına göre tanımlıyordu. Bir kamu görevlisinin mesleği gereği zaten yapmak zorunda olduğu bir işi daha çabuk ve hızlı yapması için verilen ek para rüşvet değildi. Buna "greasing money", yani işi çabuklaştırmak için verilen bir ödeme (bahşiş, cep harçlığı)  olarak görüyorlardı.

Onlar için "Rüşvet" bir kamu iradesinin kararını değiştiren toplu büyük kayıtsız belgesiz ödemenin adıydı. Yani bir kamu ihalesinde o taraf değil bu tarafa sonuçlandırmak için el altından kayıtsız verilen toplu büyük kapsamlı ödemenin adıydı.

O yıllarda Azerbaijan devleti vatandaşlarına çoğu konuda parasız hizmet veriyordu, sağlık, eğitim, hatta elektrik, su, doğalgaz parasız veriliyordu. Makul ölçüde herkese ev barınma imkanı sağlanıyordu. İnsanlar nerdeyse sadece yiyecek, giyecek, eğlence, ulaşım için harcayacakları çok az bir ücret alıyorlardı. Ancak harcama yaptıkları konularda aldıkları ürünlerin kalitesi çok düşktü.

Bu ortamda her türlü kamu hizmeti müracaatında, hizmetin yapılabilmesi için kayıtsız belgesiz aracısız bir miktar para verimesi olağan sayılıyordu. Avrupalı firmalar için bu durum önemli değildi, Avrupa muhasebe usulleri bu tip belgesiz ödemelere imkan veriyordu, ama Abd kanunlarında bu durum yoktu. Abd firmaları kendi hukuk ve muhasebe sistemleri ile Azeri uygulamaları arasında sıkıştılar ezildiler, sonunda piyasayı bırakıp gittiler.  Bizim iş insanımız da bu tip aracısız belgesiz ek ödemelere alışkındı, sıkıntı çekmediler.

Azerbaijan o dönem bu tip işlerin çok yoğun yaşandığı bir yerdi. İlerleyen zamanlarda' Azerbaijan çok sayıda genç insanı batıya gönderdi, bu gençler Abd üniversitelerinde eğitim aldılar, ingilizce ve rusça dillerini rahat konuşur oldular, batı etik anlayışı, uluslararası  kurumlar Azeri iş hayatına girdi. İnsanların gelir düzeyi yükseldi, elektrik, su, doğalgaz kullanımı, özel eğitim, özel sağlık hizmetleri para verilerek temin edilir oldu. Eski uygulamalar herhalde azaldı.

Bugün Hazar denizinin çok büyük Offshore hidrokarbon (petrol ve doğalgaz) kaynaklarını üretiyor, uluslararası pazarlara taşıyor ve satıyorlar. Azerbaijan ülkesinde büyük zenginlik var, nasıl halka yansıyor net bilmek zor ama siyasi iradeye yakın duran iyi  eğitimli çok dil konuşan elit kadro herhalde iyi para kazanıyor, ve iyi hayat yaşıyor.

Kaldığım bir hafta süre içinde bir opera seyrettim, kıyıda gezdim, metroya bindim, yürüyerek şehir merkezinde dolaştım. Konferans bildirilerini topladım. Notlar aldım.
Otelden çıkarken (checkout) kredi kartı kabul etmediler, hesabı nakit Abd doları ile ödedim. Taksiye verecek çok az yerli para neyseki kaldı.

Tekrar Thy gece uçağı ile 2-saatlik uçuşla istanbul aktarmalı Ankara'ya döndüm. Son hatırladığım, hava limanında her görevlinin benden pasaport sorması idi. Yedi kez pasaport göstermemi istediler. Son asker pasaportumu aldı ve resmen paraladı, yırttı. Neyseki istanbul pasaport polisi durumu anlayışla karşıladı, "Azerbaijan hava limanında kendini bilmezler böyle şeyler yapıyorlar, dert etme, yenile geç, üstünde durma", dedi.

Dönüşte İngilzce uzun bir seyahat raporu yazdım, tüm topladığım dökümanlarla beraber Abd merkezine gönderdim. Herhalde şirketin arşine girdi, kaç kişi okumuştur bilemem. Benim 3.5" floppy içinde raporlar kayıtlı kaldı. Geçenlerde 3.5"flopy okuyabilen bir desktop ile eski dökümanları ekranda okudum.

Aradan çok zaman geçti. Azeri yatırımcılar ülke dışında çok yerde iş kurdular, projeler yürüttüler, yatırım yaptılar. Şimdi Azerbaijan'da Baku'de muhteşem bir opera binası var, metro yenilendi, eski binalar  boyandı, yeni güzel modern binalar inşaa edildi. Halkın refah seviyesi yükseldi. Daha çok enerji üretimi sağlandı, daha çok tüketim malı piyasaya sürüldü, çalışan insanların hayat seviyesi yükseldi, demokrasi var mı? Bilemem. Elit eğitimli insanların devlet yönetimi sürüyor.

***

Neden hep 1999 öncesi hikayeler anlatıyorum? Çünkü 1999 yılı öncesi çalıştığım projelerde imzaladığım "gizlilik (confidentialty)" anlaşmalarının süresi bitti, artık o şirketler ya yok, ya da isimleri değişti, bu piyasada çalışmıyorlar, çalışanlar emekli oldular, yazarınız için hukuki bir sorumluluk kalmadı, o zamanlarda yaşadığım olaylar çok uzak geçmişte kaldı. Anlatırken okuyucuya sanki masal gibi geliyor.
Bu hikayeleri derli toplu bir kitap olarak okumak isteyen çok sayıda okuyucum var, ancak piyasada benim hikayeleri kitap olarak basacak bir yayıncı maalesef yok.
Kağıt yerli üretimi yok, ithal kağıt pahalı. Önemli değil, ben bu hikayeleri her yıl sonu bir araya getirip pdf kitap yapıyorum, internet içinde yayına koyuyorum, arayan bulur, indirir, ister basılı kitap yapar.
Zaten biz enerji piyasası yazarları suya yazı yazıyoruz, dün nükleer santral iyidir derken, bugün  ucuz yenilenebilir elektrik üretimi varken bu yüksek fiyata nükleer elektrik mi üretilir? Diyoruz,
Dün yerli kömür için cfb iyidir derken, bugün yerli kömür yakan ancak emre amadeliği yeterli olmayan Cfb uygulamaları görünce endişe ediyoruz. Kendini 30-40 senelik uygulamalarla işletmede ispatlamış pülverize çözümler , eğer ön ısıtma kurutma ve baca gazı arıtma eklenirse yerli kömür yakma için daha uygun gelmeye başlıyor, diyoruz.

Ankara, 27- Eylül 2018

No comments: