Pages

Thursday, June 21, 2018

#ElectrifyEurope 2018




Electrify Europe 2018 Viyana, Avusturya Enerji Konferansı ve Sergisi,

"Electrify Europe" Konferans ve Sergisi bu yıl Avusturya'nın Başkenti Viyana'da 19-20-21 Haziran tarihlerinde düzenlendi. Katılımcılar Viyana'ya Konferans öncesi geldiler. Bir hafta süreli makul fiyatta bir apart otellerde kaldılar. Eşleri ile gelenler birlikte haftasonu Viyana'yı yürüyerek gezdiler. İmpararatorluk döneminde yapılmış şimdi artık müzeye dönüşmüş sarayları gördüler. Osmanlı Sultanı 19. yüzyılda Efes antik kentindeki eski Grek- Roma eserlerini Avusturya İmparatoruna hediye etmiş. Avusturyalılar da ortada ne varsa söküp Viyana'ya getirmişler. Müzelerine koymuşlar. Bu imtiyaz 1907'de bitmiş ama bize birşey kalmamış, en iyi korunmuş eserler, en güzel heykeller orda. Bütün heykellerin kafası Viyana'da, gövdeler bize kalmış. Aynı durum Eski Mısır medeniyeti için de geçerli. Mehmet Ali Paşa çok sayıda heykel, papirus, eski eseri kendisi hediye etmiş, Mısır medeniyetine Batı ilgisi artsın istemiş.

Operaseverler Muhteşem Viyana Opera binasını gezdiler. Puccini, Weber, Wagner ve Verdi operaları vardı, biletler önceden bitmişti. Parter biletleri önlerde koltuk başına 150- 250 Euro arası fiyatla satılıyordu. 19 Haziran gecesi Puccini (Tosca), 20 Haziran Carl Maria von Weber (Der Freischitz), 21 Haziran Verdi (Falstaff), 22 Haziran gecesi Wagner (Lohengrin) operaları programda idi. Çok sayıda eski klasik Viyana kahvesine girdiler, kahve içtiler, pasta yediler. Musluk suyu çevredeki Alp dağlarından geliyor. Kolay içilebiliyor. Yaya arterinde sağnak yağmur altında uzun yürüyüşler yaptılar. İmparatorluk döneminden kalma eski klasik binaları gördüler.

Merkezde yaya bölgesinde yer alan Roman-Katolik Aziz Stephan Katedrali çok büyük çok görkemli yapılmış. 2.Dünya savaşı sonunda yağma sırasında çatısı yanmış, savaş sonrası yenilenmiş. Herbir köşesinde, özellikle Osmanlılara karşı kazanılmış savaşları anlatan, yenilen Osmanlı askerlerinin heykelleri ilgi çekici geldi.

Katılımcılar konferans süresince çok sayıda yerli yabancı enerji profesyoneli, çalışanı ile tanıştılar, konuştular, bilgi alışverişinde bulundular. Sunumlar izlediler, tanıtımlar takip ettiler. Türkiye'den gelen az sayıda piyasa yetkilisi ve çalışanı vardı. Eşleriyle gelenler vardı.

Konferansta Türkiye'den, Tanay Sıtkı Uyar (EuroSolar), Emre Arıcan (Fortun), Tamer Turna (TES Energy Consulting) sunum yaptılar, panel konuşmacısı oldular.

Sergide yer alan Türkiye'den firmalar, HacıAyvaz Istanbul (AH16), Friterm Termik Istanbul (AS44), SIPIL STEEL Manisa (AM12) oldular.

Konferans danışma kurulunda Türkiye'den, Cezmi Bilmez (WSP Parsons), Tamer Turna (TES) Osman Türkmen (TRL Trade) vardı. Avrupa'da yerleşik Türkler, Hasan Özden (Siemens Gameda), Engin Beker (Arthur D. Little Austria) Burak Türker (Younicos Almanya), listelerde göründü. Sumitomo SHI FW firmasından Ahmet Eltekin konferansa katıldı.

Sergi salonunda konuyu ciddi alanlar, iyi hazırlananlar olduğu gibi, tümüyle panayır havasına sokanlar, gezi eğlence tatil alışveriş kapsamında düşünenler de vardı. Öğleden sonraları, tezgah altlarından, çantalardan, bavullardan, kutulardan içkiler çıktı, herkes herkese ikramlar yaptı. Yabancılar Türklere yaklaşan 24- Haziran genel seçimlerini, Türkiye'deki yatırım ortamını sordular. Yabancı yatırımcılarda, Türkiye'ye karşı temkinli bir tavır değişikliği, risk iştahının kaçması, gözlemlendi. Henüz daha çok erken, ancak ilerde yatırım beklentilerinin daha farklı algılandığını görürsek şaşırmayalım.

Yabancılar arasında pazarlamayı, satış psikolojisini bilmeyenler çoğunluktaydı. Teknik eğitimli bir insanı sonradan satış elemanı yapamazsınız. Müşteriye nasıl davranılacağını bilmeyenler, çok olumsuz davrananlar, terslenenler, gereğinden fazla uzun sunumlar yapanlar, başından atanlar, sorulara cevap vermeyenler, ilgilenmeyenler, “bitsede gitsek, alışveriş yapsak”, havasında olanlar vardı. Sadece eşantiyon toplayıcıları, konuyla ilgisiz insanlar da çoktu. Herkes için ayrılmış dinlenme yerlerinde koltuk yer tutanlar, soruları anlamıyanlar, yabancı dil bilmeyenler, kendi konusunu hiç bilmeyenler çoktu. Konusunu çok bildiğini sanıp, 1-2 soruda mat olanlar, saçma sapan bilgilerle dolu süslü ama boş kataloglar hazırlayanlar vardı. Bolca ilk elden piyasa dedikodusu yapıldı. Zamanı geçmiş, teknolojisi bitmiş, fiyatları çok pahalı kalmış, eskinin büyük, şimdilerin hantal firmaları çoktu. Eskilerden tanışık olduğumuz, şirketinden ayrılmış, başka yer edinmeye çalışanlar vardı. UzakDoğulular çok ataktı ama yabancı dil konuşma özürlüsü idiler. Almanlar, Fransızlar, İspanyollar, zaten kendi ana dillerinden başkasını rahat konuşamıyorlardı. Üç büyük hol sergi alanı içinde, ziyaretçi hangi ülkeden gelmiş ise, o ülkenin satış elemanı devreye giriyordu.

Yabancı büyük enerji ekipman satıcısı şirketlerin üst düzey görevlilerinde bir bezginlik sezinledim. Aralarından, "Hep aynı teknolojik çöplükle uğraşıyoruz", diyen bile çıktı. UzakDoğu imalat rekabeti ile bezmişler. Gümrük duvarları ile kendi iç piyasa taleplerini rakabetçi ortamda zor götürüyorlar. Bazı UzakDoğulu şirketler çok sayıda yabancı(İngiliz) işe almışlar, ortalık konudan habersiz, sadece iyi İngilizce konuşan personel ile doluydu. Akdeniz ülkelerinin şirketlerinde tam içe dönük ortam vardı. Bir yabancı ile anlaşmaları çok zor. Tanıtmak aslında en büyük olay.

Gelecek yıl (2019) PowerGenEurope ismi altında aynı konferans ve sergi Fransa'nın başkenti Paris'te 12-13-14 Kasım 2019 günlerinde yapılacak. Eğer enerji sektöründe çalışıyorsanız katılmanızı tavsiye ederim. Bu kadar çok enerji piyasası şirketini ve bu uluslararası şirketlerin üst düzey yöneticilerini bir arada bulmak, onlarla tanışmak görüşmek konuşabilmek her zaman kolay değil.




---


Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

2018-06-22

Wednesday, June 20, 2018

Adalar




Adalarda Faytonlar ve Elektrikli Araçlar

Son günlerde basında ve seçim platformlarında çok sayıda haberler çıktı. “Büyükda (Prinkipo) faytonları tümden kullanımdan kaldırılacak, onların yerine elektrikli akü şarjlı arabalar otobüsler servise konacak”.
Bu haberler konu iyice derinlemesine incelenmeden servise konmuş olmalı, diyoruz. Böyle bir şey olmaz olamaz, neden olamaz…? Bölgenin elektrik sistemi çöker onarılamaz. Anlatalım. Elektrikli arabalar, şarj için darbeli yük çekerler, ulusal şebeke darbeli yükü kaldırır, ama Adalar’ın sınırlı kapasitede iletim/ dağıtım şebekesi darbeli yükü kaldırmaz.
Yeni ancak çok pahalı HVDC deniz altı kablosu çekilmesi gerekir. Bu yüksek darbeli yükü kim taşıyacak? Hangi termik santrali bu işte kullanacağız? Küçük bir yerleşim yeri bu darbeli yükü çekebilir mi? Gereksiz bu tasarı için kim yeni yatırım yapacak? En çok onlar sebepleneceğine göre elektrikli araba satıcıları mı?
Adalar dünyada içten patlamalı, benzinli, dizel arabaların giremediği veya kısıtlı sayıda halk hizmeti için, polis, ambulans, itfaiye, çöp, orman hizmetleri için sınırlı girebildiği kurtarılmış sayılı yerlerden biridir.
Elektrikli golf arabalarını da en başta Adalar’a sokmamamız gerekirdi, önce yürüyemeyen engelli yaşlılar için sınırlı sayıda girdiler bir kere, bundan sonra daha çoğalmamaları için uğraş vermeliyiz, sayıları makul az bir rakamı geçmemeli, artmamalı. Bisiklet kullanımını teşvik etmeliyiz.
Her türlü iyi niyetli karar ve teşvik, her zaman her yerde itina ile suiistimal edilir. İhracat için teşvik verirsiniz, hayali ihracat çıkar.
Geçtiğimiz yaz boyunca elektrikli arabaların gece şarj yaptığı Adalar bölgelerinde devamlı elektrik kesintisi oldu, çünkü darbeli yükü eskiyen trafolar, yenilenmeyen şebeke kaldıramadı, Denizaltı kablosu Kartal-Adalar arasında ilk 1932 yılında döşendi, daha sonra nispeten güçlendirildi, ancak mevcut sistem darbeli yük kaldıramaz. Öyle oldu, elektrikli arabalar gece şebekeye bağlanınca kaldıramadı.
Yaz Geceleri biz Büyükada KadıYoran yokuşunda elektriksiz kaldık, buzdolaplarında yemeklerimiz bozuldu, klima kullananlar çalıştıramadı. Elektrikli arabaların şarjı için uygulanan 3- klasik bilinen yol vardır:

  1. 220V ev elektriğine bağlarsınız, 50-100 KWh yükü 8-10 saat arasında gece suresince çekersiniz, az sayıda şarj için problem yoktur, ama 1000-2000 araba şarjını her gece bağlarsanız olmaz, bu iş ciddi yeni ek yatırım gerektirir.

  1. İşiniz aceledir, şarj bitmiştir, şarj istasyonuna gidersiniz, yarim saatte tüm şarjı 6.3Kv veya 34.5 KV üstünden ulusal şebekeden verirler bu darbeli yüktür, sistem zorlanır.

  1. İşiniz çok daha aceledir, yine şarj istasyonuna gidersiniz, biten akünüzü sökerler yeni akü takarlar, sure 5 dakikadır, bunun ulusal şebekeye bir yükü yoktur, çünkü yeni akü normal uzun sureli darbesiz yüklenmiştir

Durum sadece Büyükada, ve/veya Adalar kapsamında değildir, darbeli yük her zaman ulusal şebeke için yüklenilmesi zor bir taleptir.

İzmir çevresinde en büyük arızalar hep Aliağa yöresindeki ark ocaklı demir çelik tesisleri bölgesinden gelir. Neden? Zira bu yöredeki fabrikaları en yüksek voltaj sistemine bağlamak gerekir. 34.5 KV, 6.3 KV hatta trafolar zorlanır 154 KV ve üstü sisteme bağlamak gerekir.

Büyükada’da yaz aylarında geceleri 7000-10000 arası nüfus yasar, emlak stoku yaklaşık 2000 adettir. Faytonlara çoğunlukla Adalara günübirlik OrtaDoğu'lu turistler Araplar- İranlılar biner. Bizim pembe dizilerimizde izledikleri Ada mekanlarını gezerler, fayton sefası yaparlar. Faytonlar tüm gün onlara çalışır. Fayton meydanından LunaPark Birlik meydanına kadar gider ve dönerler, bazıları büyük tur ister.

Bu emlak stokunda yüksek gelir gurubunda insanlar yasar, her ev birden fazla elektrikli araba, elektrikli bisiklet benzeri taşıt alabilecek parasal güçtedir, izin verilince herkes 2-3 elektrikli araba alır ve yollar yürünmez olur. Çoğu evde zaten çok sayıda bisiklet vardır.
Bizim ülkemizde her türlü iyi niyet itina ile kötüye kullanılır, derhal suiistimal edilir. “Kalp hastası, bypass oldu, stent takıldı, elektrikli golf arabasına ihtiyacı var”, diye sınırlı sayıda kişiye elektrikli golf arabası izni verirseniz, onlarda kendileri dışında adaya gelen sağlıklı misafirlerini taşırlar, gezdirirler, bu arada kendileri hareket etmedikleri için aşırı kilo alırlar. Kalp- damar şeker sağlık sorunları artar. Şu anda kısıtlı izinle zaten 2000'i aşkın bisiklet benzeri basit elektrikli araç Büyükada'da mevcut. İlerde izin verildiği zaman bir hesap yapın, 2 bin adet eve 10 bin adet elektrikli golf arabası, her gece her bir araba için 50-100 KWh çekiş, bunun Büyükada ve diğer Adalar elektrik şebekesine, eski ve yenilenmemiş trafosuna yükü ne olur? Arada bir hızlı çekiş gerektiğinde (yarım saatlik ani bir şekilde yapıldığında) ve çok sayıda yapıldığında durum ne olur düşünebiliyor musunuz? Bu yükü bu şebeke nasıl çeker, çekemediği durumda nasıl bir ek yatırım yapmak gerekir?
Her yaşta "yürümek" sağlıktır, Adalar’da herkes yürür, eşyası olan, acelesi olan faytona biner, yürüyemeyen zaten Prinkipo'ya gelmemeli, ana kıtadan ayrılmamalı, sağlık hizmeti gerekirse karşıya acil geçmek sorundur. Bana sorarsanız söyleyeyim, Kadıyoran tepesinden günde birkaç kere çarşıya inip tekrar eve çıkmazsam kendimi iyi hissetmem.
Bu haberler gerçek değil sadece bir yanlış temenni olarak kalmalı. Sadece işlerini kaybedecek faytoncu esnafı değil hepimiz tüm Prinkipo halkı bu yanlış kararın karşısında olmalıyız. Faytoncu esnafı da kendisine çeki düzen vermeli, atları iyi beslemeli, onlara iyi bakmalı. At pisliği biz yerli halkı rahatsız etmez yağmur gelir alır götürür, çiçeklerimize gübre olur. Bizi rahatsız eden, çevreyi kirleten sorumsuzca ortalığa tabiata atılan pet ve cam şişeler, metal kola kutularıdır.
Adalar'da hayat yavaş geçer, acele yoktur. Çarşı esnafı bir telefonla her şeyi evimizin kapısına bisikletle getirir. Hasta taşıma ambulansımız yaşlımızı, hastamızı bir telefonla taşır.
Bizimle beraber Adalar'da yaşamayanlar bizim hayat düzenimiz hakkında sonucu belirsiz tehlikeli geri dönülmez kararlar almamalı. Elektrikli arabalar Adalar'a gelmez, gelemez gelmemeli.

---



Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Prinkipo, 20 Haziran 2018

Thursday, June 07, 2018

Opera Bale 2018 Yaz Festivalleri




Opera Bale 2018 Yaz Festivalleri

Yazın açık havada serin bir mekanda, sevdikleri ile beraber akşam 21:00 saatlerinde opera bale izlemek çok hoş bir duygu oluyor. 2017-18 sezonu Opera bale programları Mayıs ayı sonunda bitti. Artık yaz festivalleri başlıyor. Yaz aylarında yapılacak Istanbul Izmir Bodrum Antalya opera bale festivallerini sizler için derledik. Detaylar için internet adreslerini verdik. Bilet almak için internet sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Yazın yurdumuzda yabancı turistleri gezdiren seyahat tur şirketleri bu festivalleri programlarına alıyorlar, misafirlerine Türk ve yabancı sanatçıların sundukları opera bale seyir imkanı sağlıyorlar.

Odtü Mezunları Vişnelik anfi tiyatrosunda 2 Haziran gecesi Haluk Levent Rock konserinde sahne alan "3 Soprano"nun performansı harikaydı. Rock konserinde opera ayrı bir hoşluk oldu. Rock müzik sanatçısı Haluk Levent'in operacılara katkısı bize Freddy Mercury konserlerini hatırlattı.

46. Istanbul Müzik Festivali 23-Mayıs 12 Haziran 2018
Verdissimo, Diana Damrou- Nikolas Teste, Istanbul Lütfi Kırdar

İstanbul Müzik Festivali’nin teması “aile bağları” olacak. Sanatçıları, dinleyicileri, destekçileri ve çalışanlarıyla kendisi de büyük bir aile olan İstanbul Müzik Festivali, bu yıl müzikseverleri aile ilişkileri arasındaki müziğin izini sürmeye, müziğe dair anılarını yeniden hatırlamaya ve keşfetmeye davet ediyor. Festival bu tema kapsamında müzikseverleri Lauma & Baiba Skride, Güher & Süher Pekinel ve Ferhan & Ferzan Önder gibi kardeş müzisyenler, Selman & Kudsi Ergüner, Mischa, Lily & Sascha Maisky gibi müzisyen baba ve çocukları ile Diana Damrau & Nicolas Tesle gibi eş müzisyenlerin de aralarında olduğu zengin bir programla buluşturuyor.

İstanbul 9. Uluslararası Opera festivali, 13-23 Haziran
Gala Konseri, 21 Haziran Zorlu PSM
Saraydan Kız Kaçırma, Mozart, Arkeoloji müzesi bahçesi 28-29 Haziran
LaTraviata, Verdi opera, Zorlu PSM, 3-4 Temmuz 2018
Zorba the Greek, Bale, Zorlu PSM 7 Temmuz 2018

Bodrum 16. Uluslararası Bale, 1- 15 ağustos, Bodrum kalesi

Antalya 25. Uluslararası Aspendos 23 Ağustos- 7 Eylül

Bazıları yapıldı, bitti, yurtiçi opera bale günlerimiz var.
Yakında iseniz onları da takip edebilirsiniz, izleyebilirsiniz.
Eskişehir, Mardin, Trabzon, Gaziantep, İzmir Efes.

İstanbul 6. Uluslararası bale yarışması 2-8-10 temmuz günleri yapılacak,
Tüm detaylar www.dobgm.gov.tr internet adresinde bulunuyor.
Ayrıca D-marine TurgutReis Klasik Müzik Festivalini, ve Gümüşlük Piyano Günlerini, İstanbul Kültür Sanat Vakfı İKSV klasik müzik festivallerini takip etmek lazım.
Yurtdışında Berlin, Luzern, Viyana, Salzburg, Beyreuth, Leipzig, Toskana yaz festivalleri var. İyi seyirler, güzel günler, sıcak ve mutlu bir yaz dönemi dileğiyle, Ankara 08 Haziran 2018

---


Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" Opera sayfası için yazılmıştır.



Sunday, June 03, 2018

Dresden



Dresden, Almanya
Dresden kentini hep merak ederdim. Biraz da soyadıma benzerliğinden dolayı olmalı. Neyse fırsat oldu, bir pazar günü Almanya Aşağı Saksonya eyaleti başkenti Dresden kentine vardık. Arabayı parka bıraktık, Şehir merkezinde yaya bölgesinde gezmeye başladık. Güzel sakin temiz bir şehir. 2. Dünya savaşı sonuna kadar fazla zarar görmeden kalmış. Savaş ile ilgili bir stratejik önemi olmayan, askeri birliklerin askeri fabrikaların çok olmadığı, güzel sakin bir şehir imiş.
Ancak İngiliz Kraliyet ve Amerikan savaş uçakları 13-14-15 Şubat 1945 günleri bu güzel kenti ağır savaş uçakları ile bombalamışlar. "Bu yaptığımız savaş başında İngiltere'nin bombalanmasını intikamı" demişler. Yaklaşan Rus kuvvetlerine karşı Alman direnişi olmasın istemişler. Bombardıman sırasında yeni üretilen yeni fosforlu bombalar kullanılmış, tüm kent yakılmış yıkılmış, bombardımandan sonra şehir kendi kendine 15-gün daha yanmış. Bombardıman sırasında ve sonrasında 30-bin insan yanarak ölmüş. Tüm kentte 28bin bina yanmış yıkılmış. O zamandan kalma fotoğraflar durumun korkunçluğunu ortaya koyuyor. Savaş sonrası şehir Rus işgal bölgesinde kalmış, 1989'da Almanya'nın birleşmesine kadar Doğu Almanya olmuş, onarım için yeterli para ayıramadıkları için şehir harabe halinde öyle kalmış. Doğu- batı birleşmesinin gerçekleştiği 1989 yılından sonra Dresden kenti üniversite kenti olarak ün yapmış. Teknik üniversite var, çok sayıda yabancı öğrenci var, Erasmus bursu almış yabancı öğrenciler var. Yeni Almanya'nın maddi imkanları ile yıkılan kiliseler saraylar, opera, herşey yeniden yapılmış. Muhteşem bir operası var. Opera kapısında Goethe ve Schiller'in gerçek boyutlarda heykelleri var. Saray bahçesi terasında çay içtik. Bizden başka herkes bira içiyordu, çünkü daha ucuz.
Silikon vadisi benzeri bilgisayar teknolojileri, ilaç, taşıt üretimi, makina üretimi var, etraf yemyeşil, parklar, heykeller, saraylar, müzeler. Ancak 1945 bombardımanın yaktığı izler tüm onarıma rağmen duvarlarda, heykellerde kapkara duruyor. Şehir yenileniyor, eskinin izleri aradan geçen 70 yıla rağmen her tarafta görülüyor. Bombardıman izleri belli ki özellikle kalmış, ara ara bırakılmış. Şehirde yabancı göçmen yok, yabancı işçi çok az. Zaten aşırı sağcı Neo-Naziler, AfD ve Pegida'nın kuvvetli olduğu bir bölge burası. Nerdeyse tümüyle bir Alman kenti.
Ana meydanda bir açık hava konseri ve festivali vardı, meydana bakan bir italyan pizzacıda (L'osteria) pizza yedik, çay içtik, arabamızı parktan aldık. Berlin'e dönerken yol üstünde Saksonya kıralının 14.yüzyılda yaptırdığı muhteşem Moritzburg av köşkünü gezdik. Sonra 195 km otoyol sürüşü yaptık, yol boyunca çok sayıda 4-5Mwe kapasiteli rüzgar gülleri gördük, ve geç saatlerde Berlin'e eve döndük.
---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir. Dresden, 21- Mayıs 2018

Potsdam



Potsdam, Almanya, 26-Mayıs 2018
Berlin'de Cumartesi günü eşim oğlum ve ben ailecek yakındaki U8 RezidentStrasse metro istasyonuna yürüdük. Makinadan 3-kişilik günlük grup bileti aldık, 23€ verdik, yolda 2-aktarma yaptık, son tren ile ormanlık ağaçlık yeşil alanda uzun mesafe geçtik. Potsdam istasyonuna vardık, indik, Potsdam Berlin dışında başka bir kent.
İstasyon kapısında eski 17.yüzyıl elbiseleri giymiş rehberler bizi üstü açık doubledecker 2-katlı otobüslerle şehir turuna çağırdılar, biz şehri daha iyi tanıyabilmek için yürümeyi tercih ettik, şehir içinde yaya bölgesinde uzun bir yürüyüş yaptık. Berlin'de güniçi ortalık boş, sadece yaşlılar ortalıkta, haftasonu çocuk çocuk heryer insan doluyor, çoğu kişi bisiklet binmeyi tercih ediyor, çocuklarda yanlarında, tren yolculuğu bisiklet taşımak için çok uygun. Şehir içinde yenilenen görkemli eski kamu binalarını kiliseleri, kütüphaneyi, sarayları gördük, Starbucks şemsiyesi gölgesinde oturduk, kahve içtik, sonra yine uzun bir yürüyüş ile prusya kralı büyük Frederic'in 1750 yıllarında yaptırdığı Sanssaucci sarayına vardık.
Frederic-II mimardan düzayak tek kat yüksek tavanlı bir saray istemiş, mimar "subasman koyalım, biraz yüksekten daha iyi manzara görürsünüz", demiş ama dinletememiş. Sonunda uzaktan ince uzun yatay görünen bir bina ortaya çıkmış. Sanssaucci sarayı yuvarlak fıskiyeli havuzun arkasında yüksek bir tepenin üstünde, içi porselen, eski eşyalarla dolu, aslında asıl niyetimiz yanda duran meşhur yel değirmenini görmekti. Zaten sanki oraya gelen herkes sadece yeldeğirmenini görmeye gelmişti. Masalsı bir hikayesi var.
Yeldeğirmeninin sahibi değirmenci, sarayın yanında duran yeldeğirmenini satın almak isteyen krala direnmiş, "Berlin'de benim haklarımı koruyacak hakimler var", demiş, krala hukuh üstünlüğünü hatırlatmış, hukuk üstünlüğü her yerde her zaman çok önemli.
Mustafa Kemal, Şehzade Vahdettin'in Almanya gezisinde heyete dahil edilmiş. Çanakkale kahramanı genç paşa olarak Berlin gezisinde ilgi odağı olmuş, yılbaşı gecesi Berlin Adlon otelinde kalırken arkadaşlarından bu hikayeyi dinlemiş, hikayede geçen yeri görmek için 31-Aralık 1917 günü trenle Postdam'a gelip yeldeğirmenini ve saray çevresini gezmiş, aradan 100-yıl geçmiş. Bunların hepsi ve fazlası Sunay Akın'ın güzel hikayesinde anlatılıyor, wikipedia'da başka detaylar da var.
Berlin'deki hakimlerin kararları kralın kararlarından üstün imiş, hukuk üstünlüğü ne kadar önemli, yeldeğirmenci, "Sen kral olabilirsin, burayı satınalmak isteyebilirsin, ancak ben satmıyorsam sen satın alamazsın, bu yeldeğirmeni bana dedemden kaldı, ona da dedesinden kalmış, ben de torunlarıma bırakmak istiyorum", demiş.
Nazi Almanyası 1933-1945 döneminde ortada hukuk kalmamış, herşey Führer'in emrine girmiş. Savaş sonrası evrensel hukuk yine geri gelmiş.
Aradan 250 yıldan fazla zaman geçmiş. Yeldeğirmeni 2. Dünya savaşında yanmış yıkılmış, Rus t34 tankları ile Alman tiger tankları burda kısa süreli çarpışmışlar. Saray bombardımandan zarar görmüş, 1989' Almanya'nın birleşmesinden sonra yıkılanlar onarılmış, yeldeğirmeni yeniden eski görünümlü olarak yapılmış, Potsdam'da boş saraylardan biri çok prestijli bir uluslararası üniversite olmuş.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Müttefik liderler Truman, Churcill, Stalin Potsdam'da savaştan çok zarar görmemiş küçük Cecilienhof sarayında toplanmışlar. Almanya'nın teslimini ve paylaşımını görüşmüşler.
Geldiğimiz yoldan yine yürüyerek istasyona döndük, yolda Wannsee limanı, Bismark parkı ve Orienburg saray mekanlarını gezdik, kısa süreli sağnak yağmur yağdı, Orienburg "Schloss Restaurant" açıkhava mekanda oturduk, hafif bir yemek yedik, güzel bir gün oldu.
Yeldeğirmeni bize heryerde herzaman hukuk üstünlüğünü hatırlatıyor,
hukuk herkese her zaman lazım.
---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Potsdam Berlin, 27- Mayıs 2018

Alman Usulü Kentsel Dönüşüm



Alman Usulü Kentsel Dönüşüm
Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1927-1930 yılları arasında evsiz kalan insanlar için Berlin ve diğer büyük kentlerin çevresinde 3-4 katlı sosyal konutlar yapılmış. Bunlar 50-60m2, 1-2 oda, mutfak banyo belki bir balkon sosyal konutlar. Sonra ikinci dünya savaşı geçmiş, evler yanmış yıkılmış, 1952'den itibaren doğu- batı her iki Almanya'da yeniden sosyal konutlar inşa edilmiş. Daha sonra 1989 yılı gelmiş, doğu batı birleşmiş, her iki tarafa nüfus kaymaları olmuş, fakir batılı Almanlar ucuz doğu evlerine taşınmışlar. Sosyal konutlar şehir içinde iyi mekanlarda kalmış, ancak içleri eskimiş, yenilenmeleri gerekmiş.
Şimdi bu eski evlerin yenilenme işleri yapılıyor. Tümden binayı yıkmak yok. Alman yatırımcılar eski evleri tek tek satın alıyorlar. Hepsini birden boşaltıyorlar. Hepsi olmadıysa çoğu daireyi boşaltıyorlar. Sonra çatı yenileniyor, çatıaltı izolasyon yenileniyor. Doğalgaz, ısınma boruları, su boruları, elektrik telefon internet hatları yenileniyor. Banyo duşakabin oluyor. Dış cephe komple hızla mantolanıyor. Sonra içeri girip tüm evin duvarlarını boyuyorlar, yerler tahta laminat kaplanıyor. Camlar ısı geçirmez çift cam sistemleri ile değişiyor. Teknik servisler mutfağa bulaşık çamaşır makinaları, fırın ocak buzdolabı lavabo monte ediyorlar.
Tüm bu işleri eskiden inşaat işçisi Türkler yaparmış, şimdi onlar yok, Türkiye Avrupa birliği dışında olduğu için işçi gelişi artık yok. Eski işçiler yaşlandı, emekli oldular, çalışacak halleri yok, Onların çocukları torunları çocuk yuvalarında Almanca dilini anadilleri olarak öğrendiler, topluma entegre oldular, Alman vatandaşı oldular.
Almanya'ya 30-yıl önce buhar kazanları imalatı konusunda teknik eğitim için geldiğimde tanıştığım teknik ressam bir arkadaşım vardı. Çok basit bir Almanca konuşuyordu, kimse Almanca konuşamaz iken onun basit ancak kolay anlaşılır Almancası işe yarıyordu. Kendisini yıllardan sonra internette aradım bulamadım, google'da onun ismini yazınca karşıma oğlunun bilgileri çıkıyordu. O zamanlar daha Alman yuvasına giden Duesseldorf doğumlu küçük oğlu, sosyal bilimler konusunda doktora yapmış, akademisyen olmuş, kitap yazmış, şimdi Cdu partisi içinde siyasetle ilgileniyor.
Alman vatandaşları iyi eğitim alıyorlar, çok dil konuşmayı öğreniyorlar, servis, üretim, hukuk, işletme bilgisayar sektörlerinde çalışıyorlar, Roma dönemi ayrıcalıklı asil hür vatandaşları gibi özel zengin sağlıklı yaşam sürüyorlar. Haftada 35 saat, ayda en fazla 140-150 saat çalışıyorlar, saatte brüt 50-75-100€ veya daha fazla para kazanıyorlar.
Kazançlarının %35-40'ını sosyal sigorta ve gelir vergisine ödüyorlar.
Angarya zor ağır işler, inşaat işleri, el emeği kas gücü isteyen işler doğu Avrupa vatandaşlarına kalıyor. Yeni Roma döneminin çalışan köleleri onlar oldular. Arada taşaron- şirket üstünden bu insanlar haftada 40-48 saat çalışıyorlar, saatte 10-15€ para alıyorlar. Fazla vergi vermiyorlar, çünkü çoğu kayıtsız çalışıyor, hastalanan memleketine dönüyor.
Kaldığımız ev 50m2 bir oda, mutfak banyo balkon dan ibaret, toplam 3-kat. Bizim ev yavaş yavaş bağımsız tek ev sahiblerinden İsveç'li bir yatırımcı emlak şirketinin eline geçiyor. Ev sahipleri evlerini şirkete sattıkça şirket evi yeniliyor, daha yüksek fiyatla kiralama yapıyor. En üst katta yenileme var. Gün içi 07-17 arası işçiler çok sessiz çalışıyorlar. İçerde 5-Polonyalı inşaat işçisi var, sarışın genç insanlar. Asansör yok, çalışma en üst 3.katta yapılıyor.
Gün içinde tüm duvar malzemesi söküldü dışarı taşındı. Duvarlar boyandı, yerler tahta kaplama yapıldı, yeni mutfak cihazları, duşakabin monte edildi. Herşey elektrikle çalışıyor. Mutfak ocağı dahil. Akşam paydos öncesi tüm apartman antresini temizleyip gidiyorlar.
Bina eskiden bölgesel sistemle ısınırmış, bu iş için kömür yakan 120 MWe kapasiteli bir termik santral var. Ancak uzun dönemde sistem yenilenebilir enerji ile çalışacak elektrikli ısınmaya geçiyor. Kömür santrali kapanacak. Berlin çevresi açık tarım alanları büyük kapasiteli rüzgar gülleri ile dolmuş. Çatılara güneş panelleri konmuş.
Berlin kentinde yıkmak yeniden yapmak yok, bulunduğu yerde yenilenme var. Kurfurstendam üstündeki emlakçılarda yenilenen evlerin satışı yapılıyor. Doğu bölgesindeki sosyal konutlar ağaçlar arasında, her taraf yemyeşil orman park, göl, nehir.
Evler 50-60 m2, 1-2 oda, mutfak, banyo antre balkon, fiyat 250-300bin Euro. Berlin'e 10-yıl önce gelenler aynı evleri o zamanlar 50-bin€'ya satın almışlar, içine bir o kadar masraf harcayıp yenilemişler.
Büyükada'da yenileme işleri yapan ustama geçen yıl işlerin durumunu sordum, "Kimsede para yok, yenileme yok, iş yok", dedi. "Ben de 5-kişilik çalışanıma pasaport çıkarttım, onları Almanya'ya kısa süreli götürüyorum, eski evlerin içinde 1-hafta çalışıp ev içi yenilemesi yapıyoruz, boya alet laminat gerekli malzemeyi ordan alıyoruz, yenileme yaptığımız evde yatıp kalkıyoruz, işçilik parası kazanıp dönüyoruz", dedi. Bu yıl şartlar zorlaşmış, Türkiye'den gidiş yok, meydan Polonyalı işçilere kalmış. Sokak onların minibüsleri, inşaat atığı taşıyan kamyon kamyonetleri ile dolu. Üstlerinde şirket ismi adresi, telefon ve internet bilgileri var. Polonyalı oldukları çok belli çünkü 10-harfli isim içinde sadece bir tane sesli harf var. İnternet adresleri .pl ile bitiyor.
Kentsel dönüşüm anlayışı her coğrafyada ayrı. Biz yıkıp yeniden yapmayı seçmişiz. Tüm Bağdat caddesi toz duman içinde, 5-katlı güzel sağlam binalar yıkılıp yerlerine 20-30 katlı rezidanslar yapılıyor, rezidans değil aslında şehir içinde mahrumiyet bölgesi gecekondular yapıyoruz. Yukarda su borusu patlasa, asansör çalışmasa, yangın çıksa hayat duruyor. Biz deprem bölgesindeyiz, eski binalar yığma inşaat.
Bizimki bir seçim degil, zorunluluk. Zira zamaninda inşaatı yapan muteahit belli bir standarda gore yapmamis, kontrol kurumları yokmus, insaatlar zemine uygun sartlarda degil dolaysiyla risk altinda ve yenilenmesi gerekiyor. Almanya da boyle bir sikinti yok, zamaninda standartlara gore yapilmis, bina saglam, deprem bolgesinde degil. Isi zamaninda dogru yapip maliyeti gelecek nesillere bırakmamışlar.
Berlin'deki 1927- 1952 binaları da yığma, zemin kum. Sanki su üstüne inşaat yapıyorsunuz. Yüksek binalar heryerde çelik konstrüksiyon, biz de hala betonarme.
Almanya yıkmadan içini yenilemeyi, Yükselmeyi değil, yana doğru genişlemeyi seçmiş.
Dün alışveriş mekanı Berlin Kurfurstendam bulvarının yan sokağında Fasanen Strasse "Cafe im Litertur Haus Gmbh" bahçesinde oturduk, pek keyifli bir yerdi.
Herkesin edebiyatla öyle böyle bir ilgisi vardı,
Alt katta geniş bir alanda kitapçı bulunuyordu. Bizim vişnelik veya mülkiyeliler birliği gibi bir yerdi, yolunuz düşerse uğrayın.


---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Berlin, 3 Haziran 2018

Prague



Prague, Praha, Prag 2018
Bir süre için Çek cumhuriyetinde Prag kentindeyim. Skoda mühendislik firmasıyla yaptığımız toplantılar için 25-yıl öncesinde geldiğim doğu rejimi günlere göre Prag yenilenmiş, boyanmış, temizlenmiş, güzelleşmiş, metro yapımı başlamış, şehir merkezi yaya turist bölgesi olmuş. Haftasonu ailecek programsız öylesine gezdik. Büyük kamu binalarını, operayı, müzeleri dışardan gördük. Ressam Alfonse Mucha müzesine girdik, art-novuella resimleri gördük. Nehir kıyısına indik, yaya köprüsünden nehirin karşı kıyısına geçtik. Açık bir park alanında rock konseri vardı, bir bankta oturduk, biraz rock müzik dinledik, herkes çimlere oturmuş, yerel bira içiyordu.
Çek- Czech ülkesi 10 milyon nüfus, Prague şehri 1,3 milyon. Çok turist var, göçmen yok. Üretim, çelik, makina otomobil ağırlıklı. kömür ve nükleer yakıtlı çok büyük elektrik üretimi var. Nato (1999) ve Avrupa topluluğu (2004) üyesi. Euro parasına bağımlı değil, kendi 1€=25 kuruna parası var. Çek Pasaportu çoğu yerde vizesiz geçerli.
Çok sayıda klasik müzik konseri ilanı var. Prag'ta kış sezonu bitmiş, sanatçılar kendilerini sokaklara açık havaya atmışlar. Her yerde impromptu konser var. Nehir üstü köprülerden biri yaya mekanı ve ressam bölgesi olmuş, köprü üstünde klasik müzik bile dinledik.
Burda insanlar eski günlere kıyasla daha mutlu, gelirleri yüksek. Tramvaylar çalışıyor. Üretim ekonomisi yürüyor. Yerli kömüre dayalı termik santraller çok büyük elektrik üretimi yapıyorlar. İki büyük nükleer santral üretimin %30'unu sağlıyor. Tüm enerji santrallerinin tasarımı, inşaası kendilerine ait.
Çek cumhuriyetinde meydana gelen sosyal olaylar patlamalar için önceden bir kehanet yapılamadı. Bu olaylar neden önceden bilinemezdi? Burdaki 1968 Prag olayları, ve sonrası beklentiler önceden tahmin edilemezdi. Çünkü bu tip büyük sosyal patlamalar- devrimler milletlerin hayatında istisnai- özel olaylardır. Öngörmek mümkün değildir. Sosyolojik çalışmalarda "Şu olaylar önceden olursa arkasından şöyle sonuç olaylar olur" şeklinde tabii bilimlerin akıl yürütmesini yapabilmek zordur. Sosyal patlamalar özel olaylardır. Önceden tahmin etme imkanı yoktur. Sosyal patlama başlayınca, katılımcılarda önceden kendilerinin bile tahmin edemedikleri yeni dinamikler oluşur.
Çek cumhuriyeti 1989'da doğu bloğundan koptu, Slovenya (1993) ayrıldı. Mevcut ortak zenginliklerin paylaşım kavgası zaman içinde ister istemez iktidar çatlamasına yol açar. Eskiden hiçbir şekilde bir araya gelemiyecek muhalefet odaklarının bir araya gelmesini sağlar. İktidar içindeki ayrışma zaman içinde belirginleşir. Yoğunlaşmış iktidarın içerden ayrışması muhalefete yeni hareket sahası açtı.
Sosyal hareketler demokratik iktidar değişiklikleri piyasalar için çok maliyetlidir, uzun dönemde piyasalar ve büyük projelerin yatırım finansmanı için hiç uygun değildir.
Bizdeki olayları değerlendirmek için dünyaya, başka yerlere bakmamız gerekmiyor. Şimdi küresel kapitalizm sorgulanıyor. Bu sosyal sorgulamanın, ve dünyada bu yeni direnişin öncüsü olabilir, olacaktır. Eski demokratik alışkanlıklarımızın yeniden gözden geçirilmesi ve belkide değiştirilmesi zamanı gelmiştir.
Daha ılımlı, daha uyumlu, daha sevecen, gençlerle daha iyi iletişim içinde, Avrupa topluluğu ve güç odakları ile demokrasi- basın ve ifade özgürlüğü konularında paralel politikalara sahip, eleştiriden korkmayan, mizahtan rahatsız olmayan, kişi haklarına ve ifade özgürlüklerine saygılı bir yeni siyasi yapılanmaya gidilmesi ister istemez olacak. Bu ekonomide kendini doğrulaması beklenen kehanet.
Wikipedia: Beklenti etkisi, edebiyat ve psikolojide bir olgudur."Kendini gerçekleştiren kehanet" ya da "Pygmalion etkisi" olarak da adlandırılan bu olgu, kişinin, bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanabilir.
---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Berlin, 3 Haziran 2018

Yeni Cesur Dünya



Yeni Cesur Dünya,
Brave New World, Aldous Huxley (1932)
Başlıkta yazdığım İngiliz bir yazara ait bir kitap adıdır. ODTÜ Üniversitesinde birinci sınıfta İngilizce dersinde okumuştuk.
Kitapta anlatılanlar o dönemin ekonomik olaylarını- işsizliği anlatıyordu. Şimdi başka bir durum sürüyor. Türkiye'de bir kadına taciz, sarkıntılık durumu olsa, tacavüzcü erkek durumu yalanlar, "Böyle birşey yok", der, "Bana yeşil ışık yaktı, rızası vardı" der, durumdan öyle böyle yırtar,
ABD'de böyle olmuyor, kadınlar şikayet ediyorlar, "Bu adam bana sarktı, taciz etti, tecavüz etti", diyorlar
Tacizcinin savunması bile dikkate fazla alınmıyor, tacizi yapan cezayı yiyor. Bu yüzden Hollywood prodüktörü Harvay Weinstein içerde,
Dustin Hoffman, Ben Afflect, Morgan Freeman, kamuoyu önünde taciz ettikleri kadınlardan özür dilediler.
Kevin Spacey işinden oldu, yeni filminde çevirdiği bölümler başka bir oyuncu tarafından yeniden oynandı,
Yıllardır olagelen tatsız uygulama, son yillarda tekrar gundeme geldi. herkes deşifre oldu. Belki en etkileyici olanı bir zamanların sevilen TV yıldızı Bill Cosby davası oldu. Ondan sonra taciz edilen kadınlar ortaya çıktı, üzerlerindeki sosyal baskı yönü değişti. Sosyal mediada "MeToo" hashtag başladı. Daha once de etkileyici olaylar oldu,
Jill Kelley/David Patreous’u bitirdi,
Monica Lewinsky/ Bill Clinton’i rezil etti ama bitiremedi,
Stormy Daniels/ Donald Trump'ın ipliğini pazara çıkardı.
ABD'de şirket içi eğitimlerde en az yarım saatlik eğitim videoları var,
ABD Dışişlerinde herkes aşağıdaki videoyu izleyip, sonundaki sorulara cevap vermek zorununda.
Üstteki linkler ABD Dışişleri Bakanlığına ait. (US State Dept.) Bu videoyu tüm çalışanlar, yabancı, yerel elemanlar yılda bir kez izleyip sonunda online test almak zorunda, yoksa workstation hesapları donuyor. Bu videoda işyerinde taciz kavramı tanımlanıyor, şikayet, uygulama, ceza ve düzeltme işlemleri tek tek anlatılıyor.
Yatağından geçmeyen sanatçıyı sahneye çıkarmayan gazino patronu var. Yatmadığı beraber olamadığı oyuncuyu tv dizisine, opera tiyatro sahnesine çıkarmayan sahne yönetmeni, rejisörler var.
Yönettiği personeli taciz eden müdürler, amirler var.
Taciz ettikleri sadece kadınlar genc kızlar değil, genc erkekler de var,
Rock Hudson, Antony Perkins, yenilerden bir sürü isim. Benzer bir kulturel degisim LGBT icin olmakta. Gay olmayanlar iyi rol kapamıyorlar.
Bir siyasi, ABD gezisinde kendisine yardım için verilen Türk Amerikan mihmandar tercümana sarkmıştı, kız kendisinden şikayetci oldu, siyasinin gezisi yarıda kesildi, apartopar Türkiye'ye geri gönderildi, şimdi ABD vizesi alamıyor. Siyasilerin kayıtlara gecmiş olayları var, bekleyen fezlekeler var, google bunlarla dolu.
Burda anlattıklarımız yetişkinlere yapılan taciz olayları, Hele 18-yaşından küçük çocuklara yapılanlar rıza kabul etmez utanmazlık.
Adalet sisteminin Abd yasalarında tacize maruz kalanı kollayan prensipleri var. Almanya'da, GüneyDoğu Asya ülkelerine yanlız başına seyahat edenlere alenen "pedofil" gözüyle bakıyorlar, siyasilerin siyaset hayatı bitiyor, iş dünyası onları dışlıyor. Ukrayna'ya gidenler orda yaptıklarının ticaret amaçlı olduğuna kimseyi inandıramıyorlar. Yaşlı Gaylerin Saudi ülkesindeki olayları saklanamaz durumda. Orda kadın yok. ABD'de nasıl oluyor, tacize uğrayanlar taciz edenleri süründürüyorlar, tacizciler süklüm püklüm özür diliyor? Şikayetçinin şikayeti esas alınıyor, kimse taciz ile suçlananı dinlemiyor, Peki bu işler bizde nasıl oluyor? Okuyucularım bu konularda ne derler?
---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Berlin, 3 Haziran 2018