Pages
▼
Sunday, June 12, 2022
Seyahat
Unuttuğumuz keyifler vapur ve tren Seyahatleri
Istanbul’da Bostancı Büyükada veya Büyükada Kabataş arası Şehirhatları vapur seferlerinde yolculuk yapmak kadar hoşuma giden başka birşey yoktur. Arka güvertede kuytu bir tahta bankta oturursunuz, büfeden bir çay alırsınız, üstünüzde kazak veya mont sağlamdır, kafanızda bere veya şapka vardır, yanınızda eşiniz rüzgar hafif meltem eser, güneş ısıtır, çok keyifli bir zaman geçirirsiniz.
Ben lisede iken ailecek Karadeniz vapuru ile istanbul Amasra arası vapur seyahati yapmıştık. Gemi o zamanlar Samsun, Ordu, Trabzon limanlarında duruyor sonra en uzak liman Hopa’ya kadar gidiyordu. Şimdi artık o vapur seferleri yok, insanlar her yere uçakla gidiyorlar.
Şubat 1973 tarihinde Odtü Makina mühendisliği eğitimin bir sömestre uzatmayla bitti. İkinci sınıfta başarısız olduğum Dinamik dersini uzatma sömestirinde tekrarlamam gerekiyordu, bir sömestre fazla okudum, iyi not aldım geçtim. Babalarımızdan aldığımız sınırlı cep harclığı ile o güne kadar hiç yapmadığımız hiç bilmediğimiz bir uzun yolculuk yapmak istedik. Aynı okuldan hatta aynı AAL liseden yakın üç arkadaş trenle önce gece Ankara’dan istanbul’a gittik. Ertesi sabah Galata rıhtımından iskenderun’a giden yolcu vapurunda üçüncü mevki kamara bilet aldık. Öğleden sonra vapur rıhtımdan ayrıldı, güvertede oturduk keyifle denizi seyrettik.
Herbirimizin ilerde yapacak ayrı hayalleri vardı. Akşam kamarada yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri sandviçleri yedik. Gece Çanakkale boğazını geçtik. Ege denizime çıkınca birden denizde fırtına patladı. Vapur ceviz kabuğu gibi sallanıyordu. Midesi zayıf olan yolcular güvertede kendilerine gelmeye çalışıyorlardı. Bizde sağlam giyinip güverteye çıktık. Fırtına şiddeti Beafort yediye kadar çıkmış, bu skalanın ne olduğunu bilmiyorduk burda öğrendik. Yanımızdan geçen denizciler devamlı üç şiddetinde, beş şiddetinde diyerek şifreli konuşuyorlardı.
Gece geçti, fırtına bitti. İzmir limanına vardık. Gece geçirdiğimiz fırtınadan sonra İçimizden karaya çıkmak gelmedi, Kuşadasına doğru devam ettik, mayoları giyip güvertede güneşlendik. Daha sonraki gün vapur Bodrum’a geldi. Yanaşacak uygun iskele olmadığından açıkta demirledi. Deniz yolculuğu bizim için artık bitmişti. İskenderun’a devam etmeyi ismedik, bavullarımızı alıp kayıkla karaya çıktık.
1973 Şubat ayında Bodrum boştu. Bugünkü gibi popüler değildi. Merkezde uygun bir pansiyon bulduk. Yemekleri yakında bir esnaf lokantasında yiyorduk. Gün boyu sahilde yürüyüş yapıyorduk. Bizim gibi Bodrum’a gelen üniversiteli gençler vardı onlarla kıyı çay bahçelerinde beraber laflıyorduk. Hava nisbeten sıcaktı ama denize girebilme gibi bir durum yoktu.
Sonra tatil bitti otobüsle Ankara’ya döndük. Her birimiz kendi yoluna gitti. Ben bir kamu fabrikasında işe girdim. Dönüp geriye baktığımda iyiki bu vapur gezisini yapmışım diyorum. Uzak limanlara uzun süreli vapur seyahati yapmayı hep istedim fırsat olmadı. Yunan adaları, Akdeniz turu, Pire Napoli Marsilya Barselona Uğramalı.
Aklımdan her zaman bir Atlantik geçişini vapurla yapmak geçer. South Hampton limanından vapura bineceksin, NewYork limanına kadar üç gece ve üç gün açık denizde gideceksin, Newyork limanına girerken ellis island Hürriyet heykelini göreceksin. mutlaka lüks kamarada yolculuk yapmaya gerek yok. Güverte geçişi olan makul yemekler veren ikinci mevki bilet bana yeter.
Bugüne kadar tüm Atlantik geçişlerim hep uçak ile oldu. En uzun istanbul Houston uçuşu yaptım, Frankfurt ve Dallas üstünden çok uzun bir uçuştu, git git bitmez.
Uzun tren yolculuğu yapmayı hep isterdim. Hep Ankara istanbul ve Ankara İzmir tren seyahatleri yaptım. Ankara Kars arasını da trenle geçmeyi planlardım. YHT Ankara Sivas hattı bitsin mutlaka bir süre Sivas’ta kalmak üzere seyahat yapmayı planlıyorum.
1976 yılında Rusya’da iken Moskova Vladivostok Trans Siberia Railway inşaa ediliyordu. Çoktan bitti ve çok popüler bir ystaklıvago. Seyahat programı oldu. Uzun demiryolu seyahatleri var. En popülerleri Kahire’den başlayıp Kuzey Afrika kıyı şeridinden Dakar’a varan sefer. Sonra Amerikada washington losangeles arası bir kıyıdan diğer Okyanus kıyısına orta Amerika tren yolculuğu yapmalı. Bir başkası Hindistan içinde. Avustralya sydney Perth arası, sydney Darwin arası.
Covid19 sürecinde bir süre bunlar burda bize hayal. Ankara istanbul arasında dört saatten biraz fazla süren YHT için bile kolay değil. İlk bir hafta içinde bilet yok, ancak ikinci hafta için bilet bulabiliyorsunuz. Zaten en fazla önünüzdeki iki hafta için bilet çıkıyor. İnternette Business biletler derhal tükeniyor.
Bu yaz Almanya’da 9€ karşılığı bilet ile ülke içinde sınırsız tren yolculuğu yapma imkanı var. Almanya’da yaşayanlar bu imkandan azami faydalanmalılar.
Seyahat etmek güzel şey. Özellikle araba sürme zorunluluğunuz yoksa. Uçak seyahati iş için zorunluluk. Fırsatınız oldukça tren vapur binin gezin
Büyükada 12 Haziran 2022
Friday, June 10, 2022
Çözüm
Elektrikli arabalar çözüm mü?
Nerdeyse son bir yüzyıl Boyunca bütün dünyada içten patlamalı benzinli veya dizel yakıtlı otomobiller kullandık, günümüzde artık elektrikli arabalar yavaş yavaş daha öne çıkar oldular, ancak elektrikli arabalar çözüm mü?
Elektrikli arabalar göreceli olarak eski motorlu arabalara kıyasla hala daha pahalı, kullandıkları piller ağır, kullanılan piller özel malzeme gerektiriyor, bunların tedariki zor, zaman içinde bu zorluklar aşılacak, ancak bugünden yarına henüz çabuk çözüm yok. Ağır elektrikli arabalar üstünde gittikleri asfaltı hızla aşındırıyorlar, oto yollar hızla yaşlanıyor daha çok bakım tamir gerektiriyor daha çok masraf harcama gerekiyor.
Elektrikli arabalar ne kadar çevre dostu? Kullandıkları enerji üreten santrallerin yakıtları kadar çevre dostu, eğer kömür yakan termik santralde üretilen elektriği kullanıyorlarsa çevre dostu değil, eğer doğal gaz yakan kombine Çevrim santralinde kullanılan elektriği kullanıyorlarsa yine çevre dostu değil, eğer nükleer santral de üretilen elektriği kullanıyorlarsa burda cevap daha bir başka. Bu elektriği üreten nükleer santralin atıkları nasıl ortadan kaldırılıyor bilmek lazım
Elektrikli araba kullanırken sürücüyü en çok strese sokan olay elektrik şarjının yetmemesi yani yolda kalma, çünkü şu anda yollarda yeterli miktarda şarj istasyonu yok, her an pil gücünüz bitebilir, yolda kalabilirsiniz. Elektrikli araba ile uzun mesafe yapmanıza imkan yok, çok iyimser olarak bir full şarj ile en fazla 1000 km gidiyorsunuz. Gelecekte yollarda daha çok daha sık şarj istasyonları olacak ve bu sorun ortadan kalkacak ancak şu anda en basit mesafe Ankara İstanbul arasında bile şarj istasyonu sayısı çok az, hele hele İstanbul Bodrum arasında şarj konusunda epey sıkıntı çekmeniz mümkün
Elektrikli arabaların şarj süresi de problem, benzin alır gibi çok kısa zamanda enerji yükleyemiyorsunuz, en az 20- 30 dakika, full şarj için belki daha fazla zaman gerekiyor, satın aldığınız enerji hiçte ucuz değil elektrik fiyatı yakıt maliyetine bağlı olarak oldukça yüksek
Gelelim kışın kalorifer yazın klima kullanmaya, elektrikli arabalarda bu da büyük problem, araba içini kışın ısıtabilmek için elektrik enerjisi kullanmanız gerekiyor. Elinizin altında hazır ısıtılmış, ısı enerjisi kullanabileceğiniz sıcak motor yok. Kalorifer kullanımı hızla şarj miktarını azaltıyor yazın klima kullanımı yine pil gücünü zayıflatıyor elektrikli araba kullananlar kışın kaloriferi yazın klimayı az süre kullanmak zorundalar.
Elektrikli arabaların yurt içindeki kullanım şartlarını en iyi büyükada ortamında son 2-3 yıldır gözlüyoruz, elektrikli arabalar çabuk yıpranıyorlar pilleri çabuk tükeniyor, Önce Çin üretimi elektrikli arabalar geldi, çok çabuk yıprandı, daha sonra yerli küçük ucuz üretim taksi ve otobüsLar kullanılmaya başlandı, bu arabaların ömürleri kısa, pil ve şarj sıkıntıları var, yokuşlarda zorlanıyorlar. Elektrikli arabalar için gereken elektrik enerjisi denizaltı kablosu ile ana karadan taşınıyor, Büyükada’ya karada rüzgâr ve güneş enerjisi santralleri kurmaya imkan yok yeterli miktarda arazi yok, ilerde rüzgâr ve güneş enerjisi santralleri büyükada çevresinde deniz üstünde kurulursa sistem çevre dostu olarak çalışabilir
Elektrikli arabalar mükemmel bir çözüm değil, dezavantajlarını bilelim çözümlerini olalım gereğini yapalım, bu arabalar ağır, piller zaman içinde belki hafifleyecek ama ağırlık problemi hep kalacak, ısıtma Soğutma problemi hep olacak. Mesafe sıkıntısı, kısıtlı şarj süresi hep olacak.
Büyükada, 10 Haziran 2022
Thursday, June 09, 2022
Modern zamanlar
Modern zamanlar
Ben ilkokulda idim. Yemekleri korumak için mutfakta güneş al ayan serin bir yerde yüksekte duvara asılı tel dolabımız vardı. Taze pişen yemekleri aynı gün tüketilmeye çalışırdık. Ertesi güne kalan yemek bitirilir veya atılırdı. Bir gün eve bir buzdolabı alındı. Babam buzdolabının kullanım kataloğunu uzun uzun dikkatle okudu, sonra hepimizi buzdolabı önüne topladı ve bize buzdolabı kullanma eğitimi verdi. Çok sıcak yiyecekler önce dışarda ortam sıcaklığına kadar soğutulacak sonra buzdolabına alınacaktı. Buzdolabı kapısı mümkün olduğu kadar kısa süre açık kalacaktı. Sebzeler, meyvalar, ettavuk gibi yiyeceklerin belirli yerleri vardı. Büyük kapta olan yiyecekler raflar bozulmasın diye aşağıya alınacaktı, yiyecek kapları mutlaka kapalı olacaktı. Elektrik kesildiğinde voltaj değişiminden dolap bozulmasın diye fiş çekilecek, elektrik geldikten bir süre sonra fiş takılacaktı. Sadece bozulabilir yiyecekler dolaba konacaktı. Çok fazla buz kullanımı olmayacaktı.
Daha sonra eve telefon geldi. Üç rakamlı bir numaramız vardı. Kulaklığı kaldırıp santral memuruna konuşmak istediğimiz kişinin numarasını söylüyorduk. Çoğunlukla babamın veya annemin işyerini arıyorduk, çoğunlukla onlar arıyorlardı. Ankara’ya taşındığımızda uzun süre telefonumuz yoktu, kooperatif evleri İÇinde ayrıcalıklı bir kaç evdeki telefonu kullanmak için ricada bulunuyorduk. Sıramız geldi eve dört rakamlı telefon bağlandı. Sonra rakam sayısı altı oldu. Sonra yedi oldu. Ankara için heryer aranabilir oldu. Daha sonra önüne il kodu eklendi. Çevirmeli arama düzeni tuşluya geçti. Şimdi nerdeyse dünyanın her yerine bedava arama imkanı oluştu. Rusya’ya eğitime gittiğimde otel odası telefonundan Ankara ile konuşabilmek için bir hafta sıra beklemiştim. Sıra geldi hat bağlandı, araya her iki tarafın dinleme servisleri girdi konuşulamaz oldu.
Odtü birinci sınıfta ilk defa Fortran bilgisayar eğitimi aldım. Program hazırlıyor, kutular dolusu delikli kart basıyorduk. Bütün okul tek bir bilgisayarı kullanıyorduk. Okulbitti ilk onbir yıl fabrikada çalıştım. Proje ofisinde bir adet dört işlem yapılabilen kalkülatör vardı. 1984 yılında Amerikan şirketleri ile ortak iş yapan bir özel müteahhitlik ofisinde mühendis olarak çalışıyordum. Bir ihale için Amerikan ortağımızın satış ekibi uçakta yanlarında çok yeni Ibm Pc kişisel bilgisayar getirmişlerdi. İhale bitti, bilgisayarı bize bırakıp gittiler. Bir başka Amerikalı bize 5.25 disket içinde Lotus 1-2-3 yazılım getirdi. Sonra bilgisayarlar gelişti, ortak modemler geldi, herkesin masasına masa-üstü bilgisayarlar kondu. Şimdi her masada evde işte laptop kullanılır oldu.
İnsanlar yollarda kafalarını iphone telefonlara gömmüşler, bire bir yüz yüze sesli iletişim kalmadı. Kulaklarda kulaklıklar, yollarda sanki kendi kendine konuşan insanlar var. Ya birileri ile konuşuyorlar, ya da müzik dinliyorlar. İphone bağlantılar yeni otomobillere bluetooth ile girmiş. Şirket toplantılarında herkes laptop veya iphone açıyor kimse toplantıyı takip etmiyor. Sunum yapmaya gidiyorsunuz, katılanlar sizi dinlemiyor. Toplantı sırasında sanki çok acelesi varmış gibi email cevap veriyorlar. Bir şirketeeğer satış sunumu için gitmiş isem, sunumun powerpoint yazılımını, demo Uygulamasını, dökümanları hepsini USB bellek içinde katılımcılara veriyorum. Demo ugulamasını laptop bilgisayarlarına yüklemelerini istiyorum. “Loptop bilgisayarına yazılımı yükleyemeyen zaten yazılımı kullanamaz, boşuna uğraşmayın”, diyorum. Demo yazılım hekesin laptop bilgisayarına öyle böyle yükleniyor, ekrandan onlara olayın kullanımını anlatıyorum. Bir anlamda onların ekranını esir alıyorum.
Öğrenciler için üniversite anfisinde termik santral sunumu yapıyorum. Tüm öğrenciler iphone ile başka şeylere sosyal ağlara bakıyorlar. Ben de ilgiyi toplayabilmek için çözüm buldum. Bilmedikleri bir konuyu soruyorum, google ile cevabı bulmalarını istiyorum. Türkiye de kömür rezervi, Afşin Elbistan A-B termik santralleri, doğalgaz boru hatları, Ukranya savaşının bize etkileri. Ben sordukça yetişebilmek için iphone cihazları daha hızlı ve etkin kullanıyorlar. Cevabı öğrenciler kendileri buluyorlar. Powerpoint sunumları. Demo kullanımları internet web sayfaları üstünden bilgisayarlarına indirmelerini istiyorum. Kendiekranlarından takip etmelerini sağlıyorum.
Covid sürecinde hepimiz karantina altında idik, sokakta açık havada yürümek bile tehlikeli dendi. Asansöre eldivenlemaskeli olarak indik bindik. Bir anda zorunlu olarak evden online çalışma düzeni oluştu, ofis çalışanları artık evden çıkmadan online bilgisayar çalışması yapıyorlar. Bebekli anneler evlerinde call-center operatörü olarak çalışabiliyorlar. “İnformation technology” uzmanları, satıcılar, bankacılar evlerinden uzaktan çalışabiliyorlar. Kurye eve getirservisleri bir anda arttı. Internet bankacılığı gelişti. Akademisyenler derslerini online internet üstünden vermeye başladılar. Ancak arada bir ofise uğrayıp yüzünüzü göstermeniz lazım, yoksa terfi alamıyorsunuz.
Büyükada Kadıyoran yokuşundaki küçük yazlık evde balkonda çalışıyorum. Makalemi orda yazıyorum. Emaillerime orda cevap veriyorum. Ancak hergün mutlaka bir arkadaşımla sesli telefon görüşmesi yapıyorum. Aile toplantılarını, online zoom arkadaş toplantılarını kaçırmıyorum.
Madem modern teknoloji bize geldi , biz de onu kendi amacımıza uygun kullanırız. İlerde daha gelişmiş teknolojiler üretilecek, yeni modern cihazlar araçlar piyasaya sürülecek, biz de onlardan faydalanırız. Biz üniversite iken hocalar saydam transparant tepegöz projeksiyon cihazları kullanırdı, hızla Powerpoint sunumlara geçtik. Yeniliklerden Korkmayalım, onları hepimizin faydasına kullanalım.
Büyükada, 9 Haziran 2022
Wednesday, June 08, 2022
Prophesy
Kendini doğrulayan kehanet (self fulfilling prophesy)
Demokrasilerde çare tükenmez. Bizler, iş aleminin insanları, ülkemizde demokrasinin işlemesini isteriz, siyasi iradenin çalışmalarında başarılı olmasını isteriz, beklentilerin iyi olmasını isteriz.
Her demokratik seçilmiş yönetim, bizim yönetimimizdir. Başarılı olmasını, doğru ekonomik kararlar almasını isteriz. Demokratik seçilmiş yönetimin başarılı olması bizim işlerimizi geliştirir, işlerimizi büyütür. Daha çok değer üretir, beraber daha çok iş- aş- istihdam- refah- barış sağlarız. Siyasi irade başarısız olursa, ekonomi çöker, hepimiz başarısız oluruz.
“Kendini Doğrulayan Kehanet”, Nobel ödülü almış bir ekonomik terimdir. “Pigmalion Etkisi” terimi de zaman zaman kullanılır. Edebiyat ve psikolojide de kullanılan bir olgudur. Beklentiler güçlenince, gelişen olaylar tahminleri doğrular. İnsanlar beklentiler yönünde tavır alırlar. Yani iyi beklentileriniz varsa, herşey iyi olur, kötü beklentiler olayları kötüye götürür. Bu yüzden ekonomide, piyasalarda beklentileri yönetmek çok önemlidir.
Bu konuda Türkçemizde çok sayıda deyim vardır. “Aklıma gelen başıma geldi”. “Sakınan göze çöp batar”. “Bir insana 40 gün deli desen deli olur”.
Ekonomik çalkantı başlayınca, katılımcılarda önceden kendilerinin bile tahmin edemedikleri dinamikler oluşur. Covid öncesi siyasi politik ve ekonomik ortam gayet sağlam görünüyordu. Ekonomik göstergeler iyi, beklentiler iyi, piyasa mutlu, işler yolunda. Ancak şimdi aynı olduğunu söyleyebilmek çok zor. Piyasa yetkilileri devamlı olumlu mesajlar verirler, piyasa beklentilerinin hep olumlu olmasını isterler.
Diplomaside dışişleri bakanları olumsuz beklentiler oluşturmaktan kaçınırlar, bazı olumsuz durumları sözle değil sözsüz tavır ve hareketlerle anlatırlar. Rus devlet başkanı Putin’in Ukrayna konusunda görüşmeye gelen yabancı devlet başkanlarını uzun toplantı masasında kabul etmesi bu duruma örnektir. Toplantı sonrası hiç anlaşamasalar bile, yetkililerin “Sorunlarda anlaşamadığımız konusunda anlaştık, ortak karara vardık” şeklinde açıklamaları günümüzde çok kullanılır olmuştur.
Feminist hareket 1980'lerde benzer şekilde bu defa sol siyasetin basılması- baskı altına alınması sonrası açığa çıktı. 1980 sonrası doğumlu gençler böylesine bir büyük sosyolojik olaya ilk defa katılıyorlardı. Çoğu öğrenci idiler. Düne kadar Apolitik, içine kapalı, benzer politik olaylar karşısında ilgisiz davranışlar sergilemişlerdi. Siyasi Olaylar artık klasik SAĞ- SOL particilik anlayışının çok dışına çıktı.
Artık gençlerin yetişme tarzı biz eskilerden çok farklı. Burda kadın-erkek eşitliği var, çevre duyarlılığı var, dayanışma var, yardımlaşma var, sosyal medya tweeter- youtube- facebook- email ile hızlı iletişim var, bireysel özgürlük anlayışı var. Katılımcı gençler kendi aralarında başörtüsü- giyim kuşam konularını aşmışlar. Bu onlar için önemli bir konu değil. Onlar için, bireyler istedikleri gibi giyinebilirler, kim ne karışır.
Bazı olumsuz olaylar ülkelere başka olumlu olayların fırsatını ortaya çıkarır. Ukrayna savaşı yüzünden doğalgaz ve kömür ithalatının kesilmesi, uzun vadede ülkelerin kendi doğal kaynaklarına daha fazla yönelmesine, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha çok kullanılmasına fırsat verecek. Gelecekte daha çok yenilenebilir enerji yatırımları yapılacak.
Bizdeki olaylar kendi başına özel- örnek- yeni bir sosyal hareket oldu. Şimdi küresel kapitalizm sorgulanıyor. Bu sosyal sorgulamanın, ve dünyada bu yeni direnişin öncüsü olabilir, olacaktır. Eski demokratik alışkanlıklarımızın yeniden gözden geçirilmesi ve belkide değiştirilmesi zamanı gelmiştir.
“Değerli Yanlızlık” dış politikada, uluslararası ilişkilerde, siyasette, ekonomide iyi birşey değildir. Demokrasi uygulamamız yeterli değil mi? Ekonomimiz yeterli büyüklükte değil mi? Avrupa Birliği son Gelişme Raporu da bu konulara önemle değiniyor, ve bizden gereğini yapmamızı bekliyor. Diplomasi sessiz yapılır, ses yükseltmek doğru değildir, yüksek sesle konuşmak haklı olmak anlamına gelmez. Tersine, yüksek sesle konuşan diplomat olumsuz tepki ve değerlendirmeler alır.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” cümlesi ile özetlenen geleneksel Türk dış politikası çerçevesi dışına çıkılarak, güney komşumuzun iç savaşına müdahil olmak doğru değildir. Yabancı ülkelerin iç işlerine karışmak bizim toplum çıkarlarımıza ve çevre barışına ters bir durumdur. Savaş yanlısı “Yeni-Osmanlı” politikaları doğru değildir. “Savaşta pastadan pay kapmak”, diye birşey yoktur. Savaşan herkes kaybeder.
Çevre ülkeleriyle barışçıl olmayan dış politika bize pahalıya mal olabilir, yakında enerji dar boğazına girebilir- ithal doğalgaz kesintilerine uğrayabiliriz. Bizim ekonomik zenginliğimiz toplum barışı ve çevre ülkeleri ile iyi ilişkilerden geçer. Orantısız güç kullanan doğulu tipi buyurgan yöneticinin uzun dönemde kazanmasına imkan yoktur. Batılı tipinde toplumun her kesimine sahiplenen demokratik yönetici mutlaka kazanır.
Şu anda elindeki politik gücü kaybetmemek için siyasi iradenin uzun dönemde yeniden yapılanmaya gitmesi kaçınılmaz görünüyor. Demokrasilerde siyasi erk, her zaman- her ortamda- her şartta kendini yenileyebilen, piyasayı ve beklentileri muhalefetten çok daha iyi ve erken okuyabilen uyumluluğa sahiptir.
Daha ılımlı, daha uyumlu, daha sevecen, gençlerle daha iyi iletişim içinde, Avrupa topluluğu ile demokrasi- basın ve ifade özgürlüğü konularında paralel politikalara sahip, eleştiriden korkmayan, mizahtan rahatsız olmayan, kişi haklarına ve ifade özgürlüklerine saygılı bir yeni siyasi yapılanmaya gidilmesi ister istemez olacak. Bunlar ekonomide kendini doğrulaması beklenen kehanet.
Wikipedia: Beklenti etkisi, edebiyat ve psikolojide bir olgudur."Kendini doğrulayan- gerçekleştiren kehanet" ya da "Pygmalion etkisi" olarak da adlandırılan bu olgu, kişinin, bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanabilir.
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.
Ataşehir, 24 Mayıs 2022
Annelerim
Bizim ailenin kadınları hep çalıştı
Benim babaannem Hacı Ziynet hanım 1900 yılında Eğirdir’de doğdu. Çocukluğundan itibaren 1977 yılında vefat edene kadar ömür boyu halı tezgahında, akrabası olan amcaları halı tüccarları için boğaz tokluğu karşılığında çalıştı. Elli yaşına vardığında oğlu İsmal bey Ankara Hukuk fakültesini bitirip yargıç olduğunda ona aylık para göndermeye başladı. Eğirdir imaret mahallesinde göle bakan ahşap evinde alt katta oturdu. Oğlundan gelen aylık para ile çarşı pazar mutfak alışverişini yaptı. Halı tezgahında çalışmayı bırakmadı. Para için çalışmasına artık gerek yoktu ama halı dokumaya devam etti. Dokuduğu el emeği göz nuru halılarını oturduğu sokağın az alt çaprazındaki imaret mahallesi camisine hediye etti. Ömrünün son yıllarında gözleri net göremeyince Isparta’ya özgü halı motifleri takip etmeyi bıraktı, artık yünlerden karmakarışık hercai yolluklar halılar seccadeler dokudu. Onun halı tezgahında çok hızlı halı dokuma maharetine hayran olmuşumdur. Rahmetli kocası istiklal madalyası sahibi Mülazimı Sani Abdullah beyden kalan küçük ahşap evde ömrü geçti. Akrabaları komşuları ile yanyana barışık yaşadı. Evinde musluk akarsu yoktu, abdest alacağı su ibriklerle sokak çeşmesinden gelirdi. Haftada bir mahalle hamamına gider yıkanırdı. Kışları bize gelirdi, sabahlara kadar namaz kılar kuran okur dua ederdi. Pazar günleri biz çocukları yıkamak onun görevi idi. 1912 Balkan harbinde Edirne siperlerinde şehit olan babası Rafi beyden kalan elma bahçesini ve Cire Balkırı tarlalarını ömür boyu elinde tuttu direndi satmadı, icar kiradan gelen parayı almakla yetindi, elma bahçesinde gelen birkaç sandık tatlı çok sulu starking elma kışın bize gelirdi. Bir Ağustos sabahı sabah namazı için mahalle camine giderken yolda kalp krizi geçirdi, cami kapısında ruhunu teslim etti. Mezar yeri, kefeni, herşeyi hazırdı, ikindi namazına yetiştirdiler ve aynı gün toprağa verdiler. Ertesi gün gittiğimde yapılacak sadece mezarında dua edip geri dönmek kalmıştı.
Anneannem Fatma Müzeyyen hanım 1900 yılında Bosna Sarayevo Pazarköy de doğdu. 1912 Balkan savaşında bir sabah sobadaki çayı yanar bırakıp tüm aile göç kaçış yollarına düştüler. Kış aylarında 2000 km yürüyüp Istanbul’a vardıklarında ailenin tüm büyükleri yolda ölmüşlerdi. Sadece yanında Teyzesi yaşıyordu, daha önce istanbul’a gelip yerleşmiş akrabalarının yanına sığındılar. Fatma Müzeyyen , istanbul Aksaray Kıztaşı Hobyar mahallesi gelinlik kızlarının vaz geçemediği ev terzisi oldu. Evlere gider ev kadınlarının genç kızların beğendikleri modellere uygun kumaş biçer, dikim işini onlara bırakırdı. 1930 yıllarının güzel istanbul Aksaray mahallesi kadınlarının Paris modasına uygun modern entarileri, harika elbiseleri onun makasından çıkmıştı. 1924 yılında Aksaray mahkemesi katibi Abdulkadir beyle evlendi. Abdülkadir beyin yıllar sonra ikinci evliliği idi. Erken kaybettiği ilk eşinden yetişkin bir kızı vardı. 1925 yılında Ayşe Hadiye ismini verdikleri bir kızları doğdu. Abdülkadir bey 1930 yılında kalp krizinden vefat etti. Ana kıza oturdukları iki katlı ev kalmıştı. Evin yarısı Abdülkadir beyin kardeşine ait idi. Uzun yıllar bubahçeli evde oturdular, alt katı kiraya verdiler. Hadiye mahalle ilkokuluna, ortaokuluna gitti. Çok çalışkan öğrenciydi, çalışmaktan başarılı olmaktan başka çaresi yoktu. Çapa öğretmen okulunayatılı devam etti. Haftasonları evci çıkıyor, hafta içinde kahvaltıda verilen küp şekerleri biriktirip annesine getiriyordu. Çapa öğretmen okulu bitti, Hadiye Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünde Türkçe Edebiyat branş öğretmenliği eğitimine başladı , iki yıl sonra bitirdi. Bu arada amcanın açtığı izalei şuu davası 1950 yılında sona erdi. Ev satıldı, parasının yarısını amca varisleri aldılar, kalan yarısını Fatma Müzeyyen hanım, Hadiye ve Abdulkadir beyin ilk eşinin çocukları torunları paylaştılar. Fatma Müzeyyen hanımın evi elinden gitti, kızının yanına taşındı, istanbul’a gittiğinde yakın mahalle arkadaşlarının evinin bir odasında kiracı oldu. 1950 yılında öğretmen Hadiye, yargıç ismail beyle görevli oldukları Isparta’da Ordu evinde evlendiler. Fatma Müzeyyen hanım kızından ayrı kaldığı zamanlarda çok sigara içti, 1952 yılında ani geçirdiği kalp krizi yüzünden genç dayılır yaşta vefat etti. Cenazesi Cihanbeyli mezarlığında toprağa verildi. Yıllar sonra yol üstü geçerken mezarını aradım bulamadım. Konya ovasının kum fırtınaları mezar taşlarındaki yazıları silmişti.
İstanbul 1925 doğumlu Ayşe Hadiye 1947 yılında Türkçe Edebiyat öğretmeni oldu, ilk görev yeri Isparta’da Kız Enstitüsünde çalıştı. 1950 yılında evlendi, Aydın Çine, kırıkkale ve Ankara ortaokullarında çalıştı, üç erkek çocuk doğurdu, 1975 yılında emekli oldu, emekli ikramiyesi ile istanbul’da ev aldılar, orda yaşadılar. Evlerinde hiç değişmeyen bir düzen vardı, radyoda trt3 çalar, eve Cumhuriyet gazetesi alınır, çamaşır bulaşık mutfak Annemden sorulur, dışarda alışveriş, para işleri vergi giderler babam tarafından yerine getirilirdi. Annemi 2018 yılında, babamı 2020 yılında, her ikisini de çoklu organ yetmezliğinden kaybettik.
Evde çocuk doğduktan donra annenin çalışmayıp bebeğine bakmasını anlarım ve çok doğru bulurum. Bebek annesine muhtaçtır. Bebek yanlız bırakılmamalı, kreşe bakıcıya emanet edilmemelidir. Almanya ve iskandinavya ülkelerinde babaya bile getektiğinde yeni doğan bebeğine bakabilsin diye paralı parasız uzun süre izin hakkı veriyorlar. Bizde annelerin çalışmasını engellemek , onların yerine erkeklerin istihdam imkanını artırabilmek için uzun süre çalışan kadına - yeni doğan bebeği olan annelere izin hakkı verilmedi. Yıllardan sonra uzun süreli parasız izin çıktı. Baba aileye yeterli Seviyede para kazanabilmeli, anne evde oturup çocuğuna okul yaşına kadar bakmalı derim. Günümüzde, özellikle covid sürecinde evden internetbilgisayar kullanarak online çalışmak artık mümkün. Annelerin çocuklarının bakımını yapıp uyuttuktan sonra evin çalışma odasında bilgisayar kullanarak çalışmaları para kazanmaları olabiliyor. Örnekler çok, call-center yani müşteri hizmetleri olarak çalışabiliyorlar, makale roman eleştri yazabiliyorlar. Information technology konularında para kazanabiliyorlar.
Bizim ailenin bütün kadınları ömür boyu çalıştılar, Balkan ve 1.Dünya savaşının zor şartlarında, 2. Dünyasavaşının darlık kıtlık döneminde kendilerinden fedakarlık ettiler, çocukları için ellerinden geldiğince herşeyin en iyisini vermeye uğraştılar.
Allah hepsinden razı olsun, mekanları cennet olsun.
Büyükada 6 Haziran 2022
Mothers work
The women of our family always worked
My paternal grandmother, Hacı Ziynet, was born in 1900 in Eğirdir. From her childhood until her death in 1977, she worked at the carpet loom all her life for her uncles, the carpet merchants, in exchange for a sore throat. When she reached the age of fifty, her son İsmal started to send her monthly money when he graduated from Ankara Law Faculty and became a judge. She lived downstairs in her wooden house overlooking the lake in the Imaret neighborhood of Eğirdir. With the monthly money from his son, she did the shopping for the market and the kitchen. SHe didn't stop working on the carpet loom. SHe no longer needed to work for money, but continued to weave carpets. SHe gifted the handcrafted carpets she wove to the mosque of the imaret district, just below the street where she lived. In the last years of her life, when her eyes could not see clearly, she stopped following the carpet motifs unique to Isparta, and now she wove intricate pansies, carpets, prayer rugs from wool. I admired her skill in very fast weaving carpets on the carpet loom. She lived in the small wooden house that was inherited from her late husband Mülazimı Sani Abdullah, the winner of the 1922 Turkish Independence War Medal. She lived with her relatives and with their neighbors. There was no running water in her house, the water for ablution would come from the street fountain with pitchers. She used to go to the neighborhood public bath once a week. SHe used to come to us in the winter, pray all night until the morning, the reciter of the Qur'an pray. It was her duty to wash us children on Sundays. SHe kept the apple orchard on lake shore and the Cire Balkırı fields, which were inherited from her father Rafi Bey, who was martyred in the Edirne trenches in the 1912 Balkan War, she resisted and did not sell, satisfied with taking the money from the rent, a few boxes of sweet, very juicy starking apples from the apple orchard, that would come to us in winter. On an August morning, on her way to the neighborhood mosque for the morning prayer, she suffered a heart attack and surrendered her soul at the door of the mosque. The burial place, the shroud, everything were ready, they brought her to the afternoon prayer and buried her on the same day. When I went the next day, all that was left to do was to pray at her grave and return.
My maternal grandmother, Fatma Müzeyyen, was born in Pazarköy, Bosnia Sarajevo in 1900. One morning in the 1912 Balkan War, the tea in the stove was left hot and the whole family fell on their way to escape. When they arrived in Istanbul after walking 2000 km in winter, all the elders of the family except her Aunt died on the way. they took shelter with their relatives who had come to Istanbul before and settled there. Fatma Müzeyyen became the home tailor of the bridesmaids of Istanbul Aksaray Kıztaşı Hobyar neighborhood. SHe would go to the houses, cut the fabric suitable for the models that the housewives and young girls liked, and leave the sewing work to them. The women of the beautiful Istanbul Aksaray neighborhood of the 1930s 1940s wore modern gowns and wonderful dresses in line with Parisian fashion. She married Abdulkadir Bey, the clerk of the Aksaray court, in 1924. It eas Abdulkadir Bey’s the second marriage after many years. He had an adult daughter from his first wife, whom he lost early. In 1925, a daughter named Ayşe Hadiye was born. Abdulkadir Bey passed away in 1930 from a heart attack. The two-storey house where they lived was left for the mother and daughter. Half of the house belonged to Abdulkadir's brother. They lived in this garden house for many years and rented the ground floor. Hadiye went to the neighborhood primary and secondary school. She was a hardworking student, she had no choice but to study and succeed. She continued her education at the Capa teacher's school. On the weekends, she would go out as weekend home stay , she eould collect the sugar cubes for breakfast during the week and bring them to her mother. Capa teacher's school was over, Hadiye started her Turkish Literature branch teacher training at Ankara Gazi Education Institute, she graduated two years later. In the meantime, the lawsuit filed by their uncle ended in 1950. The house was sold, half of the money was taken by the heirs of the uncle, Fatma Müzeyyen Hanım, Hadiye and Abdulkadir's first wife's children and grandchildren shared the remaining half. Fatma Müzeyyen's house was lost, she moved to her daughter, and when she went to Istanbul, she became a tenant in a room of her close friends' house. In 1950, teacher Hadiye and Judge İsmail got married in the Army Gurst house in Isparta, where they were assigned. Fatma Müzeyyen smoked a lot when she was separated from her daughter, she died in 1952 at a young age due to a sudden heart attack. She was buried in the Cihanbeyli cemetery. Years later, when I was crossing nearby the main road, I looked for her grave and could not find it. Sandstorms of the Konya plain had erased the writings on the tombstones.
Ayşe Hadiye, was born in 1925 in Istanbul, became a Turkish Literature teacher in 1947, her first assignment was in Isparta, where she worked at the Institute for Girls. She got married in 1950, worked in Aydın Çine, Kırıkkale and Ankara secondary schools, gave birth to three boys, retired in 1975, bought a house in Istanbul with her retirement bonus and lived there with her husband. There was an unchanging order in their house, classic channel trt3 was played on the radio, Cumhuriyet newspaper was bought at home, the kitchen dishes laundry was My mother’s responsibility. Whereas shopping, money, tax expenses were fulfilled by my father. We lost my mother in 2018 and my father in 2020, both from multiple organ failure.
I understand that the mother does not work and takes care of her baby after the child is born at home, and I find it very right. The baby needs her mother. The baby should not be left alone and should not be entrusted to the nursery. In Germany and Scandinavian countries, State even give the father the right to leave work for a long time so that he can take care of his newborn baby. In order to prevent mothers from working and to increase the employment opportunities of men instead of them, mothers with newborn babies were not given the right to paid-leave. After years, long-term unpaid leave came out. I say that the father should be able to earn enough money for the family, and the mother should stay at home and take care of her child until the school age. Nowadays, it is now possible to work online from home using an internet computer, especially during the covid period. After taking care of their children and putting them to sleep at home, mothers can earn money by using a computer in the study room. There are many examples, they can work as call-centers, that is, they can work as customer services, they can write articles, novels and reviews. They can earn money on information technology works.
All the women of our family worked for life, they sacrificed themselves in the difficult conditions of the Balkan and the 1st World War, during the scarcity times of the 2nd World War, they tried to give the best of everything they could for their children.
May Allah be pleased with them all, may their place be heaven.
Prinkipo island near Istanbul 8 June 2022