Pages
▼
Friday, February 26, 2021
Londra 2001
KONTRAT MÜZAKERESİ, LONDRA 2001
2001 yılında Batı Anadolu bölgesinde yeralan bir büyük fosil yakıtlı termik santrali işletme hakkı ihalesine girdik. En iyi fiyatı en uygun teklifi biz verdik, iş bizde kaldı, ancak ödeyeceğimiz lisans bedeli çok yüksek, tek başımıza ödememize imkan yok.
Termik santral finansmanı ve işletmesini üstlenecek işbilir uzman bir yabancı ortak arayışına girdik. Amerikan Avrupa firmalarından ilgilenenler oldu. Şirketleri belirledik. Onlara ingilizce çok detaylı Fizibilite- yapılabilirlik ve due diligence (durum değerlendirmesi) raporları gönderdik. İlgilenen yabancı firmaların yetkilileri, onların işbilir uzman santral operatörleri İstanbul şirket merkezimize geldiler. Yüzyüze toplantılar yaptık. Bir Amerikalı gurup santrali yerinde işletme halinde görmek istedi. İstanbul Sarıyer sırtlarında bir helikopter alanından özel bir helikopter ile Bursa'ya uçtuk. Helikoperde iki pilotun dışında bizden üç kişi, Amerikan şirketinden beş kişi vardı.
Bursa OSB içinde heliport isimli terminale 20 dakikada vardık. Bizi bekleyen otobüs ile bir saat yol gittik, termik santrale vardık. İşletmeyi yerinde gördük. Santral yerli kömürü çok güzel yakıyordu. Baca gazı kükürtsüzleştirme sistemi yeni devreye girmişti. Toz tutucular görevlerini yapıyorlardı. Santralde yemek yiyip, aynı akşam İstanbul'a geri döndük. Yabancı teknik uzmanlar memnun ertesi gün ülkelerine geri döndüler.
Sonra bizi Londra merkezinde bir otelde finansman ve hukuki kontrat müzakeresine davet ettiler.
İstanbul Londra THY business uçtuk. Havalimanından merkeze metro ile ulaştık. JW Marriott otele yerleştik. Kaldığımız yer Londra merkezinde Oxford street yakınlarında idi. Bir hafta aynı otelin on kişilik bir konferans salonunda avukatlar ile kontrat müzakeresi yaptık.
Karşımızda bizimle bulundukları sürede, temsil ettikleri müşterilerinden saat başına 250 ingiliz pound ücret alan tecrübeli çok iyi eğitimli İngiliz avukatlar ve finansmancı danışmanlar vardı.
İstanbul Londra business THY uçarken nasıl olmuşsa üşütmüşüm. Yaz gribi diye isimlendirilen bir gripal durum bende başladı. Burnum akıyor. Ateşim var. Toplantılarda başımı kaldıramıyorum. İlk gün Oxford Street üstünde reçetesiz ilaç satan Boot's markete gittim. Satıcıya durumu anlattım, aspirin- paracetamol benzeri sert ateş düşürücü ilaçlar aldım. Yemeklerden sonra birer tane alıyorum. Toplantıyı zor götürüyorum.
Bu arada ilk gün akşamı işbirliği yapacağımız Amerikan şirketinin İngiliz çalışanları sanki bize özel kibarlık yapıyorlarmış gibi, sanki çok lazımmış gibi, sanki biz hiç Türk mutfağı bilmiyormuşuz gibi, bizi Londra'da Türk lokantasına götürdüler. "Çok iyi olduğunu" söylemeyi ihmal etmediler. Londra'da dört ayrı yerde şubesi olan bir Türk lokantasıydı. Önümüze gelen şiş- kebap yemek açıkca berbattı. Gelen kırmızı- beyaz içecek bizim piyasadaki en ucuz yüzüne bakmayacağımız cinstendi. Nedendir bilmem nereye gitsek oranın insanı bizi mutlaka çakma bir Türk lokantasına götürür. Bizim ülkenin harika Türk yemekleri yapan esnaf lokantaları yanında yediğiniz birşeye benzemez. Çoğu kez aç kalırsınız. Neyseki ertesi öğle yeni açılan Saigon isimli Vietnam lokantasına gittik. Orda büyük tabakta sebzeli tavuk haşlaması yedik, gerçekten harikaydı.
İşim zor tüm toplantı notlarını yanımda getirdiğim laptop PC ile ingilizce ben tutuyorum. Toplantı sonrası tüm notları dağıtıyorum, sonra Türkçe'ye çevirip Istanbul'a email ile gönderiyorum. Sonra yatıp tüm gece uyuyorum. Haftasonuna Cuma sabahı ateşim düştü kendime geldim.
Son toplantıyı yaptık, o akşam Türk lokantası teklifine itiraz edip otele yakın çok iyi bir İtalyan lokantasında hep beraber yemek yedik, ve cumartesi günü İstanbul'a döndük.
Müzakerelerde İngiliz karşı taraf çok hazırlıksızdı, herşeyi toplantıda bizden öğrendiler, bizi dinliyorlar, sonra saatlerce İngilizce hukuki finansman terimleri cümleleri ile konuşuyorlardı. Sonunda anlaştık. Her iki tarafın karar vericilerinin imzalayacakları mukavelelerin taslaklarını oluşturduk. Bizim patronun ingilizce hakimiyeti iyi değildi, bu yüzden konuşulan herşeyi benim Türkçe'ye çevirmem gerekiyordu.
İstanbul'a döndük ama projelerde bir belirsizlik başladı, arkasından yabancı ortağımızda bir güvensizlik, bir çekimserlik, bir boşlamışlık oldu. Yapılabilirliği irdelediler, kazancı, geri dönüşüm rakamları, yatırımın geri ödeme süresini az buldular, işi zamana bıraktılar. Atlatmaya başladılar.
Sonra projeler ülke içinde sosyal ortamlarda değerlendirildi, kamu kaynaklarının özel mülkiyete geçmesi tartışıldı, siyasi politik kararlar etkili oldu. İşletme hakkı devri sözleşmeleri hepten iptal oldu. Özel şirketlerin bu konuda yaptıkları harcamalar kendilerine iade edildi.
Yıllar geçti, bu yerli fosil yakan kamu santralleri tekrar özelleştirme kapsamına alındı. Herkes sanıyordu ki, özelleştirme sonrası termik santraller daha iyi işletilecek. Sanıyorduk ki, yatırımlar yapılacak, eksik çevre ekipmanları konacak. Bu konuda çalışmalar gecikmeye uğradı. Santralleri satın alan çoğu şirket santralleri sonuna kadar tam kapasite çalıştırmaya, çevre ekipmanı yatırımlarını geciktirmeye başladı.
Bugün geldiğimiz noktada termik santraller artık kullanılabilir ekonomik ömürlerinin sonuna gelmiş durumdalar. Büyük ekipman buhar türbini yapımcıları artık termik santraller için üretim yapmıyorlar. Teklif taleplerine cevap vermiyorlar. Servis bile yapmıyorlar, yapamıyorlar.
Covid-19 sürecinde çalışanları kapalı madenlere indirmeye, orda uzun süre çalıştırmaya imkan yok. Yerli kömür linyit bundan sonra herhalde bir süre yeraltında kalacak ve kullanım için başka imkanlar aranacak. Artık dünya piyasalarının gerçeğini kabul edelim. Yerli kömür- linyit yakacak termik santral yapımı için artık finansman yok. Gelişmiş ülkeler yavaş yavaş eskileri kapatıyor, yeni termik santral yapmıyor. Ekipman vermiyor, finansman vermiyor. Covid-19 sonrası yeni dünyada yenilenebilir enerji yatırımlarından başka daha çok enerji üretimi için çıkış çözüm yok.
Ankara 23 Şubat 2021
No comments:
Post a Comment