Pages

Saturday, July 11, 2020

Alpullu 1973

Odtü makina'yı  bittikten sonra  Alpullu şeker fabrikasında bakım onarım mühendisi olarak ile göreve başladım. Benim devre arkadaşlarım kamuda mke, dsi, tek, enerji bakanlığı gibi kamu kuruluşlarına başvurdular, özel sektör firmalarında iş buldular. Şeker şirketinde çalışan odtü mezunu makina mühendisi herhalde sadece bendim. arada bir ne derece doğru yaptığımı kendime sorarım.

Trene bindim, haydarpaşa da indim, boğazı geçtim, sirkeci den edirne trenine bindim, 9-Nisan 1973 günü yağmurlu bir öğleden sonrasında Alpullu şeker fabrikasında işe başladım. teknik müdürün odasından  verimli muhteşem Ergene ovası manzarası aklımda kalmış.

Fabrika şeker üretim zamanını (kampanya) bitirmiş genel revizyonda idi. Pompalar motorlar sökülüyor, elden geçiyor, temizlenip tekrar yerine takılıyordu.
Yapılacak çok bir mühendislik işi yoktu.

Şeker sanayi basit bir şeker üretim teknolojisine dayanır. Şeker pancarını keser doğrarsınız, difüzyon ismi verilen bir büyük döner tamburda bir taraftan kıyılmış pancarı öte taraftan suyu verirsiniz. Pancardaki şeker suya geçer' sonra bu karışımın suyunu rafineride arıtıp buharlaştırarak alırsınız, posası küspe olur hayvan yemi olarak kullanılır. Sonra kalan maddeyi rafine edersiniz, suda eriyen şekerden başka kısmı ayırırsınız, bu melas olur, besin endüstrisinde zengin katkı maddesi olarak kullanılır. Şekeri santrifüjlerle kristalize edersiniz. Torbalar paketler satarsınız.

Erken cumhuriyet yönetimi şeker ve tekstil fabrikaları kurulmasına önem vermiş. Şeker üretimi gürbüz çocuklar sağlıklı yeni nesil yetiştirmek için gerekli görülmüş. Bizim çocukluğumuzda çocuklarına özen gösteren bilinçli genç anneler sokakta oynayan çocuklarına fırından taze sıcak ekmek aldırır, ekmek dilimlerine tereyağ üstüne toz şeker serper, onların güçlü sağlıklı gürbüz olmalarını isterlerdi.

1973 yılı Nisan ayında  işe başladım, şeker üretim kampanyası bitmiş, muvakkat işçiler köylerine gönderilmiş, fabrikanın daimi işçileri revizyona girmişlerdi. Yani çalışan büyün ekipmanlar pompalar, türbinler motorlar, basınçlı kaplar sökülüyor açılıyor, temizleniyor, gerekirse onarılıyor yenileniyor ve tekrar toplanıyordu. Bir makina mühendisi için son derece basit bir iş, ama yeni mezun bir kişi için fabrikada çok fazla insan hikayesi vardı.

Önce nasıl gidilir? Sirkeci tren istasyonundan Edirne posta trenine binerdik. Alpullu'ya kadar posta treni her istasyonda durur, posta yolcu ve eşya alır verirdi. 150km yol, 5-saat sürerdi. Bilet fiyatı çok ucuzdu. Fazla yolcu yoktu. Tren lokanta vagonunda menemen isterdik, bira servisi de vardı, biz çay tercih eder yol boyunca kitap gazete okurduk. İstasyonda iner misafirhaneye yürürdük.

İkinci seçenek, Topkapı trakya otogarından Hayrabolu veya Edirne otobüsüne binmekti. Yol 3-saat sürerdi, ama trenin rahatlığı konfordu yoktu. Sarsıla sarsına bir gidiş bir dönüş şeritli yolda otobüslerin yol alma sıkıntısını yaşardık. Babaeski garajında indikten sonra Alpullu dolmuşlarına binmek gerekirdi.

Ben önceleri tren istasyonu yanındaki eski misafirhanede kaldım. Orta mekanda bir bilardo masası ve konken oynamak için oyun odaları vardı. Sonra büyük misafirhanenin boya badana yenilenme işleri bitti. Biz genç yeni mezun üç mühendise üçüncü kat kule içindeki tek odaları verdiler. Ortak banyo tuvalet kullanıyorduk. Odam küçüktü ama arkada harika orman manzarası vardı. Pencere açılınca içeri çam kokusu doluyordu. Yanımda getirdiğim kitapları geceleri okumak en büyük keyfimdi.

Gün içi işimiz bakım onarım işlerini takip etmekti. Öyle önemli plan program yoktu. Çalışan işçilerin yanına gidip el sıkıyor, hal hatır soruyorduk. Bazıları konuşkan oluyor değişik hikayeler anlatıyorlardı.

Ham fabrika ustabaşısı efsane isimdi. Karşılıklı fabrikada oturup konuştuğumuz hatta teknik konularda tartıştığımız zamanlar oldu. Onun teknik sezgisi yüksekti. Biz buna Makina Tasarım ME-401 dersi içinde okuduk, "engineering intiution" deriz, hesap yapmadan sonucu önceden tahmin etmek anlamına gelir, bir yük için nasıl bir çelik profil kullanmak seçmek gibi. Almanya'ya gönderilen ustabaşılar ekibi içinde yer almış, bu işbaşı eğitimi kendisi için nerdeyse bir üniversiteye dönüştürmüş kişiydi.

Fabrika yönetiminin toplantı odasında tüm duvarları kaplayan içinde çoğu Almanca teknik kitaplardan oluşan çok büyük bir kütüphane vardı. Ancak Almanca bilen yoktu. Kitaplar zaman içinde tozlandı, paylaşıldı, kayboldu.

Büyük misafirhanede büyük bir radyo müzik seti, pikap ve çok geniş bir opera klasik müzik 78 plak kolleksiyonu vardı. Zamanı geçmiş kullanılmıyordu ama geçmişim görkemli günlerini ihtişamını bize hatırlatıyordu. Radyosu sadece orta dalga çalıyordu.

Atatürk için yapılmış Ergene köşkü de onarımdan bakımdan çıktı, odalar Ankara'dan gelecek üst yönetim için hazır tutuluyordu. Şeflerimiz organize ettiğinde  akşamüstü iş çıkışında Türk hamamına gidiyorduk. Yıkanmak dinlenmek için  harika bir yerdi.

Alpullu insanı kadar iyi doğru mütevazi insan az bulunur. Tanıdıklar aracıliğı ile aile içine girdiğim, akşam ev ziyaretlerine gittiğim oldu. Yönetimin izni ile kısa süre ortaokulda ingilizce dersleri verdim. Öğrencilerin ingilizce kelimeleri doğru telaffuz edebilme becerisi  isteği çok hoştu.

Okulu bitiren bir kısım erkek öğrenciler Babaeski'de liseye devam eder, çoğu kızlar  uzağa gidemez fabrikada muvakkat işe girer, puantör, muhasebe şeker paketleme işlerinde çalışırlardı. Bu çok güzel sarışın kızların çoğu  dışardan gelen genç yakışıklı mühendislerle evlendiler, ilerleyen zamanlarda fabrika müdürü eşleri oldular.

İstanbul 11- Temmuz 2020

Thursday, July 02, 2020

Sarmısaklı çiftliği ısı santrali 1973

Odtü Makina bölümünü 1973 yılında bitirdim. Şeker fabrikaları bakım onarım dairesi başkanı murat beyden randevu aldım, kendisiyle görüştüm. Alpullu şeker fabrikasında çalışırmısın? Diye sordu. Ben turhal şeker fabrikasıyla karıştırmışım. Trakya'nın ortasında olduğunu haritada görünce çok şaşırdım.

Trene bindim, haydarpaşa da indim, sirkeci den edirne trenine bindim, 9-Nisan günü yağmurlu bir öğleden sonrasında işe başladım. teknik müdürün odasından  Ergene odası aklımda kalmış.

Fabrika şeker üretim zamanını bitirmiş genel revizyonda idi. Pompalar motorlar sökülüyor, elden geçiyor, temizlenip tekrar yerine takılıyordu. Yapılacak çok bir iş yoktu.

Bir ay sonra yakındaki pancar tohum üretim yeri Sarımsaklı çiftliğinden bir talep geldi.
Sarımsaklı çiftliği arazisi birinci  dünya savaşı sırasında Alman ordusu tarafından kullanılmış, burda Alman ordusu için tarım ve hayvansal üretim yapılmış.
Altyapısı Alman tarım teknolojisine dayalı köklü üretken işbilir bir tarım kuruluşu idi.

Çiftliğin çok sayıda personel lojmanı vardı. Hepsi  kışları kömür sobasıyla ısıtılıyordu. Çiftlik peynir yoğurt üretiminde çok meşhurdu. O yıl iyi ödenek almışlar, bu para ile lojman ısıtması için merkezi ısıtmaya geçmek istiyorlarmış. Bu işin projesini çizecek ihale evrakını hazırlayacak bir makina mühendisine ihtiyaçları varmış.

Talep geldi, yeni mezun beni buldu. Çiftlığe gittim. Müdür ile görüştüm, çalışan personel çok heyecanlı idi. Sonunda onların da medeni kolay bir merkezi ısınma sistemleri hatta evlerinde devamlı sıcaksu kullanımı  mümkün olacaktı.

Ben acele Ankara Makina Mühendisleri odasından kalorifer elkitabını satın aldım.  Birkaç gün elkitabını okudum. İş kolay değil, herbir lojmanın ısı kaybı hesaplanacak, geliş dönüş boruları yerleşimi yapılacak, sonunda ana ısı dairesi karorifer kazanı seçilecek, sistem projelendirilecek. Bütün bu işler bir ay içinde bitirilecek, zor bir zaman baskısı var. O zamanlar bilgisayar yok,  digital hesap makinası bile yok.

Ailelerin tek tek kaldıkları lojmanların çatıları pek zayıftı. Tavan basit kontraplak malzemeydi. Kiremit ve kremşt taşıyıcıları arasında izolasyon yoktu. Isı tavandan çok kolay kaçıyordu. Isıyı içerde izole etmeye imkan yoktu. Hızlı ve etkin çözüm şarttı.

Tüm çatı aralarına 5-cm kalınlığında kaya yünü (rock wool) koydum. Bir lojmanın duvar ısı kaybını hesapladım, ortalama m3 ısı kaybı miktarı kabul  ettim. Herbir ayrı lojman için ısı kaybını  buldum. Radyatör büyüklüklerini belirledim. Dağıtım borularını hesapladım.

Kazan büyüklüğünü hesapladım, biri yedek üç kazan ihtiyacı koydum. Aydınger üstüne yerleşim planında boruları, radyatörleri, kömürlü kazanları çizdim. Benzer bir şirket teknik şartname örneğininin yazışma dilini kullanarak teknik evrakı tamamladım. Sarımsaklı çiftliği müdürüne bir ay içinde elden teslim ettim.

Sonra şirket merkezi proje yeni tesisler dairesinde küspe kurutma projelendirilmesi de çalışmak üzere Ankara'ya döndüm.

Ben ayrıldıktan sonra Sarımsaklı çiftliği ısınma tesisi ihalesine çıktı. Ayrı ayrı satın almalar yapıldı. Önce çatılar, tavanüsrü5-cm cam yünü ile kaplandı. Kalorifer petekleri satın alındı, dağıtım boruları döşendi, kazanlar merkezi ısı santraline kondu. Tüm işler hızla yapıldı ve o kış çiftlik personeli sıcak evlerinde yeni yıla girdiler. Onlar memnun ben yaptığım işten ve sonuçtan memnun oldum. Adıma yazılmış bir teşekkür mektubu aldım. Şartlar zaman sınırlaması, eldeki imkanlar, hızlı çözümleri beraberinde getiriyor.

Ankara 2-Temmuz 2020

Wednesday, July 01, 2020

Gentile Bellini

Gentili Bellini'in Fatih Sulan Mehmet (Mehmed II) resmi 1480

Fatih Sultan Mehmet Istabul'u feth ettikten sonra Galata'da yerleşik Venedikli tacirler mevcut durumlarını korumak için Venedik şehir devleti yetkililerine başvuru yapmışlar. Vergimizi ödeyelim, ticaretimize devam edelim, demişler. Venedik büyükelçisi ile Fatih'in yetkilendirdiği Osmanlı yönetimi bir ticaret anlaşması yazmışlar. Fatih anlaşmaya ek olarak Venedik şehir devletinden dönemin en iyi portre ressamını kendi portresini yapmak üzere göndermelerini istemiş. Venedik senatosu toplanmış, Gentile Bellini'yi görevlendirmiş. Bellini elinde devam eden kilise tavan duvar resimlerini bırakmış, portre resimlerine ara vermiş. Yanında hizmetçisi ve ressam yardımcıları ike beraber bir Venedik ticaret gemisiyle 1478 yılında istanbul'a gelmiş. Fatih'in huzuruna kabul edilmiş. Fatih önce ressamın artistik becerisinden emin olmak istemiş. Topkapı sarayının Haren tavanı ve duvarlarına dini ve aynı zamanda erotik resimler yaptırmış. Sonra Haram kadınlarının, saray görevlilerinin, yeniçerilerin, katiplerin eskizlerini resimlerini yaptırmış. Ressamın sanat becerisinden emin olduktan sonra poz verip kendi resmini yaptırmış. Bu resimlerden birincisi ingiltere "Victoria Albert Museum" da segileniyor. İkinci ve bence daha estetik sanatsal portresi bugün Katar Doha islam sanatları müzesinde. 

İbb'nin son müzayededen 1milyon ingiliz pound fiyatla satın aldığı üçüncü portre Bellini tarafından italya'ya dönüşünden sonra yapılmış. Bellini istanbul'da 18- kalmış. Çok sayıda resim eskiz yapmış. Resimler Topkapı sarayında kalmış. Eskizleri yanında Venedik'e getirmiş. Bu eskizlerden yararlanarak ilerleyen yıllarda zaman oldukça yeni yağlı boya resimler yapmış. Üçüncü portre bu dönemde Venedik'te yapılmış. 

Şimdi önemli soruya geliyoruz. Üçüncü yağlıboya resimde Fatih ile eşdeğer konumda gözüken soldaki genç adam kim? Fatih'in üç oğlu olmuş. İlk büyük şehzade Mustafa bu yıllardan beş yıl önce ölmüş. Şehzade Beyazıt 30'lu yaşlarda ve uzun süreli Amasya valisi. Bellini herhalde hiç görmedi. Cem sultan ise o sırada genç, Konya valisi. Bellini Cem sultanı görmüş olabilir. Tarihçi üstadımız Prof ilber ortaylı net konuşuyor. Soldaki genç kesin Cem sultandır, diyor. Diğer sanat tarihçileri o kadar emin değiller. Resimdeki genç adamın normal küçük Avrupalı burnu var. Cem sultanın sürgün ve hapis dönemlerinde çizilmiş resimlerinde babası Fatih'e çok benzer karateristik kemerli büyük burnu var. Bu konu üstünde daha çok düşünmemiz lazım.

Gelelim bu resim nerde sergilenmeli? Her müzenin öne çıkardığı bir sanat eseri vardır. Paris Louvre müzesinde Mona Lisa resmi, British Müseum'da Rosetta taşı, Berlin sanat müzesinde  eski Mısır'dan Nefertiti alçı büstü, istanbul koç Pera müzesinde Ahmet Hamdi beyin "Kaplumbağa terbiyecisi", istanbul arkeolaji müzesinde "iskender lahiti", ankara resim heykel müzesinde "kılıç kontrol eden savaşçı". 

Bence bu resim istanbul sanat müzelerinde dönüşümlü olarak sergilenmeli. Tek bir müzede kalmamalı. Bu resmi görebilmek için her yıl başka bir müzeye gitmeliyiz. İstanbul'da emirgan Sakıp Sabancı müzesinden başlayalım. Sonra istanbul modern, sonra koç Pera müzesine gelmeli. Arkasından izmir Arkas, Ankara işbankası sanat müzesinde  yer almalı, ve hep beraber gidip görmeli sahiplenmeliyiz. Sizin fikriniz nedir?

Ankara 28 Haziran 2020