Değerli
Okurlarım,
Şehirler
arası çalışan yüksek hızlı İtalyan trenlerinde önce
makinadan veya gişeden bilet almak, trene binmeden önce bileti
perondaki makinada damgalatmak, üstüne tarih- gün - saat yazdırmak
gerekir. Bunları yapmaz ve bileti damgalatmadan trene binerseniz
yolda ciddi bir ceza ödersiniz. Aynı uygulama Almanya trenlerinde
de vardır.
Bir
İtalyan müteahhit firma 2003 yılında Türkiye'de bir büyük
altyapı ihalesi aldı. İşin ağır- basit- kritik olmayan çelik
kontrüksiyon imalat işi için alt yüklenici fiyat verdik,
fiyatımız ve teklifimiz uygun bulundu, son kontrat mukavele
müzakeresi için İtalyan şirketin LaSpazia kentindeki merkezine
davet edildik. Önce uçakla Milano'ya uçtuk. Ordan sonra trenle 6
Mart 2003 günü Cenova üstünden akşamüstü LaSpazia şehrine
vardık. Antalya benzeri Akdeniz kıyısında küçük bir sayfiye
kenti idi. Fiat otomobil firmasının ihraç limanı burda olduğu
için büyük bir ticari kapasitesi vardı. Ayrıca İtalyan deniz
kuvvetlerinin gemi bakım onarım tesisleri de burdaydı.
Çok
özel olmayan basit çelik konstrüksiyon imalat kapsamı için
fiyatımızı daha önce yazılı olarak göndermiştik. İstenen ek
düzeltmeleri, eklemeleri, çıkarmaları, kontrat maddelerini
yeniledik. Davet edilmekten çok memnunduk. Devam eden piyasa krizi
içinde bizim yeni bir iş alabilme potansiyelimiz moralimizi
yükseltmişti. Sadece iş almak değil, bu işi bitirebilmek için
gerekli yeni alacağımız teknik uzmanlık, yeni kalite kontrol
prosedürleri, gelecek paranın yanında ayrıca entellektüel
sermayemize katkıda bulunacaktı.
Avrupalı
bir firma ile yapılan kontrat müzakeresi bizim yerli piyasada
nisbeten küçük ölçekli firmamızın üst yönetimi için çok
güzel bir öğrenme süreci idi. İngilizce mukavele detayları,
karşı şartlar, ödemeler, teslimat, teklif mektubu hazırlama
süresince tek tek tüm müzakere üyelerimiz tarafından incelendi,
öğrenildi.
Bizi
davet eden İtalyan müteahhit firma, bize LaSpazia şehrinde iyi bir
otelde (Lolly Hotel) yer rezervasyonu yapmıştı. Gecesine oda
başına 150 Euro B&B verecektik. Aylardan Mart, dışarda
sağnak yağmur yağıyordu. Otele yerleştik, şemsiyelerimizi alıp
dışarı çıktık, limana kadar yürüdük, serin yağmurlu hava
çok iyi geldi.
Ertesi
günümüz müşterimizin işyerinde bir toplantı odasında geçti.
Sabah erken başladık. Avans rakamı, fiyat, kalite kontrol,
teslimat, ödemeler, ticari şartlar, force majeure, garantiler,
gecikme cezaları, erken bitirme primleri, herşeyi konuştuk. Üçüncü
taraflardan alınacak çelik malzemelerin tedarik işi de bizim
kapsama verildi.
Kontrat
müzakeresi savaş gibidir. Burda silahlar bilgidir, tecrübedir.
Konuşmalarımız İngilizce geçti, ancak karşı tarafın İtalyanca
konuşmalarını anlayacak ama bunu farkettirmeyecek yeteneğimiz
vardı. Almanların satışlar konusunda önemli bir cümlesi vardır,
"Sana mal veya hizmet satıyorsam senin dilini konuşmak
zorundayım, ama sen bana mal veya hizmet satıyorsan - müssen Sie
Deutsch sprechen (Almanca konuşmak zorundasın)". Çok doğru.
Onlar
%10 avans (ön ödeme) teklif ettiler. Projeyi kendi kaynaklarımızdan
finanse etmemize imkan yoktu. Projeyi "net pozitif nakit"
götürebilmek için en az %30 avans, ve takip eden düzenli
ödemelere ihtiyacımız vardı. Projeyi kendi kaynaklarımızdan
finanse edemezdik, o dönemde yurtiçi finans kurumları da bize
yardımcı olamazdı. Sonunda müzakereler çıkmaza girdi.
Görüşmelerin kilitlenmesi üzerine daha fazla zaman istedik.
"Memleketimize dönelim, bankalara soralım, iç finans
imkanlarını araştıralım, ne yapabileceğimizi görelim, en iyi
şartları oluşturalım, daha sonra geri dönüp sunalım",
dedik.
Gün
sonunda teşekkür ettik, karşı taraf bize iyi şanslar diledi,
onların işyerinden ayrıldık, otelde kalmaya artık gerek yoktu,
taksiye bindik, doğru tren istasyonuna yöneldik. Toplantı sonrası
çok yorgunduk, aramızda fazla detay konuşmak istemedik, trene
bindik, bu arada aceleden tren biletlerini peronda damgalatmayı
unuttuk. Damgalamanın kendince bir yerel mantığı var. Bileti
bugün alırsınız, ertesi gün damgalatıp kullanabilirsiniz. Tren
yola çıktı, kıyıdan Cenova'ya doğru bütün istasyonlarda
durdu, dışarda güzel bir Akdeniz günbatımı vardı. Yanımızdaki
yiyecek- içecek- sandviç- erzaklarını açtık. Yorgunluğumuzu
atmaya çalıştık.
Sonra
biletleri kontrol eden Kondüktör geldi. Biletlere baktı, damgasız,
ingilizce olarak ceza ödememiz gerektiğini söyledi, "İtalyan
olsaydınız 50 Euro ceza vermeniz gerekirdi, konuyu bilmeyen yabancı
olduğunuz için 5 Euro ödemeniz lazım", dedi, sonra ekledi,
"Ben işimi yapmak zorundayım". Bizim geri dönmek ve
bileti tekrar kullanmak gibi bir durumumuz yoktu, neyse söylenen
cezayı ödedik. Çok bir para değildi ama yine de ödenen cezanın
haksız ve gereksiz olduğu düşüncesindeydik, bu yüzden
suratımızda ekşi bir ifade belirdi.
Neyse
Cenova'ya vardık, bazı yolcular indi, yenileri bindi, istasyondan
ayrılmadan az önce genç ve çok güzel bir İtalyan hanım, elinde
ağır bir bavul ile nefes nefese bizim vagona girdi. Treni yakalamak
için koşmuş, bitkin düşmüştü. Yan tarafa geçti, bavulunu
yerleştirdi, bir dergi çıkardı okumaya başladı.
Yeni
Kondüktör geldi, bizim biletlere baktı, ceza ödenmiş, iade etti.
Sonra genç güzel Sofia Loren'in biletine baktı. Sofia Loren
aceleden aynı bizim gibi biletini damgalatmayı unutmuş. Bilette
damga yok. Aceleden bileti damgalatmayı unutan, genç ve güzel bir
İtalyan hanıma ceza yazabilir misiniz? Kondüktör bizim yabancı
olduğumuzu ve İtalyanca bilmediğimizi düşünerek, İtalyanca,
"Hanımefendi, lütfen bir daha olmasın", dedi ve bileti
kendisi damgaladı, bileti iade etti, ceza kesmeden yoluna devam
etti. Aslında yaptığı uyarıcı el işareti ne dediğini çok
belirgin ifade ediyordu. İtalyanca bilmeye gerek yoktu. Her neyse,
zaten kim bir İtalyan treninde, genç güzel bir İtalyan hanıma
geç kaldığı için, biletini damgalatmadı diye ceza yazabilir?
Ben de olsam yazmazdım. Ama
İtalya'da (ve Almanya'da) ne zaman tren bileti alsam, mutlaka
damgalatırım. Benim için Güney Avrupa'da kuralları
esnetmeyecekleri kesin.
Bizim
ihale ne oldu? Yurda döndük, aradık taradık finansman bulamadık,
mevcut şartlarımızı bildirdik. Başka bir yerli firma mevcut
şartları kabul ederek işi aldı, sonra işi bitiremedi, sadece
kendi değil, İtalyan firma da projede zora girdi. Biz küçük
firmamızın teklif gurubuna kazandırdığımız uluslararası
müzakere ve risk değerlendirme tecrübesi ile daha iyi başka işler
aldık. Hiçbir yurtdışı müzakere boşa gitmez, her zaman tecrübe
kazanırsınız, bunun parasal değeri zamanla anlaşılır.
Haluk
Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup,
mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı
ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak
termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif,
satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar
termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya,
mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere
danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji
komisyonları üyesidir.
2015-03-05
Oberstdorf, Almanya
Sevgili Haluk Direskeneli...
ReplyDeleteUzunca bir aradan sonra işte yine buradayım...
Yazınıza cevabım geç oldu, biliyorum... Ne kadar güzel yazmışsınız... Öncelikle kendimi İtalya'da trende seyahat eder gibi hissettim... Benim de bu tür tren-bilet tecrübelerim oldu. Bazı hataları bir kez yaparsınız, ondan sonra her bilet alışınızda aklınıza gelir, bir ses size hep 'bileti onaylatmayı unutma' der durur!!! Tren seyahatlerim belki azaldı ama ben bu sesi hala duyuyorum...
İş deneyiminize gelince... Evet, deneyim denen şey yaşadıkça, çalıştıkça bitmiyor... Yaşa da bakmıyor... Uluslararası iş iliskilerinin de güzel yanı bu bence. Bazen üzücü olabiliyor, ancak bir sonraki iş ilişkisini olumlu etkileyebiliyor...
İtalya'da yaşayan, Hollanda ile iş ilişkileri olan, Türkiye'de ve Hollanda'da iş Görüşmeleri yapan biri olarak kültür farkını dikkate almanın önemini deneyimleri yaşadıkça anlıyor insan... Hele bir de örneğin Hollandalı iş adamları ile Türk iş adamlarını ya da Hollandalılar ile İtalyan iş adamlarını bir toplantıda biraraya getirince...
Iyi çalışmalar ve Saygılar,