Pages

Friday, June 28, 2013

La Bohéme, Bilkent Odeon


La Bohéme”, Bilkent Odeon

Değerli Okurlarım,

27 Haziran 2013 perşembe akşamı (dün) ma-aile Ankara Bilkent Odeon'a gittik, harika bir orkestra, muhteşem yorumcular dinledik.

Minderlerimizi getirdik, pet su şişelerimiz, polar battaniyelerimiz, şallarımız, dürbünlerimiz , kameralarımız herşey hazır. Ailenizin opera yazarı da defteri kalemi ile herşeyi sizler için yazmaya hazır,

Daha önce “YouTube” taraması ile ev ödevi yaptım. “La Bohéme” operası başka yerlerde orkestra konseri olarak nasıl sunulmuş onları izledim.

Tam süreli verilen Roma 1987 ve Amsterdam ConcertGebauw 2013, Angela Gheorghiu- Luciano Pavarotti, Modena 2001 konseri, NewYork Central Park'ta 2011 yılında yağmur altında verilen Andrea Bocelli- Pretty Yende konseri, ve en son Anna Netrebko- Rolando Villazon Berlin 2006 konserleri hepsi harikaydı.

Dikkatimi çeken akustik olmayan açık hava konserlerinde güçlü mikrofonlar kullanıyorlardı, sanatçılar şefin hemen yanında idiler ve sadece söylüyorlardı. Rol yapmak yoktu.

Biletlerimizi saat 19:30'da gişeden aldık, yerler numarasız. Saat 20'de kapılar açıldı, seyirci tecrübeli, herkes öğrenmiş, alt ön orta metal perfore koltuklar hemen doldu, biz üst ön orta kısımda yer bulduk, arkadan sonra geç gelecek çocuklar icin yer kaptık, saat 20:30'da basladı, dört perde- tek ara ile devam etti,

Bulgar karma festival opera korosu 16 kadın 16 erkek, sahnenin arkasında uzakta kaldılar, birşey anlamadık, koronun sopranoları 2. Perde çocuk korosu şarkılarını da söylediler,

Bence çocuk şarkılarını yine çocuklar söylemeli, eskiden öyleydi, benim küçük oğlum 10-yıl önce üstad şef Antonio Pirolli'nin yönettiği sahnelemede iki-yıl süreyle LaBoheme operasında sahneye çıkmıştı. Bende her sahnelemeyi büyük keyifle seyretmiştim

Cem Yılmaz, kendi standup gösterisi içinde, burası için, "hamam" tanımlamasını yapmış, ancak hamamda akustik olur, evet sıcaktı (+32C) ama çok değil, gece geç saatlerde esinti de çıktı, fakat ses yoktu, burda konser vermek imkanı yok, mikrofon kullansanız hiç olmaz,

Ne yazacagimi bilmiyorum, Aspendos antik anfitiyatr benzeri 4000 seyirci kapasiteli mekanda yan ve üst tribünler boştu, sesleri duyabilmek için ön ortaya doluştuk, yine de birşey duyamadık, veya zor duyduk, diyeyim.

Sanatçılar hareket etmeden sadece önlerine bakarak ancak seslerini duyurabildiler, sağa sola arkaya döndüklerinde, sesleri duyulmaz oldu.

Orkestra ortada, oyuncular önde, şef oyuncuları, oyuncular şefi görmeden oynadılar, önlerine konan 3- büyük TV ekranı ne derece faydalı oldu, şüpheliyim,

Modern hoş bir sahneleme olmuş. Tanıtım broşüründe sahneye koyan yönetmenin ismi yok. Kostümler daha bir güncel, oyuncular 2-şişe Angora kırmızı şarap bitirdiler, bir kocaman Trabzon ekmeği sepette geldi, portmanto ortada sorun oldu, neyse sonunda sahne dışına attılar,

Ben “La Bohéme” Operasında Mimi (Burcu Uyar) ve Müsetta (Görkem Ezgi Yıldırım) rollerini severim. Akşam her iki sanatçı da rollerinin hakkını tam verdiler.

Tiz kadın sesleri daha rahat bize kadar geldi. Onlar söylerken ben kendimden geçtim, hani nasıl derler Beverly Sills söylerken Danny Kaye gibi, “enchanted” oldum, büyülendim.

Şair Rodolfo (Bülent Bezdüz), ressam Marcello (Serkan Kocadere), filozof Colline (Tuncay Kurtoğlu) güzel dengeli tecrübeli seslendirme yaptılar.

Schaunard (İnanç Makinel), Benoit (Umut Kosman), Alcindoro (Beran Sertkaya), Parpignol (Serkan Bodur) kısa rollerde destek verdiler. Ancak erkek sesleri zor duyuldu,

Bilkent Orkestrası muhteşem, seslendirmeleri kusursuz. Şefimiz "Işın Metin" harika, solistler birbirinden iyi, ancak mekan akustiği felaket.

Bilkent Üniversitesi bu işe çare bulmalı, koca üniversite, sualtı akustiği üstüne bile tezler yazıyorlar, kendileri ile ilgili bu en onemli konuda neden çalışmıyorlar??

Akustik mutlaka düzeltilmeli, olmayacak birşey değil, paradan daha çok, bilgi zaman ve çaba gerek, üst çatı malzemesi değişmeli, yeni panolar, ses düzenleyiciler eklenmeli, veya çıkarılmalı, sahne üstündeki saçma anlamsız sundurma kaldırılmalı.

Bu yaz konserleri artık Festival düzenine geçmeli. Yer mekan var, ilgili bilgili seyirci var, harika kusursuz bir orkestra var, muhteşem sesli solistler var, daha ne bekliyoruz??

Akustik yoksa sizde başkaları gibi yapın, şefin yanında yer alın, mikrofon kullanın, sadece söyleyin. Akustik ne olursa olsun, umarım bu muhteşem eser, gelecek sonbaharda tekrar seslendirilir. Arkası diğer klasik operalar ve daha büyük festival düzenlemeleri ile gelir.

Haluk Direskeneli, ME'73, Ankara, 28 Haziran 2013




Monday, June 24, 2013

Zor zamanlarda.



Zor zamanlarda ne yapmalı?

Değerli Okurlarım,

Eğer ortada görünür bir ekonomik zorluk varsa, insanlar ve şirketler doğal olarak durur, işlerini askıya alır, bu olayın geçmesini beklerler. Gereken gündelik rutin dışında harcama yapmazlar, yeni bir konuda insiyatif göstermezler. Yatırımlar, harcamalar yavaşlar, durur. Para ödemelerinde gecikmeler olur, alacak- tahsilatların toplanması zorlaşır. Herkes nakitte likitte kalmaya çalışır.

Buraya kadar tamam. Bunlar zor zamanlarda olabilir. Ancak şirketlerin yapmaması gereken şeyler, reklamları kesmek, satış faaliyetlerini durdurmak, yatırımların ön çalışmalarını, fizibilitelerini durdurmak, mühendislik çalışmalarına ara vermektir.

Bunları çok gerekmedikçe yapmayın. Bunlar para harcamayla ilgili değildir. Bu çalışmalar için harcanan para çok değildir.

Sakın reklamlarınızı kesmeyin. Sakın satış pazarlama çalışmalarınıza ara vermeyin. Sakın mühendislik çalışmalarınızı, yatırım çalışmalarınızı durdurmayın.

Fizibilitelerinize devam edin. ÇED başvurularınıza devam edin. EPDK lisans başvurularınızı takip edin. Personel eğitimlerinize devam edin. Yeni yatırım projeleri üretin, mühendislik çalışmalarınıza devam edin. Bunlar para tutmaz. Ama sizi ekonomik açıdan canlı tutar.

Bu gazete önünüze her hafta basılı kağıt olarak geliyorsa, veya siz internet üstünden bu makaleyi okuyorsanız, herhalde iyi eğitim aldınız, kendinizi yetiştirdiniz, ortalamanın üstünde bir hayat seviyesine sahipsiniz veya buna adaysınız.

Ekonomik Çözüm” yazılarımızı, haberlerimizi, makalelerimizi okuyun. Bu makaleleri yazmak için ciddi zaman harcıyoruz, bunu bilin. Basılı kağıt gazete abone parasına önünüze geliyor. Gecikmeli yayına giren internet web sayfamız bedava.

Zor zamanlar çoğunlukla kısa dönemlerdir. Ortalık durulur, siz çalışmalarınıza ara vermeden devam ederseniz, düzlüğe çıktığımızda daha kolay iş alırsınız, satış yaparsınız, yatırımlarınıza devam edersiniz.

Zor zamanlar gelir geçer, demokratik teamüllere göre herkesi az- çok tatmin edecek çözümler mutlaka üretilir. Demokrasilerde çare tükenmez.

Artık küresel bir köyde (global village) yaşıyoruz. Herkes herkesten haberli. Herşey ortada. Herşey biliniyor. Ekonomik hayatın demokrasi ile beraber yürümesi şart. Her ülkenin demokrasi anlayışı ayrı. Eşdeğer olmasına imkan yok.

ABD, İngiltere, Almanya, veya Japon, Hindistan, hatta Brezilya, Arjantin, kendi tarihsel gelişimlerine uygun apayrı işleyişte demokrasi rejimlerine sahipler. Birini diğerine örnek göstermek doğru değil.

Bizim de 1946'lardan başlayan temeli 1920 hatta 1908'lere, hatta daha eskilere uzanan bir demokrasi geçmişimiz var. Biz bu demokrasi tarihimiz içinde nelerin yapılması, nelerin yapılmaması gerektiğini acı- tatlı tecrübelerle öğrendik, hala öğreniyoruz, öğrenme bitmeyecek, ilerde gelecekte yine öğreneceğiz.

Zor zamanlarda kendiniz için birşeyler yapın. Her gün düzenli yürüyüş yapın, kahvaltı atlamayın, sebze ağırlıklı yemek yiyin, spor yapın, müzik dinleyin. Daha çok radyo dinleyin, daha az TV izleyin.

Zor zamanlarda satış faaliyetlerinizi, reklamları kesmeyin, yeni yatırım projeleri üretin, fizibiliteler yapın, projeler geliştirin, mühendislik çalışmalarınıza devam edin.

Ne olursa olsun kendimize özgü bir demokratik ülkede olduğumuzu bilelim. Demokrasilerde çarenin tükenmediğini bilelim. Zor zamanlar geçer gider, merak etmeyin.

Hepinize güzel bir hafta dilerim. En derin selam ve saygılarımla.

HalukDireskeneli at gmail dot com,

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


2013-06-20

Saturday, June 22, 2013

Münih'te.


Değerli Okurlarım,

İzmir Elhambra, Istanbul Süreyya Operası, Ankara Opera Sahnesi kapasiteleri en fazla 600-800 kişilik. Münih Operası ise 2000'den fazla seyirci alabiliyor. Bizim sahneler küçük fakat samimi, sıcak ortamlar. Heryerinden sahneyi görebilirsiniz. Münih Operasında ise balkonlarda sahne için karanlık görülmeyen yerler var. İzmir Elhambra sahnesinde opera seyretmek, Münih'te seyretmekten bence daha keyifli.

Ancak Münih ile bizim sahneler arasındaki başka fark, aralarda biz sadece çay- kahve içebiliriz. Orda ise bir kadeh soğuk beyaz veya kırmızı şarap içebiliyorsunuz. 4 Euro. Benim yarım bardak şarap içmemin kimseye bir zararı yok. Yaşımızı başımızı almış insanlarız. Bu işlerin kanunla düzenlenmesini anlamak zor. Benim operada ara verildiğinde içtiğim yarım bardak soğuk beyaz şarap ve bununla ilgili yazı neden kanun konusu oluyor anlamıyorum. Kanunkoyucunun başka önemli işi yok mu?

Akşamları eve dönerken yol üstünde uğradığım bir çiçekçi var. Mevsimine göre sarı laleler, kırmızı karanfil, kasımpatı, HüsnüYusuf, nergis, papatya alırım. Hatırlanmak eşimin hoşuna gider. Evde salonda masa üstünde taze, kesme çiçek hoş olur. İşyerimde de toplantı masamın üstünde zaman zaman taze mevsimlik kesme çiçek bulundururum. Akşamları yemek sırasında yerli şarap açarım. Yemekte birer kadeh iyi gider. Kalecik Karası, Öküzgözü, Boğazkere en sevdiklerim. Kalite malt bira da iyi olur.
Münih'te 6 adet büyük bira üretim markası var. Löwenbrau, Hofbrauhaus, Augustinerbrau, Hacker-Pschorr, Spaten ve Paulaner. Bunlar arasından Paulaner bira fabrikası, tramvay ile bize bir durak ötede, nehir kıyısında biraz yüksek bir tepenin üstünde bulunuyor. Gasteig konser salonuna gidiş yolu üstünde. Ön tarafında, geleneksel Bavyera dekorasyonlu güzel geniş bir lokantası var. Gasteig Konser salonuna yürüyerek giderken önünden geçiyoruz.

Merak ettik, bir seferinde evden erken çıktık, Paulaner lokantasında, pencere yanı bir masada yemek yedik. Yemek- mutfak çok önemli değil, Alman mutfağı basit, her zamanki gibi et- balik, yanında sebze – patates garnitür.

Önemli olan bira çeşitleri, Normal %5-6 alkollü biranın yanında, %2-3 alkollü light-bira, %8-9 alkollü sert-bira (tadı biraz acı) ve alkolsüz limonlu, meyvalı biralar var.
Bizim sokaktaki Tengelmann süpermarkette bu saydığım bira üreticisi firmaların bira çeşitleri bulunuyor. Paulaner için en az 10 (on) ayrı çeşit var. Diğerlerini ve çevre ürünleri sayarsanız bira çeşidi sayısı yüzlerce.

Fiyat, bir şişe 50cc bira için 1 Euro'dan az. Bizdeki fiyat bildiğiniz gibi 2 Euro eşdeğerinden fazla. Benim adetim, bir yemekte sadece 1 şişe bira içmek, hatta onu da misafirlerimle paylaşmak şeklinde. Bulursam yerel sek bir kadeh kırmızı şarap aslında önceliğim oluyor.

Gittiğin yerde üretilen yerel içkiyi tüketeceksin. Yunanistan'da, İtalya'da, İspanya'da yerel şarap, Almanya'da bira. PowerGen Europe Enerji konferansı sırasında Avusturya'nın yerel beyaz şarabından tadım yaptım. Yerli olarak üretilen Chardoney imiş. Avusturya Kırmızı şarabı benim damak tadıma hiç uymadı. Ben alışmışım KalecikKarası sek kırmızıya.

Almanya'da çok sayıda bira çeşidi var, ancak İzmir'in yerel %100 malt birası benzeri bence herhalde hiçbir yerde yok. Burda anlattıklarım, tamamen bana ait kişisel seçim, beğeni. Doğrusu yanlışı yok. Anlattıklarımda bilimsellik konusu, kaygusu yok.

İzmir'de bira seçimi kolay. Alsancak Kordonboyu ve bizim mekan Karşıyaka Bostanlı sahilindeki Cafe'lerde bardakları ayrı soğutuyorlar, keyfine doyum olmuyor.

Eve giderken bir demet taze kesme çiçek alın. Hanımınızın hoşuna gider. Evde iyi olur. Akşam bir kalite yerli kırmızı şarap açın. Yerel malt bira da seçebilirsiniz.

Bu makaleyi joker olarak, konu bulamazsam, o zaman yayınlamak için hazırlamıştım. Ancak 9 Eylül'de yürürlüğe girecek yeni kanun ile, artık böyle uçuk yazıları yazmak gençleri olumsuz özendirmek anlamında sakıncalı görülebilir. Böyle bir konu demokrasilerde ne anlama geliyor bilemiyorum.

Hepinize güzel bir hafta dilerim. En derin selam ve saygılarımla.

HalukDireskeneli at gmail dot com, Muenchen, Deutschland

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


2013-06-20

Sunday, June 09, 2013

PowerGen Europe 2013 Viyana, Avusturya- Enerji Konferansı ve Sergisi,




Değerli Okurlarım,

4-5-6 Haziran 2013 günleri "PowerGen Europe" Konferans ve Sergisi için Avusturya'nın Başkenti Viyana'da idim. Viyana'ya Konferans öncesi eşimle beraber geldim, bir hafta süreli makul fiyatta bir apart otel bulduk, beraber haftasonu Viyana'yı yürüyerek gezme imkanı bulduk, imparatorluk döneminde yapılmış şimdi artık müzeye dönüşmüş sarayları gezdik. Tüm hafta devamlı sağnak şeklinde yağmur yağdı.

Osmanlı Sultanları 19. yüzyılda Efes antik kentindeki eski Grek- Roma eserlerini Avusturya imparatoruna hediye etmişler. Avusturyalılar da ne varsa söküp Viyana'ya getirmişler. Müzelerine koymuşlar. Bu imtiyaz 1907'de bitmiş ama ortada bize birşey kalmamış, en iyi korunmuş eserler, en güzel heykeller orda. Bütün heykellerin kafası Viyana'da, gövdeler bize kalmış. Aynı durum Eski Mısır medeniyeti için de geçerli olmuş. Mehmet Ali Paşa çok sayıda heykel, papirus, eski eseri kendisi hediye etmiş.

Opera binasını gezdik. Rossini ve Verdi operaları vardı, biletler önceden bitmişti. Parter biletleri önlerde koltuk başına 250 Euro fiyatla satılıyordu. Çok sayıda eski klasik Viyana kahvesine girdik, kahve içtik, pasta yedik. Musluk suyu çevredeki Alp dağlarından geliyor. Kolay içilebiliyor. Yaya arterinde sağnak yağmur altında uzun yürüyüşler yaptık. İmparatorluk döneminden kalma eski klasik binaları gördük.

Merkezde yaya bölgesinde yer alan büyük Roman-Katolik Aziz Stephan Katedrali çok büyük çok görkemli idi. 2.Dünya savaşı sonunda yağma sırasında çatısı yanmış, savaş sonrası hemen yenilenmiş. Herbir köşesinde özellikle Osmanlılara karşı kazanılmış savaşları anlatan, yenilen Osmanlı askerlerinin heykelleri ilgi çekici geldi.

Konferans süresince çok sayıda yerli yabancı enerji profesyoneli, çalışanı ile tanıştım, konuştum, bilgi alışverişinde bulundum. Sunumlar izledim, tanıtımlar takip ettim. Türkiye'den gelen çok sayıda piyasa yetkilisi ve çalışanı vardı. Eşleriyle gelenler vardı.

Sergi salonunda konuyu ciddi alanlar, iyi hazırlananlar olduğu gibi, tümüyle panayır havasına sokanlar, gezi eğlence tatil alışveriş kapsamında düşünenler de vardı. Öğleden sonraları, tezgah altlarından, çantalardan, bavullardan, kutulardan içkiler çıktı, herkes herkese ikramlar yaptı.

Yabancılar bana öncelikle Gezi, Taksim, Kızılay, Kuğulu olaylarını sordular. Cuma günü Viyana'ya geldim, olaylar aynı gün başladı. Ben ne diyebilirim ki? Onlar için olanlar kabullenilebilecek gibi değil. Ne anlatacağımı bilemedim, ifade özgürlüğünü terorist eylem olarak düşünmek zor. Orantısız güç kullanımı her TV kanalında gösterildi. Viyana'da okuyan öğrenciler toplu gösteri yaptılar, "Gezi" ile dayanışma sergilediler.

Konuştuğum yabancı yatırımcılarda, Türkiye'ye karşı temkinli bir tavır değişikliği, risk iştahının kaçması, gözlemledim. Henüz daha çok erken, ancak ilerde yatırım beklentilerinin daha farklı algılandığını görürsek şaşırmayalım.

Yabancılar arasında pazarlamayı, satış psikolojisini bilmeyenler çoğunluktaydı. Teknik eğitimli bir insanı sonradan satış elemanı yapamazsınız. Müşteriye nasıl davranılacağını bilmeyenler, çok olumsuz davrananlar, terslenenler, gereğinden fazla uzun sunumlar yapanlar, başından atanlar, sorulara cevap vermeyenler, ilgilenmeyenler, “bitsede gitsek, alışveriş yapsak”, havasında olanlar vardı. Sadece eşantiyon toplayıcıları, konuyla ilgisiz insanlar da çoktu.

Herkes için ayrılmış dinlenme yerlerinde koltuk yer tutanlar, soruları anlamıyanlar, yabancı dil bilmeyenler, kendi konusunu bilmeyenler çoktu. Konusunu çok bildiğini sanıp, 1-2 soruda mat olanlar, saçma sapan bilgilerle dolu süslü ama boş kataloglar hazırlayanlar.

Bolca ilk elden piyasa dedikodusu yapıldı. Zamanı geçmiş, teknolojisi bitmiş, fiyatları çok pahalı kalmış, eskinin büyük, şimdilerin hantal firmaları çoktu. Eskilerden tanışık olduğum, şirketinden ayrılmış, başka yer edinmeye çalışanlar vardı. UzakDoğulular çok ataktı ama yabancı dil konuşma özürlüsü idiler. Almanlar, Fransızlar, İspanyollar, zaten kendi ana dillerinden başkasını rahat konuşamıyorlardı.

Üç büyük hol sergi alanı içinde, ziyaretçi hangi ülkeden gelmiş ise, o ülkenin satış elemanı devreye giriyordu. Türkiye'den çok sayıda misafirim bana uğradı. Bende sergide gezerken çok sayıda arkadaşıma rastladım, ayaküstü lafladık, görüştük.

Mühendislik şirketlerinin finansman sıkıntısında olduklarını sezinledim. Çoğunun mülkiyeti değişmiş, çok borçlanmışlar, borçlandıkları şirketlere çoğunluk hisselerini satmak zorunda kalmışlar. Ayakta olanlar ciddi zorlanıyorlar. Hazır insan sermayesi olan bu kıymetli şirketleri satın almak için çok sayıda yabancı finans gurubu var.

Yabancı büyük enerji ekipman satıcısı şirketlerin üst düzey görevlilerinde bir bezginlik sezinledim. Aralarından, "Hep aynı teknolojik çöplükle uğraşıyoruz", diyen bile çıktı. UzakDoğu imalat rekabeti ile bezmişler. Gümrük duvarları ile kendi iç piyasa taleplerini rakabetçi ortamda zor götürüyorlar.

Bazı UzakDoğulu şirketler çok sayıda yabancı(İngiliz) işe almışlar, ortalık konudan habersiz, sadece iyi İngilizce konuşan personel ile doluydu. Akdeniz ülkelerinin şirketlerinde tam içe dönük ortam vardı. Bir yabancı ile anlaşmaları çok zor. Tanıtmak aslında en büyük olay.

Sergide bizim imalatçı ve mühendislik şirketlerimizin sayısı artmış. Büyük şirketlerimiz de artık ilgi göstermeye başlamışlar, sergi salonunda yer tutanlar, konferansta sunum yapanlar, sergiyi gezenler çoğalmış. Enerji piyasasında büyük bir yatırım potansiyelimiz var. Enerji Bakanlığımızın sergide bulunması iyi olmuş. İlk gün Enerji Bakan yardımcımızın yaptığı açılış konuşmasının katkısı iyi oldu. Biraz daha termik konularına ağırlık vermesini beklerdim.

Eskiden İnternet-Kafe benzeri parasız yerler vardı, şimdi internet wireless kullanımı paraya bağlanmış, zaten herkeste 3G imkanı var, otellerde zaten standart veriliyor.

Amerikan büyük enerji yatırımcılarının, GT-ST üreticisi- buhar kazanı firmalarının bizim piyasaya ilgileri var, ancak artık fiyatları artık çok pahalı kalıyor. Piyasada çok daha makul fiyatta benzer ekipmanlar, ürünler, tesisler var. Yeterki temel tasarımı yapın, gerisi kolay. ABD fiyatları ile dünya piyasalarında iş almaları sipariş bağlamaları çok zor.

Viyana Uluslararası havaalanı ile şehir merkezi arasında otobüsle giderken şehir içinde kalmış büyük petrol rafinerisini görüyorsunuz. 1.7-milyon nüfuslu (2011) şehir çevresinde, şimdilerde doğalgaz yakan toplamda 2800 Mwe kurulu güce ulaşmış kombine büyük çevrim santralleri, aynı zamanda şehir bölge ısıtması da yapıyorlar. Belediye çöplerini yakmak için inşaa edilmiş, ortak yakıtlı termik santral şehir içinde çalışıyor.

Gelecek yıl (2014) aynı konferans ve sergi Almanya'nın Köln kentinde 3-4-5 Haziran günleri yapılacak. Eğer enerji sektöründe çalışıyorsanız katılmanızı tavsiye ederim. Bu kadar çok enerji piyasası şirketini ve bu uluslararası şirketlerin üst düzey yöneticilerini bir arada bulmak, onlarla konuşabilmek her zaman kolay değil. 2015 yılı için İngiltere- Londra kenti aynı konferans için düşünülüyormuş. Hepinize güzel bir hafta dilerim. En derin selam ve saygılarımla.

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.


2013-06-07