They were two small girls. It was early WWII period in Istanbul. Seaside district Caddebostan was very popular at summer time. Two girls were in an old Ottoman mansion at the seaside, where the Ministry of Education used this mansion as summer camp for successful schoolgirls, as reward for their hardwork. Poor but successful girls of elementary schools were invited based on their accomplishments.
Hadiye was also one of those chosen successful few. Her mother was the only surveyor of the wealthy family of Bosnia in WWI, who were forced to leave their estates in one day with limited belongings. She arrived to Istanbul after a long and dangereous walk for more than 3000 miles. She had only her old aunt with her. In Istanbul, she got married with Abdulkadir bey, Istanbul Fatih court staff. They had one daughter, Hadiye. Abdulkadir Bey passed away shortly due to early hearth attack. Mother Fatma Muzeyyen Hanim earned life as tailor for housewifes of the district. Her only daughter Hadiye was a shy, thin girl and very successful in the school.
The other girl was from rich strata of the other Istanbul. Gonul was attending to a private expensive reputable elementary school in rich Nisantasi district. Her father Abdurrahman Bey was a rich successful businessman. He had a textile plant in Yesildirek to produce underwares and its marketing organisation. Her mother was an educated housewife with some rheumatismatic health problems. That year parents decided to go to a health clinic in one of Romanian hot springs. They decided to send Gonul to the same summer camp provided that they pay some contribution for general expenses.
Two girls become friends shortly. Their beds were next to each other. That summer was extraordinary time for them. They swam at the sea, played together. They dreamed future, getting education, visiting foreign lands, getting married, having children. Every morning they looked at each others eyes in order to have a good day ahead.
At the end of the summer camp, they exchanged their postal addresses, promising to write a letter each week, and they kept that promise. One day, Gonul took the public tramway and she visited her friend in their small house at the other end of the city. Mother Fatma Muzeyyen hanim prepared a vageterian lunch for them since it was only available with their budget. Later the day, they talked, played, and walked at the nearby Zeytinburnu seaside.
The next week, the first time in her life, Hadiye took the tramway, and came to the other end of the city, Harbiye ValiKonagi Street, very popular rich section of the city. Gonul lived with her family in a new apartment flat, next to Govener's mansion. Housemaids, cook, and driver served them. They invited Hadiye to their weekend lunch. Hadiye answered their questions in short and smart responses. Family has happy for that friendship, and they encouraged for their weekend meetings. In the afternoon, they walked down to the main street and watched a new foreign film.
The following 4-years, they exchanged reciprocal monthly visits and weekly letters to each other. One day Gonul stopped sending letters. Hadiye was so worried that she took public tramway and went to their house. Door was openned by the elder sister. Ayse said the bad news with pale white face. Hadiye left apartment and cried nonstop on the way back, and more on the days after.
That springtime, parents decide to start cleanup and maintenance in their summer house in the Prince Islands, on the Sea of Marmara, near Istanbul. Gonul joins the helpers that weekend. Weather is relatively hot. She decides to swim at the seafront. However on the same day, the nearby senatorium disposes the dangereous winter refuses into the sea. She gets infected, although immediately hospitalised, but cannot be saved.
Hadiye never forgot her childhood girl friend. She prayed for her all her life. She attended to schools and became a teacher on Turkish Literature. She got married and had children.
On a hot summer night, on the same seashore of Istanbul, where that big old Ottoman mansion was at the back, full moon raised between the Prince Islands on the front, she told this story to her elder son.
This comment has been removed by a blog administrator.
ReplyDeleteOnlar iki küçük kız çocuğu idiler. Zaman 2. Dünya savaşı az öncesi. Istanbul Caddebostan deniz kıyısında Osmanlı zenginlerinden birinin yaptırdığı, sonra bırakıp gittiği, sonra Maarif'in sahiplendiği yazlık köşklerden birinde yaz tatili yapıyorlardı. Büyük köşk savaş sonrası terkedilmiş, mülkiyet o dönem Maarif Bakanlığına geçmiş, Bakanlık burayı çalışkan ilkokul 4-5. sınıf öğrencilerine yaz tatillerini o darlık döneminde güzel geçirebilmeleri için, dönem boyu çalışmalarının bir mükafatı olarak, onlar için yaz kampı şeklinde düzenlemişti.
ReplyDeleteHadiye, o yıl Istanbul Kıztaşı semti ilkokulu 4. sınıfını birincilikle geçmiş ve okulu adına bu kampa katılmaya hak kazanmıştı. Annesi Fatma Müzeyyen hanım, Balkan savaşları sırasında Bosna'daki tüm serveti, evleri, toprakları bir gecede terkedip ailesi ile yollara düşmüş, tüm yakınlarını yolda kaybetmiş, o zor ve korkunç yürüyüşü bitirdiğinde Istanbul'a sadece teyzesi ile ulaşabilmişti.
Istanbul'da yakınlarının yanına sığındılar. Fatma Müzeyyen, Fatih mahkemesi zabıt katiplerinden Abdülkadir Bey ile evlendi. Bu evlilik, Abdulkadir bey için, doğum sonrası kaybettiği ilk eşinden çok sonraki, ikinci evliliği idi. Hadiye Anadolu savaşları sonrası doğdu. Ancak babasını 5 yaşında iken kalp krizinden kaybetti. Fatma Müzeyyen hanım eşinden kalan küçük evde, yıllar boyu Fatih Kıztaşı mahallesinin vazgeçilmez ev terzisi olarak çalıştı. Tek kızı Hadiye de Kıztaşı ilkokulunun en çalışkan öğrencisi oldu.
Diğer kız çocuğu Istanbul'un en zengin semti Nişantaşı'ndan gelmişti. Babası Selanik'li Abdürrahman Beyin Yeşildirek'te iççamaşırı fabrikası, ve üretim satiş pazarlama ağı vardı. Gönül dört kardeşin en küçüğü idi. Büyük abla evlenmiş evden ayrılmış, büyük ağabey İbrahim babasına işlerinde yardım ediyordu. Küçük abla Ayşe ortaokulda idi. Annelerinin romatizma sıkıntıları sebebiyle o yıl Romanya'daki kaplıcalara gideceklerdi. Gönül'ü bu yaz kampına paralı olarak göndermişlerdi. İnce, narin yapılı, kibar tavırlı bu küçük kız, Nişantaş'ında özel bir ilkokulda okuyordu.
İki küçük kız birbirlerine çok çabuk ısındılar, alıştılar, kardeş gibi oldular. O tatil her ikisi için de çok güzel geçti. Sabahları o günün iyi- güzel geçmesi için, ilk iş alışkanlık halinde birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. Denize girdiler, şarkılar söylediler, oyunlar oynadılar, denizde yükselen mehtabı seyrettiler, yabancı ülkelere seyahatleri ve geleceği düşlediler.
Yaz bitti, tatil bitti, adresler alındı, her hafta birbirlerine metup yazmaya söz verdiler, herkes evine döndü. O zamanlar mektuptan başka haberleşme aracı nerdeyse yoktu. Herhafta birbirlerine mektup yazdılar.
Bir pazar günü sabahı, Gönül Harbiye son duraktan Aksaray tramvayına bindi, hattın öbür sonunda Aksaray'da indi. Fatih Kıztaşı'nda Hadiye ile annesi Fatma Müzeyyen hanımın evine misafir oldu. Onların mütevazi öğle yemeğini paylaştı. İki kız boş arsalarda gün boyu oynadılar, Zeytinburnu deniz kıyısında yürüdüler, deniz kabukları topladılar. Mahalle sinemasına gittiler. Gönül film başlarken gong yerine zil çalmasına hayret etti.
Bir sonraki ay bir pazar günü, bu defa Hadiye Aksaraydan tramvaya bindi, hattın diğer sonunda Harbiye'de indi. ValiKonağı caddesinde, ValiKonağı'ndan bir sonraki büyük apartmanın 2. katına çıktı. İçerde ahçısı, oda hizmetçileri, şöförü olan, dört çocuklu zengin bir aile yaşıyordu.
Hadiye'yi büyük yemek odasında öğle yemeğine aldılar. İnanılmaz zengin bir yemek servisi, servisi yapan oda hizmetçileri vardı. Hadiye yaz kampında öğrendiği düzgün yemek eğitimi sayesinde ilk imtihandan geçti. Kendisi ile ilgili sorulara akıllı, düzgün, kısa cevaplar verdi. Aile, küçük kızları Gönül ile, şehrin öbür yakasından gelen fakir ama derslerinde çalışkan, Hadiye'nin arkadaşlığından çok memnun oldular ve arkadaşlıklarının devam etmesi için yüreklendirdiler. Öğleden sonra kızlar yürüyerek İstiklal caddesinde sinemaya gittiler. Bu defa film başında zil yerine gong çaldı. Filmden sonra vitrinlere bakarak eve döndüler. Akşamüstü Hadiye yine aynı tramvay ile, Harbiye'den Fatih'e döndü.
Bu aylık karşılıklı ziyaretler ortaokul sonuna kadar 4-yıl sürdü. Ancak Gönül'den gelen haftalık mektuplar bir gün kesildi. Merak eden Hadiye haftasonu yine tramvay ile Harbiye'ye gitti. Kapıyı açan küçük abla Ayşe'ye meraklı gözlerle Gönül'ü sordu. Ayşe "Gönül'ü geçen hafta kaybettik" dedi.
Hadiye dondu kaldı, içeri girmedi, sonra apartman merdivenlerinden koşarak indi, tramvayda eve kadar ağladı, günlerce arkadaşı için ağladı. Onun ruhuna yıllarca dualar etti.
Yazbaşı bir haftasonu aile Heybeli adasındaki yazlık evlerini yaz mevsimi için temizletmeye giderler. Yardımcıları ile temizlik bakım onarım başlar. Hava çok güzeldir. Gönül yüzmeyi çok sevdiği için su soğuk olmasına rağmen denize girer. Ancak yandaki göğüs hastalıkları sanatoryumu, o sırada kışlık atıklarını denize bırakmaktadır. Gönül mikrop kapar, acil hastaneye kaldırılır ancak dönemin tedavi imkanları yeterli olamaz. Elden birşey gelmez, kurtaramazlar.
Ayşe Hadiye, çocukluk arkadaşı Gönül Özdoğan'ı hiçbir zaman unutmadı. Aksam dualarında onu hep andı.
Daha sonra Çapa Öğretmen okuluna, Ankara Gazi Terbiye Öğretmen okuluna devam etti, Türkçe Edebiyat öğretmeni oldu. Evlendi, çocuk sahibi oldu. Yıllar boyu öğrenciler yetiştirdi.
Yıllar geçti, Hadiye bir yaz gecesi yine Caddebostan deniz kıyısındaydı. Bir bankta oturuyordu. Arkasında yıllar öncesinde yaz tatili geçirdiği büyük köşk vardı. Dolunay yıllar öncesinde olduğu gibi Dragos ile Adalar arasından denizde yükseldi ve Hadiye bu hikayeyi büyük oğluna anlattı.
Istanbul, Caddebostan, Temmuz 2005
Merhaba Haluk bey
ReplyDeleteiki arkadaşın oykusunu okudugumda cok etkilendim. hüzün dolu ve inanılmaz duru bir anıydı. birazda ağladım. radyoda okumak için de anneler gününü bekliyorum. azcık radyo diline çevirdim. ama her okuyuşumda yeniden ağlıyorum. umarım radyodan okuduğumda sonuna kadar boğazıma yerleşen yumruya rağmen başarırım.
ayrıca emeğinize de teşekkür ederim. sanırım büyük oğul sizsiniz :))
başka öyküler de var mı ?
kocaman bir hafta geçirin e mi...
kolayliklar dilerim..
Agzin Bal Yesin..
Kusadali Belm@
:´¯`·.¸. , . ..·´¯`·.. ><((((º>`·.¸¸.·´¯`·.:´¯`· ..·´¯`·.. ><((((º>`·.¸.
.·´¯`·.¸¸.·><((((º>¸.·:´¯`·.¸. ,´¯`·.¸ ..·´¯`·.. ><((((º>`·.¸¸.·´¯`·.¸.
,.''^^',,..·´¯`·.¸¸.·><((((º>¸.·:´¯`·.¸. ,´¯`''¯¸. , . .·´¯`·.. ><((((º>`·.
¯`·.¸¸.·><((((º>¸..·:´¯`·.¸. ,¯`·.><((((º>`¸.·´`·.¸¸.·><(((º>¸.·:´¯`·.¸.
http://www.blogcu.com/yesilelma/
Elinize saglik Haluk Bey,
ReplyDeleteAnladigim kadari ile tamami gercek bir hikaye. Hikaye duygusal ama baska acilardan bakarsaniz bilgi verici de. Hem atiklarin dikkatsizce cevreye birakilmasinin yarattigi kirlilik hem bunlarin hayati tehlike icerebileceklerinin vurgulanmasi, hem eskiden kimsenin bu tehlikenin farkina ve bilincine varmadan atik bolgelerinden gecmeleri, dolasmalari, yuzmelerinin olagan olusunu vurgulamaktasiniz. Gercek hikayenin diger dikkat cekici boyutu ise toplumsal, hem fakir aile kizi ile zengin aile kizinin arkadas olup birbirlerinin evlerinde kalabilecek kadar aileleri tarafindan da kabullenise dikkat cekmek, hem de Balkanlardan gelen goclerde ailelerin nasil maddi, bedensel ve manevi kayiplari yanisira gocmenlerin nasil cile cektigi de cok oz bir bicimde anlatiliyor.
Gercek hikayeden bu kadar cok ders cikiyor. Baska ani-oykulerinizi de bilmek isteriz dogrusu.
Hepimizde pek cok boyle ani hikaye vardir, keske herkes yazsa ve ODTU_MD olarak bir hikaye kitabi yayinlasak ve gelirleri burs komitesine bagislasak.
Sevgilerle,
Cigdem B. Gokhan
ODTU Mim 71