Pages

Thursday, November 17, 2022

Mr Carry

Amerikalı efsane saha montaj süpervizörü, 1962-1965 Çok eski bir hikayeyi anlatıyorum. İsmi Joseph Carry (Mr Carry) Atalarının Amerikaya ilk göç eden İngiliz, Fransız, irlandalı olduğunu hatta yerli kanı geni de karışmış bulunduğunu söylüyordu. Orta Amerika çiftçi aksanı ile anlaşılması zor bir ingilizce konuşuyordu. Amerikan firmalarının Türkiye piyasasında her endüstriyel tesis ihalesini aldıkları zamanlar, ortada Almanlar, Japonlar, Çinliler yok. Mersin Ataş rafinerisi yanına yeni bir termik santral kurulacak. Rafineride üretilen 6-numaralı fueloil sıvı yakıtı buhar kazanlarında yakarak 2x25 Mwe elektrik üretecek ve Çukurova’ya elektrik verecek. İhaleyi daha sonra ortak girişim şirketi kuracağımız Amerikan B&W şirketi anahtar teslimi almış. Yerli saha montaj işini, bünyesinde çok sayıda ingilizce bilen Odtü mezunu mühendis bulunan bizim şirkete vermiş. Amerikadan saha montaj işini iyi bilen bir süpervizör göndermiş. Adamın altına son model bir Amerikan otomobili vermişler. Şirket Otel, yemek masraflarını karşılıyor. Adamımız istişare ve rutin raporlama için Mersin Ankara arasında her hafta sonu gidip geliyor. Ancak 1960 yıllarında yollar dar ve çok bozuk. Rüzgar gibi giden Amerikan arabası ile bozuk yollarda hızlı giderken bir kaza yapıyor. Yakalanıyor, mahkemeye çıkarılıyor. Hakim fazla bir hapis cezası vermiyor, ancak mağdurun ailesine aylık parasal tazminat ödeyebilmesi için Türkiye dışına çıkış yasağı koyuyor. Amerikadaki eşi kocasını boşuyor. Araba kullanması yasak, yanına yerli bir şöför veriyorlar. Santral montajı bitiyor. Yeni bir 2x25 Mwe santral ihalesi çıkıyor, o işi Japon Mitsubishi alıyor, montaj işi yine bizde, Amerikan saha süpervisörümüz ile beraber işi alıp bitiriyoruz. Amerikalı süpervizörümüz Mr Carry çok yanlız. Türk arkadaşları ona dul iki çocuklu güzel esmer bir eş (Melahat) buluyorlar, evleniyor, kadının önceki eşinden çocuklarını sahipleniyor, kendisinin de bir çocuğu oluyor. Aradan yıllar geçiyor, kahramanımız yaşlanıyor, şirketteki görevi yeni projelerde çalışıyor, tazminat ödediği aileye maddi yardımı devam ediyor, kendi eşinin eski çocuklarına ve Kendi çocuğuna bakıyor. Eşi Melahat Amerikan vatandaşı oluyor, Mary ismini alıyor. Ben onu 1990’larda tanıdım. “Mutlaka Amerikalı bir saha süpervizörü isteriz” diyen bir yeni projede görev almıştı. Ana dili ingilizcesi hala düzgündü, kırık bir Çukurova aksanı Türkçe konuşuyordu. Sonra izini kaybettim. Zaman geçti, 2000’li yıllarda Milano’da bir Powergen konferansına katıldım, kaldığım otelin kahvaltı salonunda bir genç Amerikalı mühendis ile tanıştım, mükemmel Türkçe biliyordu. Sohbet koyulaşınca bizim Amerikalının Türk eşinden doğma oğlu olduğu ortaya çıktı. Tarsus Amerikan lisesinden sonra Boğaziçi üniversitesi Makina mühendisliği bölümünü bitirmiş, Amerika’da babasının ailesinin eyaletinde lisans üstü eğitim almış, bir Amerikan enerji şirketinde çalışıyordu, babası yaşlanmış, Türkiye dışına çıkış yasağı bitmiş ama Mersin’i bırakmamış. Geriye bakıyorum, inanılmaz tesadüflerin insanları bir araya getirdiği, enteresan bir dünyada yaşıyoruz. 4x25 Mwe Mersin termik santrali eskidi, yaşlandı, özelleşti, satıldı, hurda olarak söküldü, yerine yeni bir yatırım yapılacak. Bakalım ne yapılacak. Istanbul, 17 Kasım 2022

Sunday, November 06, 2022

Termik santrallerde tarım

Termik santrallerde tarım Bugünlerde sadece KalecikKarası üzümlerinden yapılmış ve 2-3 yıl dinlendirilmiş kırmızı şaraplardan içiyorum. Günde bir yarım bardak, bazan tam bir bardak. KalecikKarası üzümlerini başka yerlerde de yetiştiriyorlar. Kapadokya'da, Trakya Mürefte'de, Denizli'de, hatta Alaçatı'da. Ancak olmuyor. KalecikKarası üzümü sadece Ankara Kalecik'te tam oluyor. Diğerleri bence benim damak tadıma uygun değil. Kalecik Karası büyük çekirdekli, yoğun bir kırmızı üzüm. Nesli Yokolmaya yakın tekrar bulundu, Kalecik’te yetiştirildi, harika ürün vermeye başladı.  AlaÇatı'da neden hep yabancı üzüm yetiştirilir? Varsa yoksa Cabarnet Savignion, Muscat, Shiraz, Chardoney.  Ege bölgesinin kendi üzümü yokmu? Çalkarası, Sultaniye? Ben yurtiçinde sadece yerli üzümden yapılmış şarap içerim. Boğazkere, Öküzgözü, KalecikKarası favori üzümlerim. Düzgün imalatçıdan kalite kontrol yapılmış ürünleri alırım. Soğutulma sıcaklığına dikkat ederim. Yurtdışında ise bulunduğum bölgenin şarabını tercih ederim.   Size termik santrallerdeki tarım ürünlerinden, özellikle üzüm üretiminden bahsetmek istiyorum.  "Quelle alaka?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak o kadar alakasız değil.  Termik santrallerde, bacagazındaki uçucu külleri (Fly-Ash) büyük "ElectroStatic Precipitator (ESP)" diye adlandırdığımız toz tutucu filtrelerle tutarız. FlueGas Desulphurization (FGD)- BacaGazı Kükürtsüzleştime tesisleri ile havaya kükürt kaçmasını engelleriz. BuharKazanı altından cüruf (Bottom Ash) toplarız. Sonra bütün bunları pompalanan suya karıştırır, Kül Barajına göndeririz.   Kül barajı çoğunlukla yakınlarda kullanılmayan, tarım yapılmayan bir derin vadi olur. Burada vadi zeminini izole ederiz. Külde çok miktarda zehirli madde, radyoaktif atık vardır. Zemin izolesi çok ciddi bir iştir. Sonra içini su ile doldururuz, sonra buraya, kül ve curufu, su ile pompalarız.  Bacadan toplanan zararsız nötr uçucu kül çok iyi bir çimento dolgu maddesidir, siloda toplanır, çimento fabrikalarına ton başına 18-20 US Dolar fiyatla satılır. Kalan kül- cüruf- kükürt  kül barajında birikir, 15-20 yılda kül barajı dolar, üstüne 1-2 metre tarım toprağı örteriz. Sonra üstünde tarım yaparız. Bazı işletmeler bu toprağa sadece çam ağacı dikerler. Bazı işletmeler burda tarım yapmayı daha keyifli hale getirmek için yöresel bitkiler yetiştirir.  İyi kalite şaraplık üzüm için bol güneş gören/ yamaç eğimli/ doğal volkanik kül alanları kullanılır.  Dolu kül barajı alanları üstünde iyi kalite üzüm yetiştirmek mümkündür. Aynı alanlar zeytin yetiştirmek için de idealdir. Soma termik santrali eski kül barajı yerinde artık zeytin yetiştiriliyor. Harika sızma, rafine virgin zeytinyağı üretiyorlar. Kül içinde zehirli madde olasılığı varsa, oraya Çam ağacı dikiliyor. Elbistan'da çam ağaçları var. Orhaneli termik santralinde de çam var. Adana bölgesinde bir ithal kömür santrali ise Cabarnet Savignion üzüm bağları yetiştirmiş. Daha henüz başlangıç aşamasında. İlk ürünleri geçtiğimiz dönem tattık, potansiyel var, ilerde daha iyi olacak. Kangal santrali dolu kül barajı üstünde Boğazkere, Elbistan- Tufanbeyli kül barajları üstünde Öküzgözü, Çayırhan'da KalecikKarası yetiştirilebilir. Çok da güzel olur. Yatağan- Kemerköy- Yeniköy için zeytin ağacı dikmek lazım. Çan Çanakkale hatta Soma için Ege bölgesi üzümleri PapazKarası, KaraLahna, Çavuş, Kuntra, Çalkarası, Sultaniye düşünmek lazım Termik santrallerinde bugüne kadar doğru tasarım yapılmadı, doğru çalıştırılmadı, filtreler küçüktü, bacagazı kükürtsüzleştirme tesisleri yoktu, kül barajları yoktu. Bu tasarım işleri yabancılara bırakılmaz, bu işler  kontrol altına girmeli. Kamu özel çoğu yerde kendi işlettiği termik santralleri iyi kontrol edemiyor, çevre ekipmanları için gerekli rehab harcaması yapamıyor, çoğu yerde görmemezlikten gelebiliyor. Termik santralleri kontrol etmek sadece kamu kuruluşlarının işi değildir. Tüm STK'lar görevlidir. Durumdan vazife çıkarmak zorundadırlar.  Gerektiği yerde seslerini yükseltmek, her türlü legal platformda konuyu kontrol etmek zorundadırlar. Sonunda kullanılan su, alınan nefes, hava, toprak, deniz hepimizin. Termik santraller en iyi/ en kolay mevcut kömür yatakları yanına, mevcut termik santral yanına yapılır. Termik santralin mevcut tarım/ orman arazisine, Sit alanına, turizm bölgelerine yapılması doğru değildir. Kül barajı dolar, üstüne asma fidanları dikilir, üzüm olur, bağ olur, şarap olur, zeytin dikilir, zeytinyağı olur. Soma, Kangal, Afşin-B eski ancak tasarımı çok iyi birer santrallerdir. İzmir'li Manisa'lı Egeli olarak, kafa yoralım, biraraya gelelim, finansman bulalım, kendi bölgemizdeki  termik santrallerin işletme hakkını satın alalım, filtreleri büyütelim, kükürtsüzleştime tesisleri ekleyelim, enstrumantasyon ve kontrol cihazlarını yenileyelim, daha iyi çalıştıralım. Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Babalar

Babalar ölünce çocuklar çabuk büyür. Babamın babası (dedem) Mülazımı Sani (üsteğmen) Abdullah bey 1890 yılında Eğirdir’de doğmuş, ısparta rüştiyesini (ortaokulunu) bitirdikten sonra 15-16 yaşlarında orduya katılmış, Arabistan’da Hicaz’da Filistin’de savaşmış, mütareke döneminde Üsküdar jandarma karakol komutanlığı yapmış, sonra istiklal savaşında Sakarya’da kasığından mermi yarası almış, 1922’de izmir’e giren suvariler arasındaymış. Muharip gazi olarak İstiklal madalyası almış, Keçiborlu jandarma komutanı iken talihsiz bir olaya karışıp askerlikten ayrılmak zorunda kalmış. Daha sonraki hayatı savaş stresini (pwts) gidermek için sığındığı alkol bağımlılığı ile geçmiş. Arab ülkelerinde öğrendiği günlük Arapça ile çevrede cerre çıkmış, yakın köylerde gezici hocalık imamlık yapmış. Eğirdir’de 1944 yılında alkole bağlı hastalıktan hayata veda etmiş. Babaannemin babası Rafi bey, 1913 Balkan savaşında Edirne siperlerinde genç yaşta şehit olmuş. Babaannem, doğarken annesini kaybetmiş, Rafi beyin kaybı ile hayatta yapayanlız kalmış. Rafi beyin ikinci eşi İnci hala, genç babaannemi kardeşi Abdullah beyle evlendirmiş. Babaannem Hacı Zeynep hanımın tüm ömrü halı tezgahında karın tokluğuna halı dokuyarak geçmiş. 1880’ler doğumlu Annemin babası (dedem) Abdülkadir bey, istanbul Aksaray mahkemesi katibi imiş. 1930e’larda kalp krizinden hayata veda etmiş. Babam ismail bey babasız parasız korunaksız zor şartlarda okumuş, Antalya lisesinden sonra en ucuz posta treni biletini zor denkleştirip Ankara’ya gelmiş, o yıılarda yeni açılan Ankara Hukuk fakültesine parasız yatılı girip, başarı ile bitirmiş, daha sonra yargıç olmuş. Üniversite yıllarında yazdığı romantik tonlu günlükler, halamoğlu kuzen tarafından ödünç alınıp geri verilmeyince son yıllarda yeniden anılarını yazdı, kendisinin daha güncel gerçekçi ve olgunluk anlatımı oldu. Hafızamı zorluyorum, fark ettim dedelerim hakkında ne kadar az şey biliyorum. Geçmişi hatırlamak istemediler, zor günleri zor zamanları unutmak istediler. Bize zor acılı zamanları anlatmadılar. Dedelerim kısa yaşadılar, erken yaşlarda öldüler, geride bıraktıkları dul eşleri ve yetim çocukları zor zamanlar yaşadılar, Babalar ölünce çocuklar çabuk büyüdüler. Bu coğrafyanın kaderiydi, kötü idarenin sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Annem babam erken cumhuriyet Türkiye’sinin çocuklarıydı, babalarını erken kaybettiler, yeni kurulan cumhuriyet onlara babalık yaptı, çok çalıştılar, çocukları için herşeyin en iyisini istediler ellerinden gelen herşeyi çocuklarına verdiler. Onlara çok şey borçluyuz. Ankara 25 Ekim 2022 Haluk Direskeneli, 1973 yılında ODTÜ Makina Mühendisliği`ni bitirdi. Mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD-Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalıştı. Bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık yaptı. Makina Mühendisleri Odası ve ODTÜ Mezunları Derneği`nin enerji komisyonları üyesidir.

Vandalizm

Dünya mirası eserlere vandal eylemler nasıl önlenmeli? Birkaç hafta önce Ataşehir Meriç caddesinde yürüyüşe çıktım. Tek yönlü araç trafiği olan uzun bir cadde, boydan boya gidiş dönüş yaklaşık toplan altı km tutuyor, günlük onbin adım hedefini tutturuyorum. Yolda Ataşehir ilkokulu bahçe dış duvarında resimler var. Her sanatçıya 3-4 metre eninde yer vermişler yükseklik iki metre. Ressamlar buraya yağlı boya resimler yapmışlar. Bazıları özgün kendilerinin seçtikleri konularda. İstanbul manzarası, kadın hakları (örselenmiş çocuk gelin), köy manzarası , siyah takım elbiseli Atatürk kara tahta başında, askeri üniformalı Atatürk at üstünde hemen akla gelenler. Van Gogh ayçiçek resmi kopyaları, değişik başka kopya resimler var. Geçerken baktım bir genç kız ressam bir mat üstünde yere oturmuş, kendine ayrılan beyaz duvar üstüne yeni bir resim yapıyordu. Hiper realist bir konu seçmiş. Büyük boy bal petekleri üstünde yine büyük boy arılar resmediliyordu. Çok beğendim, tebrik ettim. Resim herhalde birkaç güne kadar biter. Sonra yağmur çamur etkisinde kalacak, gelen geçen dokunacak , zamanla yıpranacak. Odtü kütüphanesi alt kapı çıkışında iç mekan sağ. Esol duvarda birerYalçın Gökçebağ yağlı boya resimleri vardır. Sanatçı kimbilir ne zaman bu resimleri oraya yapmış. Zaman içinde resimler yıprandı. Odtü yönetimi bu resimler korunsun diyeüstlerine plexiglas koruma yaptı çok iyi oldu. Yolunuz geçerse mutlaka görün. Bir tarafta yaz, diğerinde kış manzarası var. Leonardo Davinci, 1496-1498 yılları arasında Milano Santa Maria Della Gracia kilisesi iç mekanında “isa’nın son yemeği” isimli duvar resmini yapmış. İsa ve oniki havarisi bu resimde anlarılıyor. Resmi görmek için internet üstünden randevualıyorsunuz, kili başına internet üstünden 15€ (2015 fiyatı) ödüyorsunuz, size ayrılan zamanda onbeş dakika başka insanlarla beraber elli kililik guruplar içinde kiliseye giriyorsunuz. Mekanda bir duvarda meşhur resim var, diğerduvarda başka birressamın başka bir resmi bulunuyor. Duvar resmi olduğu için taşınmasına imkan yok. Taşıma yerine mekan müze olmuş. 1498 yılından 1812 yılına kadar resim kilise içinde ibadet yerinde kalmış. Napolyon askerleri gelip Milano’yu işgal edince burayı kışla yapmışlar, duvarın arkası suvari atlarının ahırı olmuş. Geçiş için resmin altına kapı açmışlar. Zaman geçmiş, Napolyon askerleri gitmiş, kapı kapatılmış. Resim tekrar korunmuş. Bugünresmeikimetreden fala yaklaşmaya imkan yok, arada engel duvar var. Zaten çok sıkı elektronik korumalı bir güvenlikten geçip içeri giriyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde yaşları küçük iki gençkız aktivist, Londra National Gallery içinde Van Gogh’a ait Ayçiçekleri (sun flowers) tablosu üstüne konserve domates çorbası attılar. Çevre kirlenmesi konusunda dikkat çekmek istiyorlarmış. Yaşları küçük olduğu için kefaletle serbest bırakıldılar. Müze yetkilileri önceden önlem almışlar, böyle kıymetli tabloların üstünde plastik saydam hafif koruma filmi varmış, resme birşey olmamış. Silmişler ve altı saat sonra tekrar izlemeye açılmış. Bu olayında unulacak bir tarafı yok. Çevre konusunda duyarlılık için başka tavırlar anlatımlar yapılmalı derim. Paris Louvre müzesinde Laonardo Davinci’nin “Mona Lisa” resmine iki metreden daha yakın yaklaşmaya imkan yok. Resmin iki tarafında silahlı korumalar ve resim üstünde kırılmaz cam güvenlik önlemi var. Amsterdam Van Gogh, Moskova Tretiakov , Madris Prada, Roma Vatikan, Floransa Uffizi, New York Metropolitan müzelerinin resim koleksiyonları çok güzel. Gidince mutlaka gezmek lazım Ankara resim heykel müzesinde çok sayıda değerli yağlı boya resim var. En sevdiğim ressamlar Osman Hamdi, Yalçın Gökçebağ, Nedim Günsür resimleri orda. En sevdiğim resim Nurettin Ergüven tarafından yapılmış Ankara kale manzarası. Rahmetli babam, Nurettin Ergüven’nin boğaz köprüsü yapılmadan önceki halini resmeden “ortaköy” yağlı boya tablosunu sanatçının kendisinden atölyede satın almış, eve kendisi taşımıştı. Yanında bir de “gece tam dolunay zamanı köy yeri cami” resmi almıştık. Ortaköy resmi kimbilir şimdi nerde? Diğer resim duruyor. Büyükada’nın köşklerinde kimbilir ne eserler vardır? “İlbar Ahmet Veli” isimli ressamın “Büyükada saat meydanı” resmi, çarşı girişinde fıçı birahanesi duvarında açık mekanda asılı duruyor. Değerinin bilinip iç korunaklı mekana alınması gerek. Ressam Tiraje Dikmen’in evi müze olarak kullanılabilirdi. Ticari bir Cafe bile olsa duvarlarında Büyükada resimlerini sergilemek mümkün olabilir. Dünya mirası eserlerin korunması lazım, saçma çevreci protesto eylemleri için hedef olmamalılar. Ciddi caydırıcı önlemler almak lazım. Londra National Gallery ‘deki vandal eylemi herkes için uyarıcı olmalı, önleyici ciddi caydırıcı tedbirler alınmalı. Büyükada Kadıyoran 4 Kasım 2022