Pages

Tuesday, November 12, 2019

#PGE19

PowerGen Europe 2019 Paris Fransa

PowerGen sergi ve konferansına ilk defa 1996 yılında katıldım. O yıl Madrid'te yapılmıştı. Türk Abd ortak girişim Jv şirketinden 10'a yakın çalışan gelmişti. Amerikan ortak şirketin parasal desteği ile gitmiştik. Projelerine sponsor olduğumuz akademisyenler de gelmişti. Jv Şirket kataloglarını kitaplarını manuallerini dağıtmıştık. Sonraki yıl 1997'de Milano'ya gittik. 1999'da Şirket kapandı, ben bağımsız tek başıma başka işler yapmaya başladım. Daha sonraki yıllar kendi cebimden seyahat masraflarımı harcayarak katıldım.
Köln, Barselona, Amsterdam, Viyana, tekrar Milano. Bu yıl ilk defa Paris, Fransa.
Bizim enerji piyasasında çalışanlar oraya gelir. Ayaküstü gezerken yürürken çok kişiyle karşılaşırsınız, açık bilgi veya saklı gizli bir çok şey duyarsınız.
İsimler yer değiştirir, isimler iş değiştirir, terfi eder, orda öğrenirsiniz, karşılaşır tebrik edersiniz. Yeni teknolojiler gelişir, yeni uygulamalar gelir, yeni tecrübeler paylaşılır.
Eskiden iphone, ipad yoktu. İnternet için ayrı bölümler vardı, oraya gider emaillerimize bakardık. Eskilerden bir yıl email bakmaya gittim, akıl defterim yanımda, işim bitti, bir an için kalktım dışarı çıktım, sonra akıl defterimi kaybettiğim aklıma geldi, geri döndüm bulamadım. İçinde o yıl yaptığım yapmam gereken benimle ilgili birçok şey vardı. Arandım tarandım defterimi bulamadım. Sorduğum herbir kişi bana boş boş bakıyordu. Freelance çalışan bir danışman mühendisin akıl defteri kimin ne işine yarayabilir?
Banka hesap numaralarım, şifrelerim zaten hiçbir zaman orda olmadı.
Yeniden bir akıl defteri edindim, bilgileri toplantıları, notları tekrar doldurdum.
Hala akıl defteri kullanıyorum, hep aynı model, en basit formatta olanı, haftalık detayda,
ama defter artık çantamın en dip yerinde bulunuyor. Fazla ortada durmuyor.

Paris kentine llk gelişim 1971 yılı yaz ayında oldu. Üniversitem Odtü'de boykot vardı. Üçüncü sınıfta idim. Yaz stajı yapmam gerekiyordu. Rektörlük uzun bir ara ilan etmişti. Odtü'den aldığım "öğrencimizdir" belgesi ile %50 indirimli Thy Paris gidiş dönüş bileti aldı. O sıralar Thy en fazla Paris'e kadar uçabiliyordu, Londra uçuşu yoktu. Roma üstünden Paris Orly havalimanına indim. Vize gereği yoktu. Elimde basit bir el çantası ile Otobüs kullanarak şehir merkezine vardım. Şehir merkezinde yürüyerek "gare de Nord" kuzey tren istasyonuna ulaştım, Londra için tren bileti aldım. Tüm gece tren yolculuğu yaptım, gece yarısı Calais Dover arasını ferryboat ile geçtim, sonra ingiliz trenine aktarma yaparak Londra'ya ulaştım. Cebimdeki para staj yapacağım fabrika şehri Wolverhampton kentine ulaşmaya ancak yetti. Enson paramı bir haftalık ywca yurdunda gecelemeye verdim. Dönüşte stajyer paramla uçak bileti aldım. Bir büyük kentte 2-3 havalimanı olabileceğini bilmiyordum. Uçak beni Paris kentinin öbür ucundali LeBoujet havalimanına bıraktı. LeBoujet Orly arasını çevre yolundan giden otobüsle geçtim. Orly thy uçağına çok zor yetiştim.

O günden bugüne bir daha Paris kentini görmek nasip olmadı. Neyse bu yıl ilk defa Powergen Europe konferansı 12-13 kasım günleri  Paris'te düzenlendi.
İstanbul SabihaGökçen pegasus ps1135 uçağına bindik, 32-sırası olan  737-800 uçağının son sırasında 3-saat uçuştan sonra Paris orly hava limanına indik. Kabin bagajımız yanımızda olduğu için bagaj beklemedik. Pasaport polisi fazla bekletmeden soru sormadan pasaportlara giriş damgasını bastı. Çıkışta OrlyDirect otobüsüne bindik, kişi başına 12€ verdik. Yarım saat içinde geniş yollardan şehir merkezinde "gare de Montparnasse" tren istasyonuna geldik. M12 metro hattına kadar yeraltı tünellerinde uzun yürüdük. Makinadan tren bileti almak için uğraştık. Makina bilet vermedi, 2x1,90€ bilet kaldı. Başka makinaya geçtik. Önceki makinaya gelen Fransız makinanın dilinden anlıyordu, onun bileti sıkışınca makinaya sert bir yumruk attı. Makina bizim biletler dahil  hepsini verdi. Adam biletleri kaptı kayboldu. Neyse bileti aldık M12 metro trenine bindik. Yolda elektrikler kesildi, makinistin özür dileyen sesi hoperlörden duyuldu, kısa süre sonra elektrikler geldi, yola devam ettik, biraz sonra elektrikler tekrar kesildi. Gelişmiş ülke Fransada Paris kentinde metroda elektrikler kesilir mi? Başka yerde olmaz, bizde bile olmaz, ama burda Paris'te  oluyormuş. Neyse metro son durakta indik. Yürüyerek otelimize vardık, kayıt yaptık, müzevazi odMıza çıktık. Paris'tep hayat pahalı, oteller çok pahalı. Ufacık bir oda, banyo tuvalet. Sabah çok basit sunumu olan kahvaltı. Herşey tüm servisler imkanlar minimumda tutulmuş.
Ertesi günler yürüyerek şehri gezdik, önce Saine nehri kıyısı, Eifel kulesi, Chanzelize bulvarı, Arc de Troiphe, Concorde meydanı, Luouvre, Dorsay, NotreDame. Otele  trenle geç saatte vardık. Cuma günü toplam 16,5 km yürümüşüz. Yorgunluktan deliksiz uyuduk. Cumartesi sabahı kaldığımız Concorde meydanındaki Misır dikilitaş ile başlayarak SacraCoure, Louvre, Dorsay, NotrDame, opera Garnier, Galerie Lafayette yi gezdik. Her yıl Paris'e 30 milyon yabancı turist geliyor. Paris nüfusu bugün 6 milyon civarında. Bu kadar çok turist gelince fiyatlarda çok yüksek oluyor. Metroda yankesici çok. Paranızı pasaportunuzu otel kasasında bırakın. Yanınıza çok az nakit ve tek kredi kartı alın, onları da iç cebinizde, fermuarı kapalı çantanızın dibinde saklayın.

"PowerGen Europe" Konferans Fuar ve Sergisi  12-13-14 Kasım 2019 günleri Paris  (Fransa) kentinde  düzenlendi. Paris Konferansına eşimle beraber geldim.
Konferans süresince çok sayıda yerli yabancı enerji profesyoneli, çalışanı ile tanıştım, konuştum, bilgi alışverişinde bulundum. Sunumlar izledim, tanıtımlar takip ettim. Türkiye'den gelen çok sayıda piyasa yetkilisi ve çalışanı vardı. Sergi salonunda konuyu ciddi alanlar, iyi hazırlananlar olduğu gibi, tümüyle panayır havasına sokanlar, kokteyl yemekleri bolca yiyip düzenlerini bozanlar, içkiyi kaçıranlar, gezi eğlence tatil alışveriş kapsamında düşünenler de vardı. Öğleden sonraları, tezgah altlarından, çantalardan, bavullardan, kutulardan içkiler çıktı, herkes herkese ikramlar yaptı.

Yabancılar bana öncelikle bizim ekonomiyi ve yatırım ortamını sordular. Ben ne diyebilirim ki? Bizdeki uygulamalar onlara ters geliyor. Rekabet, hukuk üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçler ayrımı konuları onlarda çok net. Bunların olmadığı ortamlara gelen yatırımcı yok. Genelde bize karşı, bizim piyasaya karşı isteksizlik, ilgisizlik hissettim. Konuştuğum yabancı yatırımcılarda, Türkiye'ye karşı temkinli tavır, risk iştahının kaçması, gözlemledim. İlerde yatırım beklentileri çok farklı algılanabilir.

Yüzyüze görüşmelerde bolca ilk elden piyasa dedikodusu yapıldı. Zamanı geçmiş, teknolojisi bitmiş, fiyatları çok pahalı kalmış, eskinin büyük, şimdilerin hantal firmaları çoktu. Eskilerden tanışık olduğum, şirketinden ayrılmış, başka yer edinmeye çalışanlar vardı. UzakDoğulular, çok ataktı ama yabancı dil konuşma özürlüsü idiler. Almanlar, Fransızlar, İspanyollar, zaten kendi ana dillerinden başkasını rahat konuşamıyorlardı.

Büyük hol sergi alanı içinde, şirket bölümlerinde ziyaretçi hangi ülkeden gelmiş ise, o ülkenin satış elemanı devreye giriyordu. Türkiye'den çok sayıda misafirim bana uğradı. Bende sergide gezerken çok sayıda arkadaşıma rastladım, ayaküstü lafladık, görüştük.

Bizim mühendislik şirketlerinin finansman sıkıntısında olduklarını sezinledim. Çoğunun mülkiyeti değişmiş, projeler takılmış, çok borçlanmışlar, borçlandıkları şirketlere çoğunluk hisselerini satmak zorunda kalmışlar. Ayakta olanlar ciddi zorlanıyorlar. Hazır insan sermayesi olan bu kıymetli şirketleri satın almak için çok sayıda yabancı finans gurubu var. Bizden fuara gelen yatırımcı firma yetkilisine ben rastlamadım. bakanlık ve kamu kurumlarından da gelen yoktu.

Yabancı büyük enerji ekipman satıcısı şirketlerin üst düzey görevlilerinde bir bezginlik sezinledim. UzakDoğu imalat rekabeti ile bezmişler. Gümrük duvarları ile kendi iç piyasa taleplerini rakabetçi ortamda zor götürüyorlar. Akdeniz ülkelerinin şirketlerinde tam içe dönük ortam vardı. Bir yabancı ile anlaşmaları çok zor. Tanıtmak aslında en büyük olay.

Sergide  imalatçı ve mühendislik şirketleri sayısı çok azalmış. Büyük şirketler  ilgiyi çekmişler. Sergi salonunda yer tutanlar, konferansta sunum yapanlar, sergiyi gezenler azalmış. Fosil enerji piyasasında yatırım potansiyeli durmuş. Ortalık yazılım şirketi ile dolmuş. Yenilenebilir enerji ekipmanlari yazılımları ön plana çıkmış.

Eskiden İnternet-Kafe benzeri parasız yerler vardı, şimdi internet wireless kullanımı ücretsiz, zaten herkeste iPhone imkanı var, otellerde wifi zaten standart veriliyor.

Amerikan büyük enerji yatırımcılarının, GT-ST (OEM) üreticisi- buhar kazanı firmalarının piyasaya ilgileri bitmiş, fiyatları artık çok pahalı kalıyor. Piyasada çok daha makul fiyatta benzer ekipmanlar, ürünler, tesisler var. Yeterki temel tasarımı yapın, gerisi kolay. ABD fiyatları ile dünya piyasalarında iş almaları sipariş bağlamaları çok zor.

Gelecek yıl (2020) PowerGen Europe konferans ve sergisi İyalya'nın Milano kentinde 27-28-29 Ekim günleri yapılacak. Eğer enerji sektöründe çalışıyorsanız katılmanızı tavsiye ederim. Bu kadar çok enerji piyasası şirketini, yatırımcıları, finansörleri, uluslararası şirketlerin üst düzey yöneticilerini bir arada bulmak, onlarla konuşabilmek her zaman kolay değil. Hepinize güzel bir hafta dilerim.  En derin selam ve saygılarımla.

---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.

Wednesday, November 06, 2019

Diller

Adaların konuşulan dilleri

Büyükada Çarşıda bol kepçe selfservice Köşem esnaf lokantasında kapalı mekan sol dip masalara öğleden sonraları Safarad Türk ileri yaşta 4-5 hanım gelir, basit kolay sebze yemekleri alırlar. Yemekler basit makul fiyatlı ve güzeldir. Kendi aralarında  önce Türkçe sonra Judeo- ispanyolca (Ladino) konuşurlar. Daha sonra konuşmalar eğitimli Dame DeSion lise Fransızcasına döner.  Akşam üstü onları almaya torunlar gelir, torunlar aralarında filmlerde duyduğumuz Newyork ingilizcesi ile konuşurlar.
Lokantanın personeli çok düzgün Türkçe yanında Arapça, Kürtçe, Farsça hatta gerektiğinde Rusça ve İngilizce konuşabilirler.

Adanın Ortadoğulu turistlerden kurtarılmış nadir mekanlardan Kumsal Horoz Cafe iç mekan çuha masalarda yaşlı ada yerlileri briç konken oynarlar, masalarda çok çeşitli dilleri duyabilirsiniz. Üst gelir gurupları Büyükada Anadolu kulübünü tercih ederler.

Avustralya- Yeni Zelanda ingilizce'si göçmenlerin konuştuğu 18.yüzyıl dönemi, Amerikalıların ingilizcesi 17. Yüzyıl  etkisinde olduğu söylenir.
Kanada Quebek Fransızcası da Fransa modern aksanından farklıdır. İhtilal öncesi 17. Yüzyıl Fransızcasının eski sözcükleri vardır. Brezilya Portekizce'si ile Portekiz günümüz lisanı epey farklıdır. Latin Amerika Meksika ile ispanya modern konuşma dillerinde de epey farklılıklar vardır. Eshkenaz Yiddiş dili ortaçağ Almanca- Slav aksanıdır.
Yiddiş konuşulunca ben ortamda Almanca konuşuluyor sanıyorum.
Azerbaijan, iran, özbekistan, Bulgar, Gagavuz Türkçeleri birbirlerinden çok farklıdır, ama kısa zamanda anlamaya başlarsınız.

Adalarda yazları zaman geçiren, Ailesi 1492'lerde İspanyol engizisyonundan kaçıp gemilerle Istanbul'a gelen yerleşen, Safarad Yahudi Türk arkadaşım var. İstanbul'da Fransızca eğitim yapan bir liseden sonra istanbul üniversitesi işletme fakültesinden mezun olmuş, kendisine ait orta boy bir ticari işyeri düzeni var. Evde  aile ortamında, Judeo-Ispanyolca (Ladino) konuşuyorlar, okulda Türkçe, sonra Fransızca ingilizce öğrenmiş hepsini mükemmel konuşuyor.
Benzer iş yapan bir lise okul arkadaşı, "yol masrafları benden, beraber ispanya'ya gidelim, bana iş müzakerelerinde yardım et, senin de bundan kazancın olur", diyor, o zamana kadar hiç ispanya'ya gitmemiş. Uçağa binip gidiyorlar.
İspanya'ya iniyorlar, ertesi gün ortaklık yapacakları işyerine gidiyorlar, toplantı odasında görüşmeler başlıyor, Fransızca ingilizce knuşuyorlar. İspanyollar kendi aralarında konuşurlarken, benim arkadaş bakıyor konuşmaları onun kendi ev ortamında konuştuğu Ladino ile aynı, herşeyi anlıyor. Akşam yemeğinde cesaretleninyor ve ispanyol  ortakları ile onların dilinde konuşmaya başlıyor. İspanyollar çok şaşırıyorlar. Konuşmasında çok eski zamanlarda kullanılan eski ispanyolca kelimeler var. İspanyollar bu kelimeleri kendi edebiyat derslerinde öğrenmişler ama günlük hayatta artık kullanmıyorlar. Cervantes DonQuiote metninde bu kelimeler var, "biz anlarız ama günlük hayatta o kelimeleri değil şu kelimeleri kullanırız", diyorlar. İspanyolca ortak konuşulunca ticaret ortamının sert havası geçiyor, daha kolay anlaşma sağlanıyor.

Son yıllarda İspanya parlamentosu, 15. Yüzyılda uygulanan engizisyondan kaçan Safarad yahudilere tekrar İspanya vatandaşı olma hakkı tanıdı. Sinagog kayıtları ile durumlarını belgeleyen çok sayıda iyi Eğitimli Türk Safarad Yahudi iş insanımız bu haktan yararlanarak çift vatandaş oldu, Avrupa birliği ülkeleri arasında serbest dolaşım hakkı elde ettiler. Temel İspanyolca bilme şartını, aile içinde konuştukları Judeo- ispanyolca (Ladino) sayesinde kolaylıkla geçtiler.

1990-1994 arası çok kez Suriye'ye gittim, Türk-ABD ortak girişim şirketi adına teklifler verdik, sipariş aldık, iş yaptık, para kazandık. Şam'daki yerel temsilcimiz Kahraman Maraş'tan 1915 öncesi göç eden Ermeni bir ailenin  torunuydu. Savaştan fazla etkilenmeden Şam'a gelmişler yerleşmişler, ticari iş düzeni kurmuşlar, zengin olmuşlar. Suriye Temsilcimizin annesi Maria hanım ilk seyahatimizin sonunda bizi  evine akşam yemeğne davet etti. İki yardımcısı ile bize çok zengin levant ermeni mutfağı yemeklerden oluşan bir sofra hazırlamıştı. Yemekte çocukluğunda öğrendiği eski zamanların  hoş güzel ince Türkçesi ile benimle konuştu. Bizim edebiyat kitaplarında okuduğumuz ama bugün artık kullanmadığımız eski kelimelerle çok kibar çok güzel konuşuyordu. Sözünü kesmeden dinledim, uzun uzun konuşsun istedim. Maria ana benim her Şam ziyaretimde son gün bana evinde sofra kurdu. Eski güzel günleri, çocukluğunu, Maraş anılarını paylaştı.  Şimdi artık o eski güzel günler yok. Suriye ile ilişkilerin tekrar düzelmesi, ticaretin yapılabilmesi için 10-yıllar geçmesi gerek.

Diller insanları yakınlaştıran büyük zenginliktir. Kıymetini bilelim.

Prinkipo, 31- Ekim 2019

Bienal

Adalarda 16. Bienal

Bienal kapsamında İstanbul Pera müzesinde, Mimar Sinan Güzel sanatlar üniversitesi, istanbul resim heykel müzesinde etkinlikler düzenlendi, sergiler açıldı. Nakkaştepe Abdülmecit köşkü sergisi gerçek ötesi- hiper realist eserlerle çok enteresandı.
Adalarda ilk  kez 2015 yılında Bienal etkinlikleri düzenlenmişti. 2017'de yapılmadı. Bu yıl' 14 eylül -10 Kasım günlerinde Büyükada'da beş ayrı mekanda etkinlik düzenlendi. Çok sayıda yerli yabancı  sanatsever Adalar'a (Büyükada'ya) geldiler.

Kadıyoran  Taşmektep bahçesi gün boyu ziyaretçi doldu. Tur gurupları, meraklı tek tek ziyaretçiler geldiler. Sanatçı Hale Tenger'in bahçede hazırladığı sesli enstelasyon çok  enteresandı. Mekanda misafirleri gezdiren bilgilendiren gönüllü rehberler günlük ziyaretçi sayısının bin civarında olduğunu söylediler. Taşmektep 1870 -1880 yıllarında inşa edilmiş. İskenderiye başpiskoposu Sofronios tarafından yazlık ev olarak 1922 yılına kadar kullanılmış. Belliki Sofronios İstanbul Fener patrikhanesinde üst göreve gelmek istemiş olmamış, ama istanbul'da bir yer hep tutmuş. Mısır'ın sıcak yaz aylarından kaçıp Büyükada'da serin mekanına sığınmış. O zamanlar iskenderiye istanbul arası lüks yolcu gemileri Mısır'ın eğitimli elit zengin  insanlarını buraya taşırmış.
Taşmektep bir Fransız mimar tarafından tasarlanmış. Arka solda kalan iki katlı  bina, kahya ve hizmetçilerin yaşadığı müştemilat, onun arkasında ambar- ahır yapılmış.
Şimdi bu yerler, özel mülkiyet, güzel bakımlı yazlık evler olarak kullanılıyor.
Taşmektep 1922 yılında başpiskopos ve mahiyeti tarafından terkedilmiş, yeni Cumhuriyet döneminde 1967 yılına kadar ilkokul olarak kullanılmış. Kadıyoran yokuşunun çocukları, yazlı kışlı Büyükada'da yaşayan bizim kuzenler burda ilkokulu okumuşlar. Yüksek tavanlı iki kat, altta ayrıca bodrum var. Üstte sağlam bir çatı, kalın dış duvarlar yapılmış. Çok görkemli çok güzel  bina 1970'lerde tamamen terkedilmiş, eşyalar alınmış, bina boşaltılmış, sağlam pencereler camlar sökülmüş. Binanın ahşap kat zeminleri zaman içinde çürümüş. Şimdi içerde yürümek dolaşmak  çok tehlikeli, çürümüş ahşap zemin her an çökebilir.
Bienal süresince çok kez Taşmektep bahçesine girdik, diğer ziyaretçilerle bahçede konuştuk. Bu güzel bina ne yapılabilir? Keşke tekrar ilkokul olsa, bahçesi çocuk sesleri ile dolsa. Gönül ister bir kültür merkezi olsun, Berlin "literatur hous", gibi edebiyatçıların geleceği toplanacağı bir yer olabilir. Berlin Kudam yakınlarındaki gibi, alt bodrumda bir kitapçı, bahçe bir cafe, çay kahve pasta servisi, alt kat cafe lokanta, üst kat kütüphane olabilir. Kimbilir belki bir gün olur. Ne olursa olsun, burası kullanılsın, çalışsın, sahibi olsun, bakılsın, onarılsın.
Bienal'in önemli özelliği Adalarda yaşayanlara ve ada dışından gelen ziyaretçilere yılboyu kapalı olan mekanların açılması, oraları gezebilme imkanı yaratması oluyor. Taşmektep kapısı tüm yıl kapalı, Biennalle sayesinde bahçe açıldı, güvenlik gözetiminde bina dışardan gezildi incelendi.

Nizam yolundaki kuleli  Mizzi köşkünü hep merak ederdim. Bu yıl Bienal sayesinde içeri girmek gezmek imkanı oldu. Restorasyonu yeni sahipleri tarafından yeni bitirildi. İç mekan yüksek tavanlı çok görkemli. Ön bahçeden güzel manzara alıyor. Burda "Glenn Ligon" tasarımları sergilendi.

Yine nizam yolunda eski kaymakamlık Hocopoulo köşkünde ön bahçede bir "Monster Chetwynd" enstelasyonu vardı. Bahçesinde banklarda oturmak, çok keyifli idi. Bina  yeni restorasyona girmiş. Çok eskimişti, umarım güzel olur. Sonra ne olarak kullanılacak henüz  belli değil. Burası da Adalılar için nostraljik bir yer. Kaymakamlık adliye nüfus, sağlık hizmetleri hep burdaydı. İçersi kullanıldığı için bina yaşıyordu. Hepimizin orda işi oluyordu, giriyorduk, iş takip ediyorduk, her katını her yerini biliyorduk.
Kaymakamlık buradan  taşındıktan sonra bina hızla yaşlandı, tahta zemin çürüdü, içeri girmek dolaşmak tehlikeli oldu.

İlk binası 1900 yıllarında  ingiliz yelken kulübü olarak yapılan 1926 yılında Anadolu kulübü olan elit mekan yılboyu üye olmayanlara kapalı, biennalle sayesinde dış açık alan  ziyaretçilere açıldı. Sarı köşk içinde "Armin Linke ve Ursula Ayer" sanat yapıtları sergilendi. Üst kat deniz manzarası harikaydı. Yandaki ikiz köşkteki sergi ayrıca ilgi çekti. İkiz köşkün arkada kalan ikincisi ciddi tamirat bakım onarım istiyor. Umarız yakında para bulunur orası da onarılır. Anadolu kulübünün bahçesinde açık havada oturmak çay kahve içmek büyük keyif.

Deniz kıyısında motor iskelesi karşısında Atatürk heykeli önündeki açık mekanda sergilenen  "Andrea Zittel" düzenlemesi ziyaretçiler için son durak, dinlenme mekanı oldu. Beton dikdortgen çalışma enteresandı. Adalar Bienal sayesinde çok farklı profilde ziyaretçi aldı. İstanbul'un eğitimli akademisyenler öğrenciler gençler buraya akın etti.
Bir sonraki Bienal iki yıl sonra 2021 ekim- kasım aylarında yapılacak. Bu bienal için yeni yerler bulmak önermek sunmak lazım. Aklıma kilise bahçeleri geliyor, Mehmetçik caddesinde boş duran yeni resorasyon geçirmiş onarılmış, Ermeni kilisesi mekanı olabilir. Burda biennal süresince klasik müzik konserleri verilebilir. Maden yolunda eski Gözlü Mason köşkü olabilir. Reşat Nuri Güntekin evi olabilir. John paşa köşkü olabilir. Trochki köşkü onarılıp ziyarete açılabilir. Rum yetimhanesi, Hristos tepesi, Aliye Berger evi, AyaYorgi tepesi, sinagog bahçesi, her biri ayrı geçmişi tarihi olan ayrı güzellik.

Bienal diğer adalara da yayılmalı. Adalarda yaşayan yerli halk, emekliler yazlıkçılar Bienal süresince gönüllü rehber olmalılar. Gönüllü olmak için düzenleyici organizasyon  İksv internet sayfasına iksv.org başvuru yapıp özgeçmiş gönderiyorsunuz. Tarihinizi geçmişinizi  adalara gelen yerli yabancı  ziyaretçilerle paylaşıyorsunuz. Adaları tanıdığınız için kendinizden birşeyler katarak anlatıyorsunuz.

Bu güzel mekanlarda bulunmak ziyaretçilerle konuşmak bilgilendirmek, Adalar için daha iyisini aramak, dertlere çözüm aramak güzel şey. Adalılar olarak bizim de mutlaka katkımız olmalı. Bienal'i düzenleyen iksv vakfına ve eczacıbaşı gurubuna, sponsor Koç gurubuna destekleri için çok teşekkür ederiz. Onlar sayesinde istanbul  iki ay süren çok güzel bir etkinliğe sahip oldu.  Prinkipo, 10 Kasım 2019

---

Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir.