Pages

Tuesday, May 08, 2018

La Forza Del Destino, Guiseppe Verdi



"La Forza Del Destino" (Kaderin Gücü) Guiseppe Verdi
İzmir Elhamra Opera Sahnesinde
Guiseppe Verdi'nin müziğini bestelediği dört perdelik "La Forza Del Destino" (Kaderin gücü) operası Petersburg saray orkestrası tarafından sipariş edilmiş. İlk defa 1862 yılında Saint Petersburg Bolshoi Kamenny tiyatrosunda, İstanbul'da ilk defa 1877'de, Ankara Devlet operasında 1964 yılında oynamış.
Operanın İspanya'da başlayıp İtalya'da devam edip tekrar İspanya'da sonlanan konusu şöyle: İspanya’da Calatrava Markisinin kızı Leonora, Don Alvaro’ya âşıktır. Alvaro’nun annesi, Güney Amerika’nın yerli halklarından İnka soyundan gelmektedir. Kızın babası, kızının safkan İspanyol olmayan biriyle evlenmesine razı değildir. Kızının Alvaro ile evlenmemesi için her şeyi yapmaya kararlıdır. Alvaro, kazayla Leonora’nın babasını öldürür, sevgililer birbirlerinin yaşadığından habersiz ayrılırlar. Leonora’nın kardeşi Don Carlo’nun -intikam almak için kaçak sevgilileri arayıp bulur. Sonunda kahramanlar ölür, mutsuz son gelir. Eser önce İspanyolca tiyatro eseri olarak yazılmış, sağlam dramatik kurgusu ile daha sonra Verdi tarafından opera haline getirilmiş. Müzik inanılmaz güzel. Başta dinlediğimiz üvertür müziğindeki melodiler tüm opera süresince tekrarlanıyor.
Orkestra Şefi Tulio Gagliardo, Sahne Yönetmen Evin Atik. Orkestra uyumlu, koro güçlü, İzmir'in daimi şefi orkestrayı harika yönetiyor. Eser İzmir'de klasik yorumla sahneye konmuş, Dekor makul, kostümler güzel. Birinci perdede üvertür öncesi mikrofondan gelen silah seslerinin anlamını çıkaramadık.
Birinci perde Leonora'nın odasında başlıyor. İkinci perde birinci sahne Ispanya’da bir handa geçiyor. Burada falcı Çingene kızı mezzo soprano Preziosilla’nın bir taraftan da savaşı öven güzel aryası yeralıyor.
İkinci perde ikinci sahne yine İspanya’da manastırda geçiyor..
Üçüncü perde ise İtalya’da savaş karargahında kurulmuş. Aynı perdenin devamında savaşın acımasız yüzü ortaya çıkıyor. Savaş yüzünden fakirleşen, yakınlarını kaybeden, evlerinden olan insanlar ve bir taraftan karaborsacılık almış başını gitmişken, Preziosilla yine sahneye çıkar ve şarkılarıyla insanları neşelendirmeye çalışır. Bu arada oradakileri ruhen iyileştirmek için bulunan keşiş ise başlarına gelen bütün kötülüklerin işlenen günahlardan dolayı olduğunu söyleyerek çıkışmaktadır.
Dördüncü Perde tekrar İspanya’daki manastırın avlusunda geçiyor. Açlık ve yokluktan ötürü kiliseye sığınmaya çalışan insanlar, onlara kaba davranan keşiş ve diğer insanların açgözlülüğü vurgulanıyor.
Dördüncü perde ikinci tabloda Don Carlo ve Don Alvaro’nun karşılaşması yer alıyor. Üçüncü tablo ise Leonora’nın sığınmış olduğu mağaranın önünde geçen final sahnesi ile sonlanıyor.
Operada öne çıkan ve youtube de kolaylıkla bulunabilecek belli başlı aryaları sizler için sıralayalım:
Leonora: 1.perde : Me pellegrina ed orfana,
2.perde: Sono giunta !.... Madre pietosa vergine
4.perde: Pace, pace mio (özellikle Leyla Gencer'den dinlenmesi tavsiye olunur !)
Preziosilla: 2.perde: Al suon del Tambura
Don Alvaro: 3.perde: La vita é inferno..... o tu che in seno agli angeli
Don Carlo: 2.perde : Son pereda son ricco d'onore
3.perde: Morir Tremenda cosa.... Urna fatale del mio Destino
Baş rolleri dönüşümlü olarak, Burçin Savigne, Ayşe Tek, Feryal Türkoğlu, Lorenzo Mok Arranz, Oğuz Çimen, Levent Gündüz, Aydın Uştuk, Nejad Beğde, Gökhan Koç, Tamer Peker, Cengiz Sayın, Doğukan Özkan, Tevfik Rodos, Engin Suna, Murat Duyan, Gökhan Varkan, Ebru Kaptan, Ayşe Özkan, Ferda Yetişer, Sabri Çapanoğlu, Tankut Eşber, Kaner Sümer, Başak Karataş, Evrim Keskin Özülgen, Christopher Gagliardo, Soner Yıldırım, Barış Yener paylaşıyorlardı.
Prömiyer gecesi, İzmir'de yerleşik sanatçılar sahne aldı. 5-Mayıs gecesi ise, İzmir dışından gelen sanatçıların bulunduğu kast ile birinci geceye göre daha etkileyici bir performans sergilendiğini gözledik. Bu izlenimin edinmemizde Feryal Türkoğlu, Cengiz Sayın ve Engin Suna’nın büyük payı var. Tenor Aydın Uştuk ise her iki temsilde de muhteşemdi. Diğer roller başta Preziosilla, Melitone olmak üzere her iki temsilde de birbirinden güzel icra edildiler.
Giuseppe Verdi, Çarlık Rusya’sının siparişi ile bu eseri yazmış. Eserin yazıldığı zaman Avrupa'da sansürün en acımasızlıkla uygulandığı bir dönem. Giuseppe Verdi, yaşamı boyunca ulusal-devrimci olarak eserler vermiş. Eserlerinde melodi zenginliği, sağlam tiyatral kurgu, büyük ve görkemli orkestra, güçlü koro müziği var.
Sahne Yönetmenimizden, program kitapçığında nasıl sahneleme yaptığını anlatan bir yazı beklerdik. 5-Mayıs gecesi iki fazla bilet vardı, satın alan olmadı, biz de gişeye bıraktık. İzmir seyircisi opera kapısında neden bilet almaz, beklemez? Her zaman fazla bilet çıkıyor. İstanbul ve Ankara'da son dakika bilet alımı hep oluyor.
2018-2019 sezonunda Ingiltere "Royal Opera House" programında bu opera var. Başrollerde Anna Netrebko ve Jonas Kaufmann yer alıyorlar. Yeni sezonda aynı opera Munih, Ausburg, Dresden, Paris ve Zürich sahnelerinde olacak. Münih operasında sahneleme güncelleştirilmiş, savaşın korkunçluğunu anlatan bir çağdaş yorum getirilmiş.
Bu muhteşem opera, İzmir Elhamra sahnesinde 03 (Premier) - 05- 12- 14 Mayıs 2018 günleri sahne alıyor. Yaz döneminde festivallerde olacak, gelecek sezon herhalde tekrar Elhamra sahnesinde göreceğiz.
Bu makale "Odtü'lüler Bülteni" dergisi için yazılmıştır.
Ankara, 10 Mayıs 2018
https://www.operabale.gov.tr/

Sunday, May 06, 2018

Forever First Lady




Barrack H. Obama, ABD Başkanlık sonrası yaptığı her bir konuşma başına 400bin ABD dolar, eşi Michelle Obama 200bin ABD dolar alıyor.
Michelle Obama, öğrenciler için yaptığı son konuşmadan para almadı, ama kendisinden "Forever First Lady" olarak bahsetti. Kendisi için yaptığı bu tanımlama uzun süre tartışma konusu olacak.
Bill Clinton, ABD içinde her bir konuşma başına 200,000 ABD Dolar alıyor. En İsveç konuşması için 600,000 Euro aldığı basında yer aldı. Amerika'da standart bir uzman davetli konuşmacı 20,000- 40,000 ABD Dolar ücret alıyor.
İstanbul'da lüks mekanlarda düzenlenen çok sayıda "Uluslararası Enerji Konferansı" duyuruları yıl içinde bana bir şekilde geliyor. Piyasa çalışanlarını davet ediyorlar, yerli konuşmacılara çoğu zaman para ödemiyorlar. 1-2 yabancı konuşmacıyı çağırıyorlar. Onlara "business" gidiş- dönüş uçak bileti ve konferans otelinde konaklama sağlıyorlar.
Yabancı konuşmacı için pazarlığa bağlı 1000-5000-10,000 ABD Doları para ödüyorlar. Yabancı konuşmacı, dinleyicileri küçümser havada, cilalı süslü bir İngilizce ile, daha önce belki bin kere yaptığı içi boş sunumu tekrarlıyor. "Biz böyle yaptık, yapıyoruz, siz de aynısını yapın", diyor. Bizim uygulama ortamımız ile onlarınki çok farklı, olmuyor.
Bizim yerli konuşmacılarımız, en az yabancılar kadar iyi. Yerli piyasayı, bizim mevzuatı, yerli uygulamaları, bizim bürokrasiyi daha iyi bildikleri için çok daha faydalı bilgiler verebiliyorlar, ancak bütün bu değerli bilgiler için para almıyorlar, alamıyorlar.
Organizatör şirket, "Üste bir de para mı vereceğiz, senin kişisel reklamını yaptık ya, daha neler?" diyor. Şirket reklamı yapanlar zaten sunumlarında bu durumu saklamıyorlar ve zaten para istemiyorlar, üstelik konferansa sponsor oluyorlar, üste para veriyorlar.
Yetkili üst düzey siyasi irade, ilk gün gelip açılışa katılıyor, kurdele kesiyor, çoğunlukla ezberden standart bir konuşma yapıyor ve ayrılıyor. Üst düzey siyasi irade gelince, mutlaka ona bağlı üst düzey bürokratların konferansa katılması bekleniyor. Aynı kurumun üst düzey bürokratları gelen daveti hemen kabul ediyorlar, harcamalar için zaten devlet onlara harcırah ödüyor. Onlar için bir değişiklik oluyor. Onaydan geçmiş bir eski sunumu -ana bilgiler içeren konuşmayı yapıp hemen ayrılıyorlar.
Bakanlıktan, denetleme kurulundan, yetkili kurumlardan yeni ayrılmış eski üst düzey bürokratlar, eğer davet alırlarsa mutlaka konferansa katılıyorlar. Bu sayede yeni iş bulmayı ümit ediyorlar. Büyük özel şirketlerin üst düzey kadrolarından yeni ayrılmış yaşlı profesyoneller, bu tip toplantıları kendileri için yeni iş fırsatları olarak görüyorlar.
Organizator firma, katılımcı veya dinleyici başına 500-1000 ABD dolar alıyor. Konuşmacıdan bile para almaya kalkanları gördüm. Çoğunlukla konuşmacılardan konferans ücreti alınmaz, ama "Tutturabilirsem", diye isteyeni gördüm.
Bana gelen yabancı davetlere standart cevap veriyorum,
"Thank you for your invitation to public speaking on energy issues in our environment, I expect the organizer company to pay my business class return plane ticket, pay my accommodation in conference hotel plus pay a reasonable fee for my presentation."
Yani Türkçesi, "Konferansınıza konuşmacı olarak katılırım ama, benim seyahat ve konaklama masraflarımı karşılamanız, ayrıca bana makul bir ücret ödemeniz lazım."
Ödeyen varmı? Tek tük var, ama ödemedikleri zaman daveti kaçırdığım için hiç üzülmüyorum. Zaten bu işler kısmet, davet gelir iptal edilir, "Niye iptal edildi?" diye sormak abestir.
İptal edilmiş ise edilmiştir, bir sonrakine bakarsınız.
CNN, BBC, Deutsche Welle gibi kurumlar özel uzmanlık dalında ekrana çıkan uzmanlara daha sonra para ödüyorlar. Konuşma başına 100-500 ABD Doları. Bu rakam yazdığınız makale için de ödeniyor. İyi bir açıklama yapmış iseniz ve izleyicilerden güzel yorumlar almış iseniz, daha sonra kurum sizi arıyor, banka hesabınızı istiyor, sonra bu hesaba makul bir para gönderiyor. Bizde bu durumun muhasebeleştirilmesi firmalara kurumlara zor geliyor, onlar için para vermemek daha kolay. Sonra ne oluyor? Ortalık bilmeyenlerle doluyor.
TV haber programlarına davet çok, ama programcı her konuşmanıza 50 saniyede bir, saçma sapan bir soruyla dalıyor, siz anlattığınızı unutuyorsunuz. Programa çıkmamak daha iyi.
Gazete köşe yazarları için makale başına 250- 1000 lira ödeme yapılıyor. Bazı gazeteler yazarlarını asgari ücretten bordoya alıyorlar, onlardan haftada bir, ayda dört köşe yazısı istiyorlar. Gazete makaleleri telif kazançları için yılda 15-bin lira üst sınırda vergi muafiyeti var.
Para almayanlar bu işi kendi isimleri duyulsun diye bir süre yapıyorlar.
Konferanslarda aksine özel bir uyarı olmadıkça ses ve görüntü kayıdı yapabilirsiniz, bu kayıtları yakınlarınızla arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz, adı üstünde "public speaking", yani "kamuya açık konuşma", yani herkes kayıt yapabilir, yazılı not tutabilir.
ODTÜ Mezunlar Derneği konferans salonunda yaptığımız paneller böyledir. Başta konuşmacıdan izin alırız, izin vermezse zaten onu konuşturmayız. Kapalı toplantılardaki konuşmalar bizde "Chatham House" kurallarına tabidir, yani verilen bilgi kullanılabilir, fakat referans verilemez, konuşmacının ismi açıklanmaz.
Benim yaş gurubumda artık kişisel reklama, tanıtıma ihtiyacımız yok, neysek oyuz, bizi bilen zaten biliyor. Hepimiz dik durur bu ön şartları istersek, hakkımız olan ödemeyi alırız. Bunları öğrenip konferans organizatörlüğüne geçiş yapanlar olabilir, ama piyasa doydu. Bundan sonra konferans sektöründe daha fazla iş imkanı sınırlı görünüyor.
Üniversitelerin ve meslek odalarının düzenledikleri toplantılara konuşmacı daveti geldiğinde katılmak bir görevdir, bunlarda bir para beklentisi olmaz, olamaz.
---
Haluk Direskeneli, ODTÜ Makina Mühendisliği 1973 mezunu olup, mezuniyetinden itibaren, kamu, özel sektör ve ABD – Türk yabancı ortaklıklarda (B&W, CSWI, AEP, Entergy) ağırlıklı olarak termik santral temel/ detay tasarım, imalat, pazarlama, teklif, satış ve proje yönetimi konularında çalışmış, bugüne kadar termik santral tasarım yazılımları konusunda yerli piyasaya, mühendislik firmalarına, yatırımcılara ve üniversitelere danışmanlık vermiştir. MMO ve ODTÜ Mezunları Derneği Enerji komisyonları üyesidir. Ankara, 06 Mayıs 2018